Mustafa İslamoğlu | |
---|---|
عَمَّ يَتَسَاءَلُونَ Amme yetesaelune. |
|
عَنِ النَّبَإِ الْعَظِيمِ Aninnebeil’azıymi. |
|
الَّذِي هُمْ فِيهِ مُخْتَلِفُونَ Elleziy hum fiyhi muhtelifune. |
|
كَلَّا سَيَعْلَمُونَ Kella seya’lemune. |
|
ثُمَّ كَلَّا سَيَعْلَمُونَ Sümme kella seya’lemune |
|
أَلَمْ نَجْعَلِ الْأَرْضَ مِهَادًا Elem nec’alil’arda mihaden. |
|
وَالْجِبَالَ أَوْتَادًا Velcibale evtaden. |
|
وَخَلَقْنَاكُمْ أَزْوَاجًا Ve halaknakum ezvacen. |
|
وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًا Ve ce’alna nevmekum subaten. |
|
وَجَعَلْنَا الَّيْلَ لِبَاسًا Ve ce’alnelleyle libasen. |
|
وَجَعَلْنَا النَّهَارَ مَعَاشًا Ve ce’alnennehare me’aşen. |
|
وَبَنَيْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعًا شِدَادًا Ve beneyna fevkakum seb’an şidaden. |
|
13. Ve (oraya) son derece güçlü bir ışık ve ısı kaynağı yerleştirdik. |
وَجَعَلْنَا سِرَاجًا وَهَّاجًا Ve ce’alna siracen vehhacen. |
وَأَنْزَلْنَا مِنَ الْمُعْصِرَاتِ مَاءً ثَجَّاجًا Ve enzelna minelmu’sırati maen seccacen. |
|
لِنُخْرِجَ بِهِ حَبًّا وَنَبَاتًا Linuhrice bihi habben ve nebaten. |
|
وَجَنَّاتٍ أَلْفَافًا Ve cennatin elfafen. |
|
17. Şüphesiz Ayrışma Günü`nün belirlenmiş bir vakti mutlaka vardır |
إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ كَانَ مِيقَاتًا İnne yevmelfasli kane miykaten. |
يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَتَأْتُونَ أَفْوَاجًا Yevme yunfehu fiyssuri fete’tune efvacen. |
|
وَفُتِحَتِ السَّمَاءُ فَكَانَتْ أَبْوَابًا Ve futihatissemau fekanet ebvaben. |
|
وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ فَكَانَتْ سَرَابًا Ve suyyiretilcibalu fekanet seraben. |
|
إِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتْ مِرْصَادًا İnne cehenneme kanet mirsaden |
|
لِلطَّاغِينَ مَآبًا Littağıyne meaben. |
|
لَابِثِينَ فِيهَا أَحْقَابًا Labisiyne fiyha ahkaben. |
|
24. Orada ne (yürek) serinletici bir (haber) tadacaklar, ne de (iç yangını söndürecek) bir içecek. |
لَا يَذُوقُونَ فِيهَا بَرْدًا وَلَا شَرَابًا La yezukune fiyha berden ve la şeraben. |
25. Ancak kavurucu bir umutsuzluk ve zift gibi sıvanan buz gibi bir karanlık. |
إِلَّا حَمِيمًا وَغَسَّاقًا İlla hamiymen ve ğassakan. |
جَزَاءً وِفَاقًا Cezaen vifakan. |
|
27. Şu kesin ki onlar vaktiyle, hesaba çekilmeyi arzu etmiyorlardı; |
إِنَّهُمْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ حِسَابًا İnnehum kanu la yercune hısaben. |
وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كِذَّابًا Ve kezzebu biayatina kizzaben. |
|
29. Biz her şeyi hesap edip, bir sicile, bilgi işlem merkezine, Levh-i Mahfuz’a kaydettik. |
وَكُلَّ شَيْءٍ أَحْصَيْنَاهُ كِتَابًا Ve kulle şey’in ahsaynahü kitaben. |
فَذُوقُوا فَلَنْ نَزِيدَكُمْ إِلَّا عَذَابًا Fezuku felen neziydekum illa ’azaben. |
|
31. Ne var ki, Allah bilinciyle hareket edenleri tarifsiz bir mutluluk yurdu bekliyor; |
إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ مَفَازًا İnne lilmuttekıyne mefazen. |
حَدَائِقَ وَأَعْنَابًا Hadaika ve a’naben. |
|
وَكَوَاعِبَ أَتْرَابًا Ve keva’ıbe etraben. |
|
وَكَأْسًا دِهَاقًا Ve ke’sen dihakan. |
|
35. Orada kimse ne boş bir laf, ne de yalan bir söz duyacak. |
لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا كِذَّابًا La yesme’une fiyha lağven ve la kizzaben. |
36. (bütün bunlar) Rabbinden, tarif(e)siz bir hesaba göre bahşedilen sınırsız bir ödül olacak |
جَزَاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَاءً حِسَابًا Cezaen min rabbike ’ataen hısaben. |
رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الرَّحْمَٰنِ ۖ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًا Rabbissemavati vel’ardı ve ma beynehumerrahmani la yemlikune minhu hıtaben. |
|
يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلَائِكَةُ صَفًّا ۖ لَا يَتَكَلَّمُونَ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَٰنُ وَقَالَ صَوَابًا Yevme yekumurruhu velmelaiketu saffen la yetekellemune illa men ezine lehurrahmanu ve kale savaben. |
|
39. İşte bu, hakkın tecelli ettiği gündür artık dileyen Rabbine varan bir yol tutsun! |
ذَٰلِكَ الْيَوْمُ الْحَقُّ ۖ فَمَنْ شَاءَ اتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِ مَآبًا Zalikelyevmulhakku femen şaettehaze ila rabbihi meaben. |
إِنَّا أَنْذَرْنَاكُمْ عَذَابًا قَرِيبًا يَوْمَ يَنْظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَنِي كُنْتُ تُرَابًا İnna enzernakum ’azaben kariyben yevme yenzurulmer’u ma kaddemet yedahu ve yekululkafiru ya leyteniy kuntu turaben. |