| Abdullah Parlıyan | |
|---|---|
|
ن ۚ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ Nun velkalemi ve ma yesturune. |
|
|
مَا أَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ Ma ente binı’meti rabbike bimecnunin. |
|
|
وَإِنَّ لَكَ لَأَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍ Ve inne leke leecren ğayre memnunin. |
|
|
4. Çünkü sen üstün bir hayat tarzına ve yüksek bir karaktere sahipsin. |
وَإِنَّكَ لَعَلَىٰ خُلُقٍ عَظِيمٍ Ve inneke le’ala hulukın ’azıymin. |
|
5. Yakında sen de görürsün, seni şimdi küçümseyenler de görecekler |
فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَ Fesetubsıru ve yubsırune. |
|
بِأَيْيِكُمُ الْمَفْتُونُ Bieyyikumulmeftunu. |
|
|
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ İnne rabbeke huve a’lemu bimen dalle’an sebiylihi ve huve a’lemu bilmuhtediyne. |
|
|
فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّبِينَ Fela tutı’ılmukezzibiyne |
|
|
وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ Veddu lev tudhinu feyudhinune. |
|
|
10. O halde itaat edip uyma, çok yemin edip duran alçaklara, |
وَلَا تُطِعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَهِينٍ Ve la tutı’ kulle hallafin mehiyni. |
|
هَمَّازٍ مَشَّاءٍ بِنَمِيمٍ Hemmazin meşşain binemiymin. |
|
|
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ Menna’ın lilhayri mu’tedin esiymin. |
|
|
عُتُلٍّ بَعْدَ ذَٰلِكَ زَنِيمٍ ’utullin ba’de zalike zeniymen. |
|
|
أَنْ كَانَ ذَا مَالٍ وَبَنِينَ En kane za malin ve beniyne. |
|
|
15. böylesine ayetlerimiz okununca, "eskilerin masallarıdır" der. |
إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ İza tutla ’aleyhi ayatuna kale esatıyrulevveliyne. |
|
سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ Senesimuhu ’alelhurtumi. |
|
|
إِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ İnna belevnahum kema belevna ashabelcenneti iz aksemu leyasri munneha musbihıyne. |
|
|
18. Allah dilerse şeklinde Allah’ın iradesi ile ilgili hiçbir istisnai kayıt da koymamışlardı. |
وَلَا يَسْتَثْنُونَ Ve la yestesnune. |
|
19. Onlar daha uykuda iken Rabbinden gelen bir felaket bahçeyi kapladı ve sardı. |
فَطَافَ عَلَيْهَا طَائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَائِمُونَ Fetafe ’aleyha taifun min rabbike ve hum naimune. |
|
20. Derken bahçe kapkara kesilip çorak bir yere dönüvermişti. |
فَأَصْبَحَتْ كَالصَّرِيمِ Feasbehat kessariymi. |
|
21. Bahçe sahipleri sabahleyin birbirlerine sesleniyorlardı. |
فَتَنَادَوْا مُصْبِحِينَ Fetenadev musbihıyne. |
|
أَنِ اغْدُوا عَلَىٰ حَرْثِكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَارِمِينَ Eniğdu ’ala harsikum in kuntum sarimiyne. |
|
|
23. Derken yola düştüler, birbirlerine gizlice diyorlardı ki |
فَانْطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَ Fentaleku ve hum yetehafetune. |
|
24. "Bugün hiçbir yoksula yol vermeyin, yanınıza sokulmasın sakın." |
أَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْكِينٌ En la yedhulennehelyevme ’aleykum miskiynun. |
|
وَغَدَوْا عَلَىٰ حَرْدٍ قَادِرِينَ Ve ğadev ’ala hardin kadiriyne. |
|
|
فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوا إِنَّا لَضَالُّونَ Felemma reevha kalu inna ledallune. |
|
|
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ Bel nahnu mahrumune. |
|
|
28. "Ben size Allah’ın sınırsız şanını yüceltmelisiniz dememişmiydim?" deyince, |
قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُلْ لَكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ Kale evsetuhum elem ekul lekum levha tusebbihune. |
|
29. "Rabbimizin şanı yücedir, doğrusu biz yaratılış gayemize aykırı hareket ediyormuşuz" dediler. |
قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ Kalu subhane rabbina inna kunna zalimiyne. |
|
فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ Feakbele ba’duhum ’ala ba’dın yetelavemune. |
|
|
31. "Yazıklar olsun bize, gerçektende azmış kimselermişiz" dediler. |
قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا طَاغِينَ Kalu ya veylena inna kunna tağıyne. |
|
32. Belki Rabbimiz bize bundan daha iyisini verir; doğrusu artık, Rabbimizden dilemekteyiz. |
عَسَىٰ رَبُّنَا أَنْ يُبْدِلَنَا خَيْرًا مِنْهَا إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا رَاغِبُونَ ’asa rabbuna en yubdilena hayren minha inna ila rabbina rağıbune. |
|
كَذَٰلِكَ الْعَذَابُ ۖ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ Kezalikel’azabu ve le’azabul’ahıreti ekberu lev kanu ya’lemune. |
|
|
34. Yolunu Allah’ın kitabıyla bulanlar için nimetler dolu cennetler vardır. |
إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّعِيمِ İnne lilmuttekıyne ’ınde rabbihim cennatin ne’ıymi. |
|
أَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِمِينَ كَالْمُجْرِمِينَ Efenec’alulmuslimiyne kelmucrimiyne. |
|
|
مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ Ma lekum keyfe tahkumune. |
|
|
37. Yanınızda gökten inmiş bir kitap var da oradan mı okuyup hüküm çıkarıyorsunuz? |
أَمْ لَكُمْ كِتَابٌ فِيهِ تَدْرُسُونَ Emlekum kitabun fiyhi tedrusune. |
|
إِنَّ لَكُمْ فِيهِ لَمَا تَخَيَّرُونَ İnne lekum fiyhu lema tehayyerune. |
|
|
أَمْ لَكُمْ أَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ ۙ إِنَّ لَكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَ Em lekum eymanun ’aleyna baliğatun ila yevmilkıyameti inne lekum lema tahkumune. |
|
|
40. Ey peygamber! Sor onlara, onlardan hangisi bu hükmün savunucusu olacak? |
سَلْهُمْ أَيُّهُمْ بِذَٰلِكَ زَعِيمٌ Selhum eyyuhum bizalike ze’ıymun. |
|
41. Yoksa ortakları mı var? Doğru söylüyorlarsa gelsinler bakalım ortaklarıyla. |
أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَائِهِمْ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ Emlehum şureka’u felye’tu bişurekaihim in kanu sadikıyne. |
|
يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ Yevme yukşefu ’an sakın ve yud’avne ilessucudi fela yestetıy’une. |
|
|
خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۖ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ Haşi’aten ebsaruhum terhekuhum zillefun ve kad kanu yud’avne ilessucudi ve lum salimune. |
|
|
فَذَرْنِي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهَٰذَا الْحَدِيثِ ۖ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ Fezerniy ve men yukezzibu bihazelhadiysi senestedricuhum min haysu la ya’lemune. |
|
|
45. Onlara biraz zaman verip erteliyoruz. Şüphesiz ki benim ceza düzenim pek çetindir. |
وَأُمْلِي لَهُمْ ۚ إِنَّ كَيْدِي مَتِينٌ Ve umliy lehum inne keydiy metiynun. |
|
46. Yoksa sen onlardan ücret istiyorsunda onlar bu yüzden borç yüküne mi girdiler? |
أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَ Em tes’eluhum ecren fehum min mağremin muskalune. |
|
أَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ Em ’ındehumulğaybu fehum yektubune. |
|
|
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُنْ كَصَاحِبِ الْحُوتِ إِذْ نَادَىٰ وَهُوَ مَكْظُومٌ Fasbir lihukmi rabbike ve la tekun kesahıbilhuti iz nada ve huve mekzumun. |
|
|
لَوْلَا أَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّهِ لَنُبِذَ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ Levla en tedarekehu nı’metun min rabbihi lenubize bil’arai ve huve mezmumun. |
|
|
50. Derken Rabbi O’nu peygamber olarak seçti de doğru dürüstlerden eyledi. |
فَاجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِحِينَ Fectebahu rabbuhu fece’alehu minessalihıyne. |
|
وَإِنْ يَكَادُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُ لَمَجْنُونٌ Ve in yekadulleziyne keferu leyuzlikuneke biebsarihim lemma semi’uzzikre ve yekulune innehu lemecnunun. |
|
|
52. Halbuki o Kur’ân bütün alemlere gönderilmiş bir uyarıdan başka birşey değildir. |
وَمَا هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ Ve ma huve illa zikrun lil’alemiyne. |