Gültekin Onan | |
---|---|
ن ۚ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ Nun velkalemi ve ma yesturune. |
|
مَا أَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ Ma ente binı’meti rabbike bimecnunin. |
|
وَإِنَّ لَكَ لَأَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍ Ve inne leke leecren ğayre memnunin. |
|
وَإِنَّكَ لَعَلَىٰ خُلُقٍ عَظِيمٍ Ve inneke le’ala hulukın ’azıymin. |
|
فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَ Fesetubsıru ve yubsırune. |
|
بِأَيْيِكُمُ الْمَفْتُونُ Bieyyikumulmeftunu. |
|
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ İnne rabbeke huve a’lemu bimen dalle’an sebiylihi ve huve a’lemu bilmuhtediyne. |
|
فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّبِينَ Fela tutı’ılmukezzibiyne |
|
وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ Veddu lev tudhinu feyudhinune. |
|
10. Şunların hiçbirine itaat etme Yemin edip duran, aşağılık, |
وَلَا تُطِعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَهِينٍ Ve la tutı’ kulle hallafin mehiyni. |
11. Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren (gizlilik içinde söz ve haber taşıyan), |
هَمَّازٍ مَشَّاءٍ بِنَمِيمٍ Hemmazin meşşain binemiymin. |
12. Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, alabildiğince günahkar, |
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ Menna’ın lilhayri mu’tedin esiymin. |
عُتُلٍّ بَعْدَ ذَٰلِكَ زَنِيمٍ ’utullin ba’de zalike zeniymen. |
|
أَنْ كَانَ ذَا مَالٍ وَبَنِينَ En kane za malin ve beniyne. |
|
15. Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman "(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır" diyen. |
إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ İza tutla ’aleyhi ayatuna kale esatıyrulevveliyne. |
16. Yakında biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız. |
سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ Senesimuhu ’alelhurtumi. |
إِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ İnna belevnahum kema belevna ashabelcenneti iz aksemu leyasri munneha musbihıyne. |
|
وَلَا يَسْتَثْنُونَ Ve la yestesnune. |
|
فَطَافَ عَلَيْهَا طَائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَائِمُونَ Fetafe ’aleyha taifun min rabbike ve hum naimune. |
|
فَأَصْبَحَتْ كَالصَّرِيمِ Feasbehat kessariymi. |
|
فَتَنَادَوْا مُصْبِحِينَ Fetenadev musbihıyne. |
|
أَنِ اغْدُوا عَلَىٰ حَرْثِكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَارِمِينَ Eniğdu ’ala harsikum in kuntum sarimiyne. |
|
فَانْطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَ Fentaleku ve hum yetehafetune. |
|
24. "Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın." |
أَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْكِينٌ En la yedhulennehelyevme ’aleykum miskiynun. |
25. (Yoksulları) Engellemeye güçleri yetebilirmiş gibi erkenden gittiler. |
وَغَدَوْا عَلَىٰ حَرْدٍ قَادِرِينَ Ve ğadev ’ala hardin kadiriyne. |
26. Ama onu görünce "Muhakkak biz (gideceğimiz yeri) şaşırmışız" dediler. |
فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوا إِنَّا لَضَالُّونَ Felemma reevha kalu inna ledallune. |
27. "Hayır, biz (her şeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık." |
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ Bel nahnu mahrumune. |
قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُلْ لَكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ Kale evsetuhum elem ekul lekum levha tusebbihune. |
|
29. Dediler ki "Rabbimiz seni tesbih eder, yüceltiriz; gerçekten bizler zalim imişiz." |
قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ Kalu subhane rabbina inna kunna zalimiyne. |
30. Şimdi birbirlerine karşı kendilerini kınamaya başladılar. |
فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ Feakbele ba’duhum ’ala ba’dın yetelavemune. |
قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا طَاغِينَ Kalu ya veylena inna kunna tağıyne. |
|
عَسَىٰ رَبُّنَا أَنْ يُبْدِلَنَا خَيْرًا مِنْهَا إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا رَاغِبُونَ ’asa rabbuna en yubdilena hayren minha inna ila rabbina rağıbune. |
|
33. İşte azab böyledir. Ahiret azabı ise, muhakkak çok daha büyüktür; bir bilseler. |
كَذَٰلِكَ الْعَذَابُ ۖ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ Kezalikel’azabu ve le’azabul’ahıreti ekberu lev kanu ya’lemune. |
34. Doğrusu, muttaki olanlar için rableri katında nimetlerle donatılmış cennetler vardır. |
إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّعِيمِ İnne lilmuttekıyne ’ınde rabbihim cennatin ne’ıymi. |
35. Öyleyse, müslümanları suçlu günahkar olanlar gibi (eşit) kılar mıyız? |
أَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِمِينَ كَالْمُجْرِمِينَ Efenec’alulmuslimiyne kelmucrimiyne. |
مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ Ma lekum keyfe tahkumune. |
|
37. Yoksa (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı var? |
أَمْ لَكُمْ كِتَابٌ فِيهِ تَدْرُسُونَ Emlekum kitabun fiyhi tedrusune. |
38. İçinde, neyi seçip beğenirseniz, mutlaka sizin olacak diye. |
إِنَّ لَكُمْ فِيهِ لَمَا تَخَيَّرُونَ İnne lekum fiyhu lema tehayyerune. |
أَمْ لَكُمْ أَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ ۙ إِنَّ لَكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَ Em lekum eymanun ’aleyna baliğatun ila yevmilkıyameti inne lekum lema tahkumune. |
|
سَلْهُمْ أَيُّهُمْ بِذَٰلِكَ زَعِيمٌ Selhum eyyuhum bizalike ze’ıymun. |
|
41. Yoksa onların ortakları mı var? Şu halde eğer doğru sözlü kimselerse, ortaklarını getirsinler. |
أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَائِهِمْ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ Emlehum şureka’u felye’tu bişurekaihim in kanu sadikıyne. |
يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ Yevme yukşefu ’an sakın ve yud’avne ilessucudi fela yestetıy’une. |
|
خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۖ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ Haşi’aten ebsaruhum terhekuhum zillefun ve kad kanu yud’avne ilessucudi ve lum salimune. |
|
فَذَرْنِي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهَٰذَا الْحَدِيثِ ۖ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ Fezerniy ve men yukezzibu bihazelhadiysi senestedricuhum min haysu la ya’lemune. |
|
45. Ben, onlara süre tanıyorum. Elbette benim düzenim (cezalandırmam) sapasağlamdır. |
وَأُمْلِي لَهُمْ ۚ إِنَّ كَيْدِي مَتِينٌ Ve umliy lehum inne keydiy metiynun. |
أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَ Em tes’eluhum ecren fehum min mağremin muskalune. |
|
47. Yoksa gayb (görünmeyenin bilgisi) onların yanında mıdır ki, kendileri yazıp duruyorlar? |
أَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ Em ’ındehumulğaybu fehum yektubune. |
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُنْ كَصَاحِبِ الْحُوتِ إِذْ نَادَىٰ وَهُوَ مَكْظُومٌ Fasbir lihukmi rabbike ve la tekun kesahıbilhuti iz nada ve huve mekzumun. |
|
لَوْلَا أَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّهِ لَنُبِذَ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ Levla en tedarekehu nı’metun min rabbihi lenubize bil’arai ve huve mezmumun. |
|
فَاجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِحِينَ Fectebahu rabbuhu fece’alehu minessalihıyne. |
|
وَإِنْ يَكَادُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُ لَمَجْنُونٌ Ve in yekadulleziyne keferu leyuzlikuneke biebsarihim lemma semi’uzzikre ve yekulune innehu lemecnunun. |
|
وَمَا هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ Ve ma huve illa zikrun lil’alemiyne. |