Ahmet Varol 

1. Elif. Lam. Ra. (Bu), ayetleri sağlamlaştırılmış sonra hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından etraflıca açıklanmış bir Kitap’tır.

2. Öyle ki, Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Ben size O’nun tarafından bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.

3. Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O’na tevbe edin ki, sizi belirli bir süreye kadar güzel nimetlerden yararlandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten ben sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkarım.

4. Dönüşünüz Allah’adır. O, her şeye güç yetirendir.

5. İyi bilin ki onlar ondan gizlenmek için göğüslerini bükerler. Yine iyi bilin ki, onlar elbiselerine bürünürlerken O onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilmektedir. Şüphesiz O, gönüllerde olanı bilendir.

6. Yeryüzünde rızkı Allah’a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O, onun karar kıldığı ve emanet bırakıldığı yeri bilir. Bunların hepsi apaçık bir Kitap’tadır.

7. ’Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir’ derler.

8. ’Onu alıkoyan nedir?’ derler. Haberiniz olsun ki, o geldiği gün artık kendilerinden geri çevrilmez ve alaya aldıkları şey onları kuşatmış olur.

9. İnsana katımızdan bir rahmet tattırsak da sonra onu geri alsak o hemen ümitsiz bir nankör oluverir.

10. ’Kötülükler artık benden gitti’ der, şımarık ve böbürlenen biri oluverir.

11. Ancak sabrederek mücadeleye devam edenler, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirenler, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayanlar, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olanlar, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyenler, işte onlar için, koruma kalkanı, bağışlanma ve büyük mükâfatlar vardır.

12. ’Ona bir hazine indirilmeli veya beraberinde bir melek gelmeli değil miydi?’ demelerinden dolayı göğsün daralabilir ve sana vahyedilenin bir kısmını belki bırakabilirsin. Sen sadece bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir.

13. ’Eğer doğru sözlü iseniz onun surelerinin benzeri on tane uydurulmuş sure getirin ve Allah’tan başka çağırabileceklerinizi de çağırın.’

14. Eğer size cevap veremezlerse bilin ki o Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka ilah yoktur. Artık Müslüman olur musunuz?

15. Kimler dünya hayatını ve süsünü isterse onlara orada yaptıklarının karşılıklarını tam veririz. Orada onlara bir noksanlık yapılmaz.

16. Bunlar ahirette kendileri için ateşten başka bir şey olmayanlardır. Orada işledikleri boşa gitmiştir ve yapmakta oldukları da geçersizdir.

17. (Böyleleri ile) Rabbinin katından açık bir delil üzere bulunan, bunu yine O’nun tarafından (hakkında) bir şahit izleyen ve ondan önce de bir rehber ve rahmet olarak gönderilmiş Musa’nın kitabı ile doğrulanan kimse bir olur mu? İşte bunlar ona (Kur’an’a) iman ederler. Topluluklardan hangisi onu inkar ederse kendisine vaadedilen yer ateştir. Bundan hiç şüphen olmasın. Şüphesiz bu, Rabbinin katından bir gerçektir. Ancak insanların çoğu iman etmezler.

18. ’Rabblerine karşı yalan söyleyenler işte bunlardır’ derler. Haberiniz olsun, Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir.

19. Onlar Allah’ın yolundan alıkoyar ve onda çarpıklık ararlar. Onlar aynı zamanda ahireti inkar edenlerdir.

20. Onlar yeryüzünde (Allah’ı) aciz bırakacak değillerdir. Onların Allah’tan başka dostları da yoktur. Azab onlar için kat kat artırılır. Çünkü onlar (hakkı) işitmeye güç yetiremezlerdi ve göremezlerdi de.

21. İşte onlar kendilerini zarara sokanlardır ve uydurdukları yanlarından kaybolmuştur.

22. Şüphesiz onlar, ahirette en fazla zararlı çıkanlardır.

23. İman edip iyi işler işleyen ve Rabblerine gönülden boyun eğenlere gelince; işte onlar cennetliklerdir. Onlar orada sonsuza kadar kalacaklardır.

24. Bu iki topluluğun durumu, kör ve sağır ile gören ve işitenin durumu gibidir. Bunların durumları bir olur mu hiç? İbret almıyor musunuz?

25. Andolsun Nuh’u kendi kavmine göndermiştik. ’Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.

26. Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Ben sizin hakkınızda acıklı bir günün azabından korkuyorum.’

27. ’Biz seni ancak bizim gibi bir insan olarak görüyoruz ve ilk anda, düşünmeden sana uyan aşağılarımız dışında kimsenin sana uyduğunu görmüyoruz. Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz, aksine sizin yalancı olduğunuzu sanıyoruz’ dediler.

28. ’Ey kavmim! Ne dersiniz? Ben Rabbimden bir delil üzere isem ve O bana katından bir rahmet vermiş de bu sizin gözlerinizden gizli bırakılmış ise? Siz istemediğiniz halde biz sizi buna zorlayacak mıyız?

29. Ey kavmim! Bunun karşılığında sizden bir mal istemiyorum. Benim ecrim yalnızca Allah’a aittir. İman edenleri de kovacak değilim. Onlar Rabblerine kavuşacaklardır. Ancak ben sizi cahillik eden bir topluluk olarak görüyorum.

30. Ey kavmim! Ben onları kovacak olursam Allah’a karşı bana kim yardımcı olur? Düşünmüyor musunuz?

31. ’Allah onlara bir hayır vermeyecektir’ de diyemem. Allah onların içlerinde olanı daha iyi bilir. O takdirde ben, zalimlerden olurum.’

32. ’Ey Nuh! Bizimle tartıştın ve bizimle tartışmanda hayli ileri gittin. Eğer doğru sözlülerden isen bize vaadettiğini getir bakalım!’

33. ’Onu ancak dilediği takdirde Allah getirir ve siz O’nu aciz bırakamazsınız.

34. Allah sizi azgınlığa düşürmeyi dilerse öğüt vermek istesem de öğüdüm size yarar vermez. O, sizin Rabbinizdir ve O’na döndürüleceksiniz.’

35. ’Onu eğer ben uydurduysam suçum benim üzerimedir. Ancak ben sizin suçlarınızdan uzağım.’

36. ’Kavminden şimdiye kadar iman etmiş olanların dışında artık kimse iman etmeyecek. Onların yaptıklarından dolayı üzülme!

37. Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap. Zulmedenler hakkında bana hitap (dua) etme. Onlar suda boğulacaklardır.’

38. ’Eğer siz bizimle alay ediyorsanız, biz de sizin alay ettiğiniz gibi sizinle alay edeceğiz.

39. Rezil edici azabın kime geleceğini, kalıcı azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz.’

40. ’Her şeyden birer çifti ve aleyhlerine önceden hükmümüz verilmiş olanlar dışındaki aile fertlerini ve iman edenleri gemiye bindir’ dedik. Zaten onunla beraber ancak çok az kimse iman etmişti.

41. ’Haydi ona binin. Onun yüzmesi de durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz Rabbim bağışlayıcı, rahmet edicidir.’

42. ’Ey oğulcağızım! Gel bizimle birlikte bin ve kâfirlerle beraber olma’ diye seslendi.

43. ’Bugün kendilerine rahmet ettiklerinin dışında Allah’ın emrinden kurtulacak yoktur’ dedi. Bu sırada aralarına bir dalga girdi ve o da boğulanlardan oldu.

44. ’Zalimler topluluğu yok olsun’ denildi.

45. ’Ey Rabbim! Oğlum benim ailemdendir ve senin vaadin elbette haktır. Sen hükmedenlerin hükmedenisin’ dedi.

46. ’Ey Nuh! O, senin ailenden değildir. O iyi olmayan bir iş üzereydi. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme. Sana bilgisizlerden olmamanı öğütlerim’ dedi.

47. ’Ey Rabbim! Hakkında bilgim olmayan bir şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer sen beni bağışlamaz ve bana rahmet etmezsen hüsrana uğrayanlardan olurum.’ dedi.

48. Ey Nuh! denildi. Sana ve seninle beraber olanlardan meydana gelecek ümmetlere, bizden bir selamet ve bereketlerle gemiden in. Fakat senin ve onların soyundan gelecek olan, zalim ve inkârcı insanlara gelince, biz onların bu dünyada belli bir süre yaşayıp geçinmelerine fırsat verecek, sonra da katımızdan bir azaba çarptıracağız.

49. Bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Daha önce ne sen ne de kavmin bunları biliyordu. Sabret. Sonuç takva sahiplerinindir.

50. ’Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. O’ndan başka ilahınız yoktur. Siz ancak yalan uyduranlarsınız.

51. Ey kavmim! Bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim yalnızca beni yaratana aittir. Akıl etmiyor musunuz?

52. Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin sonra O’na tevbe edin ki, üzerinize gökten bolca yağmur göndersin ve sizin gücünüze güç katsın. Suçlular olarak yüz çevirmeyin.’

53. ’Ey Hud! Sen bize bir belge getirmedin. Biz senin sözünle ilahlarımızı bırakacak değiliz. Biz sana inanacak da değiliz.

54. ’Ben Allah’ı şahit tutuyorum ve siz de şahid olun ki, ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım.

55. O’ndan başka (taptıklarınızdan uzağım). Haydi hep birlikte bana karşı tuzak kurun; sonra bana hiç mühlet vermeyin.

56. Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a güvendim. Hiçbir canlı yoktur ki Allah onun perçeminden tutmuş olmasın. Benim Rabbim doğru yol üzeredir.

57. Eğer yüz çevirirseniz, artık benimle gönderileni size ulaştırdım. Rabbim yerinize sizden başka bir topluluk yerleştirir. O’na bir zarar da veremezsiniz. Şüphesiz Rabbim her şeyi koruyandır.

58. Emrimiz gelince Hud’u ve beraberindeki iman edenleri bizden bir rahmetle kurtardık. Onları kaskatı bir azaptan koruduk.

59. İşte bu Ad halkı, Rabblerinin ayetlerini inkar etti, peygamberlerine karşı geldi ve her inatçı zorbanın emrine uydular.

60. Bu dünyada da kıyamet gününde de lanete uğradılar. İyi bilin ki, Ad halkı Rabblerini inkar ettiler. Dikkat edin, Hud’un kavmi Ad uzak olsun.

61. ’Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden yarattı ve size orada ömür sürdürdü. Şu halde O’ndan bağışlanma dileyin sonra O’na tevbe edin. Muhakkak ki Rabbim yakındır, (duaları) kabul edendir.

62. ’Ey Salih! Sen bundan önce aramızda hakkında ümit beslenen biri idin. Bizi babalarımızın taptıklarına tapmaktan men mi ediyorsun? Doğrusu senin bizi kendisine çağırdığın şeyden şüphe içindeyiz, kuşkuluyuz’ dediler.

63. ’Ey kavmim, ya ben Rabbimden apaçık bir belge üzere isem ve O bana kendinden bir rahmet vermişse? Böyleyken O’na isyan edersem Allah’a karşı bana kim yardım edebilir? Sizin kaybımı artırmaktan başka bana bir katkınız olmaz.

64. Ey kavmim! Allah’ın şu dişi devesi sizin için bir mucizedir. Onu bırakın Allah’ın toprağında otlasın. Ona bir kötülük etmeyin. Yoksa sizi yakın bir azap yakalar.’

65. ’Yurdunuzda üç gün yaşayadurun. Bu yalanlanmayacak bir vaaddir’ dedi.

66. Nihayet emrimiz gelince Salih’i ve beraberindeki iman edenleri bizden bir rahmetle o günün aşağılığından kurtardık. Muhakkak ki senin Rabbin güçlü ve yüce olandır.

67. Zulmedenleri de korkunç bir çığlık aldı ve yurtlarında dizüstü çöküp kaldılar.

68. Sanki orada hiç yaşamamışlardı. İyi bilin ki, Semud halkı Rabblerini inkar ettiler. Dikkat edin, Semud halkı uzak olsun.

69. ’Selam’ dedi. Beklemeden hemen kızartılmış bir buzağı getirdi.

70. ’Korkma. Biz Lut kavmine gönderildik’ dediler.

71. Karısı da ayaktaydı ve bunun üzerine güldü. Biz de ona İshak’ı ve İshak’ın ardından da Ya’kub’u müjdeledik.

72. ’Vay halime! Ben böyle kocamış bir kadın kocam da bir ihtiyar iken ben doğuracak mıyım? Bu gerçekten şaşırtıcı bir şey!’ dedi.

73. ’Allah’ın işine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizedir ey ev halkı! Şüphesiz O, övgüye layık ve lütfu bol olandır’ dediler.

74. İbrahim’den korku gidince ve kendisine müjde gelince bizimle Lut kavmi hakkında tartışmaya girişti.

75. Doğrusu İbrahim çok yumuşak huylu, çok içli ve kendini Allah’a vermiş biriydi.

76. ’Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Doğrusu Rabbinin emri gelmiştir. Onlara geri çevrilmeyecek bir azap gelmektedir.’

77. ’Bu çetin bir gündür’ dedi.

78. ’Ey kavmim! Şunlar kızlarım; onlar sizin için daha temizdir. Allah’tan korkun ve konuklarım arasında beni rezil etmeyin. İçinizde aklı başında bir adam yok mudur?’ dedi.

79. ’Bizim senin kızlarında bir hakkımız (onlarla bir ilgimiz) olmadığını bilirsin. Sen bizim ne istediğimizi de gayet iyi bilirsin’ dediler.

80. ’Keşke sizi savacak bir gücüm olsaydı yahut sağlam bir yere sığınabilseydim’ dedi.

81. ’Ey Lut! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana ilişemeyecekler. Gecenin bir vaktinde ailenle birlikte yürü ve sizden kimse geriye dönüp bakmasın. Ancak hanımın hariç. Onların başına gelen onun başına da gelecektir. Onlara vaadedilen (azabın) gelme vakti sabah vaktidir. Sabah yakın değil mi?’

82. Emrimiz gelince oranın üstünü altına çevirdik ve üzerine balçıktan, pişirilmiş, birbirini izleyen taşlar yağdırdık.

83. Rabbin katından işaretlenmiş (taşlar). Bunlar, zalimlerden uzak değildir.

84. ’Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. O’ndan başka ilahınız yoktur. Ölçüyü, tartıyı eksik tutmayın. Ben sizi bir bolluk içinde görüyor ve sizin hakkınızda çepeçevre kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.

85. Ölçüyü tartıyı tam yapın ve insanların eşyalarını eksik vermeyin. Yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.

86. Eğer mü’minler iseniz Allah’ın bıraktıkları sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinize bir koruyucu değilim.’

87. ’Ey Şuayb! Bizim babalarımızın taptıklarını bırakmamızı yahut mallarımızda istediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Doğrusu sen yufka yürekli, akıllı birisin!’

88. ’Ey kavmim! Ya ben Rabbimden gelen açık bir belge üzere isem ve O beni kendi katından güzel bir rızıkla rızıklandırmışsa? Sizi menettiğim şeylerde size karşı aykırılıkta bulunmak istemiyorum. Gücümün yettiği ölçüde düzeltme yapmaktan başka bir şey istemiyorum. Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir. Ben O’na güvendim ve O’na gönülden yönelirim.

89. Ey kavmim! Bana karşı gelmeniz, Nuh kavminin yahut Hud kavminin veya Salih kavminin başlarına gelenlerin benzerinin sizin başınıza da gelmesine yol açmasın. Lut kavmi sizden uzak değildir!

90. Rabbinizden bağışlanma dileyip sonra O’na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim çok rahmet eden, çok sevendir.’

91. ’Ey Şuayb! Biz senin söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz ve seni içimizde güçsüz görüyoruz. Yakın çevren olmasaydı seni mutlaka taşlardık. Bize karşı bir üstünlüğün de yoktur.’

92. ’Ey kavmim! Yakın çevrem sizce Allah’tan daha mı üstündür ki, O’na sırt çeviriyorsunuz? Şüphesiz Rabbim yaptıklarınızı kuşatmıştır.

93. Ey kavmim! İmkanınızın elverdiğini yapın; ben de yapıyorum. Kime kendisini aşağılatıcı azabın geleceğini ve kimin yalancı olduğunu yakında bileceksiniz. Gözetleyin; ben de sizinle birlikte gözetliyorum.’

94. Emrimiz gelince tarafımızdan bir rahmetle Şuayb’ı ve onunla birlikte iman etmiş olanları kurtardık. Zulmedenleri de bir çığlık aldı ve yurtlarında diz çöküp kaldılar.

95. Sanki orada hiç yaşamamışlardı. İyi bilin ki, Semud halkı (Allah’ın rahmetinden) uzaklaştırıldığı gibi Medyen halkı da uzaklaştırıldı.

96. Andolsun, Musa’yı da ayetlerimizle ve apaçık bir belgeyle gönderdik.

97. Firavun’a ve adamlarına. Onlar Firavun’un buyruğuna uydular. Firavun’un buyruğu ise doğruya yöneltici değildi.

98. Kıyamet günü kavmine öncülük ederek onları ateşe götürür. Vardıkları yer ne kadar da fena bir yerdir!

99. Onlar burada da, kıyamet gününde de lanete uğratıldılar. (Onlara) verilen bu bağış ne kötü bir bağıştır!

100. Bu sana anlattıklarımız, o şehirlerin haberlerindendir. Onlardan bazıları ayakta durmakta bazıları ise tamamen silinmiştir.

101. Biz onlara zulmetmedik ama onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin emri gelince onların Allah’tan başka tapmakta oldukları ilahları kendilerine bir şey sağlayamadı; kayıplarını artırmaktan başka bir yararları olmadı.

102. Rabbinin, zulmeden şehirleri yakaladığında yakalaması işte böyledir. Şüphesiz O’nun yakalaması pek acı, pek şiddetlidir.

103. Şüphesiz bunda, ahiret azabından korkan için ibret vardır. O, bütün insanların toplanacağı bir gündür. O gün herkesin tanık olacağı bir gündür.

104. Biz onu sadece belli bir süreye kadar geciktiririz.

105. O gün gelince, O’nun izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onlardan kimi bedbaht kimi de mutludur.

106. Bedbaht olanlar ateştedirler. Onların orada korkunç çığlıkları ve inlemeleri vardır.

107. Rabbinin diledikleri dışında onlar, gökler ve yer durdukça orada sürekli kalıcıdırlar. Şüphesiz Rabbin dilediğini yapandır.

108. Mutlu olanlar ise cennettedirler. Rabbinin diledikleri dışında, gökler ve yer durdukça onlar orada sürekli kalıcıdırlar. Bu, kesintisiz bir lütuftur.

109. Şunların taptıkları(nın batıl olduğu) üzerinde hiç bir tereddüdün olmasın. Onlar ancak, daha önce babalarının taptıkları gibi tapıyorlar. Şüphesiz biz onların paylarını da eksiksiz vereceğiz.

110. Andolsun Musa’ya Kitab’ı verdik de onda ayrılığa düşüldü. Eğer Rabbin tarafından önceden bir söz geçmiş olmasaydı aralarında hüküm verilmiş olurdu. Onlar bunun (Kur’an’ın) hakkında gocundurucu bir tereddüt içindedirler.

111. Şüphesiz Rabbin onların tümünün yaptıklarını tastamam verecektir. O, onların yaptıklarından haberdardır.

112. Emrolunduğun gibi dosdoğru ol; seninle birlikte tevbe edenler de (dosdoğru olsunlar) ve aşırı gitmeyin. O, yaptıklarınızı görmektedir.

113. Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz.

114. Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın vakitlerinde namaz kıl. Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu ibret alanlara bir öğüttür.

115. Sabret. Allah iyilik yapanların ecirlerini zayi etmez.

116. Sizden önceki nesillerden, yeryüzünde fesattan alıkoyan fazilet sahipleri bulunmalı değil miydi? Onlardan kendilerini kurtardığımız çok azı dışında bunu yapan olmadı. Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın peşine takıldılar ve suçlu kimseler oldular.

117. Rabbin, ahalisi ıslah edici iken o beldeleri haksız yere helak edecek değildi.

118. Rabbin dileseydi insanları bir tek ümmet yapardı. Ama onlar ihtilaf edip durmaktadırlar.

119. ’Andolsun ben cehennemi cinlerden ve insanlardan dolduracağım’ sözü tamamen yerine gelmiştir.

120. Peygamberlerin haberlerinden kalbini sağlamlaştıracak her şeyi sana anlatıyoruz. Bunda sana hak ve mü’minlere öğüt ve uyarı geldi.

121. ’İmkanınızın elverdiğini yapın. Biz de yapmaktayız.

122. Bekleyin. Biz de beklemekteyiz.’

123. Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir. Bütün işler O’na döndürülür. O’na kulluk et ve O’na dayan. Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir.