Kadri Çelik 

1. Elif, Lam, Ra. (Bu kitab) Hikmet sahibi ve (her şeyden) haberdar olan Allah tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da uzun uzadıya açıklanmış bir kitaptır.

2. (Bu kitap) Allah’tan başkasına ibadet etmemeniz için (indirildi). Ben size, O’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeciyim.

3. Ve Rabbinizden mağfiret dilemeniz ve O’na tevbe etmeniz için (indirildi. Eğer bunu yaparsanız), belli bir süreye kadar sizi güzelce geçindirir ve her fazilet sahibine (dünya ve ahirette) faziletinin karşılığını verir. Eğer yüz çevirirseniz o zaman ben doğrusu hakkınızda büyük günün azabından korkarım.

4. Dönüşünüz ancak Allah’adır. O her şeye kadirdir.

5. İyi bilin ki, onlar (Kur’an okunduğu zaman), kendilerini ondan (Kur’an’ı işitmekten) gizlemek için göğüslerini (kalplerini) eğip bükerler (Kur’an’a asla itina göstermezler). İyi bilin ki elbiselerine büründüklerinde bile Allah onların gizlediklerini ve açığa vurduklarını bilir. Şüphesiz O, göğüslerde (kalplerde gizli) olanı bilendir.

6. Yeryüzünde rızkı Allah’a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O, onların karar kıldıkları yerleri (belleri) de emaneten durdukları yerleri (rahimleri) de bilir. (Bu hakikatlerin) Tümü apaçık bir kitaptadır.

7. Henüz su üzerinde egemen iken (âlemler yaratılmadan önce), hanginizin daha güzel amelde bulunacağını denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur. "Siz Gerçekten ölümden sonra dirileceksiniz" desen, şüphesiz küfre sapanlar, "Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir" derler.

8. Hiç şüphesiz onların azabını sayılı bir süreye kadar ertelesek, muhakkak "Onu alıkoyan nedir?" derler. İyi bilin ki onlara azap geldiği gün, onlardan geri çevrilecek değildir ve alaya almakta oldukları şey de kendilerini çepeçevre kuşatacaktır.

9. Hiç şüphesiz insana nimetimizi tattırır, sonra onu ondan çekip alırsak, o şüphesiz umutsuz ve nankör biri kesilir.

10. Başına gelen sıkıntıdan sonra, ona bir nimet tattırırsak "Musibetler başımdan gitti" der. Doğrusu o, sevinerek şımaran ve böbürlenen biridir.

11. Sabredenler ve salih amellerde bulunanlar müstesna. İşte, bağışlanma ve yüce ecir bunlarındır.

12. "Neden ona bir hazine indirilmiyor veya onunla beraber (kendisini onaylamak için) bir melek gelmiyor?" demelerinden ötürü, belki de kalbin daralacak ve sana vahyolunanın bir kısmını (onlara okumayı) terk edeceksin? Oysa sen ancak bir uyarıcısın ve Allah her şeye vekildir.

13. Yoksa "Onu kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki "Öyleyse siz de yalan üzere uydurulmuş benzeri on sure getirsenize ve eğer doğru sözlüler iseniz Allah’tan başka gücünüzün yettiğini de çağırın!"

14. Eğer size cevap vermezlerse artık biliniz ki o, gerçekten Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka ilah yoktur. Nasıl, (bütün bu delillerden sonra) artık Müslüman oldunuz mu?

15. Kim dünya hayatını ve süsünü isterse, onda yapıp ettiklerini tastamam öderiz ve onlar bunda hiç bir eksikliğe de uğratılmazlar.

16. İşte onlar, ahirette kendileri için ateşten başka hiç bir şeyleri olmayan kimselerdir. Dünyada yaptıkları da boşa gitmiştir ve yapmakta oldukları şeyler de (zaten) batıldır.

17. Rabbinden apaçık bir delil (basiret) üzere bulunan, onu kendisinden bir şahidin izlediği ve (şahit olarak) ondan önce bir de önder ve rahmet olarak Musa’nın kitabı bulunan kimse, (böyle olmayan kimse) gibi midir? İşte onlar, buna inanırlar. Hangi topluluk onu inkâr ederse vaat edilen yeri ateştir. Öyleyse, bundan şüphen olmasın. Doğrusu o, Rabbinden bir gerçektir, fakat insanların çoğu inanmazlar.

18. Yalan söyleyerek Allah’a iftira edenden daha zalim kimdir? İşte bunlar Rablerine sunulacaklar ve şahitler, "Rablerine yalan söyleyenler bunlardır" derler. İyi bilin ki Allah’ın lâneti zalimlerin üzerinedir.

19. Onlar (zalimler) Allah’ın yolundan alıkoyarlar ve o yolu eğri göstermeye yeltenirler ve onlar ahireti inkâr edenlerdir.

20. Onlar yeryüzünde (Allah’ı) aciz bırakacak olanlar değillerdir. Allah’tan başka velileri de yoktur. Azap onlara kat kat verilir. Onlar (önceden de hakkı) işitmeye güç yetirmezlerdi ve görmezlerdi.

21. İşte bunlar, kendilerini hüsrana uğratanlardır ve yalan olarak uydurmakta oldukları da onlardan uzaklaşıp kaybolmuşlardır.

22. Hiç şüphesiz bunlar, ahirette en çok hüsrana uğrayanlardır.

23. Doğrusu iman edenler, salih amelde bulunanlar ve rablerine karşı güven duyanlar, işte onlar cennet yarenleridir ve onlar onda temelli kalıcılardır.

24. Bu iki zümrenin durumu, kör ve sağır kimse ile gören ve işiten kimsenin durumuna benzer. Durumları hiç eşit olabilir mi? Hala kendinize gelmez misiniz?

25. Hiç şüphesiz biz Nuh’u kendi kavmine gönderdik, "Ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım (dedi)."

26. Ta ki "Allah’tan başkasına ibadet etmeyesiniz. Doğrusu ben hakkınızda elem verici bir günün azabından korkuyorum (dedi)."

27. Kavminden küfre sapanların elebaşları, "Senin ancak kendimiz gibi bir insan olduğunu görüyoruz. Sana sığ görüşlü olan en aşağılıklarımızdan başkasının uyduğunu da görmüyoruz ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine biz sizi yalancılar sanıyoruz" dediler.

28. Dedi ki "Ey Kavmim! Söyleyin bakayım; eğer ben Rabbimden gelen açık belgelere dayanıyorsam ve O bana kendi katından bir rahmet verdi de siz bunu görmekten yoksun bırakıldıysanız, istemediğiniz halde onu yine size zorla mı kabul ettireceğiz?"

29. "Ey kavmim! Buna karşılık ben sizden bir mal da istemiyorum. Benim ücretim sadece Allah’a aittir. İman edenleri de kovacak değilim; çünkü onlar Rableriyle karşılaşacak olanlardır. Lakin ben sizi, cahil bir topluluk olarak görüyorum."

30. "Ey kavmim! Onları kovarsam, Allah’a karşı bana kim yardım eder? Artık kendinize gelmez misiniz?"

31. "Size, Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum; gaybi de bilmem. Doğrusu melek olduğumu da söylemiyorum. Küçük gördüklerinize, "Allah iyilik vermeyecektir" de diyemem. İçlerinde olanı Allah daha iyi bilir. Yoksa şüphesiz ben zalimlerden olurum."

32. "Ey Nuh! Bizimle çekişip durdun, bu çekişmede ileri de gittin. Doğru sözlülerden isen bize vaat ettiğin şeyi (azabı) getir (görelim)" dediler.

33. (Nuh) "Ancak Allah dilerse onu size getirir, siz aciz bırakıcılar değilsinizdir" dedi.

34. "Eğer Allah sizi saptırmak isterse, ben sizin iyiliğinizi arzu etsem bile faydası olmaz. O, sizin Rabbinizdir, O’na döndürüleceksiniz."

35. Onlar, "Bunu kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki "Eğer onu ben uydurduysam, günahım bana aittir. Ama ben, sizin işlediğiniz suçlardan uzağım."

36. Nuh’a, "Senin kavminden, gerçekten iman etmiş olanlardan başkası artık iman etmeyecektir; o halde yaptıkları şeylerden dolayı üzülme" diye vahyolundu.

37. "Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi inşa et ve zulme sapanlar konusunda da bana hitapta bulunma. Şüphesiz onlar suda boğulacaklardır."

38. Gemiyi yaparken, kavminden küfre sapanların elebaşları yanına uğradıkça onunla alay ederlerdi. O da, "Bizimle alay ediyorsanız, şüphesiz alay ettiğiniz gibi, biz de sizinle alay edeceğiz" dedi.

39. "Aşağılatıcı azabın kime geleceğini ve kime sürekli azabın ineceğini göreceksiniz."

40. Buyruğumuz gelip tandır (içinden sular) kaynamağa başlayınca, "Her cinsten birer çifti, aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan ehlini ve iman edenleri gemiye bindir" dedik. Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti.

41. (Nuh) Dedi ki "Ona binin. Onun yüzmesi de demir atması (durması) da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz benim Rabbim bağışlayandır, esirgeyendir."

42. Gemi, dağlar gibi dalgalar içinde onları götürürken, Nuh, kenarda kalmış olan oğluna, "Ey oğulcuğum! Bizimle beraber bin, kâfirlerle birlik olma" diye seslendi.

43. Oğlu, "Beni sudan koruyacak bir dağa sığınırım" deyince Nuh, "O’nun merhamet ettikleri dışında, bugün Allah’ın buyruğundan (günahkârları kurtaracak) bir koruyucu yoktur" dedi. Derken dalga aralarına giriverdi. O da boğulanlardan oldu.

44. Denildi ki "Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de tut." Su çekildi, iş bitiriliverdi, (gemi de) Cûdi (dağı) üstünde durdu ve "Zalimler (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun" denildi.

45. Nuh Rabbine seslenip, "Rabbim! Oğlum benim ailemdendir. Doğrusu senin vaadin haktır. Sen hükmedenlerin en iyi hüküm verenisin" dedi.

46. Allah, "Ey Nuh! O senin ailenden değildir; çünkü o (adeta) salih olmayan bir amel kesilmiştir; öyleyse bilmediğin şeyi benden isteme. Gerçekten ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum" dedi.

47. "Rabbim! Bilmediğim şeyi senden istemekten sana sığınırım. Beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen hüsrana uğrayanlardan olurum" dedi.

48. "Ey Nuh! Sana ve seninle birlikte olan ümmetler üzerine bizden bir esenlik ve bereketle gemiden in. (Elbette sizden türeyecek olan diğer kâfir) Ümmetleri de yararlandıracağız, sonra onlara bizden acıklı bir azap dokunacaktır" denildi.

49. Bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bunları sen ve kavmin daha önce bilmiyordun. O halde sabret. Şüphesiz (güzel olan) sonuç, takva sahiplerinindir.

50. Ad kavmine kardeşleri Hûd’u gönderdik. Şöyle dedi "Ey kavmim! Allah’a ibadet edin. O’ndan başka ilâhınız yoktur. Siz (putperestlikte) yalan uyduranlardan başkası değilsiniz."

51. "Ey kavmim! Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak beni yaratana aittir. Akıl etmez misiniz?"

52. "Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin ve sonra O’na tevbe edin ki size gökten bol bol yağmur göndersin, kuvvetinize kuvvet katsın. Suçlular olarak yüz çevirmeyin."

53. "Ey Hûd! Sen bize apaçık bir belge (mucize) ile gelmiş değilsin, biz de senin sözünle ilahlarımızı terk etmeyiz ve biz sana iman edecek de değiliz."

54. "Bir kısım ilahlarımız seni fena çarpmış, demekten başka bir şey demeyiz" dediler. (Hûd) dedi ki "Doğrusu ben Allah’ı şahit tutuyorum ve siz de şahit olun ki ben O’nu bırakıp koştuğunuz ortaklardan uzağım."

55. "O’ndan başka (taptıklarınızın hepsinden uzağım). Haydi, hepiniz bana tuzak kurun; sonra da bana mühlet vermeyin!"

56. "Ben Gerçekten benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. O’nun, perçeminden tutmadığı (egemen olmadığı) hiç bir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerindedir."

57. "Buna rağmen yüz çevirirseniz, artık size kendisiyle gönderildiğim şeyi tebliğ ettim. Rabbim de sizden başka bir kavmi yerinize geçirir. Siz O’na hiç bir şeyle zarar veremezsiniz. Doğrusu benim Rabbim, her şeyi gözetleyip koruyandır."

58. Buyruğumuz gelince, Hûd’u ve beraberindeki iman edenleri, tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık ve onları çok ağır bir azaptan koruduk.

59. Rablerinin ayetlerini inkâr eden, peygamberlerine karşı çıkan ve her inatçı zorbanın emrine uyan işte bu Ad (kavmi) idi.

60. Bu dünyada da kıyamet gününde de lanetle izlendiler. İyi bilin ki Ad (kavmi) Rablerini inkâr etti. Hey, Hûd’un kavmi Ad’a, (Allah’ın rahmetinden) uzaklık olsun.

61. Semud kavmine kardeşleri Salih’i gönderdik. Dedi ki "Ey kavmim! Allah’a ibadet edin. O’ndan başka ilâhınız yoktur. Sizi yerden yaratıp orayı imar etmenizi dileyen de O’dur. Öyleyse O’ndan mağfiret dileyin ve O’na yönelin. Doğrusu Rabbim (kullarına) yakın ve duaları kabul edendir" dedi.

62. "Ey Salih! Sen bundan önce, içimizde ümit beslenilen bir kimseydin; şimdi babalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi men mi ediyorsun? Doğrusu bizi çağırdığın şeyden çok kuşkulandıran bir şüphe içindeyiz" dediler.

63. "Ey kavmim! Şimdi söyleyin bakayım; eğer ben Rabbimden apaçık bir belge üzerindeysem ve bana tarafından bir rahmet vermişse, (bu durumda) O’na isyan edecek olursam, Allah’a karşı bana kim yardım edecektir? Bana zararımı artırmaktan başka bir şey yapamazsınız" dedi.

64. "Ey kavmim! İşte şu sizin için bir mucize olmak üzere Allah’ın bir dişi devesidir. Bırakın onu da Allah’ın toprağında otlasın. Ona kötülük etmeyin, yoksa sizi yakın bir azap tutuverir."

65. Buna rağmen onu devirip boğazladılar. O zaman Salih, "Yurdunuzda üç gün daha faydalanın. Bu, (azap sözü) yalanlanmayacak bir sözdür" dedi.

66. Buyruğumuz gelince, Salih’i ve beraberindeki iman edenleri katımızdan bir rahmet olarak o günün aşağılığından kurtardık. Doğrusu Rabbin pek kuvvetli ve güçlüdür.

67. Zulmedenleri bir çığlık tutuverdi de yurtlarında dizüstü çökmüş kimseler olarak sabahladılar.

68. Sanki orada hiç yaşamamış gibi oldular. İyi bilin ki Semud topluluğu, Rabbini inkâr etmişti. Hey, (Allah’ın rahmetinden) uzaklık olsun Semud’a!

69. Hiç şüphesiz elçilerimiz (melekler) müjde ile İbrahim’e geldiler, "Selam!" dediler. O da "Selam!" dedi de hemen gecikmeden (onlara) kızartılmış bir buzağı getirdi.

70. Ellerini ona uzatmadıklarını görünce, tavırları tuhafına gitti ve içinde onlara karşı bir korku uyandı. "Korkma, biz Lut kavmine gönderildik" dediler.

71. Ayakta duran karısı o esnada adet gördü. Böylece ona İshak’ı, İshak’ın ardından da Yakub’u müjdeledik.

72. "Vay başıma gelenler! Ben bir kocakarı, kocam da ihtiyar olmuşken nasıl doğurabilirim? Doğrusu bu şaşılacak bir şey" dedi.

73. (Melekler) Dediler "Allah’ın emrine mi şaşırıyorsun? Oysa Allah’ın rahmeti ve bereketleri siz ev halkının üzerinedir. Şüphesiz O, övülmeye layık ve azamet sahibi olandır"

74. İbrahim’in korkusu gidip de müjde kendisine ulaşınca, Lut topluluğu hakkında bizimle tartışmaya girişti.

75. Doğrusu İbrahim uysal, yumuşak kalpli ve gönülden (Allah’a) yönelen biriydi.

76. Elçilerimiz, "Ey İbrahim! Bundan vazgeç, doğrusu Rabbinin emri gelmiştir. Şüphesiz onlara artık geri çevrilemeyecek bir azap gelmiştir" dediler.

77. Elçilerimiz (melekler) Lut’a gelince onlardan dolayı kaygılandı, eli ayağı dolaştı, "Bu çetin bir gündür" dedi.

78. Kavmi ona doğru koşarak geldi. Onlar daha önceden de kötülükler işlemekteydiler. Lut (onlara) dedi ki "Ey kavmim! İşte bunlar benim kızlarım, onlar sizin için daha temizdir (Size nikâhlayabilirim). Allah’tan sakının da konuklarımın önünde beni rezil etmeyin. İçinizde aklı başında kimse yok mudur?" dedi.

79. "Hiç şüphesiz senin kızlarında bir hakkımız olmadığını biliyorsun ve doğrusu ne istediğimizi de çok iyi biliyorsun" dediler.

80. "Keşke size karşı bir gücüm olsaydı veya (size karşı koymak için) güçlü bir dayanağa (topluluğa) katılsaydım" dedi.

81. "Ey Lut! Biz Rabbinin elçileriyiz, onlar sana ilişemezler. Gecenin bir bölümünde ailenle beraber yola çık. Hiç biriniz dönüp arkasına bakmasın. Ancak karın hariç. Doğrusu onların başına gelen onun başına da gelecektir. Onlara vaat edilen (azap) sabah vaktidir. Acaba sabah yakın değil mi?" dediler.

82. Buyruğumuz gelince oraların altını üstüne getirdik ve üzerlerine sağanak halinde balçıktan pişirilmiş sert taşlar yağdırdık.

83. (O taşlar) Rabbin katında işaretlenmiş (hangi zalimin üzerine düşeceği belirlenmiş) taşlar idi. Onlar (taşlar, diğer), zalimlerden (de pek) uzak değildir.

84. Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Onlara "Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Doğrusu ben sizi bolluk içinde görüyorum ve ben sizin hakkınızda kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum. "

85. "Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adalet üzere yapın, insanların eşyasını değerden düşürüp eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın."

86. "İman etmişseniz Allah’ın baki kıldığı sizin için daha hayırlıdır. Sonra ben, sizin üzerinizde bir koruyucu da değilim."

87. "Ey Şuayb! Babalarımızın taptığını bırakmamızı emreden veya mallarımızı istediğimiz gibi kullanmamızı men eden senin namazın mıdır? (Oysa) Sen doğrusu uysal ve aklı başında birisin" dediler.

88. Şuayb dedi ki "Ey Kavmim! Söyleyin bakayım; ya eğer ben Rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve O beni kendisinden güzel bir rızık ile rızıklandırmış ise (ne dersiniz)? Size yasak ettiğim şeylerde, aykırı hareket etmek istemem. Gücümün yettiği kadar ıslah etmekten başka bir dileğim yoktur. Başarım ancak Allah’tandır, O’na güvenir ve sadece O’na yönelirim."

89. "Ey kavmim! Bana karşı gelişiniz, sakın Nuh kavminin ya da Hûd kavminin veya Salih kavminin başlarına gelenlerin bir benzerini size de isabet ettirmesin. Üstelik Lut kavmi size (zaman, mekan ve amel olarak) pek de uzak değildir."

90. "Rabbinizden mağfiret dileyin ve sonra O’na tevbe edin. Doğrusu Rabbim merhamet edendir, çok sevendir."

91. "Ey Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyor ve doğrusu seni aramızda güçsüz görüyoruz. Eğer aşiretin olmasaydı seni taşlardık. Esasen bizim için pek değerli de değilsin" dediler.

92. "Ey Kavmim! Benim aşiretim size göre Allah’tan daha mı güçlüdür ki Allah’a sırt çevirdiniz? Doğrusu Rabbim yapmış olduklarınızı çepeçevre kuşatıcıdır" dedi.

93. "Ey Kavmim! Elinizden geleni yapın! Ben de yapacağım! Kendisini rezil edecek azabın geleceği şahsın ve yalancının kim olduğunu yakında öğreneceksiniz! Gözetleyin, doğrusu ben de sizinle beraber gözetleyiciyim."

94. Buyruğumuz gelince, Şuayb’ı ve beraberindeki iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri bir çığlık yakaladı da yurtlarında dizüstü çökmüş kimseler olarak sabahladılar.

95. Sanki orada refah içinde hiç yaşamamışlardı. İyi bilin ki Semud (halkına) nasıl bir uzaklık verildiyse, Medyen (halkına da Allah’ın rahmetinden öyle) bir uzaklık olsun.

96. Hiç şüphesiz Musa’yı ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.

97. Firavun’a ve onun önde gelen çevresine (Musa’yı gönderdik). Fakat onlar (çevresi), Firavun’un buyruğuna uydular; oysa Firavun’un buyruğu doğru değildi.

98. Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne düşer ve onları ateşe sokar. Pek de kötü yerdir onların girdikleri yer!

99. Onlar, burada da kıyamet gününde de lanetle izlendiler. Pek de kötü bir bağıştır, bu verilen bağış!

100. İşte bunlar, sana anlattığımız şehirlerin haberlerindendir. Onlardan kalan da var, biçilmiş ekine dönen de var.

101. Onlara biz zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin buyruğu gelince, Allah’ı bırakıp taptıkları ilahlar kendilerini müstağni kılmadı, yıkımlarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı.

102. Allah zalim ülkeleri yakalayınca, işte böyle yakalar. Şüphesiz onun yakalaması elim ve şiddetlidir.

103. Ahiretin azabından korkanlara, bunda hiç şüphesiz ayet (ibret) vardır. O, bütün insanların kendisinde toplanacağı bir gündür ve o, görülecek bir gündür.

104. Biz, o günü, ancak sayılı bir süreye kadar geciktiririz.

105. O gün gelince, Allah’ın izni olmaksızın hiç kimse konuşamaz; içlerinde azgın olanlar da, mesut olanlar da vardır.

106. Azgın olanlar ise ateştedirler. Onlara onda ahvah ve hırıltı sesleri (çıkarma) vardır.

107. Elbette Rabbin dilemesi dışında gökler ve yer durdukça, onda temelli kalıcılardır. Rabbin şüphesiz her istediğini yapar.

108. Mesut olanlar ise cennettedirler. Rabbinin dilemesi bir yana, kesintisiz bir lütuf olarak, gökler ve yer durdukça, onda temelli kalıcılardır.

109. Artık onların tapmakta oldukları şeyler konusunda, sakın kuşkuda olma. Onlar sadece önceden babalarının taptıkları gibi tapıyorlar. Kuşkusuz biz, paylarını eksiltmeksizin onlara ödeyecek olanlarız.

110. Hiç şüphesiz Musa’ya kitab verdik de derken onda ayrılığa düşüldü. Eğer Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında mutlaka hükmedilmiş olurdu. Gerçekten onlar, bundan (azaptan) yana kuşku verici bir şüphe içindedirler.

111. Şüphesiz Rabbin, onların amellerinin karşılığını elbette tamamen verecektir. O, şüphesiz onların yaptıklarını bilir.

112. Beraberindeki tevbe edenlerle birlikte emredildiğin gibi dosdoğru ol. Taşkınlık etmeyin, doğrusu Allah yaptıklarınızı görücüdür.

113. Zulmedenlere eğilim göstermeyin; yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka velileriniz yoktur, sonra yardım da göremezsiniz.

114. Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın zamanlarında namaz kıl. Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir. Bu, hatırlayıp kendine gelenlere bir hatırlatmadır.

115. Sabret, Allah ihsan sahiplerinin ecrini elbette zayi etmez.

116. Sizden önceki kuşaklardan, (iyiliği emrettikleri ve kötülükten sakındırdıkları için) kendilerinden kurtardığımız pek az kimse dışında, yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? Zulmedenler ise, içinde refaha erdikleri şeyin peşine düştüler ve onlar zaten hep suçlu kimseler idiler.

117. Halkı ıslah eden kimseler iken, senin Rabbin o ülkeleri zulüm ile helak edecek değildi.

118. Eğer Rabbin dileseydi insanları tek bir ümmet kılardı. (Fakat) Onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler.

119. Sadece Rabbinin merhamet ettikleri (bundan) müstesnadır. Esasen onları bunun (rahmet) için yaratmıştır. Rabbinin, "Şüphesiz cehennemi tümüyle (taşkınlık eden) cinler ve insanlarla dolduracağım" sözü tamamen yerine geldi.

120. Peygamberlerin haberlerinden sana bu tüm anlattıklarımız, senin gönlünü pekiştirmemizi sağlayan şeylerdir. Sana bunda hak, iman edenlere de bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir.

121. İman etmeyenlere de ki "Elinizden geleni yapın! Biz de (elimizden geleni) yapıcılarız."

122. Bekleyin! Şüphesiz biz de bekleyicileriz.

123. Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir. Bütün işler O’na döndürülür. Öyleyse O’na ibadet et, O’na güven ve Rabbin, yaptıklarınızdan asla gafil değildir.