Abdullah Parlıyan 

1. Kıyamet saati yaklaştı ve ay yarıldı.

2. O inkârcılar bir mucize görseler, hemen yüz çevirirler de; "Hep olagelen bir büyüdür" derler.

3. Onlar hakkı yalanladılar, kendi arzu ve heveslerine uydular. Halbuki bütün işler bir hedefe ulaşmaktadır, yani Allah’ın kararına kimse engel olamaz.

4. Andolsun ki o inkârcılara, kendilerini küfür ve şirkten şiddetle vazgeçirecek nice mühim haberler gelmiştir

5. ki, o haberlerden her biri gayesinin doruğuna ermiş birer yüksek bilgi hazineleridir. Derken uyarılar fayda vermedi gitti.

6. Sen yine onlardan uzak dur. O davet edici İsrafil’in görünmemiş, tanınmamış bir şeye davet edeceği gün.

7. O gün onlar gözleri dönüp, kararmış bir halde öteye beriye dağılmış çekirgeler gibi, kabirlerinden çıkarlar.

8. "Bu ne çetin bir gün!" derler.

9. Bunlardan önce Nuh milleti de, O’nu yalanlamıştı. Onlar kulumuz Nuh’u, yıllarca yalancı saymakta ısrar ettiler, O’na deli dediler ve tebliğden vazgeçmeye zorlandı.

10. "Doğrusu ben yenik düştüm, bana yardım et" diye dua etti.

11. Biz de seller gibi akan bir su ile göğün kapılarını açtık

12. ve yeryüzünün pınarlar halinde fışkırmasını sağladık, göğün ve yerin suları takdir edilmiş bir işin olması için birleşti.

13. Ama kulumuz Nuh’u da kalaslardan yapılmış, çivilerle birbirine çakılmış gemi üzerinde taşıdık.

14. Kendisine karşı nankörlük edilen kulumuz Nuh’a, bizden bir mükafat olmak üzere gemi, gözetimimiz ve denetimimiz altında yüzüp yol alıyordu.

15. Andolsun o geminin yapılışını veya tufan hadisesini veya geminin kalıntılarını açık bir belge, tarihi bir ibret ve ayet olarak bıraktık. Öyleyse yok mudur ondan ders almak isteyen?

16. Benim azabım ve uyarılarım nasılmış bir görün.

17. Ve andolsun biz Kur’ân’ı okumak, öğrenmek, ezberlemek, yaşamak, öğüt almak için kolaylaştırdık, fakat öğüt alıp düşünen var mıdır?

18. Âd kavmi de gerçekleri yalanlamıştı. Benim azabım ve uyarılarım nasılmış bir görün bakalım.

19. Biz gerçekten onların üzerine, uğursuzluğu devam eden bir günde, ortalığı alt üst eden şiddetli bir rüzgar gönderdik.

20. O rüzgar, insanları sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seriyordu.

21. Benim azabım ve uyarılarım nasılmış bir görün bakalım.

22. Bu nedenle biz Kur’ân’ı okumak, öğrenmek, ezberlemek, yaşamak ve öğüt almak için kolaylaştırdık, fakat öğüt alıp düşünen var mıdır?

23. Semûd kavmi de, gerçekleri ve tüm uyarılarımızı yalanlamıştı.

24. "Bizim gibi bir insana mı uyacağız? O zaman biz apaçık bir sapıklık ve delilik etmiş oluruz.

25. Vahiy aramızda gele gele O’na mı geliyor? Hayır O, yalancı ve şımarığın birisidir" dediler.

26. Hayır, onlar yakında kimin yalancı ve şımarık olduğunu anlayıp bilecekler.

27. Ey Salih! Dikkat et, biz onları sınamak için, dişi deveyi gönderiyoruz. Sen onları gözetle ve yapacakları sıkıntı ve zorluklara karşı dirençli ol.

28. Ve onlara haber ver ki, o kuyunun suyu, deve ile insanlar aralarında pay edilmiştir. Su alış sırası kime ait ise, hayvanlarını sulamak veya kendi su ihtiyaçlarını temin etmek için, herkes nöbetinde kuyu başında hazır olsun.

29. Derken arkadaşlarına seslendiler de, o da kılıcını çekip deveyi ayaklarından doğrayarak öldürdü.

30. Benim azabım ve uyarılarım nasılmış bir görün bakalım.

31. Biz de onların üzerine korkunç bir ses gönderdik, derken hepsi hayvan ağılında çiğnenmiş yere dökülen çalı çırpıya döndüler, yok olup gittiler.

32. Bu nedenle biz, Kur’ân’ı okumak, öğrenmek, ezberlemek, yaşamak ve öğüt almak için kolaylaştırdık, fakat öğüt alıp düşünen var mıdır?

33. Lût kavmi de, gerçekleri ve uyarılarımızı yalanlamıştı.

34. Onların üzerine de öldürücü bir kasırga saldık ve şafak vakti Lût’a iman edenleri kurtardık,

35. katımızdan bir nimet olarak. İşte biz şükredenleri böyle mükafatlandırırız.

36. Andolsun ki Lût onları, bizim şiddetli azabımızla uyardı, ama onlar bu uyarılara hep şüpheyle baktılar.

37. Hatta Lût’tan, genç delikanlılar şeklinde gelen melek misafirlerini kendilerine teslim etmesini istediler de, biz de onların gözlerini silme kör ediverdik. Artık tadın azabımı ve uyarılarımın sonucunu.

38. Ve andolsun ki, bir sabah vakti onların üzerlerine bir azap çöküvermişti.

39. Artık tadın azabımı ve uyarılarımın sonucunu.

40. Bu sebeple biz Kur’ân’ı okumak, öğrenmek, ezberlemek, yaşamak ve öğüt almak için kolaylaştırdık, fakat öğüt alıp düşünen var mıdır?

41. Firavun halkına da kesinlikle bu tür uyarılar gelmişti.

42. Onlar da bizim ayetlerimizin tümünü yalanladılar. Biz de onları üstün, güçlü, kudretli olana yaraşan şekilde yakalayıverdik.

43. Ey Mekke kâfirleri ve kıyamete kadar gelecek inkârcılar! Sizler, sayılan Âd, Semûd, Nuh, Lût ve Firavun toplumlarından daha mı üstün, daha mı hayırlısınız ki, size azap edilmesin. Yoksa önceki kitaplarda, sizin için dokunulmazlık sözü mü verildi?

44. Biz birbirine yardım eden, yenilmez bir topluluğuz mu diyorlar?

45. Evet, yakın bir zamanda, o toplulukları bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır.

46. Daha doğrusu onlara vaat edilen asıl azap, kıyamet saatidir. Kıyamet gününün azabı ise, daha korkunç ve daha acı olacaktır.

47. Şüphe yok ki o gün, günahlara batıp gidenler, sapıklık içinde ve çılgınca yanan ateşlerdedirler.

48. "Cehennem ateşinin yakışını tadın bakalım."

49. Şüphesiz biz herşeyi belli bir ölçüye, düzene ve plana göre yarattık.

50. Takdir, yaratma ve hertür şeyde bizim işimiz göz kırpması kadar hızlıdır. Bir şeye "ol" dedik mi, o da anında oluverir.

51. Nitekim geçmişte sizin gibi toplumları yok ettik, öyleyse yok mudur onlardan ders almak isteyen?

52. Onların yaptıkları herşey, defterlerde kayıtlıdır

53. ve insanların yaptığı küçüklü büyüklü herşey, Allah’ın nezdinde kaydedilmektedir.

54. Şüphesiz ki, yollarını Allah’ın kitabıyla bulanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadırlar.

55. Güçlü hükümdarın katında güvenli bir konutta ağırlanacaklardır.