Ahmed Hulusi | |
---|---|
سَأَلَ سَائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ Seele sailun bi’azabin vakı’ın. |
|
2. Hakikat bilgisini inkâr edenler içindir (azap olan ölüm)! Onu savacak yoktur. |
لِلْكَافِرِينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌ Lilkafirne leyse lehu dafi’un. |
مِنَ اللَّهِ ذِي الْمَعَارِجِ Minallahi ziylme’arici. |
|
تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ Ta’ruculmelaiketu verruhu ileyhi fiy yevmin kane mikdaruhu hamsiyne elfe senetin. |
|
فَاصْبِرْ صَبْرًا جَمِيلًا Fasbir sabren cemiylen. |
|
6. Muhakkak ki onlar onu (azap günü olan ölümü) uzak görüyorlar! |
إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعِيدًا İnnehum yerevnehu be’ıyden. |
وَنَرَاهُ قَرِيبًا Ve nerahu kariyben. |
|
يَوْمَ تَكُونُ السَّمَاءُ كَالْمُهْلِ Yevme tekunussema’u kelmuhli. |
|
وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ Ve tekunulcibalu kel’ıhni. |
|
وَلَا يَسْأَلُ حَمِيمٌ حَمِيمًا Ve la yes’elu hamiymun hamiymen. |
|
يُبَصَّرُونَهُمْ ۚ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ Yubassarunehum yeveddulmucrimu lev yeftediy min ’azabi yevmeizin bibeniyhi. |
|
وَصَاحِبَتِهِ وَأَخِيهِ Ve sahıbetihi ve ehıyhi. |
|
وَفَصِيلَتِهِ الَّتِي تُؤْوِيهِ Ve fasıyletihilletiy tu’viyhi. |
|
14. Yeryüzünde yaşamış olanların tümünü (fidye verse) de kendini kurtarsa! |
وَمَنْ فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنْجِيهِ Ve men fiyl’ardı cemiy’an summe yunciyhi. |
كَلَّا ۖ إِنَّهَا لَظَىٰ Kella inneha leza. |
|
نَزَّاعَةً لِلشَّوَىٰ Nezza’aten lişşeva. |
|
17. (O Leza) çağırır (hakikatine davet olunduğunda) arkasını dönüp, yüz çevirip gideni! |
تَدْعُو مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّىٰ Ted’u men edbere ve tevella. |
وَجَمَعَ فَأَوْعَىٰ Ve cema’a feev’a. |
|
19. Muhakkak ki insanın yaratılışında hırs ve doyumsuzluk mevcuttur! |
إِنَّ الْإِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعًا İnnel’insane hulika helu’an. |
20. Ona hoşlanmadığı şeyle karşılaştığında feryat edip bağırandır (tahammülsüz)! |
إِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعًا İza messehuşşerru cezu’an. |
وَإِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعًا Ve iza messehulhayru menu’an. |
|
إِلَّا الْمُصَلِّينَ İllelmusalliyne. |
|
23. Onlar ki sürekli salâttadırlar (sürekli Allâh’a yönelişlerini muhafaza ederler)! |
الَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ Elleziynehum ’ala salatihim daimune. |
وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌ Velleziyne fiy emvalihim hakkun ma’lumun. |
|
لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ Lissaili velmahrumi. |
|
26. Onlar ki, din (ceza - yapılanların sonucunun yaşanacağı) süreçlerini tasdik ederler! |
وَالَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ Velleziyne yusaddikune biyevmiddiyni. |
وَالَّذِينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ Velleziyne hum min ’azabi rabbihim muşrikune. |
|
28. Muhakkak ki Rablerinin azabına karşı güvenceleri yoktur! |
إِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍ İnne ’azabe rabbihim ğayru me’munin. |
وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ Velleziyne hum lifurucihim hafizune. |
|
30. Eşleri veyahut tasarrufları altındakiler müstesna! Çünkü onlar (bundan dolayı) kınanmazlar! |
إِلَّا عَلَىٰ أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ İlla ’ala ezvacihim ev ma meleket eymanuhum feinnehum ğayru melumiyne. |
31. Artık kim bundan ötesini isterse, işte onlar sınırı aşanların ta kendileridirler! |
فَمَنِ ابْتَغَىٰ وَرَاءَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْعَادُونَ Femenibteğa verae zalike feulaike humul’adune. |
32. Onlar ki (insanın yüklendiği) emanetlerine ve (Allâh’a) ahdlerine riayet edicilerdir! |
وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ Velleziyne hum liemanatihim ve ’ahdihim ra’une. |
33. Onlar ki, şehâdetlerinde kaîmlerdir ("ŞehidAllâhu ennehu..."Âl-u İmran 18. âyetine atıf. A.H.)! |
وَالَّذِينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَ Velleziyne hum bişehadatihim kaimune. |
34. Onlar ki salâtlarını muhafaza ederler (Allâh’a yöneliş hâllerini sürekli korurlar). |
وَالَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ Velleziyne hum ’ala salatihim yuhafizune. |
أُولَٰئِكَ فِي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَ Ulaike fiy cennatin mukremune. |
|
36. O hakikat bilgisini inkâr edenlere ne oluyor ki sana şaşkın düşkün geliyorlar? |
فَمَالِ الَّذِينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ Femalilleziyne keferu kıbeleke muhtı’ıyne. |
عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ عِزِينَ Anilyemiyni ve ’anişşimali ’ıziyne. |
|
38. Onlardan her bir kişi, nimet cennetine dâhil olunacağını mı umuyor? |
أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ Eyatme’u kullumriin minhum en yudhale cennete na’ıymin. |
39. Hayır, asla! Muhakkak ki biz onları bildikleri şeyden (spermden) yarattık! |
كَلَّا ۖ إِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ Kella inna halaknahum mimma ya’lemune. |
40. Doğuların ve batıların Rabbi olarak kasem ederim ki, gerçekten biz her şeye gücü yetenleriz! |
فَلَا أُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ إِنَّا لَقَادِرُونَ Fela uksimu birabbilmeşarikı velmeğaribi inna likadirune. |
41. Onların yerine onlardan daha hayırlısını getirmeye... Biz önüne geçilmeyen gücüz! |
عَلَىٰ أَنْ نُبَدِّلَ خَيْرًا مِنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ Ala en nubeddile hayren minhum ve ma nahnu bimesbukıyne. |
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ Fezerhum yehudu ve yel’adune. |
|
يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ سِرَاعًا كَأَنَّهُمْ إِلَىٰ نُصُبٍ يُوفِضُونَ Yevme yahrucune minel’ecdasi sira’an keennehum ila nusubin yufidune. |
|
خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۚ ذَٰلِكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ Haşi’aten ebsaruhum terhekuhum zilletun zalikelyevmulleziy kanu yu’adune. |