Yaşar Nuri Öztürk | |
---|---|
سَأَلَ سَائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ Seele sailun bi’azabin vakı’ın. |
|
لِلْكَافِرِينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌ Lilkafirne leyse lehu dafi’un. |
|
3. Yükselme boyutlarının/derecelerinin sahibi Allah’tandır o. |
مِنَ اللَّهِ ذِي الْمَعَارِجِ Minallahi ziylme’arici. |
4. Melekler ve Rûh, miktarı ellibin yıl olan bir günde yükselirler O’na. |
تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ Ta’ruculmelaiketu verruhu ileyhi fiy yevmin kane mikdaruhu hamsiyne elfe senetin. |
فَاصْبِرْ صَبْرًا جَمِيلًا Fasbir sabren cemiylen. |
|
إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعِيدًا İnnehum yerevnehu be’ıyden. |
|
وَنَرَاهُ قَرِيبًا Ve nerahu kariyben. |
|
يَوْمَ تَكُونُ السَّمَاءُ كَالْمُهْلِ Yevme tekunussema’u kelmuhli. |
|
وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ Ve tekunulcibalu kel’ıhni. |
|
10. En yakın dostlar birbirlerinin halini sormaz/bir dost bir dostundan bir şey isteyemez. |
وَلَا يَسْأَلُ حَمِيمٌ حَمِيمًا Ve la yes’elu hamiymun hamiymen. |
يُبَصَّرُونَهُمْ ۚ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ Yubassarunehum yeveddulmucrimu lev yeftediy min ’azabi yevmeizin bibeniyhi. |
|
وَصَاحِبَتِهِ وَأَخِيهِ Ve sahıbetihi ve ehıyhi. |
|
وَفَصِيلَتِهِ الَّتِي تُؤْوِيهِ Ve fasıyletihilletiy tu’viyhi. |
|
14. Ve yeryüzündeki insanların tümünü fidye verip kendisini kurtarmayı ister. |
وَمَنْ فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنْجِيهِ Ve men fiyl’ardı cemiy’an summe yunciyhi. |
كَلَّا ۖ إِنَّهَا لَظَىٰ Kella inneha leza. |
|
نَزَّاعَةً لِلشَّوَىٰ Nezza’aten lişşeva. |
|
تَدْعُو مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّىٰ Ted’u men edbere ve tevella. |
|
وَجَمَعَ فَأَوْعَىٰ Ve cema’a feev’a. |
|
19. İşin gereği şu ki insan; aceleci, hırslı, sabırsız, tahammülsüz yaratılmıştır. |
إِنَّ الْإِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعًا İnnel’insane hulika helu’an. |
إِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعًا İza messehuşşerru cezu’an. |
|
21. Kendisine hayır ve nimet ulaşınca ondan başkalarının yararlanmasına engel olur. |
وَإِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعًا Ve iza messehulhayru menu’an. |
إِلَّا الْمُصَلِّينَ İllelmusalliyne. |
|
الَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ Elleziynehum ’ala salatihim daimune. |
|
وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌ Velleziyne fiy emvalihim hakkun ma’lumun. |
|
لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ Lissaili velmahrumi. |
|
وَالَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ Velleziyne yusaddikune biyevmiddiyni. |
|
وَالَّذِينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ Velleziyne hum min ’azabi rabbihim muşrikune. |
|
28. Gerçekten de Rablerinin azabı emin olunmayacak bir azaptır. |
إِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍ İnne ’azabe rabbihim ğayru me’munin. |
وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ Velleziyne hum lifurucihim hafizune. |
|
30. Ancak onlar, eşleriyle, imkânlarının sahip olduğu şeyler konusunda kınanamazlar. |
إِلَّا عَلَىٰ أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ İlla ’ala ezvacihim ev ma meleket eymanuhum feinnehum ğayru melumiyne. |
31. Kim bunun ötesini isterse, işte böyleleri sınırı aşanların ta kendileridir. |
فَمَنِ ابْتَغَىٰ وَرَاءَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْعَادُونَ Femenibteğa verae zalike feulaike humul’adune. |
32. Bunlar, kendilerindeki emanetlere ve ahitlerine sadık kalırlar. |
وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ Velleziyne hum liemanatihim ve ’ahdihim ra’une. |
وَالَّذِينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَ Velleziyne hum bişehadatihim kaimune. |
|
وَالَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ Velleziyne hum ’ala salatihim yuhafizune. |
|
أُولَٰئِكَ فِي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَ Ulaike fiy cennatin mukremune. |
|
36. O nankörlere ne oluyor ki, sana doğru, o yandan, bu yandan boyunlarını uzatarak geliyorlar; |
فَمَالِ الَّذِينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ Femalilleziyne keferu kıbeleke muhtı’ıyne. |
عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ عِزِينَ Anilyemiyni ve ’anişşimali ’ıziyne. |
|
38. Onlardan herbiri nimet bahçesine konulacağını mı umuyor? |
أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ Eyatme’u kullumriin minhum en yudhale cennete na’ıymin. |
39. Hayır, ummasınlar! Gerçek şu ki biz onları, bildikleri şeyden yarattık. |
كَلَّا ۖ إِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ Kella inna halaknahum mimma ya’lemune. |
فَلَا أُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ إِنَّا لَقَادِرُونَ Fela uksimu birabbilmeşarikı velmeğaribi inna likadirune. |
|
41. Onları kendilerinden daha üstün olanlarla değiştirmeye... Ve biz önüne geçilebilecekler değiliz. |
عَلَىٰ أَنْ نُبَدِّلَ خَيْرًا مِنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ Ala en nubeddile hayren minhum ve ma nahnu bimesbukıyne. |
42. Bırak onları! Dalsınlar, oynasınlar kendileri için belirlenen günlerine ulaşıncaya kadar. |
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ Fezerhum yehudu ve yel’adune. |
43. O gün, kabirlerden fırlayarak çıkarlar. Dikilmiş putlara doğru akın akın gider gibidirler. |
يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ سِرَاعًا كَأَنَّهُمْ إِلَىٰ نُصُبٍ يُوفِضُونَ Yevme yahrucune minel’ecdasi sira’an keennehum ila nusubin yufidune. |
44. Gözleri yere eğik; bir zillet kuşatmıştır onları. İşte bu gündür onlara vaat edilmiş olan. |
خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۚ ذَٰلِكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ Haşi’aten ebsaruhum terhekuhum zilletun zalikelyevmulleziy kanu yu’adune. |