Muhammed Esed | |
---|---|
1. Sorup araştırmak isteyen biri, (öteki dünyada) başa gelecek azabı sorabilir, |
سَأَلَ سَائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ Seele sailun bi’azabin vakı’ın. |
2. hakikati inkar edenlerin (başına). (Öyleyse, bil ki) hiçbir şey ona mani olamaz; |
لِلْكَافِرِينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌ Lilkafirne leyse lehu dafi’un. |
3. (çünkü o,) Allah’tan (gelir,) katına yükselmenin birçok yolu olan (Allah’tan) |
مِنَ اللَّهِ ذِي الْمَعَارِجِ Minallahi ziylme’arici. |
تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ Ta’ruculmelaiketu verruhu ileyhi fiy yevmin kane mikdaruhu hamsiyne elfe senetin. |
|
5. Bu nedenle, (sen ey iman eden), bütün sıkıntılara sabırla katlan! |
فَاصْبِرْ صَبْرًا جَمِيلًا Fasbir sabren cemiylen. |
إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعِيدًا İnnehum yerevnehu be’ıyden. |
|
وَنَرَاهُ قَرِيبًا Ve nerahu kariyben. |
|
8. (Bu hesap,) göğün erimiş madene benzeyeceği Gün (vuku bulacak), |
يَوْمَ تَكُونُ السَّمَاءُ كَالْمُهْلِ Yevme tekunussema’u kelmuhli. |
وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ Ve tekunulcibalu kel’ıhni. |
|
وَلَا يَسْأَلُ حَمِيمٌ حَمِيمًا Ve la yes’elu hamiymun hamiymen. |
|
يُبَصَّرُونَهُمْ ۚ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ Yubassarunehum yeveddulmucrimu lev yeftediy min ’azabi yevmeizin bibeniyhi. |
|
وَصَاحِبَتِهِ وَأَخِيهِ Ve sahıbetihi ve ehıyhi. |
|
وَفَصِيلَتِهِ الَّتِي تُؤْوِيهِ Ve fasıyletihilletiy tu’viyhi. |
|
وَمَنْ فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنْجِيهِ Ve men fiyl’ardı cemiy’an summe yunciyhi. |
|
15. Ama hayır! (Onu bekleyen) tek şey alev saçan bir ateştir, |
كَلَّا ۖ إِنَّهَا لَظَىٰ Kella inneha leza. |
نَزَّاعَةً لِلشَّوَىٰ Nezza’aten lişşeva. |
|
17. O, (iyiye ve doğruya) sırtını dönenleri ve (hakikatten) uzaklaşanları kendine çeker, |
تَدْعُو مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّىٰ Ted’u men edbere ve tevella. |
18. ve (servet) biriktirip, (onu öteki insanların elinden) alanları. |
وَجَمَعَ فَأَوْعَىٰ Ve cema’a feev’a. |
إِنَّ الْإِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعًا İnnel’insane hulika helu’an. |
|
20. (Kural olarak,) başına bir kötülük geldiği zaman sızlanmaya başlar, |
إِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعًا İza messehuşşerru cezu’an. |
21. bir iyilik ile karşılaşınca da onu bencilce (sahiplenip başka insanlardan) uzak tutar. |
وَإِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعًا Ve iza messehulhayru menu’an. |
22. Ancak namazda bilinçli olarak Allah’a yönelenler böyle değildir, |
إِلَّا الْمُصَلِّينَ İllelmusalliyne. |
الَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ Elleziynehum ’ala salatihim daimune. |
|
24. ve şunlar malları üzerinde (başkasının) hak sahibi olduğunu kabul edenler, |
وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌ Velleziyne fiy emvalihim hakkun ma’lumun. |
25. (yardım) isteyenlerin ve (hayatın güzel şeylerinden) yoksun bulunanların; |
لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ Lissaili velmahrumi. |
وَالَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ Velleziyne yusaddikune biyevmiddiyni. |
|
27. ve Rablerinin azabına karşı korku ve saygı içinde bulunanlar, |
وَالَّذِينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ Velleziyne hum min ’azabi rabbihim muşrikune. |
28. zaten Rabbinin azabına karşı hiç kimse kendini (tam) bir güven içinde hissedemez; |
إِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍ İnne ’azabe rabbihim ğayru me’munin. |
وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ Velleziyne hum lifurucihim hafizune. |
|
إِلَّا عَلَىٰ أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ İlla ’ala ezvacihim ev ma meleket eymanuhum feinnehum ğayru melumiyne. |
|
31. ama o (sınır)ın ötesine geçmek isteyenler, gerçek haddi aşanlardır; |
فَمَنِ ابْتَغَىٰ وَرَاءَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْعَادُونَ Femenibteğa verae zalike feulaike humul’adune. |
وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ Velleziyne hum liemanatihim ve ’ahdihim ra’une. |
|
وَالَّذِينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَ Velleziyne hum bişehadatihim kaimune. |
|
34. ve namazlarını (bütün dünyevi endişelerden) uzak tutanlar. |
وَالَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ Velleziyne hum ’ala salatihim yuhafizune. |
35. İşte bunlardır (cennet) bahçeler(in)de ağırlanacak olanlar! |
أُولَٰئِكَ فِي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَ Ulaike fiy cennatin mukremune. |
فَمَالِ الَّذِينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ Femalilleziyne keferu kıbeleke muhtı’ıyne. |
|
عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ عِزِينَ Anilyemiyni ve ’anişşimali ’ıziyne. |
|
38. Onların her biri (bu şekilde) bir esenlik bahçesine gireceğini mi sanıyor? |
أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ Eyatme’u kullumriin minhum en yudhale cennete na’ıymin. |
39. Asla! Çünkü, Biz onları (çok iyi) bildikleri bir şeyden yarattık! |
كَلَّا ۖ إِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ Kella inna halaknahum mimma ya’lemune. |
فَلَا أُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ إِنَّا لَقَادِرُونَ Fela uksimu birabbilmeşarikı velmeğaribi inna likadirune. |
|
عَلَىٰ أَنْ نُبَدِّلَ خَيْرًا مِنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ Ala en nubeddile hayren minhum ve ma nahnu bimesbukıyne. |
|
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ Fezerhum yehudu ve yel’adune. |
|
43. ki o Gün bir hedefe doğru yarışıyorlarmış gibi mezarlarından aceleyle fırlarlar, |
يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ سِرَاعًا كَأَنَّهُمْ إِلَىٰ نُصُبٍ يُوفِضُونَ Yevme yahrucune minel’ecdasi sira’an keennehum ila nusubin yufidune. |
44. gözleri düşmüş, zillete duçar bir vaziyette; işte onlara defalarca haber verilen Gün... |
خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۚ ذَٰلِكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ Haşi’aten ebsaruhum terhekuhum zilletun zalikelyevmulleziy kanu yu’adune. |