Ömer Nasuhi Bilmen 

1. (1-2) Bir talip, vaki olacak azabı taleb etti. Kâfirler için onu bertaraf edecek yoktur.

2. (1-2) Bir talip, vaki olacak azabı taleb etti. Kâfirler için onu bertaraf edecek yoktur.

3. (O azap) Yüksek dereceler sahibi olan Allah tarafındandır.

4. Melekler ve Rûh oraya bir günde çıkarlar ki, oranın mesafesi ellibin yıldır.

5. (5-6) Artık güzelce bir sabr ile sabret. Şüphe yok ki, onlar onu uzak görürler.

6. (5-6) Artık güzelce bir sabr ile sabret. Şüphe yok ki, onlar onu uzak görürler.

7. (7-8) Halbuki, Biz onu pek yakın görürüz. O gün ki, (azabı vaki olur) gök erimiş maden gibi olacaktır.

8. (7-8) Halbuki, Biz onu pek yakın görürüz. O gün ki, (azabı vaki olur) gök erimiş maden gibi olacaktır.

9. (9-10) Dağlar da atılmış rengârenk yün gibi olacaktır. Hiçbir dost da bir dostu sormaz.

10. (9-10) Dağlar da atılmış rengârenk yün gibi olacaktır. Hiçbir dost da bir dostu sormaz.

11. (11-12) Onlar birbirlerine gösterilirler. Günahkar olan temenni eder ki, o günün azabından dolayı oğullarını feda etsin. Ve refikasını ve kardeşini feda etsin.

12. (11-12) Onlar birbirlerine gösterilirler. Günahkar olan temenni eder ki, o günün azabından dolayı oğullarını feda etsin. Ve refikasını ve kardeşini feda etsin.

13. (13-14) Ve kendisini barındıran aşiretini (feda etsin). Ve yeryüzünde kim var ise, cümlesini fidye-i necât olarak versin de (sonra) bu fedakarlığı kendisini kurtarsın.

14. (13-14) Ve kendisini barındıran aşiretini (feda etsin). Ve yeryüzünde kim var ise, cümlesini fidye-i necât olarak versin de (sonra) bu fedakarlığı kendisini kurtarsın.

15. (15-16) Hayır. Asla. Şüphe yok ki o bir mühim ateştir. Nâsın derisi için bir soyup dağıtıcıdır.

16. (15-16) Hayır. Asla. Şüphe yok ki o bir mühim ateştir. Nâsın derisi için bir soyup dağıtıcıdır.

17. (17-18) Çağırır, arkasını dönüp yüz çevireni. Ve (malı) toplayıp da, bir kap içinde saklayanı.

18. (17-18) Çağırır, arkasını dönüp yüz çevireni. Ve (malı) toplayıp da, bir kap içinde saklayanı.

19. (19-20) Şüphe yok ki insan haris olarak yaradılmıştır. Ona şer dokunduğu zaman çok feryat edicidir.

20. (19-20) Şüphe yok ki insan haris olarak yaradılmıştır. Ona şer dokunduğu zaman çok feryat edicidir.

21. (21-22) Ve ona hayır dokunduğu zaman da çok cimridir, kıskançtır. Namaz kılanlar müstesna.

22. (21-22) Ve ona hayır dokunduğu zaman da çok cimridir, kıskançtır. Namaz kılanlar müstesna.

23. (23-24) Onlar ki namazları üzerine devam ederler. Ve onlar ki, mallarında bir malum hak vardır.

24. (23-24) Onlar ki namazları üzerine devam ederler. Ve onlar ki, mallarında bir malum hak vardır.

25. Dilenen ve mahrum olan için.

26. (26-27) Ve onlar ki ceza gününü tasdik ederler. Ve onlar ki, Rablerinin azabından korkanlardır.

27. (26-27) Ve onlar ki ceza gününü tasdik ederler. Ve onlar ki, Rablerinin azabından korkanlardır.

28. Şüphe yok ki, Rablerinin azabı gayr-i me’mundur, ondan kimse emin olamaz.

29. Ve onlar ki, kendi tenâsül uzuvlarını muhafaza ederler.

30. Zevcelerine veya mâlik bulundukları cariyelerine karşı müstesna, çünkü onlar kınanmış değildirler.

31. Artık her kim bunun ötesini araştırırsa işte haddi aşmış olanlar onlardır, onlar.

32. (32-33) Ve onlar ki emanetlerine ve ahdlerine riâyet ederler. Ve onlar ki, şehâdetlerini doğruca ikame ederler.

33. (32-33) Ve onlar ki emanetlerine ve ahdlerine riâyet ederler. Ve onlar ki, şehâdetlerini doğruca ikame ederler.

34. Ve onlar ki, namazları üzerine muhafazada bulunurlar.

35. İşte onlar cennetlerde ikram olunmuş zâtlardır.

36. (36-37) Artık ne var o kâfir olanlara ki senin cihetine koşarlar. Dağınık fırkalar olarak sağdan ve soldan.

37. (36-37) Artık ne var o kâfir olanlara ki senin cihetine koşarlar. Dağınık fırkalar olarak sağdan ve soldan.

38. Onlardan her bir şahıs naim cennetine girdirileceğini mi ümit ediyor?

39. Hayır, asla. Şüphe yok ki Biz onları bilir oldukları şeyden yarattık.

40. Artık öyle değil, meşriklerin ve mağriblerin Rabbine kasem ederim ki şüphe yok, Biz elbette kâdiriz,

41. Onlardan hayırlısına tebdîl etmeye. Ve biz önüne geçilmişler değiliz.

42. Şimdilik onları bırak, dalsınlar ve oynasınlar, vaad olundukları günlerine kavuşacaklarına değin.

43. O gün ki, kabirlerinden sür’atle çıkarlar, sanki onlar dikili bir şeye koşarlar.

44. Gözleri düşkün olduğu halde kendilerini bir zillet kaplayacaktır, işte o, onların tehdid olunmuş oldukları gündür.