Ömer Nasuhi Bilmen 

1. Münezehtir o (Hâlik-i Kudret) ki, kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa’ya yürüttü. Tâ ki, O’na âyetlerimizden gösterelim. Şüphe yok ki, ancak O (Hâlik-i Kadîm)dir ve herşeyi işiten, gören.

2. Ve Mûsa’ya kitap verdik ve onu (o kitabı) İsrailoğullarına bir hidâyet rehberi kıldık, Benden başkasını vekil tutmayın diye.

3. Nûh ile beraber (gemiye) yüklediğimiz kimselerin zürriyeti! Şüphe yok ki o ziyâde şükredici bir kul idi.

4. Ve İsrailoğullarına kitapta hükmettik ki, muhakkak siz yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve muhakkak ki, büyük bir yükselişle yükseleceksiniz. (serkeşlik yapıp kabaracaksınız).

5. İmdi o ikiden (iki fesattan) birini vadesi (vakt-i cezası) gelince üzerinize Bizim çok şiddetli kuvvet sahibi olan kullarımızdan göndereceğiz. Artık evlerin aralarını bile araştıracaklardır. Bu, bir yerine getirilmiş hükümden ibaret bulunmuştur.

6. Sonra da onların üzerine tekrar size bir galibiyet verdik ve size mallar ile ve oğullar ile imdat ettik ve sizi aşiretce (düşmanlarınızdan) daha ziyâde kıldık.

7. Eğer iyilik etmiş olursanız kendi nefisleriniz için iyilik etmiş olursunuz ve eğer fenalık etmiş olursanız kendi nefisleriniz için etmiş olursunuz. Artık ikinci va’de gelince yüzlerinizi çirkinleştirsinler için ve evvelce girdikleri gibi yine mescide girsinler için ve galebe ettikleri şeyleri helâk eylesinler diye (düşmanlarınızı yine size musallat ettik).

8. Umulur ki, Rabbiniz size merhamet buyura ve eğer yine dönerseniz Biz de döneriz. Ve Biz cehennemi kâfirler için bir hisar (bir zindan) kılmışızdır.

9. Şüphe yok ki bu Kur’an en doğru olan yola hidâyet eder ve sâlih sâlih amellerde bulunan mü’minlere müjde verir ki, onlar için muhakkak bir büyük mükâfaat vardır.

10. Ve o kimseler ki, ahirete imân etmezler, muhakkak ki onlar için de pek acıklı bir azap hazırlamışızdır.

11. Ve insan hayra dua ettiği gibi şerre de duada bulunur. Ve insan pek aceleci olmuştur.

12. Ve geceyi ve gündüzü iki alâmet kıldık, sonra gece alâmetini mahvettik. Gündüz alâmetini ise gösterici kıldık, tâ ki, Rabbinizden bir fazl ve kerem isteyesiniz. Ve senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz ve herşeyi mufassalan beyan etmişizdir.

13. Ve her insanın amelini boynuna dolayıverdik ve Kıyamet günü onun için bir kitap çıkarırız ki, onu neşredilmiş olduğu halde karşılar.

14. Kitâbını oku, bugün senin nefsin senin üzerine muhasip olmaya kifâyet eder.

15. Kim doğru yola giderse ancak kendisi için doğru yola gitmiş olur ve her kim sapıtırsa ancak kendi aleyhine olarak sapıtmış bulunur. Ve bir günahkar kimse başkasının günahını yüklenmez ve Biz bir resûl gönderinceye kadar azap ediciler olmadık.

16. Ve Biz bir beldeyi helâk etmek murad edince onun devlet sahiplerine (hakka itaat etmelerini) emrederiz. Onlar ise orada fısk (ve fücurda) bulunmuş olurlar. Artık o beldenin üzerine söz (helâkları hakkındaki hüküm) hak olmuş olur. İmdi onu (o beldeyi) tamamen helâk ile helâk etmiş oluruz.

17. Ve Nûh’tan sonra nice asırlar halkından helâk ettik ve kullarının günahlarına Rabbin haberdar ve görücü olması kifâyet eder.

18. Her kim bu çabuk geçeni (bu dünya varlığını) dilerse onun için burada dilediğimiz miktarı çarçabuk veririz, dilediğimize. Sonra ona Cehennemi tahsis kılmış oluruz. Oraya kınanmış, kovulmuş bir halde yaslanır.

19. Ve her kim mü’min olduğu halde ahireti diler ve onun için (layık-ı veçhile) çalışmasıyla çalışırsa işte o gibi kimselerin çalışmaları şayan-ı şükran bulunur.

20. Hepsine, onlara da ve ötekilerine de Rabbin atasından imdat ederiz. Ve Rabbin atası men’edilmiş değildir.

21. Bak! Onların bazısını bazısı üzerine nasıl üstün kılmışızdır. Ve elbetteki ki, ahiret, dereceler itibariyle daha büyüktür ve üstünlük itibariyle de daha büyüktür.

22. Allah ile beraber başka ilâh ittihaz etme. Sonra kınanmış ve rüsvay olmuş bir halde kalırsın.

23. Ve Rabbin emretmiştir ki, kendisinden başkasına ibadet etmeyiniz ve ana ile babaya ihsanda bulunun. Senin yanında onlardan biri veya ikisi de ihtiyarlık çağına gelirse sakın onlara of (bile) deme ve onları men etme (azarlama) lâkırdılarını kesme ve onlara güzelce hitapta bulun.

24. Ve ikisi için merhametten tevazu kanadını indir ve de ki «Yarabbi! İkisine de merhamet buyur. Nasıl ki, onlar beni çocuk iken besleyiverdiler.»

25. Rabbiniz sizin nefislerinizde olana ziyâdesiyle alîmdir. Eğer siz sâlih kimseler oldunuz ise artık şüphe yok ki, o hakka dönenler için bir ziyâde yarlığayıcı bulunmaktadır.

26. Ve karabet sahibine hakkını ver, düşküne de, parasız kalmış yolcuya da (ver). Ve saçıp savurma.

27. Şüphe yok ki, saçıp savuranlar, şeytanların kardaşlarıdır. Şeytan ise Rabbine çok küfran-ı nîmette bulunmuş oldu.

28. Ve eğer Rabbinden umduğun bir rahmeti aramak için onlardan (o kendilerine yardım edilecek kimselerden) yüz çevirecek isen o halde onlara bir yumuşak söz söyle.

29. Ve elini boynuna bağlanmış kılma ve onu büsbütün de açma. Sonra fazlaca levme uğramış, hasret içinde kalmış bir halde oturup durursun.

30. Şüphe yok ki, Rabbin dilediğine rızkı genişletir ve darlaştırır. Muhakkak ki o, kulları için ziyâdesiyle haberdar ve görücü bulunmaktadır.

31. Ve fakirlik korkusuyla evlâdınızı öldürmeyiniz, Biz onları merzûk ederiz, sizi de. Muhakkak ki, onları öldürmek büyük bir cinâyettir.

32. Ve zinaya yaklaşmayınız, şüphe yok ki, o pek çirkin bir şeydir ve ne fena bir yoldur.

33. Ve Allah’ın haram kılmış olduğu nefsi katletmeyin, meğer ki bihakkın olsun. Ve kim mazlumen katledilirse onun velîsine bir tasallut (selâhiyeti) vermişizdir. Artık o da katilde israf etmesin. Şüphe yok ki, o (maktul veya velîsi) mansur bulunmuştur.

34. Ve yetimin malına sinn-i rüşte yetişinceye kadar yaklaşmayınız, meğer ki güzel bir veçhile olsun. Ve ahde vefa ediniz, şüphe yok ki ahdden dolayı mes’uliyet vardır.

35. Ve ölçtüğünüz zaman ölçüye tam riâyette bulunun ve dosdoğru terazi ile tartınız. Bu hayırlıdır ve akıbeti daha güzeldir.

36. Ve senin için kendisine bilgi olmayan bir şeyin arkasına düşme. Şüphe yok ki kulak, göz, gönül, hepsinden (sahibi) sorulmuş olacaktır.

37. Ve yeryüzünde mütekebbirâne bir halde yürüme. Şüphe yok ki, sen ne yeri yırtabilirsin ve ne de boyca dağlara yetişebilirsin.

38. Bütün bunların kötü olanı (nehyedilmiş bulunanı) Rabbin indinde kerih (mebğuz) bulunmuştur.

39. İşte bunlar, Rabbin sana hikmetten vahyetmiş olduğu şeylerdendir. Ve Allah ile beraber başka tanrı edinme, sonra melâmete uğramış, tardedilmiş olarak cehenneme atılırsın.

40. Ya Rabbiniz sizi oğullar ile mümtaz kıldı da (kendisine) meleklerden dişileri mi ittihaz etti? Şüphe yok ki, siz pek büyük bir söz söylüyorsunuz.

41. Andolsun ki, Biz Kur’an’da bu ihtarı güzelce düşünsünler diye (mütenevvi sûrette) beyan ettik. Halbuki, bu onlar için nefretten başka bir şey arttırmıyor.

42. De ki «Eğer onunla beraber, dedikleri gibi tanrılar olacak olsa idi, o takdirde Arş’ın sahibine elbette (galebe etmek için) bir yol ararlardı.»

43. O (Allah-u Azîmüşşan) onların dediklerinden çok münezzehtir, mütealîdir. Ve son derece yücedir, büyüktür.

44. O’na yedi gök ve yer ve onlarda olanlar tesbihte bulunurlar ve hiçbir şey yoktur ki, illâ O’na hamd ile tesbihte bulunur. Fakat siz onların tesbihlerini anlayamazsınız. Şüphe yok ki, O halîmdir, gafûrdur.

45. Ve Kur’an’ı okuduğun zaman seninle ahirete imân etmeyenler arasına bir örtecek perde çekeriz.

46. Ve onların kalpleri üzerine, onu iyice anlayamamaları için perdeler ve kulakları içine de bir ağırlık kıldık ve Kur’an’da rabbini bir olarak andığın zaman nefret ederek arkalarını dönüp giderler.

47. Biz pek iyi biliriz, seni dinleyecekleri zaman onların neyi dinleyeceklerini. Onlar o zaman bir gürûhturlar, o zaman o zalimler derler ki «Başka değil, büyülenmiş bir erkeğe tâbi oluyorsunuz.»

48. Bak senin için nasıl misaller irad ettiler, artık onlar sapıtmış oldular, artık onlar doğru bir yola (gitmeğe) güç yetiremezler.

49. Ve dediler ki «Biz kemikler ve döküntüler olduğumuz zaman mı, biz mi yeni bir yaradılmış olarak elbette diriltileceğiz?»

50. De ki «Siz (bilfarz) taş veya demir olunuz.»

51. «Veya göğüslerinizde büyütülenden hangi bir halk (olunuz, her halde diriltileceksinizdir).» Diyeceklerdir ki «O halde bizi kim geri getirecektir?» De ki «Sizi ilk defa yaratmış olan zât» (geri getirecektir). Artık sana başlarını sallayacaklar ve diyeceklerdir ki «O ne zaman?» De ki «Yakın olması umulur.»

52. O gün ki, sizi çağıracaktır, siz de hemen O’nun emrine bitta’zim icabet edeceksiniz ve (kabirlerinizde) pek az bir müddet kalmış olduğunuzu sanacaksınız.

53. Ve kullarıma de ki, en güzel olanı söylesinler. Şüphe yok ki, şeytan aralarını ifsada çalışır. Muhakkak ki şeytan, insan için pek açık bir düşmandır.

54. Rabbiniz sizi pek ziyâde bilendir. Dilerse size merhamet buyurur ve dilerse sizi muazzep kılar ve seni onların üzerine bir vekil olarak göndermedik.

55. Ve Rabbin göklerde ve yerde olanları pek ziyâde bilendir. Andolsun ki, peygamberlerin bazılarını bazıları üzerine tafdil ettik ve Dâvud’a Zebur’u verdik.

56. De ki «O’ndan başka zû’m etmiş olduğunuza dua ediniz. İmdi onlar sizden ne sıkıntıyı açmaya kâdir olurlar, ne de değiştirmeye.»

57. O kendilerine taptıkları da Rablerine hangisi daha yakın olsun diye vesile ararlar ve onun rahmetini umarlar ve onun azabından korkarlar. Şüphe yok ki, Rabbinin azabı hazer edilmeğe pek layıktır.

58. Ve hiçbir ülke yoktur ki, illâ onu Kıyamet gününden evvel Biz ya helâk ederiz veya onu şiddetli bir azap ile muazzep kılarız. Bu, kitapta yazılmış bulunmaktadır.

59. Ve Bizi âyetler ile peygamber göndermekten bir şey men etmiş değildir. Ancak onları eski kavimler tekzîp etmişlerdir. Ve Semûd’a gözleri göre göre o dişi deveyi verdik, onlar ise onunla zulmettiler ve Biz âyetleri göndermeyiz, ancak korkutmak için göndeririz.

60. Ve sana demiştik ki «Senin Rabbin şüphesiz bütün nâsı ihata etmiştir ve sana göstermiş olduğumuz temaşayı ve Kur’an’daki lânet edilmiş olan ağacı da nâsa ancak bir imtihan için kılmıştık ve onları korkutuyoruz. Halbuki onlara pek büyük bir taşkınlıktan başka bir şey artırmış olmuyor.»

61. Ve o zamanı yâd et ki, «Âdem’e secde ediniz,» diye meleklere emrettik, onlar da hemen secde ettiler. Ancak İblis secde etmedi. Dedi ki «Ben bir çamur halinde yarattığına secde eder miyim?»

62. Dedi ki «Bana haber ver, şunu ki, benim üzerime mükerrem kıldın. Yemin ederim ki, eğer beni Kıyamet gününe kadar tehir eder isen elbette onun zürriyetini, birazı müstesna olmak üzere mutlaka hakimiyetimin altına alırım.»

63. (Cenâb-ı Hak da) Buyurdu ki «Çık git, imdi onlardan her kim sana tâbi olursa artık şüphe yok ki, sizin cezanız cehennemdir. Vafî mükemmel bir ceza.»

64. «Ve onlardan kime gücün yeterse onu sesin ile oynat ve onların üzerlerine süvarilerinle, piyâdelerinle sayhada bulun ve onlara mallarda ve evlatlarda ortak ol, ve onlara vaadler yap, onları şeytanın vaadedeceği şey ise bir aldatıştan başka değildir.»

65. «Şüphesiz benim kullarım var ya, senin için onların üzerinde bir hakimiyet yoktur. Vekil olarak da Rabbin kâfidir.»

66. Rabbiniz, o (Zât-ı Kerîm)dir ki, sizin için denizde gemileri cereyan ettirir, tâ ki, O’nun fazlından talepte bulunasınız. Şüphe yok ki, o sizin için pek ziyâde merhametlidir.

67. Ve size denizde bir şiddet isabet ettiği zaman, ondan başka ibadet eder olduklarınız kaybolurlar. Sonra sizi kurtarıp karaya çıkarınca da yüzçevirirsiniz. İnsan çok nankör olmuştur.

68. Sizinle beraber karanın bir tarafını yere batırmasından veya sizin üzerinize taşlı bir kasırga göndermesinden emin mi oldunuz? Sonra kendiniz için bir vekil bulamazsınız.

69. Yoksa sizi tekrar oraya iade etmesinden, sonra da üzerinize şiddetli bir rüzgar gönderip de sizi küfrettiğinizden dolayı garkedeceğinden emin mi oldunuz? Sonra kendiniz için Bize karşı intikam alacak da bulamazsınız.

70. Andolsun ki, Biz ademoğullarını mükerrem kıldık ve onları karada ve denizde (nakil vasıtalarına) yükledik ve onları leziz, temiz şeylerden merzûk ettik ve onları mahlûkatımızdan birçokları üzerine ziyâdesiyle üstün kıldık.

71. Bir gün bütün insanları imamlarıyla çağıracağız, artık onlardan her kimin kitabı sağ eline verilirse işte onlar kitaplarını okurlar ve onlar bir zerre kadar bile zulme uğramazlar.

72. Ve her kim burada (hakikatları görmeyip kalben) kör oldu ise işte o, ahirette de kördür, yolca da daha sapıktır.

73. Ve onlar az kalsın sana vahyettiğimiz şeyden başkasını Bize iftira edesin diye seni fitneye düşüreceklerdi. O zaman seni elbette dost edineceklerdi.

74. Ve eğer Biz seni tesbit etmemiş olsa idik, az kaldı onlara biraz meyil edecek idin.

75. O takdirde sana hayatın da kat kat azabını, ölümün de kat kat azabını tattırmış olurduk. Sonra kendin için Bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.

76. Ve az kaldı seni yurttan çıkarmak için rahatsız edeceklerdi. O halde onlar da senden sonra pek az kalacaklardır.

77. Senden evvel göndermiş olduğumuz peygamberlerin sünneti (de böyle idi) ve Bizim sünnetimiz için bir değiştirme bulamazsın.

78. Namazı güneşin zevalinden gecenin karanlığına kadar güzelce kıl, sabah namazını da. Şüphe yok ki, sabah namazı müşahede olunmuş bulunmaktadır.

79. Ve geceleyin kalk, sana mahsus bir nafile olmak üzere gece namaz kıl. Ümitvar ol ki, Rabbin seni bir makamı Mahmud’a gönderecektir.

80. Ve de ki «Yarabbi! Beni bir sıdk medhalini idhal et ve beni bir sıdk mahrecine ihrac eyle ve benim için kendi tarafından bir yardımcı kuvvet (nâsip) kıl.»

81. Ve de ki «Hak geldi ve bâtıl müzmahil oldu. Şüphe yok ki, bâtıl muzmahil olmuştur.»

82. Ve Kur’an’dan mü’minler için bir şifa, bir rahmet olan şeyi indiririz. Zalimler için ise, noksandan başka bir şey arttırmaz.

83. İnsana nîmet verdiğimiz zaman kaçınır, yan çizer ve ona bir şer isabet edince de pek mey’us olur.

84. De ki «Herkes kendi kabiliyetine göre amelde bulunur. Rabbin ise doğru yolu takib edenleri daha ziyâde bilendir.»

85. Sana ruhtan sual ederler. De ki «Ruh Rabbimin emrindendir. Size ise ilimden ancak az birşey verilmiştir.»

86. Zât-ı akdesime andolsun ki, eğer dilesek, sana vahyetmiş olduğumuzu elbette gideririz, sonra senin için Bize karşı onunla (o giderileni iade için) bir vekil bulamazsın.

87. Ancak Rabbinden bir rahmettir ki, (O vahyetiğini gidermiyor) şüphe yok ki, O’nun inâyeti senin üzerinde pek büyüktür.

88. De ki «Andolsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir mislini getirmek üzere toplanacak olsalar, elbette onun bir mislini getiremeyeceklerdir. Velev ki, bazıları bazılarına yardımcı olsun.»

89. Zât-ı Akdesim hakkı için ki, bu Kur’an’da nâs için her bir meselden muhtelif vecihler beyan ettik. Halbuki, nâsın ekserisi münkirler olarak kaçındılar.

90. Ve dediler ki «Biz sana imân etmeyiz. Bize yerden suyu çok bir çeşme akıtıncaya kadar.»

91. «Veya senin için hurmalıklardan ve üzümlüklerden bir bahçe olsun da aralarında ırmakları şarıl şarıl akıtasın.»

92. «Veya göğü zû’m ettiğin gibi üzerimize parça parça düşüresin veya Allah’ı ve melekleri âşikâre olarak karşımıza getiresin.»

93. «Veyahut senin için altından bir hane olmalı veya göğe derece derece yükselesin ve senin yükselmene de asla inanmayız, tâ ki, üzerimize kendisini okuyacağımız bir kitap indiresin.» De ki «Rabbimi tenzih ederim, ben bir beşer olan resûlden başka değilim.»

94. Nâsı, kendilerine hidâyet geldiği vakit imân etmelerinden men eden şey, başka değil onların, «Allah bir beşeri mi resûl olarak gönderdi?» demeleri olmuştur.

95. De ki «Eğer yeryüzünde mutmainler olarak yürür melekler olsa idi elbette onlara gökten resûl olan bir melek indirirdik.»

96. De ki «Allah Teâlâ benimle sizin aranızda şahit olarak kifâyet eder. Şüphe yok ki, O, kullarından haberdardır (onları bihakkın) görücü bulunmaktadır.»

97. Ve Allah kime hidâyet ederse işte hidâyete eren odur ve kimi idlâl ederse artık onlar için onun gayrı asla yardımcılar bulamazsın ve onları Kıyamet gününde kâfirler, dilsizler ve sağırlar olarak yüzleri üzerine haşrederiz. Onların varacakları yer cehennemdir. Her ne zaman alev azalırsa onlar için cehennem ateşini arttırırız.

98. Bu onların cezasıdır. Çünkü onlar Bizim âyetlerimizi inkar ettiler ve dediler ki, «Biz birtakım kemikler ve parçalanmış nesneler olduğumuz vakit mi, biz mi yeni bir yaratılmış olarak diriltileceğiz?»

99. Onlar görmediler mi ki, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah Teâlâ, elbette ki onların mislini yaratmaya da kâdirdir ve onlar için bir ecel de tayin etmiştir ki, onda bir şüphe yoktur. Öyle iken zalimler, ancak küfürde ısrar eder durur, başkasından çekinmiş bulunurlar.

100. De ki «Eğer siz Rabbimin rahmet-i hazinelerine malik olacak olsaydınız, yine sarfetmek korkusuyla elbette imsakta bulunurdunuz ve insan pek cimri olmuştur.»

101. Kasem olsun ki, Biz Mûsa’ya açık açık dokuz âyet verdik. İşte İsrailoğullarına sor. Onlara geldiği zaman O’na Fir’avun dedi ki «Ey Mûsa! Şüphe ki ben seni elbette büyülenmiş zannetmekteyim.»

102. Dedi ki «Andolsun, sen bilirsin ki, bunları indirmedi, ancak göklerin ve yerin Rabbi birer basiret olmak üzere indirdi. Ve muhakkak ki, ey Fir’avun, ben seni elbette helâk olmuş sanıyorum.»

103. Bunun üzerine Fir’avun onları o yerden sürüp çıkarmak istedi. Artık Biz de onu ve kendisiyle beraber olanları toptan garkettik.

104. Ve ondan sonra İsrailoğullarına dedi ki «O yerde oturun, sonra ahiret vaadi gelince sizleri dürülüp toplanılmış bir halde (Mahşere) getireceğiz.»

105. Ve onu hak ile indirdik ve hak ile indi ve seni de ancak bir müjdeleyici ve bir korkutucu olarak gönderdik.

106. Ve onu Kur’an olarak vakit vakit (müneccemen) indirdik, onu nâsa teennî ile (dura dura) okuyasın diye. Ve onu birbiri ardınca (müteferrik surette) indirmiş olduk.

107. De ki «İmân edin veya imân etmeyin. Şüphe yok ki, bundan evvel kendilerine bilgi verilmiş olanlar, kendilerine karşı tilâvet edilince secde eder oldukları halde çeneleri üstüne kapanırlar.»

108. Ve derler ki, «Rabbimizi takdis ve tenzih ederiz. Rabbimizin vaadı hakikaten fiile çıkarılmış oldu.»

109. Ve ağlayarak çeneleri üstüne kapanırlar ve (Kur’an) onların tevazusunu arttırır.

110. De ki «Allah diye dua edin, Rahmân diye dua edin, hangisiyle dua etseniz nihâyet en güzel isimler O’na mahsustur». Ve namazında sesini pek ziyâde kaldırma, ve onu büsbütün de kısma ve bunun arasında bir yol talep et.

111. Ve de ki «Hamd o Allah Teâlâ’ya mahsustur ki, bir veled ittihaz edinmedi ve O’nun için mülkte bir ortak da yoktur O’nun için mezelletten nâşi bir hamiye (ihtiyaç) da yoktur ve O’na kemal-i tazîm ile tazîmde bulun.