Abdullah Parlıyan 

1. Bütün eksiksiz övgüler, Allah’a yakışır. O Allah ki, kuluna bu kitabı indirmiş ve o kitabın anlaşılmasını güçleştirecek hiçbir çapraşıklığa yer vermemiştir.

2. Bu tutarlı ve dosdoğru kitap, inkârcıları O’nun katından zorlu bir cezayla uyarmak, dürüst ve güzel davranışlarda bulunan mü’minlere de, hakettikleri güzel karşılığı müjdelemek içindir.

3. İçinde sonsuza kadar kalacakları cennetleri müjdelemek için.

4. "Allah kendine bir çocuk edindi" iddiasında bulunanları da uyarmak içindir.

5. Allah çocuk edindi iddiasıyla ilgili, ne kendilerinin, ne de babalarının doğru bir bilgisi var. Ne ağır bir söz bu ağızlarından çıkan. Yalandan başka birşey söylemiyorlar.

6. Şu Kur’ân’a inanmadıkları ve senden yüz çevirdikleri için üzülüp hayıflanarak, neredeyse kendini harap edeceksin öyle mi?

7. Gerçek şu ki, yeryüzünde güzel olan ne varsa, biz hepsini hangisinin iyi davrandığını ortaya koymak için, insanları sınamaya bir vasıta kıldık.

8. Ve hiç şüphe yok ki, zamanı gelince, yeryüzündeki herşeyi kupkuru toprak haline getireceğiz.

9. Bu dünya hayatı, bir sınamadan ibaret olduğuna göre, şimdi sen mağaraya sığınan gençlerin ve sığındıkları mağaranın durumunu bizim şaşılacak ayetlerimizden bir delil mi sandın?

10. "Ey Rabbimiz!" demişlerdi. "Katından bir rahmet bahşet bize. İşimizin başarıyla doğruluğa ulaşması için, sebebler hazırla bize"

11. Biz de bunun üzerine mağarada, onların kulaklarını nice yıllar sağırlaştırdık, yıllarca hiç birşey duymadılar.

12. Sonra onları uyandırdık ki, mağarada geçen zamanın iki bakış açısından, hangisi tarafından daha iyi değerlendirildiğini, insanlara gösterelim diye.

13. Onlar gerçekten de Rablerine yürekten inanan gençlerdi ve biz de onların doğru yoldaki duyarlılık ve bilinçlerini artırmıştık.

14. "Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir" demişlerdi. "Biz asla O’ndan başka sahte ilahlara yalvarıp yakarmayacağız. Bunun aksini söylersek, çok çirkin birşey dile getirmiş oluruz.

15. Oysa bu bizim soydaşlarımız, O’ndan başka birçok tapacak sahte ilahlar icat ettiler. Bari bu hususta açık bir delilleri olsaydı. Allah hakkında yalan uydurandan daha zalim, yani varoluş gayesi dışında yaşayan kim olabilir."

16. İçlerinden biri dedi ki, madem onlardan ayrıldınız ve Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, sığının mağaraya da Rabbiniz, rahmetiyle bir genişlik versin ve işinizde de size kolaylık sebepleri hazırlasın…

17. Ve yıllarca güneşin doğarken, onların mağarasını sağ taraftan yalayıp geçtiğini, batarken de onlara dokunmadan sol yandan geçip gittiğini ve onların mağaranın genişce bir bölümünde bulunduğunu görürdün, Allah’ın ayetlerinden biriydi bu. Allah kime yol gösterirse, doğru yolu bulan odur, kimi de saptırırsa, artık ona kesin olarak doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın.

18. Onları uyanık sanırsın, halbuki uyuyorlar ve biz onları sağ ve sol taraflarına çevirip durmadayız, köpekleri de mağaranın girişinde ayaklarını uzatıp, uyuyakalmıştı. Onlara bu halleriyle rastlamış olsaydın, arkanı döner kaçardın, onların halinden korku dolardı içine.

19. "Şimdi içinizden birini şu gümüş parayla şehre gönderin de baksın, yiyeceklerden en temizi hangisi ise, size ondan azık olarak alıp getirsin. Ancak çok dikkatli davransın, sakın sizin burada bulunduğunuzu kimseye sezdirmesin.

20. Çünkü anlarlar ve duyarlarsa, sizi ya taşlayarak öldürürler yahut da kendi batıl dinlerine döndürürler ki, bu durumda bir daha asla kurtulamazsınız."

21. "Doğrusu onların hatırasına mağaranın önünde bir mescid yükseltmeliyiz" dediler.

22. Onların sayısını en iyi Rabbim bilir, zaten çok az kimse, onlar hakkında kayda değer birşeyler bilmektedir. Artık sen de, onlar hakkında sana açıkladığımıza razı ol da, fazla münakaşa ve tartışmaya dalma, onlar hakkında malûmat edineceğim diye daha fazla bilgi almak için ona buna hiçbirşey sorma.

23. Ve hiç birşey hakkında "Ben bu işi, yarın mutlaka yapacağım" deme.

24. "Umarım Rabbim beni, bundan daha yakın doğruya eriştirir."

25. Onların mağarada üçyüz yıl kaldığını ileri sürüyor ve kimileri de bu sayıya, dokuz yıl daha ekliyorlar.

26. "Onların orada, ne kadar kaldığını en iyi Allah bilir. Göklerin ve yerin gizli gerçekleri, yalnızca O’nun elindedir. O ne eşsiz bir görücü, ne eşsiz bir işiticidir. Göklerde ve yerde olanların, O’ndan başka bir koruyucusu ve yöneticisi yoktur. Ve O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez."

27. Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku ve okut. O’nun sözlerini değiştirebilecek kimse yoktur. Ve sen O’ndan başka da sığınacak ve dayanacak bir kimse bulamazsın.

28. Ve Rabbinin hoşnutluğunu umarak, sabah akşam O’na yalvarıp yakaranlarla birlikte, sen de başına gelecek sıkıntı ve zorluklara katlan. Dünya hayatının cazibesine kapılarak gözlerini onlardan ayırma. İyi ve güzel olan ne varsa, hepsini terkedip yalnızca bencil arzuları peşine düştüğü için, kalbini bizi hatırlamaya karşı duyarsız kıldığımız kimseye de uyma, zaten o işinde sınırı aşmıştır.

29. Gerçekleri içeren bu Kur’ân, Rabbinizden gelmiştir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin. Şüphe yok ki biz, zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, etrafındaki alev duvarlar onları çepeçevre kuşatır. Susayıp su istedikleri zaman kaynamış katran gibi bir su ikram edilir de, bu su yüzlerini bile kavurur gider. Ne kötü bir sudur o, ne kötü bir dayanacak koltuktur orası.

30. Ama inanıp dürüst ve iyi işlerde bulunanlara gelince, şüphe yok ki biz, güzel ve yararlı işlerde bulunanların emeğini elbette ki, boşa çıkarmayız.

31. Öyle kişilerdir ki onlar, ebedi Adn cennetlerine layık olmuşlardır, kıyılarında ırmaklar akan cennetler… Orada altın bileziklerle süslenirler, ince ve kalın ipekli yeşil elbiseler giyineceklerdir, güzel divanlara yaslanıp oturacaklardır. Ne güzel bir karşılık ve ne güzel bir dinlenme yeri!

32. O insanlara şu iki adamın örneğini ver, ki onlardan birine iki üzüm bağı vermiş, bağların etrafını hurma ağaçlarıyla çevirmiş ve aralarında da, ekili alan meydana getirmiştik.

33. Bu iki bağ daima mahsül verirdi, veriminde de noksan bulunmazdı. İki bağın arasından bir de ırmak akıtmıştık.

34. "Ben malca da senden üstünüm, çoluk çocuk, hizmetçi, işçi bakımından da senden daha güçlü ve ilerdeyim."

35. "Bu bahçenin hiç bir zaman yok olacağını, asla düşünemiyorum" diyerek bahçesine girdi.

36. "Kıyametin kopacağını da zannetmem. Ama eğer Rabbime döndürülürsem, bundan daha iyi bir yer karşımda bulurum" diyordu.

37. "Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratıp da, eksiksiz bir insan şekline sokan Allah’a karşı, inkâr bayrağını mı kaldırdın?" dedi.

38. "Bana gelince, biliyorum ki benim Rabbim Allah’tır ve tanrısal nitelikleri, O’ndan başkasına yakıştıramam.

39. Bağına girdiğinde, Allah neyi dilerse o olur. Güç, kuvvet sadece Allah’ındır deseydin ya. Beni malca ve evlatça kendinden düşkün gördün ama,

40. Umarım ki Rabbim bana, seninkinden daha hayırlı bir bağ verir, senin bu bahçene gökten bir afet geliverirde, kaypak ve kupkuru bir toprak oluverir.

41. Yahut da suyu öylesine çekilir ki, onu arayıp bulmaya bile gücün yetmez."

42. "Ah ne olurdu, Rabbimden başkasına tanrısal nitelikler yakıştırmamış olsaydım" demeye başladı.

43. Kendisine Allah’tan başka yardım edecek destekçileri olmadığı gibi, kendi kendini de kurtaracak güçte değildi.

44. İşte bunun içindir ki, her zaman ve her yerde koruyucu ve kayırıcı güç, tamamen Allah’a aittir. Hak edilen karşılığı vermekte de, sonucun ne olacağını belirlemekte de en hayırlı olan O’dur.

45. Dünya hayatı, gökten yağdırdığımız bir suya benzer ki, onunla yeryüzünün bitkileri büyüyüp, birbirine karışır, derken çok geçmeden bu canlılık ve çeşitlilik, rüzgarın savurup götürdüğü çerçöpe döner. Allah’ın herşeye gücü yeter.

46. Mal, mülk ve çocuklar, dünya hayatının süsleridir. Ebedi olan, sürekli olan, dürüst ve erdemli davranışlar ise, karşılığı bakımından Rabbinin katında daha değerli ve bir ümit kaynağı olarak daha hayırlıdır.

47. O gün dağları yerinden ayırıp yürütürüz de, yeryüzünü düz ve pürüzsüz görürsün; o gün kimseyi bırakmaksızın herkesi diriltip, mahşer alanına toplayacağız.

48. "İşte sizi ilk kez yarattığımız günkü gibi, bütünüyle yapayalnız ve boyun eğmiş olarak huzurumuza geldiniz. Oysa siz, size verdiğimiz sözü yerine getirecek bir zaman tayin etmediğimizi sanmıştınız değil mi?"

49. Herkesin dünyada yapıp ettiğinin kaydedildiği kitap, ortaya konulmuştur. Suçluların o kitapta yazılı olan şeyler yüzünden, irkildiklerini görürsün. Onlar eyvah derler. Nasıl bir kitapmış bu! Ne küçük birşey bırakmış, ne büyük, hepsini de sayıp dökmüş. Ne yaptılarsa hepsini de karşılarında bulurlar ve böylece Rabbinin kimseye haksızlık etmediğini anlarlar.

50. Adem’e secde edin, önünde yere kapanın dediğimizde, İblis dışında hepsi yere kapanmıştı. İblis cinlerdendi. Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Durum böyle iken ey insanlar! Beni bırakıpta onu ve soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Oysa onlar size düşmandırlar. Allah’ı bırakıpta şeytanı dost edinmek, varoluş gayesine aykırı hareket edenler için, ne kötü bir değişimdir.

51. Ben onları ne göklerle yerin, ne de kendi yaratılışlarına şahit olsunlar diye hazır bulundurmadım. Ve ben doğru yoldan saptıranları da yardımcı edinmiş değilim.

52. "Bana eş ve ortak sandıklarınızı çağırın" der. Bunun üzerine onlar çağırırlar. Fakat berikiler onlara bir karşılık veremeyecek, çünkü onların arasına aşılmaz bir uçurum koyacağız.

53. Ve günahlara batmış olanlar, cehennemi görürler de, içine düşeceklerini anlarlar, ama ondan kaçıp kurtulmak için bir yol bulamayacaklar.

54. Andolsun ki biz, bu Kur’ân’da insanlara her çeşit örneği, tekrar tekrar açıkça anlatmaktayız. Ama insan tartışmaya herşeyden daha çok düşkündür.

55. İnsanları, kendilerine hidayet geldikten, doğru yol bildirildikten sonra da inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan şey, ancak evvelkilerin başına gelenin başlarına gelmesini, yahut azabın ansızın onları enselemesini beklemeleridir.

56. Biz peygamberleri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Bizden gelen gerçekleri örtbas edenler ise, gerçekleri anlamsız ve boş şeylerle yerinden kaydırıp, çürütmek için uğraşıp dururlar. Ayetlerimizi ve kendilerine yapılan uyarıyı alay konusu edinirler.

57. Allah’ın ayetleri kendisine hatırlatıldığı halde, onlara sırt çevirenden ve işlediği kötülükleri hiç hatırına getirmeyenden daha zalim kim olabilir? Biz onların kalplerini, Kur’anı anlamalarına engel oluşturacak biçimde perdeledik ve kulaklarını sağırlaştırdık. Bu yüzden sen onları doğru yola çağırsan da doğru yola gelmezler.

58. Ve Rabbin suçları örter, rahmet sahibidir. Kazandıkları günahlardan dolayı, onları yakalayıp hesaba çekecek olsaydı, hak ettikleri azabı, çarçabuk başlarına salıverirdi. Fakat onlar için tanınmış belli bir süre vardır ki, o vakit gelince, ondan kaçıp sığınacak bir yer de bulamayacaklardır.

59. İşte yaratılış gayesine aykırı hareket ettikleri için, helak ettiğimiz bunca şehir… Onları helak etmek için de, belli bir zaman tayin etmiştik.

60. "İki denizin birleştiği yere kadar yoluma devam edeceğim, yahut da yıllarca bu uğurda uğraşacağım."

61. İki denizin kavuştuğu yere vardıkları zaman, balıklarını unutmuşlardı. Balık denize atlamış, dalıp bir yol tutmuş gitmişti.

62. "Kuşluk yemeğimizi getir" dedi. "Gerçektende şu yolculuk çok yordu bizi."

63. Arkadaşı, "Gördün mü?" dedi. "Kayanın yanında oturduğumuz zaman, balığı unutmuştum. Onu bana unutturan ve sana söylememe engel olan da, ancak şeytandır. Tuhaf şey nasılda yol bulup suya ulaştı."

64. "Buydu aradığımız işte ya!" dedi. Ve izleri üzerinde, hemen geri döndüler.

65. Ve orada kullarımızdan bir kul buldular ki, biz katımızdan O’na rahmet verip, özel bilgiyle donatmıştık O’nu.

66. "Sana öğretilen bilgilerden, bana öğretmek üzere senin peşinden gelebilir miyim?" dedi.

67. "Sen benimle birlikteyken, olacak olanlara katlanamazsın" dedi.

68. "İç yüzünü kavramana imkan olmayan tecrübe alanı içine girmeyen bir şeye, nasıl dayanabilirsin ki?"

69. "Allah dilerse" dedi. "Görürsün katlanacağım ve hiçbir konuda sana uyumsuzluk göstermeyeceğim."

70. O "Pekala" dedi. "O halde eğer benim peşimden geleceksen, yapacağım şeyler hakkında, ben sana bir açıklamada bulununcaya kadar, bana hiç birşey sormayacaksın."

71. "İçindekileri boğmak için mi onu deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın" diye çıkıştı.

72. "Ben sana, bana asla katlanamayacağını söylememiş miydim?" dedi.

73. "Unuttum" dedi. "Bu yüzden azarlama beni. Bu yaptğım işten dolayı bana güçlük çıkarma."

74. Böylece yeniden yola koyuldular. Bir çocuğa rastladılar. O zat çocuğu öldürdü. Musa bunu görünce, "Tertemiz bir canı, bir can karşılığı olmaksızın öldürdün, öyle mi?" diye çıkıştı. "Gerçekten çok korkunç bir iş yaptın sen."

75. "Dememiş miydim sana, gerçektende sen benimle beraber bulunmaya dayanamazsın."

76. "Bundan sonra, sana birşey soracak olursam, artık bana arkadaşlık etme. Çünkü bir daha özür dilemeyecek hale geldim."

77. "Eğer dileseydin, yaptığın bu iş için bir ücret alırdın."

78. "İşte" dedi. "Seninle benim aramda, artık ayrılık bu… Şimdi sana, dayanamadığın şeylerin içyüzünü haber vereceğim

79. O gemi, geçimini denizden sağlayan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu bir hale getirmek istedim. Çünkü, arkalarında her sağlam gemiye, zorla el koyan bir hükümdar olduğunu biliyordum.

80. Öldürdüğüm çocuğa gelince, onun anası ve babası inanmış kimselerdi. Bu çocuğun onları azgınlığa ve kâfirliğe sevketmesinden korktuk da, onu öldürmüş olduk.

81. Rablerinin onlara bu çocuğun yerine, ondan daha temiz, daha merhametli, ana babasına iyilik eden bir çocuk vermesini istedik.

82. Ve duvara gelince, o duvar kasabada yaşayan iki yetim oğlan çocuğuna aitti ve altında hukuken onların olan bir hazine gömülüydü, babaları da temiz bir adamdı. Rabbin, onların ergenlik çağına gelmelerini ve hazineleri çıkarıp elde etmelerini diledi. Dolayısıyla, bütün bu yaptıklarımı, ben kendiliğimden yapmadım. İşte dayanamadığın olayların içyüzü ve gerçek anlamı…"

83. O’na ait gündemde tutulacak haberlerden bir hatıra okuyayım size.

84. Biz gerçektende O’nu yeryüzünde yerleştirip, yüceltmiştik ve herşeyin yoluna, yordamına ait ne bilgi varsa, vermiştik O’na.

85. Ve bu sayede, O da yaptığı her işte, doğru ve meşru araçlara başvurdu.

86. Batıya doğru giderek günün birinde, varabileceği en uzak noktaya vardı. Orada güneş O’na, kopkoyu bulanık bir suya dalıyormuş gibi göründü. Ve orada bir topluluğa rastladı. O’na "Ey Zülkarneyn!" dedik. "Onlara istersen azap edersin, istersen iyilik edersin."

87. "Başkalarına zulmeden kimseyi azaplandırırız, sonra da o kimseler Rablerinin huzuruna döndürülür de, O da ona görülmedik bir azap ile azap eder."

88. Ama kim iman edip iyi, yararlı güzel işler işlerse, ona güzel bir karşılık var ve biz ona buyruğumuzdan kolay olanı emrederek, zor işlere koşmayız onu.

89. Zülkarneyn bir yol daha tuttu.

90. Gide gide, güneşin doğduğu yere vardığında, güneşe karşı sığınacak bir örtü vermediğimiz bir halk üzerine güneşi doğuyor buldu.

91. İşte Zülkarneyn’in gücü ve saltanatı böylece idi. Fakat onun yanında ne türlü alet ve bilgiler vardı ki, biz hepsini ilmimizle kuşatmışızdır.

92. Zülkarneyn yine bir yol daha tuttu.

93. Ve derken iki set arasında bir yere vardığında, bir toplulukla karşılaştı ki, hemen hemen hiçbir söz anlamıyacak halde idiler.

94. "Ey Zülkarneyn!" dediler. "Ye’cüc ve Me’cüc bu ülkede bozgunculuk yapıyor. Onlarla bizim aramızda bir set inşa etmen şartıyla, sana bir vergi versek olmaz mı?"

95. "Rabbimin bana verdiği devlet ve servet, sizin vereceklerinizden daha hayırlıdır. Siz bana emeğinizle yardım edin de, onlarla sizin aranıza sağlam bir engel yapayım.

96. Bana demir külçeleri getirin" dedi. Zülkarneyn iki dağın arasını, demir kütleleriyle doldurup, dağlarla aynı seviyeye getirince, "Körükleyin" dedi. Tüm demirler ateş kesilince, "Bana erimiş bakır getirin de, üzerine dökeyim" dedi.

97. Ve böylece set inşa edilmiş oldu. Öyle ki, artık onların düşmanları, ne onu aşabildiler, ne de onda gedik açabildiler.

98. "Bu Rabbimden bir rahmettir. Bununla birlikte Rabbimin belirlediği zaman gelince, bu seddi yerle bir edecektir. Çünkü Rabbimin verdiği söz, mutlaka gerçekleşir."

99. O kıyamet günü, biz Ye’cüc’ü ve Me’cüc’ü birbiri içinde dalgalanır vaziyette bırakmışızdır veya dalga dalga ülkeleri istila ederler veya halk, şaşkınlıktan dalgalar gibi birbirine çarpar, sarsılır, karışırlar, sûr’a da üflenmiştir ve onları hep bir araya toplamışızdır.

100. Ve o gün Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenlere, cehennemi açık olarak göstermişizdir.

101. Onlar ki, beni anmaya karşı gözleri perde içinde idi ve Kur’ân’ı dinlemeye de tahammülleri yoktu.

102. O Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenler, beni bırakıp kullarımı kendilerine yardımcı, dost ve ilah edineceklerini mi sanırlar? Şüphesiz biz, cehennemi bizden gelen gerçekleri örtbas edenlere, konak olarak hazırladık.

103. Kıyamet günü yapıp ettikleri yönünden en çok zarara uğrayanları, size haber vereyim mi?

104. Bunlar iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir.

105. Onlardır ki, Rablerinin ayetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr etmişlerdir. O sebeple amelleri boşa gitmiştir. Kıyamet günü onların yapıp ettikleri için hiçbir ölçü tutmayız, onlara hiç değer vermeyiz.

106. İşte benden gelen gerçekleri örtbas ettikleri, ayetlerimi ve peygamberlerimi eğlence yerine koydukları için, onların cezası cehennemdir.

107. İnanıp dürüst ve doğru davranışlar ortaya koyanlara gelince, firdevs cennetleri de onlara konak olmuştur.

108. Orada ebedi olarak kalırlar ve oradan hiç ayrılmak istemezler.

109. Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa, ayrıca deniz üzerine deniz katsak, yine Rabbimin sözleri bitmeden denizler tükenirdi.

110. "Ben de sadece sizin gibi bir insanım. Bana sizin tanrınızın tek bir Tanrı olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmak isterse iyi amel yapsın ve kullukta hiçbir kimseyi Rabbine ortak koşmasın."[304]