Ahmed Hulusi | |
---|---|
1. O Tur’a (Tur - Sinâ Dağı’nda Musa’nın karşılaştığı hakikate), |
وَالطُّورِ Vet tur |
2. Satır satır yazılmış (tüm detayları ihtiva eden) BİLGİ’ye! |
وَكِتَابٍ مَسْطُورٍ Ve kitabim mestur |
3. Menşur (açığa çıkmış) rakk’ta (algılanır fiiller boyutunda). |
فِي رَقٍّ مَنْشُورٍ Fi rakkım menşur |
وَالْبَيْتِ الْمَعْمُورِ Vel beytil ma’mur |
|
5. Ref’olunmuş (Fiiller mertebesinin fevki olan ilim) tavana, |
وَالسَّقْفِ الْمَرْفُوعِ Ves sakfil merfu’ |
وَالْبَحْرِ الْمَسْجُورِ Vel bahril mescur |
|
7. Muhakkak ki Rabbinin azabı elbette gerçekleşecek olgudur! |
إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَاقِعٌ İnne azabe rabbike le vakı’ |
مَا لَهُ مِنْ دَافِعٍ Ma lehu min dafi’ |
|
يَوْمَ تَمُورُ السَّمَاءُ مَوْرًا Yevme temurus semau mevra |
|
وَتَسِيرُ الْجِبَالُ سَيْرًا Ve tesirul cibalu seyra |
|
فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ Fe veyluy yevmeizil lil mukezzibin |
|
الَّذِينَ هُمْ فِي خَوْضٍ يَلْعَبُونَ Ellezine hum fi havdıy yel’abun |
|
13. O süreçte Cehennem Nârı’na karşı konulmaz şekilde sürüklenecekler! |
يَوْمَ يُدَعُّونَ إِلَىٰ نَارِ جَهَنَّمَ دَعًّا Yevme yude’une ila nari cehenneme de’a |
هَٰذِهِ النَّارُ الَّتِي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ Hazihin narulleti kuntum biha tukezzibun |
|
أَفَسِحْرٌ هَٰذَا أَمْ أَنْتُمْ لَا تُبْصِرُونَ E fe sıhrun haza em entum la tubsırun |
|
اصْلَوْهَا فَاصْبِرُوا أَوْ لَا تَصْبِرُوا سَوَاءٌ عَلَيْكُمْ ۖ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Islavha fasbiru ev la tasbiru sevaun aleykum innema tüczevne ma kuntum ta’melun |
|
17. Muhakkak ki korunmuşlar, cennetler ve nimetler içindedirler. |
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَعِيمٍ İnnel muttekıyne fi cennativ ve neıym |
فَاكِهِينَ بِمَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ وَوَقَاهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ Fakihine bima atahum rabbuhum ve vekahum rabbuhum azabel cehıym |
|
19. "Yaptığınız fiillerin sonucu olarak oluşanları afiyetle yeyin, için!" |
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Kulu veşrabu heniem bima kuntum ta’melun |
مُتَّكِئِينَ عَلَىٰ سُرُرٍ مَصْفُوفَةٍ ۖ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ Muttekiine ala sururim masfufeh ve zevvecnahum bi hurin ıyn |
|
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَاتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُمْ بِإِيمَانٍ أَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَمَا أَلَتْنَاهُمْ مِنْ عَمَلِهِمْ مِنْ شَيْءٍ ۚ كُلُّ امْرِئٍ بِمَا كَسَبَ رَهِينٌ Vellezine amenu vettebeathum zurriyyetuhum bi imanim elhakna bihim zurriyyetehum ve ma eletnahum min amelihim min şey’ kullumriim bima kesebe rahin |
|
وَأَمْدَدْنَاهُمْ بِفَاكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ Ve emdednahum bi fakihetiv ve lahmim mimma yeştehun |
|
23. Onda, sarhoşlatıp ne düşünüp söylediğini bilmez hâle getirmeyen içkiler kapışırlar! |
يَتَنَازَعُونَ فِيهَا كَأْسًا لَا لَغْوٌ فِيهَا وَلَا تَأْثِيمٌ Yetenazeune fiha ke’sel la lağvun fiha ve la te’sim |
24. Çevrelerinde gençlik dolu hizmetliler (enerjik kuvveler) koşuşur ki, sanki onlar saklı inci! |
وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَهُمْ كَأَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ مَكْنُونٌ Ve yetufu aleyhim ğılmanil lehum keennehum lu’luum meknun |
وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ Ve akbele ba’duhum ala ba’dıy yetesaelun |
|
26. Dediler ki "Doğrusu biz daha önce ehlimiz içinde (korkudan) titreyenler idik." |
قَالُوا إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِي أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ Kalu inna kunna kablu fi ehlina muşkikıyn |
فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا وَوَقَانَا عَذَابَ السَّمُومِ Fe mennellahu aleyna ve vekana azabes semum |
|
28. "Muhakkak ki biz bundan önce de O’na yöneliyorduk! Muhakkak ki O, Berr’dir, Rahıym’dir." |
إِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلُ نَدْعُوهُ ۖ إِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّحِيمُ İnna kunna min kablu ned’uh innehu huvel berrur rahıym |
فَذَكِّرْ فَمَا أَنْتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍ Fe zekkir fema ente bi nı’meti rabbike bi kahiniv ve la mecnun |
|
30. Yoksa "Bir şairdir... Bekleyelim bakalım zaman içinde ne olur sonu" mu diyorlar! |
أَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَتَرَبَّصُ بِهِ رَيْبَ الْمَنُونِ Em yekulune şaırun neterabbesu bihi raybel menun |
31. De ki "Bekleyin bakalım! Muhakkak ki ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!" |
قُلْ تَرَبَّصُوا فَإِنِّي مَعَكُمْ مِنَ الْمُتَرَبِّصِينَ Kul terabbesu fe inni meakum minel muterabbisıyn |
32. Onlara bunu akılları mı emrediyor; yoksa onlar küstah bir toplum mu? |
أَمْ تَأْمُرُهُمْ أَحْلَامُهُمْ بِهَٰذَا ۚ أَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ Em te’muruhum ahlamuhum bihaza em hum kavmun tağun |
33. Yoksa "Onu uyduruyor" mu diyorlar? Hayır, onlar iman etmiyorlar! |
أَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُ ۚ بَلْ لَا يُؤْمِنُونَ Em yekulune tekavveleh bel la yu’minun |
34. Eğer sözlerinde sadıklarsa Onun benzeri bir söz getirsinler! |
فَلْيَأْتُوا بِحَدِيثٍ مِثْلِهِ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ Felye’tu bi hadisim mislihi in kanu sadikıyn |
35. Yoksa onlar hiçbir etki olmadan mı yaratıldılar? Yoksa onlar mı yaratanlar? |
أَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَيْءٍ أَمْ هُمُ الْخَالِقُونَ Em huliku min ğayri şey’in em humul halikun |
36. Yoksa semâları ve arzı onlar mı yarattılar? Hayır, onlar yakîn sahibi değildirler. |
أَمْ خَلَقُوا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ ۚ بَلْ لَا يُوقِنُونَ Em halekus semavati vel ard bel la yukınun |
37. Yoksa Rabbinin hazineleri onların indînde mi? Yoksa onlar mı her şeye hükmedenler? |
أَمْ عِنْدَهُمْ خَزَائِنُ رَبِّكَ أَمْ هُمُ الْمُصَيْطِرُونَ Em ındehum hazainu rabbike em humul musaytırun |
أَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ فِيهِ ۖ فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُمْ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ Em lehum sullemuy yestemiune fih felyeti mustemiuhum bi sultanim mubin |
|
أَمْ لَهُ الْبَنَاتُ وَلَكُمُ الْبَنُونَ Em lehul benatu ve lekumul benun |
|
40. Yoksa onlardan bir karşılık istiyorsun da, (bu yüzden) ağır bir borç yükü altına mı girmişler? |
أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَ Em tes’eluhum ecran fe hum mim mağramim muskalun |
41. Yoksa gayb onların indînde de, (ne olacağını) onlar mı yazıyorlar? |
أَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ Em ındehumul ğaybu fe hum yektubun |
أَمْ يُرِيدُونَ كَيْدًا ۖ فَالَّذِينَ كَفَرُوا هُمُ الْمَكِيدُونَ Em yuridune keyda fellezine keferu humul mekidun |
|
43. Yoksa onların Allâh’ın gayrı tanrıları mı var? Subhan’dır Allâh, ortak koştuklarından! |
أَمْ لَهُمْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ Em lehum ilahun ğayrullah subhanellahi amma yuşrikun |
44. Eğer semâdan düşen bir parça görseler "Üst üste yığılmış bulutlar" derler. |
وَإِنْ يَرَوْا كِسْفًا مِنَ السَّمَاءِ سَاقِطًا يَقُولُوا سَحَابٌ مَرْكُومٌ Ve iy yerav kisfem mines semai sakıtay yekulu sehabum merkum |
45. Bırak onları, dehşeti yaşayacakları (ölüm) günlerine kavuşuncaya kadar! |
فَذَرْهُمْ حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي فِيهِ يُصْعَقُونَ Fe zerhum hatta yulaku yevmehumullezi fihi yus’akun |
46. O gün ne tuzakları onlardan bir şey defeder ve ne de onlara yardım eden olur! |
يَوْمَ لَا يُغْنِي عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ Yevme la yuğni anhum keyduhum şey’ev ve la hum yunsarun |
وَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا عَذَابًا دُونَ ذَٰلِكَ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ Ve inne fillezine zalemu azaben dune zalike ve lakinne ekserahum la ya’lemun |
|
وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا ۖ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ Vasbir li hukmi rabbike fe inneke bi a’yunina ve sebbıh bi hamdi rabbike hıyne tekum |
|
49. Gecenin bir kısmında ve yıldızlar kaybolurken de (Rabbinin Hamdi olarak) O’nu tespih et! |
وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَإِدْبَارَ النُّجُومِ Ve minel leyli fesebbıhhu ve idbaran nucum |