Şaban Piriş | |
---|---|
1. (1-3) Tûr’a... yayılmış ince deri üzerine yazılmış kitaba... |
وَالطُّورِ Vet tur |
2. (1-3) Tûr’a... yayılmış ince deri üzerine yazılmış kitaba... |
وَكِتَابٍ مَسْطُورٍ Ve kitabim mestur |
3. (1-3) Tûr’a... yayılmış ince deri üzerine yazılmış kitaba... |
فِي رَقٍّ مَنْشُورٍ Fi rakkım menşur |
وَالْبَيْتِ الْمَعْمُورِ Vel beytil ma’mur |
|
وَالسَّقْفِ الْمَرْفُوعِ Ves sakfil merfu’ |
|
وَالْبَحْرِ الْمَسْجُورِ Vel bahril mescur |
|
إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَاقِعٌ İnne azabe rabbike le vakı’ |
|
مَا لَهُ مِنْ دَافِعٍ Ma lehu min dafi’ |
|
يَوْمَ تَمُورُ السَّمَاءُ مَوْرًا Yevme temurus semau mevra |
|
وَتَسِيرُ الْجِبَالُ سَيْرًا Ve tesirul cibalu seyra |
|
فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ Fe veyluy yevmeizil lil mukezzibin |
|
الَّذِينَ هُمْ فِي خَوْضٍ يَلْعَبُونَ Ellezine hum fi havdıy yel’abun |
|
يَوْمَ يُدَعُّونَ إِلَىٰ نَارِ جَهَنَّمَ دَعًّا Yevme yude’une ila nari cehenneme de’a |
|
هَٰذِهِ النَّارُ الَّتِي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ Hazihin narulleti kuntum biha tukezzibun |
|
أَفَسِحْرٌ هَٰذَا أَمْ أَنْتُمْ لَا تُبْصِرُونَ E fe sıhrun haza em entum la tubsırun |
|
اصْلَوْهَا فَاصْبِرُوا أَوْ لَا تَصْبِرُوا سَوَاءٌ عَلَيْكُمْ ۖ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Islavha fasbiru ev la tasbiru sevaun aleykum innema tüczevne ma kuntum ta’melun |
|
17. Korunanlar, cennetlerde ve nimetler içinde olacaklardır. |
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَعِيمٍ İnnel muttekıyne fi cennativ ve neıym |
فَاكِهِينَ بِمَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ وَوَقَاهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ Fakihine bima atahum rabbuhum ve vekahum rabbuhum azabel cehıym |
|
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Kulu veşrabu heniem bima kuntum ta’melun |
|
مُتَّكِئِينَ عَلَىٰ سُرُرٍ مَصْفُوفَةٍ ۖ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ Muttekiine ala sururim masfufeh ve zevvecnahum bi hurin ıyn |
|
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَاتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُمْ بِإِيمَانٍ أَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَمَا أَلَتْنَاهُمْ مِنْ عَمَلِهِمْ مِنْ شَيْءٍ ۚ كُلُّ امْرِئٍ بِمَا كَسَبَ رَهِينٌ Vellezine amenu vettebeathum zurriyyetuhum bi imanim elhakna bihim zurriyyetehum ve ma eletnahum min amelihim min şey’ kullumriim bima kesebe rahin |
|
22. Onlara arzu ettikleri her meyveyi ve eti bol bol vermişizdir. |
وَأَمْدَدْنَاهُمْ بِفَاكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ Ve emdednahum bi fakihetiv ve lahmim mimma yeştehun |
23. Orada birbirlerine kadeh sunarlar. Orada saçmalama yoktur. Günaha sokma yoktur. |
يَتَنَازَعُونَ فِيهَا كَأْسًا لَا لَغْوٌ فِيهَا وَلَا تَأْثِيمٌ Yetenazeune fiha ke’sel la lağvun fiha ve la te’sim |
وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَهُمْ كَأَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ مَكْنُونٌ Ve yetufu aleyhim ğılmanil lehum keennehum lu’luum meknun |
|
وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ Ve akbele ba’duhum ala ba’dıy yetesaelun |
|
26. -Biz, ailemizin yanında, daha önce korku içindeydik, derler. |
قَالُوا إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِي أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ Kalu inna kunna kablu fi ehlina muşkikıyn |
فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا وَوَقَانَا عَذَابَ السَّمُومِ Fe mennellahu aleyna ve vekana azabes semum |
|
28. Biz, önceden de ona dua ediyorduk. Gerçekten O, iyilik sahibi, merhamet sahibidir. |
إِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلُ نَدْعُوهُ ۖ إِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّحِيمُ İnna kunna min kablu ned’uh innehu huvel berrur rahıym |
29. -Sen, öğüt ver. Kesinlikle sen Rabbinin nimeti sayesinde ne medyumsun ne de mecnun. |
فَذَكِّرْ فَمَا أَنْتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍ Fe zekkir fema ente bi nı’meti rabbike bi kahiniv ve la mecnun |
30. Yoksa -O, bir şairdir, zamanın başına getireceği belayı bekliyoruz mu diyorlar? |
أَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَتَرَبَّصُ بِهِ رَيْبَ الْمَنُونِ Em yekulune şaırun neterabbesu bihi raybel menun |
31. De ki -Bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim. |
قُلْ تَرَبَّصُوا فَإِنِّي مَعَكُمْ مِنَ الْمُتَرَبِّصِينَ Kul terabbesu fe inni meakum minel muterabbisıyn |
32. Yoksa onlar, bunu rüyalarında mı gördüler? Yoksa onlar, azgın bir toplum mudur? |
أَمْ تَأْمُرُهُمْ أَحْلَامُهُمْ بِهَٰذَا ۚ أَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ Em te’muruhum ahlamuhum bihaza em hum kavmun tağun |
33. Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? Hayır, onlar iman etmiyorlar. |
أَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُ ۚ بَلْ لَا يُؤْمِنُونَ Em yekulune tekavveleh bel la yu’minun |
34. -Haydi onun benzeri bir söz meydana getirsinler eğer doğru söylüyorlarsa! |
فَلْيَأْتُوا بِحَدِيثٍ مِثْلِهِ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ Felye’tu bi hadisim mislihi in kanu sadikıyn |
35. Yoksa onlar, hiçbir şey olmadan mı yaratıldılar; yoksa yaratıcı olanlar mı? |
أَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَيْءٍ أَمْ هُمُ الْخَالِقُونَ Em huliku min ğayri şey’in em humul halikun |
36. Yoksa, gökleri ve yeri onlar mı yarattı? Hayır, onlar kesin olarak bilmiyorlar. |
أَمْ خَلَقُوا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ ۚ بَلْ لَا يُوقِنُونَ Em halekus semavati vel ard bel la yukınun |
37. Yoksa, Rabbinin hazineleri onların yanında mı? Yoksa, denetim ve yönetim sahibi onlar mıdır? |
أَمْ عِنْدَهُمْ خَزَائِنُ رَبِّكَ أَمْ هُمُ الْمُصَيْطِرُونَ Em ındehum hazainu rabbike em humul musaytırun |
أَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ فِيهِ ۖ فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُمْ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ Em lehum sullemuy yestemiune fih felyeti mustemiuhum bi sultanim mubin |
|
أَمْ لَهُ الْبَنَاتُ وَلَكُمُ الْبَنُونَ Em lehul benatu ve lekumul benun |
|
40. Yoksa sen onlardan ödeyemeyecekleri ağır bir ücret mi istiyorsun? |
أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَ Em tes’eluhum ecran fe hum mim mağramim muskalun |
أَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ Em ındehumul ğaybu fe hum yektubun |
|
42. Yoksa, bir entrika düzenlemek mi istiyorlar? Entrikaya düşecek olanlar kafir olanlardır. |
أَمْ يُرِيدُونَ كَيْدًا ۖ فَالَّذِينَ كَفَرُوا هُمُ الْمَكِيدُونَ Em yuridune keyda fellezine keferu humul mekidun |
أَمْ لَهُمْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ Em lehum ilahun ğayrullah subhanellahi amma yuşrikun |
|
44. Eğer, gökten bir parçanın düştüğünü görseler "üst üste yapılmış bir bulut" derler. |
وَإِنْ يَرَوْا كِسْفًا مِنَ السَّمَاءِ سَاقِطًا يَقُولُوا سَحَابٌ مَرْكُومٌ Ve iy yerav kisfem mines semai sakıtay yekulu sehabum merkum |
45. -O halde, bırak onları, tâ ki çarpılacakları günlerine kavuşsunlar. |
فَذَرْهُمْ حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي فِيهِ يُصْعَقُونَ Fe zerhum hatta yulaku yevmehumullezi fihi yus’akun |
46. O gün ne entrikaları kendilerine bir yarar sağlar, ne de yardıma uğrarlar. |
يَوْمَ لَا يُغْنِي عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ Yevme la yuğni anhum keyduhum şey’ev ve la hum yunsarun |
47. Zalimler için bundan başka da azap vardır, fakat onların çoğu bilmezler. |
وَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا عَذَابًا دُونَ ذَٰلِكَ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ Ve inne fillezine zalemu azaben dune zalike ve lakinne ekserahum la ya’lemun |
وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا ۖ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ Vasbir li hukmi rabbike fe inneke bi a’yunina ve sebbıh bi hamdi rabbike hıyne tekum |
|
49. - Gecenin bir kısmında ve yıldızlar battıktan sonra da onu tesbih et! |
وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَإِدْبَارَ النُّجُومِ Ve minel leyli fesebbıhhu ve idbaran nucum |