Gültekin Onan | |
---|---|
وَالطُّورِ Vet tur |
|
وَكِتَابٍ مَسْطُورٍ Ve kitabim mestur |
|
فِي رَقٍّ مَنْشُورٍ Fi rakkım menşur |
|
وَالْبَيْتِ الْمَعْمُورِ Vel beytil ma’mur |
|
وَالسَّقْفِ الْمَرْفُوعِ Ves sakfil merfu’ |
|
وَالْبَحْرِ الْمَسْجُورِ Vel bahril mescur |
|
7. Şüphesiz senin rabbinin azabı kesin olarak gerçekleşecektir. |
إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَاقِعٌ İnne azabe rabbike le vakı’ |
مَا لَهُ مِنْ دَافِعٍ Ma lehu min dafi’ |
|
يَوْمَ تَمُورُ السَّمَاءُ مَوْرًا Yevme temurus semau mevra |
|
وَتَسِيرُ الْجِبَالُ سَيْرًا Ve tesirul cibalu seyra |
|
فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ Fe veyluy yevmeizil lil mukezzibin |
|
12. Ki onlar, ’daldıkları saçma bir uğraşı’ içinde oynayan, oyalananlardır. |
الَّذِينَ هُمْ فِي خَوْضٍ يَلْعَبُونَ Ellezine hum fi havdıy yel’abun |
13. Cehennem ateşine, ’küçültücü bir sürüklenme ile’ sürüklenecekleri gün; |
يَوْمَ يُدَعُّونَ إِلَىٰ نَارِ جَهَنَّمَ دَعًّا Yevme yude’une ila nari cehenneme de’a |
14. (Onlara şöyle denir) "İşte sizin yalanladığınız ateş budur." |
هَٰذِهِ النَّارُ الَّتِي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ Hazihin narulleti kuntum biha tukezzibun |
أَفَسِحْرٌ هَٰذَا أَمْ أَنْتُمْ لَا تُبْصِرُونَ E fe sıhrun haza em entum la tubsırun |
|
اصْلَوْهَا فَاصْبِرُوا أَوْ لَا تَصْبِرُوا سَوَاءٌ عَلَيْكُمْ ۖ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Islavha fasbiru ev la tasbiru sevaun aleykum innema tüczevne ma kuntum ta’melun |
|
17. Hiç şüphesiz muttakiler, cennetlerde ve nimet içindedirler |
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَعِيمٍ İnnel muttekıyne fi cennativ ve neıym |
فَاكِهِينَ بِمَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ وَوَقَاهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ Fakihine bima atahum rabbuhum ve vekahum rabbuhum azabel cehıym |
|
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Kulu veşrabu heniem bima kuntum ta’melun |
|
مُتَّكِئِينَ عَلَىٰ سُرُرٍ مَصْفُوفَةٍ ۖ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ Muttekiine ala sururim masfufeh ve zevvecnahum bi hurin ıyn |
|
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَاتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُمْ بِإِيمَانٍ أَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَمَا أَلَتْنَاهُمْ مِنْ عَمَلِهِمْ مِنْ شَيْءٍ ۚ كُلُّ امْرِئٍ بِمَا كَسَبَ رَهِينٌ Vellezine amenu vettebeathum zurriyyetuhum bi imanim elhakna bihim zurriyyetehum ve ma eletnahum min amelihim min şey’ kullumriim bima kesebe rahin |
|
22. Onlara, istek duyup arzuladıkları meyvelerden ve etten bol bol verdik. |
وَأَمْدَدْنَاهُمْ بِفَاكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ Ve emdednahum bi fakihetiv ve lahmim mimma yeştehun |
23. Orada bir kadeh kapışır çekişirler ki, onda ne ’boş ve saçma bir söz’ ne günaha sokma vardır. |
يَتَنَازَعُونَ فِيهَا كَأْسًا لَا لَغْوٌ فِيهَا وَلَا تَأْثِيمٌ Yetenazeune fiha ke’sel la lağvun fiha ve la te’sim |
وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَهُمْ كَأَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ مَكْنُونٌ Ve yetufu aleyhim ğılmanil lehum keennehum lu’luum meknun |
|
وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ Ve akbele ba’duhum ala ba’dıy yetesaelun |
|
قَالُوا إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِي أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ Kalu inna kunna kablu fi ehlina muşkikıyn |
|
27. "Şimdi Tanrı, bize lütufta bulundu ve ’hücrelere kadar işleyen kavurucu’ azabdan korudu." |
فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا وَوَقَانَا عَذَابَ السَّمُومِ Fe mennellahu aleyna ve vekana azabes semum |
إِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلُ نَدْعُوهُ ۖ إِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّحِيمُ İnna kunna min kablu ned’uh innehu huvel berrur rahıym |
|
29. Şu halde sen, öğüt verip hatırlat; çünkü sen, rabbinin nimetiyle ne kahinsin, ne mecnun. |
فَذَكِّرْ فَمَا أَنْتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍ Fe zekkir fema ente bi nı’meti rabbike bi kahiniv ve la mecnun |
30. Yoksa onlar "Bir şairdir, biz ona zamanın (getireceği) felaketleri gözlüyoruz" mu diyorlar? |
أَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَتَرَبَّصُ بِهِ رَيْبَ الْمَنُونِ Em yekulune şaırun neterabbesu bihi raybel menun |
31. De ki "Siz gözetleyedurun; çünkü ben de sizinle birlikte gözetleyenlerdenim." |
قُلْ تَرَبَّصُوا فَإِنِّي مَعَكُمْ مِنَ الْمُتَرَبِّصِينَ Kul terabbesu fe inni meakum minel muterabbisıyn |
32. Yoksa bunu kendilerine saçma akılları mı buyuruyor? Yoksa onlar azgın bir kavim midir? |
أَمْ تَأْمُرُهُمْ أَحْلَامُهُمْ بِهَٰذَا ۚ أَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ Em te’muruhum ahlamuhum bihaza em hum kavmun tağun |
33. Yoksa "Onu kendisi uydurup söyledi" mi diyorlar. Hayır; onlar inanmıyorlar. |
أَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُ ۚ بَلْ لَا يُؤْمِنُونَ Em yekulune tekavveleh bel la yu’minun |
34. Şu halde, eğer doğru sözlüler iseler, benzeri bir söz getirsinler. |
فَلْيَأْتُوا بِحَدِيثٍ مِثْلِهِ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ Felye’tu bi hadisim mislihi in kanu sadikıyn |
35. Yoksa onlar, hiçbir şey olmaksızın mı yaratıldılar? Yoksa yaratıcılar kendileri mi? |
أَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَيْءٍ أَمْ هُمُ الْخَالِقُونَ Em huliku min ğayri şey’in em humul halikun |
36. Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır; onlar, kesin bir bilgiyle inanmıyorlar. |
أَمْ خَلَقُوا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ ۚ بَلْ لَا يُوقِنُونَ Em halekus semavati vel ard bel la yukınun |
أَمْ عِنْدَهُمْ خَزَائِنُ رَبِّكَ أَمْ هُمُ الْمُصَيْطِرُونَ Em ındehum hazainu rabbike em humul musaytırun |
|
أَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ فِيهِ ۖ فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُمْ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ Em lehum sullemuy yestemiune fih felyeti mustemiuhum bi sultanim mubin |
|
أَمْ لَهُ الْبَنَاتُ وَلَكُمُ الْبَنُونَ Em lehul benatu ve lekumul benun |
|
أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَ Em tes’eluhum ecran fe hum mim mağramim muskalun |
|
41. Yoksa gayb (bilgisi) onların katında mıdır, böylece yazıp duruyorlar? |
أَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ Em ındehumul ğaybu fe hum yektubun |
أَمْ يُرِيدُونَ كَيْدًا ۖ فَالَّذِينَ كَفَرُوا هُمُ الْمَكِيدُونَ Em yuridune keyda fellezine keferu humul mekidun |
|
أَمْ لَهُمْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ Em lehum ilahun ğayrullah subhanellahi amma yuşrikun |
|
وَإِنْ يَرَوْا كِسْفًا مِنَ السَّمَاءِ سَاقِطًا يَقُولُوا سَحَابٌ مَرْكُومٌ Ve iy yerav kisfem mines semai sakıtay yekulu sehabum merkum |
|
45. Öyleyse sen onları (en dayanılmaz azabla) çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar bırak. |
فَذَرْهُمْ حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي فِيهِ يُصْعَقُونَ Fe zerhum hatta yulaku yevmehumullezi fihi yus’akun |
يَوْمَ لَا يُغْنِي عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ Yevme la yuğni anhum keyduhum şey’ev ve la hum yunsarun |
|
47. Şüphesiz zulmedenlere bundan önce de bir azab vardır; ancak onların çoğu bilmiyorlar. |
وَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا عَذَابًا دُونَ ذَٰلِكَ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ Ve inne fillezine zalemu azaben dune zalike ve lakinne ekserahum la ya’lemun |
وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا ۖ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ Vasbir li hukmi rabbike fe inneke bi a’yunina ve sebbıh bi hamdi rabbike hıyne tekum |
|
49. Gecenin bir bölümünde ve yıldızların batışının ardında da O’nu tesbih et. |
وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَإِدْبَارَ النُّجُومِ Ve minel leyli fesebbıhhu ve idbaran nucum |