Fizil-al il Kuran | |
---|---|
وَالطُّورِ Vet tur |
|
وَكِتَابٍ مَسْطُورٍ Ve kitabim mestur |
|
فِي رَقٍّ مَنْشُورٍ Fi rakkım menşur |
|
وَالْبَيْتِ الْمَعْمُورِ Vel beytil ma’mur |
|
وَالسَّقْفِ الْمَرْفُوعِ Ves sakfil merfu’ |
|
وَالْبَحْرِ الْمَسْجُورِ Vel bahril mescur |
|
إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَاقِعٌ İnne azabe rabbike le vakı’ |
|
مَا لَهُ مِنْ دَافِعٍ Ma lehu min dafi’ |
|
يَوْمَ تَمُورُ السَّمَاءُ مَوْرًا Yevme temurus semau mevra |
|
وَتَسِيرُ الْجِبَالُ سَيْرًا Ve tesirul cibalu seyra |
|
فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ Fe veyluy yevmeizil lil mukezzibin |
|
12. Ki onlar o daldıkları batıl içinde oyalanıp duranlardır. |
الَّذِينَ هُمْ فِي خَوْضٍ يَلْعَبُونَ Ellezine hum fi havdıy yel’abun |
يَوْمَ يُدَعُّونَ إِلَىٰ نَارِ جَهَنَّمَ دَعًّا Yevme yude’une ila nari cehenneme de’a |
|
هَٰذِهِ النَّارُ الَّتِي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ Hazihin narulleti kuntum biha tukezzibun |
|
أَفَسِحْرٌ هَٰذَا أَمْ أَنْتُمْ لَا تُبْصِرُونَ E fe sıhrun haza em entum la tubsırun |
|
اصْلَوْهَا فَاصْبِرُوا أَوْ لَا تَصْبِرُوا سَوَاءٌ عَلَيْكُمْ ۖ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Islavha fasbiru ev la tasbiru sevaun aleykum innema tüczevne ma kuntum ta’melun |
|
17. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar da cennetlerde, nimet içindedirler. |
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَعِيمٍ İnnel muttekıyne fi cennativ ve neıym |
فَاكِهِينَ بِمَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ وَوَقَاهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ Fakihine bima atahum rabbuhum ve vekahum rabbuhum azabel cehıym |
|
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Kulu veşrabu heniem bima kuntum ta’melun |
|
20. Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak. Onları, iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir. |
مُتَّكِئِينَ عَلَىٰ سُرُرٍ مَصْفُوفَةٍ ۖ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ Muttekiine ala sururim masfufeh ve zevvecnahum bi hurin ıyn |
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَاتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُمْ بِإِيمَانٍ أَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَمَا أَلَتْنَاهُمْ مِنْ عَمَلِهِمْ مِنْ شَيْءٍ ۚ كُلُّ امْرِئٍ بِمَا كَسَبَ رَهِينٌ Vellezine amenu vettebeathum zurriyyetuhum bi imanim elhakna bihim zurriyyetehum ve ma eletnahum min amelihim min şey’ kullumriim bima kesebe rahin |
|
22. Cennette olanlara diledikleri meyve ve etten bol bol veririz. |
وَأَمْدَدْنَاهُمْ بِفَاكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ Ve emdednahum bi fakihetiv ve lahmim mimma yeştehun |
23. Orada bir kadehi kapışırlar fakat onda ne saçmalama vardır, ne de günaha sokma. |
يَتَنَازَعُونَ فِيهَا كَأْسًا لَا لَغْوٌ فِيهَا وَلَا تَأْثِيمٌ Yetenazeune fiha ke’sel la lağvun fiha ve la te’sim |
24. Sedefteki inciler gibi olan gençler yanlarında dolaşırlar. |
وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَهُمْ كَأَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ مَكْنُونٌ Ve yetufu aleyhim ğılmanil lehum keennehum lu’luum meknun |
وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ Ve akbele ba’duhum ala ba’dıy yetesaelun |
|
قَالُوا إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِي أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ Kalu inna kunna kablu fi ehlina muşkikıyn |
|
27. Allah bize lütfetti de bizi vücudun içine işleyen azabtan korudu. |
فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا وَوَقَانَا عَذَابَ السَّمُومِ Fe mennellahu aleyna ve vekana azabes semum |
28. Biz bundan önce yalnız O’na yalvarırdık. Çünkü iyilik eden, esirgeyen O’dur O. |
إِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلُ نَدْعُوهُ ۖ إِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّحِيمُ İnna kunna min kablu ned’uh innehu huvel berrur rahıym |
29. Ey Muhammed! Sen hatırlat, öğüt ver. Rabbinin nimetiyle sen, ne kahinsin ne de delisin. |
فَذَكِّرْ فَمَا أَنْتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍ Fe zekkir fema ente bi nı’meti rabbike bi kahiniv ve la mecnun |
30. Yoksa onlar «Muhammed bir şairdir, zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz» mu diyorlar? |
أَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَتَرَبَّصُ بِهِ رَيْبَ الْمَنُونِ Em yekulune şaırun neterabbesu bihi raybel menun |
31. De ki «Gözleyin, doğrusu ben de sizinle beraber gözlemekteyim.» |
قُلْ تَرَبَّصُوا فَإِنِّي مَعَكُمْ مِنَ الْمُتَرَبِّصِينَ Kul terabbesu fe inni meakum minel muterabbisıyn |
32. Onların akılları mı bunu emreder, yoksa onlar, azgın bir topluluk mudur? |
أَمْ تَأْمُرُهُمْ أَحْلَامُهُمْ بِهَٰذَا ۚ أَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ Em te’muruhum ahlamuhum bihaza em hum kavmun tağun |
33. Yoksa «Onu uydurdu» mu diyorlar? Hayır, onlar inanmıyorlar. |
أَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُ ۚ بَلْ لَا يُؤْمِنُونَ Em yekulune tekavveleh bel la yu’minun |
34. İddialarında samimi iseler haydi onun gibi bir söz getirsinler. |
فَلْيَأْتُوا بِحَدِيثٍ مِثْلِهِ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ Felye’tu bi hadisim mislihi in kanu sadikıyn |
35. Yoksa kendileri, hiçbir şey olmadan mı yaratıldılar. Yoksa yaratanlar kendileri midir? |
أَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَيْءٍ أَمْ هُمُ الْخَالِقُونَ Em huliku min ğayri şey’in em humul halikun |
36. Yoksa gökleri ve yeri mi yarattılar? Hayır, onlar düşünüp te inanmazlar. |
أَمْ خَلَقُوا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ ۚ بَلْ لَا يُوقِنُونَ Em halekus semavati vel ard bel la yukınun |
37. Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Ya da herşeye hakim olan kendileri midir? |
أَمْ عِنْدَهُمْ خَزَائِنُ رَبِّكَ أَمْ هُمُ الْمُصَيْطِرُونَ Em ındehum hazainu rabbike em humul musaytırun |
أَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ فِيهِ ۖ فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُمْ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ Em lehum sullemuy yestemiune fih felyeti mustemiuhum bi sultanim mubin |
|
أَمْ لَهُ الْبَنَاتُ وَلَكُمُ الْبَنُونَ Em lehul benatu ve lekumul benun |
|
40. Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar? |
أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَ Em tes’eluhum ecran fe hum mim mağramim muskalun |
41. Yoksa gayb kendilerinin yanındadır da kendileri mi istediklerini yapıyorlar? |
أَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ Em ındehumul ğaybu fe hum yektubun |
أَمْ يُرِيدُونَ كَيْدًا ۖ فَالَّذِينَ كَفَرُوا هُمُ الْمَكِيدُونَ Em yuridune keyda fellezine keferu humul mekidun |
|
أَمْ لَهُمْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ Em lehum ilahun ğayrullah subhanellahi amma yuşrikun |
|
44. Gökten bir parçanın düştüğünü görsek «Üst üste yığılmış bulutlardır» derler. |
وَإِنْ يَرَوْا كِسْفًا مِنَ السَّمَاءِ سَاقِطًا يَقُولُوا سَحَابٌ مَرْكُومٌ Ve iy yerav kisfem mines semai sakıtay yekulu sehabum merkum |
45. Korkudan bayılacakları günlerine kavuşuncaya kadar bırak onları. |
فَذَرْهُمْ حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي فِيهِ يُصْعَقُونَ Fe zerhum hatta yulaku yevmehumullezi fihi yus’akun |
46. O gün, tuzakları kendilerine hiçbir yarar sağlamaz ve onlara yardım da edilmez. |
يَوْمَ لَا يُغْنِي عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ Yevme la yuğni anhum keyduhum şey’ev ve la hum yunsarun |
47. Zulmedenlere, şüphesiz bundan başka da azab vardır; fakat onların çoğu bilmezler. |
وَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا عَذَابًا دُونَ ذَٰلِكَ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ Ve inne fillezine zalemu azaben dune zalike ve lakinne ekserahum la ya’lemun |
48. Rabbinin hükmüne sabret, çünkü sen, gözlerimizin önündesin, kalktığın zaman Rabbini övgü ile an. |
وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا ۖ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ Vasbir li hukmi rabbike fe inneke bi a’yunina ve sebbıh bi hamdi rabbike hıyne tekum |
49. Gecenin bir kısmında ve yıldızların ardından da Allah ı tesbih et. |
وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَإِدْبَارَ النُّجُومِ Ve minel leyli fesebbıhhu ve idbaran nucum |