İskender Ali Mihr | |
---|---|
الْحَاقَّةُ Elhakkatu. |
|
مَا الْحَاقَّةُ Melhakkatu. |
|
3. Ve hakikat olanın (vuku bulacak olanın) ne olduğunu sana bildiren nedir? |
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحَاقَّةُ Ve ma edrake melhakkatu. |
4. Karia’yı (korkunç olayı) Semud ve Ad (kavmi) yalanladılar. |
كَذَّبَتْ ثَمُودُ وَعَادٌ بِالْقَارِعَةِ Kezzebet semudu ve ’adun bilkari’ati. |
5. Fakat bu sebeple Semud (kavmi) azgın (çok şiddetli) bir azapla helâk edildi. |
فَأَمَّا ثَمُودُ فَأُهْلِكُوا بِالطَّاغِيَةِ Feemma semudu feuhliku bittağıyeti. |
وَأَمَّا عَادٌ فَأُهْلِكُوا بِرِيحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍ Ve emma ’adun feuhliku birıyhın sarsarin ’atiyetin. |
|
سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَانِيَةَ أَيَّامٍ حُسُومًا فَتَرَى الْقَوْمَ فِيهَا صَرْعَىٰ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍ Sahhareha ’aleyhim seb’a leyalin ve semaniyete eyyamin husumen feterelkavme fiyha sar’a keennehum a’cazu nahlin haviyetin. |
|
8. Artık onlara ait bir bakiye (geriye kalan bir şey) var mı, görüyor musun? |
فَهَلْ تَرَىٰ لَهُمْ مِنْ بَاقِيَةٍ Fehel tera hehum min bakıyetin. |
وَجَاءَ فِرْعَوْنُ وَمَنْ قَبْلَهُ وَالْمُؤْتَفِكَاتُ بِالْخَاطِئَةِ Ve cae fir’avnu ve men kablehu velmu’tefikatu bilhatıeti. |
|
فَعَصَوْا رَسُولَ رَبِّهِمْ فَأَخَذَهُمْ أَخْذَةً رَابِيَةً Fe’asav resule rabbihim feehazehum ahzeten rabiyeten. |
|
11. Muhakkak ki (tufanda) su taştığı zaman, sizi (akıp giden) gemide Biz taşıdık. |
إِنَّا لَمَّا طَغَى الْمَاءُ حَمَلْنَاكُمْ فِي الْجَارِيَةِ İnna lemma tağalmau hamelnakum fiylcariyeti. |
12. Onu sizin için bir ibret kılalım ve işiten kulaklar onu bellesin diye. |
لِنَجْعَلَهَا لَكُمْ تَذْكِرَةً وَتَعِيَهَا أُذُنٌ وَاعِيَةٌ Linec’aleha lekum tezkireten ve te’ıyeha uzunun va’ıyetun. |
فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ نَفْخَةٌ وَاحِدَةٌ Feiza nufiha fiysuri nefhatun vahıdetun. |
|
14. Ve yeryüzü (arz) ve dağlar yerlerinden kaldırılıp, tek bir çarpışla parçalandığı zaman. |
وَحُمِلَتِ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَاحِدَةً Ve humiletil’ardu velcibalu fedukketa dekketen vahıdeten. |
فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ Feyevmeizin veka’atilvakı’atu. |
|
16. Ve sema yarılmıştır. Artık o, izin günü zaafa uğramıştır (dengesi bozulmuştur). |
وَانْشَقَّتِ السَّمَاءُ فَهِيَ يَوْمَئِذٍ وَاهِيَةٌ Venşakkatissema’u fehiye yevmeizin vahiyetun. |
وَالْمَلَكُ عَلَىٰ أَرْجَائِهَا ۚ وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَانِيَةٌ Velmeleku ’ala ercaiha ve yahmilu ’arşe rabbike fevkahum yevmeizin semaniyetun. |
|
18. İzin günü (Rabbinize) arz olunacaksınız. Sizden (size ait hiçbir şey) sır olarak gizli kalmaz. |
يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لَا تَخْفَىٰ مِنْكُمْ خَافِيَةٌ Yevmeizin tu’radune la tahfa minkum hafiyetun. |
19. O zaman kitabı (hayat filmi) sağından verilen kimse ise o zaman "Alınız, kitabımı okuyun." der. |
فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَيَقُولُ هَاؤُمُ اقْرَءُوا كِتَابِيَهْ Feemma men utiye kitabehu bi yemiynihi feyekulu haumu’krau kitabiyeh. |
20. Muhakkak ki ben, hesabıma mülâki olacağımı (hesabımla karşılaşacağımı) biliyordum. |
إِنِّي ظَنَنْتُ أَنِّي مُلَاقٍ حِسَابِيَهْ İnniy zanentu enniy mulakın hısabiyeh. |
فَهُوَ فِي عِيشَةٍ رَاضِيَةٍ Fehuve fiy ’ıyşetin radıyetin. |
|
فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ Fiy cennetin ’aliyetin. |
|
23. Onun olgunlaşmış meyveleri yakınlaşmış (aşağı sarkmış) durumdadır. |
قُطُوفُهَا دَانِيَةٌ Kutufuha daniyetun. |
24. Geçmiş günlerde yapmış olduğunuz şeyler sebebiyle (mükâfat olarak) afiyetle yeyin ve için! |
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا أَسْلَفْتُمْ فِي الْأَيَّامِ الْخَالِيَةِ Kulu veşrebu heniyen bima esleftum fiyl’eyyamilhaliyeti. |
وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِشِمَالِهِ فَيَقُولُ يَا لَيْتَنِي لَمْ أُوتَ كِتَابِيَهْ Ve emma men utiye kitabehu bişimalihi feyekulu ya leyteniy lem ute kitabiyeh. |
|
وَلَمْ أَدْرِ مَا حِسَابِيَهْ Ve lem edri ma hısabiyeh. |
|
يَا لَيْتَهَا كَانَتِ الْقَاضِيَةَ Ya leyteha kanetilkadıyete. |
|
مَا أَغْنَىٰ عَنِّي مَالِيَهْ ۜ Ma ağna ’anniy maliyeh. |
|
هَلَكَ عَنِّي سُلْطَانِيَهْ Heleke ’anniy sultaniyeh. |
|
خُذُوهُ فَغُلُّوهُ Huzuhu feğulluhu . |
|
ثُمَّ الْجَحِيمَ صَلُّوهُ Summel cehıyme salluhu. |
|
32. Sonra uzunluğu yetmiş arşın (zira) olan bir zincir içinde, öylece onu (cehenneme) sevkedin. |
ثُمَّ فِي سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعًا فَاسْلُكُوهُ Summe fiy silsi letin zer’uha seb’une zira’an feslukuhu. |
33. Muhakkak ki o, Azîm olan Allah’a inanmıyordu (îmân etmiyordu). |
إِنَّهُ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِاللَّهِ الْعَظِيمِ İnnehu kane la yu’minu billahil’a zıymi. |
وَلَا يَحُضُّ عَلَىٰ طَعَامِ الْمِسْكِينِ Ve la yehuddu ’ala ta’amil miskiyni. |
|
فَلَيْسَ لَهُ الْيَوْمَ هَاهُنَا حَمِيمٌ Feleyse lehulyevme hahuna hamiymun. |
|
وَلَا طَعَامٌ إِلَّا مِنْ غِسْلِينٍ Ve la ta’amun illa min ğısliynin. |
|
لَا يَأْكُلُهُ إِلَّا الْخَاطِئُونَ La ye’kuluhu illelhatıune. |
|
فَلَا أُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَ Fela uksimu bima tubsırune. |
|
وَمَا لَا تُبْصِرُونَ Ve ma la tubsırune. |
|
إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ İnnehu lekavlu resulin keriymin. |
|
41. O bir şairin sözü değildir. Ne kadar az îmân ediyorsunuz? |
وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍ ۚ قَلِيلًا مَا تُؤْمِنُونَ Ve ma huve bikavli şa’ırin kaliylen ma tu’minune. |
42. Ve bir kâhinin de sözü değildir. Ne kadar az tezekkür ediyorsunuz. |
وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍ ۚ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ Ve la bilkavli kahinin kaliylen ma tezekkerune. |
تَنْزِيلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ Tenziylun min rabbil’alemiyne. |
|
وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْأَقَاوِيلِ Velev tekavvele ’aleyna ba’dal’ekaviyli. |
|
لَأَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَمِينِ Leehazna minhu bilyemiyni. |
|
ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَتِينَ Summe lekata’na minhulvetiyne. |
|
47. Ayrıca sizden hiçbiriniz ondan men edici olamaz (buna mani olamaz). |
فَمَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ عَنْهُ حَاجِزِينَ Fema minkum min ehadin ’anhu haciziyne. |
48. Ve muhakkak ki O (Kur’ân), gerçekten muttakiler (takva sahipleri) için bir öğüttür. |
وَإِنَّهُ لَتَذْكِرَةٌ لِلْمُتَّقِينَ Ve innehu letezkiretun lilmuttekıyne. |
وَإِنَّا لَنَعْلَمُ أَنَّ مِنْكُمْ مُكَذِّبِينَ Ve inna lena’lemu enne minkum mukezzibiyne. |
|
وَإِنَّهُ لَحَسْرَةٌ عَلَى الْكَافِرِينَ Ve innehu lehasretun ’alelkafiriyne. |
|
51. Ve muhakkak ki; O (Kur’ân), gerçekten Hakk’ul yakîn’dir (kesin olarak Hakk’ı bilmektir). |
وَإِنَّهُ لَحَقُّ الْيَقِينِ Ve innehu lehakkulyakıyni. |
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ Fesebbih bismi rabbikel’azıymi. |