Muhammed Esed | |
---|---|
الْحَاقَّةُ Elhakkatu. |
|
2. Ne korkunçtur (inanmayanlar için) başa gelecek olanın gerçekleşmesi! |
مَا الْحَاقَّةُ Melhakkatu. |
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحَاقَّةُ Ve ma edrake melhakkatu. |
|
4. Semud ve ’Ad (kabileleri), o ani felaket (haberlerin)i yalanladılar! |
كَذَّبَتْ ثَمُودُ وَعَادٌ بِالْقَارِعَةِ Kezzebet semudu ve ’adun bilkari’ati. |
5. Semud mu? Onlar şiddetli bir (yer) sarsıntı(sı) ile yok edildi; |
فَأَمَّا ثَمُودُ فَأُهْلِكُوا بِالطَّاغِيَةِ Feemma semudu feuhliku bittağıyeti. |
وَأَمَّا عَادٌ فَأُهْلِكُوا بِرِيحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍ Ve emma ’adun feuhliku birıyhın sarsarin ’atiyetin. |
|
سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَانِيَةَ أَيَّامٍ حُسُومًا فَتَرَى الْقَوْمَ فِيهَا صَرْعَىٰ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍ Sahhareha ’aleyhim seb’a leyalin ve semaniyete eyyamin husumen feterelkavme fiyha sar’a keennehum a’cazu nahlin haviyetin. |
|
فَهَلْ تَرَىٰ لَهُمْ مِنْ بَاقِيَةٍ Fehel tera hehum min bakıyetin. |
|
وَجَاءَ فِرْعَوْنُ وَمَنْ قَبْلَهُ وَالْمُؤْتَفِكَاتُ بِالْخَاطِئَةِ Ve cae fir’avnu ve men kablehu velmu’tefikatu bilhatıeti. |
|
فَعَصَوْا رَسُولَ رَبِّهِمْ فَأَخَذَهُمْ أَخْذَةً رَابِيَةً Fe’asav resule rabbihim feehazehum ahzeten rabiyeten. |
|
إِنَّا لَمَّا طَغَى الْمَاءُ حَمَلْنَاكُمْ فِي الْجَارِيَةِ İnna lemma tağalmau hamelnakum fiylcariyeti. |
|
لِنَجْعَلَهَا لَكُمْ تَذْكِرَةً وَتَعِيَهَا أُذُنٌ وَاعِيَةٌ Linec’aleha lekum tezkireten ve te’ıyeha uzunun va’ıyetun. |
|
فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ نَفْخَةٌ وَاحِدَةٌ Feiza nufiha fiysuri nefhatun vahıdetun. |
|
14. yeryüzü(nün) ve dağlar(ın) bir tek darbe ile yerlerinden sökülüp parçalandıkları (anı)! |
وَحُمِلَتِ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَاحِدَةً Ve humiletil’ardu velcibalu fedukketa dekketen vahıdeten. |
فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ Feyevmeizin veka’atilvakı’atu. |
|
16. ve gök yarılıp parçalanacak -çünkü o Gün zayıf ve güçsüz düşecek-; |
وَانْشَقَّتِ السَّمَاءُ فَهِيَ يَوْمَئِذٍ وَاهِيَةٌ Venşakkatissema’u fehiye yevmeizin vahiyetun. |
وَالْمَلَكُ عَلَىٰ أَرْجَائِهَا ۚ وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَانِيَةٌ Velmeleku ’ala ercaiha ve yahmilu ’arşe rabbike fevkahum yevmeizin semaniyetun. |
|
18. O Gün hesaba çekileceksiniz. En gizli işiniz (bile) gizli kalmayacak. |
يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لَا تَخْفَىٰ مِنْكُمْ خَافِيَةٌ Yevmeizin tu’radune la tahfa minkum hafiyetun. |
19. Sicili sağ eline tutuşturulan, haykıracak "Gelin, hepiniz gelin! Şu sicilimi okuyun! |
فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَيَقُولُ هَاؤُمُ اقْرَءُوا كِتَابِيَهْ Feemma men utiye kitabehu bi yemiynihi feyekulu haumu’krau kitabiyeh. |
20. Zaten (bir gün) hesabımın önüme konulacağını bilmiştim!" |
إِنِّي ظَنَنْتُ أَنِّي مُلَاقٍ حِسَابِيَهْ İnniy zanentu enniy mulakın hısabiyeh. |
فَهُوَ فِي عِيشَةٍ رَاضِيَةٍ Fehuve fiy ’ıyşetin radıyetin. |
|
فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ Fiy cennetin ’aliyetin. |
|
قُطُوفُهَا دَانِيَةٌ Kutufuha daniyetun. |
|
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا أَسْلَفْتُمْ فِي الْأَيَّامِ الْخَالِيَةِ Kulu veşrebu heniyen bima esleftum fiyl’eyyamilhaliyeti. |
|
وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِشِمَالِهِ فَيَقُولُ يَا لَيْتَنِي لَمْ أُوتَ كِتَابِيَهْ Ve emma men utiye kitabehu bişimalihi feyekulu ya leyteniy lem ute kitabiyeh. |
|
وَلَمْ أَدْرِ مَا حِسَابِيَهْ Ve lem edri ma hısabiyeh. |
|
يَا لَيْتَهَا كَانَتِ الْقَاضِيَةَ Ya leyteha kanetilkadıyete. |
|
28. (Şimdiye kadar) sahip olduğum şeylerin bana hiçbir faydası olmadı, |
مَا أَغْنَىٰ عَنِّي مَالِيَهْ ۜ Ma ağna ’anniy maliyeh. |
29. (ve) bütün tartışma ve karşı koyma gücüm elimden kayıp gitti!" |
هَلَكَ عَنِّي سُلْطَانِيَهْ Heleke ’anniy sultaniyeh. |
30. (Daha sonra,) "Onu yakalayıp bağlayın!" (diye emredilir,) |
خُذُوهُ فَغُلُّوهُ Huzuhu feğulluhu . |
ثُمَّ الْجَحِيمَ صَلُّوهُ Summel cehıyme salluhu. |
|
ثُمَّ فِي سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعًا فَاسْلُكُوهُ Summe fiy silsi letin zer’uha seb’une zira’an feslukuhu. |
|
إِنَّهُ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِاللَّهِ الْعَظِيمِ İnnehu kane la yu’minu billahil’a zıymi. |
|
34. ve ihtiyaç içinde olanları yedirip içirmek için hiçbir istek ve kararlılık duymadı |
وَلَا يَحُضُّ عَلَىٰ طَعَامِ الْمِسْكِينِ Ve la yehuddu ’ala ta’amil miskiyni. |
فَلَيْسَ لَهُ الْيَوْمَ هَاهُنَا حَمِيمٌ Feleyse lehulyevme hahuna hamiymun. |
|
وَلَا طَعَامٌ إِلَّا مِنْ غِسْلِينٍ Ve la ta’amun illa min ğısliynin. |
|
لَا يَأْكُلُهُ إِلَّا الْخَاطِئُونَ La ye’kuluhu illelhatıune. |
|
فَلَا أُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَ Fela uksimu bima tubsırune. |
|
وَمَا لَا تُبْصِرُونَ Ve ma la tubsırune. |
|
40. Bakın, bu (Kuran) gerçekten şerefli bir Elçi’nin (vahyedilmiş) sözüdür, |
إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ İnnehu lekavlu resulin keriymin. |
41. ve o, inanmaya ne kadar az (eğilimli) olsanız da bir şair sözü değildir; |
وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍ ۚ قَلِيلًا مَا تُؤْمِنُونَ Ve ma huve bikavli şa’ırin kaliylen ma tu’minune. |
42. ve ders almaya ne kadar az (hazır olsanız) da bir kahin sözü de değildir |
وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍ ۚ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ Ve la bilkavli kahinin kaliylen ma tezekkerune. |
تَنْزِيلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ Tenziylun min rabbil’alemiyne. |
|
وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْأَقَاوِيلِ Velev tekavvele ’aleyna ba’dal’ekaviyli. |
|
لَأَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَمِينِ Leehazna minhu bilyemiyni. |
|
ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَتِينَ Summe lekata’na minhulvetiyne. |
|
فَمَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ عَنْهُ حَاجِزِينَ Fema minkum min ehadin ’anhu haciziyne. |
|
وَإِنَّهُ لَتَذْكِرَةٌ لِلْمُتَّقِينَ Ve innehu letezkiretun lilmuttekıyne. |
|
49. Ve bakın, içinizde onu yalanlayacakların bulunduğunu iyi biliriz |
وَإِنَّا لَنَعْلَمُ أَنَّ مِنْكُمْ مُكَذِّبِينَ Ve inna lena’lemu enne minkum mukezzibiyne. |
وَإِنَّهُ لَحَسْرَةٌ عَلَى الْكَافِرِينَ Ve innehu lehasretun ’alelkafiriyne. |
|
وَإِنَّهُ لَحَقُّ الْيَقِينِ Ve innehu lehakkulyakıyni. |
|
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ Fesebbih bismi rabbikel’azıymi. |