Celal Yıldırım | |
---|---|
يس Yasın |
|
وَالْقُرْآنِ الْحَكِيمِ Vel kur’anil hakiym |
|
إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ İnneke le minel murseliyn |
|
عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ Ala sıratım müstekıym |
|
5. (Kur’ân) cok üstün, cok güçlü, çok merhametli (Allah’ın) indirdiğidir. |
تَنْزِيلَ الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ Tenziylel aziyzir rahıym |
6. Babaları uyarılmayan bir milleti —ki onlar gaflet içindedirler— uyarman içindir. |
لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أُنْذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ Li tünzira kavmem ma ünzira abaühüm fehüm ğafilun |
7. And olsun ki, hüküm, çoğu hakkında gerçekleşip sübut bulmuştur, artık inanmazlar. |
لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلَىٰ أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ Le kad hakkal kavlü ala ekserihim fehüm la yü’minun |
إِنَّا جَعَلْنَا فِي أَعْنَاقِهِمْ أَغْلَالًا فَهِيَ إِلَى الْأَذْقَانِ فَهُمْ مُقْمَحُونَ İnna cealna fı a’nakıhim ağlalen fe hiye ilel ezkani fehüm mukmehun |
|
وَجَعَلْنَا مِنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ Ve cealna mim beyni eydihim seddev ve min halfihim sedden fe ağşeynahüm fehüm la yübsırun |
|
وَسَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ Ve sevaün aleyhim e enzertehüm em lem tünzirhüm la yü’minun |
|
إِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمَٰنَ بِالْغَيْبِ ۖ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ İnnema tünziru menittebeaz zikra ve haşiyer rahmane bil ğayb fe beşşirhü bi mağfirativ ve ecrin kerım |
|
إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي الْمَوْتَىٰ وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ ۚ وَكُلَّ شَيْءٍ أَحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ İnna nahnü nuhyil mevta ve nektübü ma kaddemu ve asarahüm ve külle şey’in ahsaynahü fı imamim mübiyn |
|
13. Onlara, o kasaba halkından misal getir; hani onlara peygamberler gelmişti. |
وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلًا أَصْحَابَ الْقَرْيَةِ إِذْ جَاءَهَا الْمُرْسَلُونَ Vadrib lehüm meselen ashabel karyeh iz caehel murselun |
إِذْ أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوا إِنَّا إِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ İz erselna ileyhimüsneyni fe kezzebuhüma fe azzezna bi salisin fe kalu inna ileyküm murselun |
|
قَالُوا مَا أَنْتُمْ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَمَا أَنْزَلَ الرَّحْمَٰنُ مِنْ شَيْءٍ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا تَكْذِبُونَ Kalu ma entüm illa beşerum mislüna ve ma enzeler rahmanü min şey’in in entüm illa tekzibun |
|
16. Elçiler de, «Rabbimiz bilir ki biz gerçekten size gönderilen elçileriz. |
قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّا إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ Kalu rabbüna ya’lemü inna ileyküm le murselun |
وَمَا عَلَيْنَا إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ Ve ma aleyna illel belağul mübın |
|
قَالُوا إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ ۖ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُمْ مِنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ Kalu inna tetayyarna biküm leil lem tentehu le nercümenneküm ve le yemessenneküm minna azabün eliym |
|
قَالُوا طَائِرُكُمْ مَعَكُمْ ۚ أَئِنْ ذُكِّرْتُمْ ۚ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ Kalu tairuküm meaküm ein zükkirtüm bel entüm kavmüm müsrifun |
|
20. Şehrin en uzak kesiminden bir adam koşarak geldi ve «Ey kavmim ! Gönderilen bu elçilere uyun ; |
وَجَاءَ مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَىٰ قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ Ve cae min aksal medıneti racülüy yes’a kale ya kavmittebiul murseliyn |
21. Uyun sizden ücret istemiyen-lere. Bunlar doğru yol üzerinde bulunuyorlardır.» Dedi. |
اتَّبِعُوا مَنْ لَا يَسْأَلُكُمْ أَجْرًا وَهُمْ مُهْتَدُونَ İttebiu mel la yes’elüküm ecrav vehüm mühtedun |
وَمَا لِيَ لَا أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ Ve ma liye la a’büdüllezı fetaranı ve ileyhi türceun |
|
أَأَتَّخِذُ مِنْ دُونِهِ آلِهَةً إِنْ يُرِدْنِ الرَّحْمَٰنُ بِضُرٍّ لَا تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا وَلَا يُنْقِذُونِ E ettehızü min dunihı aliheten iy yüridnir rahmanü bi durril la tuğni annı şefaatühüm şey’ev ve la yünkızun |
|
24. O takdirde ben, mutlaka açık bir sapıklık içinde olurum. |
إِنِّي إِذًا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ İnnı izel le fı dalalim mübın |
25. (Ey elçiler!) Şüpheniz olmasın ki ben sizin Rabbınıza imân ettim, beni işittiniz.. |
إِنِّي آمَنْتُ بِرَبِّكُمْ فَاسْمَعُونِ İnnı amentü bi rabbiküm fesmeun |
قِيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ ۖ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ Kıyledhulil cenneh kale ya leyte kavmı ya’lemun |
|
بِمَا غَفَرَ لِي رَبِّي وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُكْرَمِينَ Bima ğafera lı rabbı ve cealenı minel mükramiyn |
|
وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَىٰ قَوْمِهِ مِنْ بَعْدِهِ مِنْ جُنْدٍ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا كُنَّا مُنْزِلِينَ Ve ma enzelna ala kavmihı mim ba’dihı min cündim mines semai ve ma künna münziliyn |
|
إِنْ كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَامِدُونَ İn kanet illa sayhatev vahıdeten fe iza hüm hamidun |
|
يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِ ۚ مَا يَأْتِيهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ Ya hasraten alel ıbad ma yetiyhim mir rasulin illa kanu bihı yestehziun |
|
أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ Elem yerav kem ehlekna kablehüm minel kuruni ennehüm ileyhim la yarciun |
|
32. Hepsi de istisnasız huzurumuzda biraraya getirileceklerdir. |
وَإِنْ كُلٌّ لَمَّا جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ Ve in küllül lemma cemiy’ul ledeyna muhdarun |
وَآيَةٌ لَهُمُ الْأَرْضُ الْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَاهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ Ve ayetül lehümül erdul meyteh ahyeynaha ve ahracna minha habben feminhü ye’külun |
|
34. Onda hurmalık ve üzüm bahçeleri meydana getirdik ve içinden pınarlar fışkırttık, |
وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّاتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنَ الْعُيُونِ Ve cealna fiyha cennatim min nahıyliv ve a’nabiv ve feccerna fiyha minel uyun |
لِيَأْكُلُوا مِنْ ثَمَرِهِ وَمَا عَمِلَتْهُ أَيْدِيهِمْ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ Li ye’külu min semerihı ve ma amilethü eydiyhim efela yeşkürun |
|
سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنْبِتُ الْأَرْضُ وَمِنْ أَنْفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ Sübhanellezı halekal ezvace külleha mimma tümbitül erdu ve min enfüsihim ve mimma la ya’lemun |
|
وَآيَةٌ لَهُمُ الَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَإِذَا هُمْ مُظْلِمُونَ Ve ayetül lehümül leyl neslehu minhün nehara fe iza hüm muslimun |
|
وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا ۚ ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ Veş şemsü tecrı li müstekarril leha zalike takdiyrul aziyzil aliym |
|
39. Ay için de konaklar belirledik ; sonunda kuru hurma çubuğu gibi (incelip eğik) döner. |
وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّىٰ عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ Vel kamera kaddernahü menazile hatta ade kel urcunil kadiym |
لَا الشَّمْسُ يَنْبَغِي لَهَا أَنْ تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا الَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ ۚ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ Leşşemsü yembeğıy leha en tüdrikel kamera velel leylü sabikun nehar ve küllün fı felekiy yesbehun |
|
41. Onlar için ayrı bir açık belge de, soylarını o dolu gemiye yükleyip taşımamız, |
وَآيَةٌ لَهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ Ve ayetül lehüm enna hamelna zürriyyetehüm fil fülkil meşhun |
42. Ve bunun benzeri binecekleri şeyleri onlar için yaratmamızdır. |
وَخَلَقْنَا لَهُمْ مِنْ مِثْلِهِ مَا يَرْكَبُونَ Ve halakna lehüm mim mislihı ma yarkebun |
وَإِنْ نَشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَرِيخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنْقَذُونَ Ve in neşe’ nuğrıkküm fela sariyha lehüm velahüm yünkazun |
|
إِلَّا رَحْمَةً مِنَّا وَمَتَاعًا إِلَىٰ حِينٍ İlla rahmetem minna ve metaan ila hıyn |
|
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ Ve iza kıyle lehümütteku ma beyne eydıküm ve ma halfeküm lealleküm türhamun |
|
46. Kendilerine ne kadar Rabbın âyetlerinden bir âyet geldiyse, mutlaka ondan yüzçevirdiler. ’ |
وَمَا تَأْتِيهِمْ مِنْ آيَةٍ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ Ve ma te’tiyhim min ayetim min ayati rabbihim illa kanu anha mu’ridıyn |
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنُطْعِمُ مَنْ لَوْ يَشَاءُ اللَّهُ أَطْعَمَهُ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ Ve iza kıyle lehüm enfiku mimma razekakümüllahü kalelleziyne keferu lilleziyne amenu e nut’ımü mel lev yeşaüllahü at’amehu in entüm illa fı dalalim mübın |
|
48. Ve derler ki Eğer doğru kimselerdenseniz bu va’d ne zaman ? |
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ Ve yekulune meta hazel va’dü in küntüm sadikıyn |
49. Onlar çekişip tartışırken ansızın kendilerini yakalayıverecek bir haykırışı beklerler. |
مَا يَنْظُرُونَ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ Ma yenzurune illa sayhatev vahıdeten te’huzühüm vehüm yehıssımun |
50. Artık (bu durumda) ne bir tavsiyede bulunmaya güç getirebilirler, ne de ailelerine dönebilirler. |
فَلَا يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةً وَلَا إِلَىٰ أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ Fela yestetıy’une tevsıyetev ve la ila ehlihim yarciun |
51. Sûr’a üfrülünce bir de bakarsın kabirlerinden çıkıp Rablarına doğru akın akın koşarlar. |
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَإِذَا هُمْ مِنَ الْأَجْدَاثِ إِلَىٰ رَبِّهِمْ يَنْسِلُونَ Ve nüfiha fis suri fe iza hüm minel ecdasi ila rabbihim yensilun |
قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَا ۜ ۗ هَٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ Kalu ya veylena mem beasena mim merkadina haza ma veader rahmanü ve sadekal murselun |
|
53. Sadece bir haykırış. Bir de bakarsın hepsi huzurumuzda hazır bekliyorlar. |
إِنْ كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ İn kanet illa sayhatev vahıdeten feiza hüm cemiy’ul ledeyna muhdarun |
54. Bugün hiç kimseye zulmedilmez ve ancak yapageldiğiniz şeylerin karşılığını görürsünüz. |
فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Fel yevme la tuzlemü nefsün şey’ev vela tüczevne illa ma küntüm ta’melun |
55. Bugün cennetlikler tatlı bir eğlence içinde sevinip neşelenmektedirler. |
إِنَّ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فِي شُغُلٍ فَاكِهُونَ İnne ashabel cennetil yevme fı şüğulin fakihun |
56. Onlar da, eşleri de gölgede tahtlar, kanepeler üzerinde kurulmuşlardır. |
هُمْ وَأَزْوَاجُهُمْ فِي ظِلَالٍ عَلَى الْأَرَائِكِ مُتَّكِئُونَ Hüm ve ezvacühüm fı zılalın alel eraiki müttekiun |
لَهُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَ Lehüm fiyha fakihetüv ve lehüm ma yeddeun |
|
سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَحِيمٍ Selamün kavlem mir rabbir rahıym |
|
وَامْتَازُوا الْيَوْمَ أَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ Vemtazül yevme eyyühel mücrimun |
|
60. Ey Âdem oğulları! Şeytana tapmayın, o gerçekten sizin açık düşmanınızdır. |
أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَنْ لَا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ ۖ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ Elem a’hed ileyküm ya benı ademe el la ta’büdüş şeytan innehu leküm adüvvüm mübiyn |
61. Bana tapın. İşte en doğru yol budur, diye size buyurmadım mı ? |
وَأَنِ اعْبُدُونِي ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ Ve enı’büduni haza sıratum müstekıym |
62. And olsun kî şeytan sizden nice nice nesilleri saptırmıştır. Akledecek durumda değil miydiniz ? |
وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا ۖ أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ Ve lekad edalle minküm cibillen kesiyra efelem tekunu ta’kılun |
هَٰذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ Hazihı cehennemülletı küntüm tuadun |
|
اصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ Islevhel yevme bima küntüm tekfürun |
|
الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَىٰ أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ El yevme nahtimü ala efvahihim ve tükellimüna eydıhim ve teşhedü ercülühüm bima kanu yeksibun |
|
وَلَوْ نَشَاءُ لَطَمَسْنَا عَلَىٰ أَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَأَنَّىٰ يُبْصِرُونَ Velev neşaü letamesna ala a’yünihim festebekus sırata fe enna yübsırun |
|
وَلَوْ نَشَاءُ لَمَسَخْنَاهُمْ عَلَىٰ مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ Velev neşaü le mesahnahüm ala mekanetihim femestetau mudiyyev ve la yarciun |
|
وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِ ۖ أَفَلَا يَعْقِلُونَ Ve men nüammirhü nünekkishü fil halk efela ya’kılun |
|
وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغِي لَهُ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُبِينٌ Ve ma alemnahüş şı’ra ve ma yembeğıy leh in hüve illa zikruv ve kur’anüm mübiyn |
|
70. Diriyi uyarmak ve kâfirler üzerine (azâbla ilgili) sözün hakk olması içindir (bu Kur’ân)!. |
لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ Li yünzira men kane hayyave ve yehıkkal kavlü alel kafirın |
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَا أَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ E ve lem yerav enna halakna lehüm mimma amilet eydına en’amen fehüm leha malikun |
|
وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ Ve zellelnaha lehüm fe minha rakubühüm ve minha ye’külun |
|
73. Kendileri için onlarda birtakım yararlar ve içecekler de vardır. Artık şükretmezler mi ? |
وَلَهُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَمَشَارِبُ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ Ve lehüm fiyha menafiu ve meşarib efela yeşkürun |
74. Yardım olunurlar (kendilerine imdad olunur) diye tutup Allah’tan başka tanrılar edindiler. |
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنْصَرُونَ Vettehazu min dunillahi alihetel leallehüm yünsarun |
لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُنْدٌ مُحْضَرُونَ La yestetıy’une nasrahüm vehüm lehüm cündüm muhdarun |
|
فَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْ ۘ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ Fela yahzünke kavlühüm inna na’lemü ma yüsirrune ve ma yu’linun |
|
أَوَلَمْ يَرَ الْإِنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُبِينٌ Evelem yeral insanü enna halaknahü min nutfetin fe iza hüve hasıymün mübın |
|
وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ ۖ قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ Ve darabe lena meselev ve nesiye halkah kale mey yuhyil ızame ve hiye ramım |
|
قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنْشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ ۖ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ Kul yuhyıhellezı enşeeha evvele merrah ve hüve bi külli halkın alım |
|
80. O ki, size yeşil ağaçtan ateş meydana getirdi. Siz de o ateşten yakıp duruyorsunuz. |
الَّذِي جَعَلَ لَكُمْ مِنَ الشَّجَرِ الْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَا أَنْتُمْ مِنْهُ تُوقِدُونَ Ellezı ceale leküm mineş şeceril ahdari naran fe iza entüm minhü tukıdun |
أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِقَادِرٍ عَلَىٰ أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ ۚ بَلَىٰ وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ Eveleysellezı halekas semavati vel erda bi kadirin ala ey yahlüka mislehüm bela ve hüvel hallakul alım |
|
82. O, bir şeyi (var kılmayı) dileyince, O’nun emri sadece «ol!» demesidir, o şey hemen oluverir. |
إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ İnnema emruhu iza erade şey’en ey yekule lehu kün fe yekun |
83. Her şeyin mülkü (mukadderat ve tasarrufu) elinde olan (Allah) çok yücedir, çok münezzehtir. |
فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ Fe sübhanellezı bi yedihı melekutü külli şey’iv ve ileyhi türceun |