Fizil-al il Kuran | |
---|---|
يس Yasın |
|
وَالْقُرْآنِ الْحَكِيمِ Vel kur’anil hakiym |
|
إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ İnneke le minel murseliyn |
|
عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ Ala sıratım müstekıym |
|
5. Bu Kur’an üstün ve çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir. |
تَنْزِيلَ الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ Tenziylel aziyzir rahıym |
لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أُنْذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ Li tünzira kavmem ma ünzira abaühüm fehüm ğafilun |
|
7. Andolsun ki, hüküm çoğunun aleyhine gerçekleşmiştir, bunun için artık inanmazlar. |
لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلَىٰ أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ Le kad hakkal kavlü ala ekserihim fehüm la yü’minun |
إِنَّا جَعَلْنَا فِي أَعْنَاقِهِمْ أَغْلَالًا فَهِيَ إِلَى الْأَذْقَانِ فَهُمْ مُقْمَحُونَ İnna cealna fı a’nakıhim ağlalen fe hiye ilel ezkani fehüm mukmehun |
|
9. Önlerine ve arkalarına set çektik. Gözlerini perdelediğimizden artık göremezler. |
وَجَعَلْنَا مِنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ Ve cealna mim beyni eydihim seddev ve min halfihim sedden fe ağşeynahüm fehüm la yübsırun |
10. Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar. |
وَسَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ Ve sevaün aleyhim e enzertehüm em lem tünzirhüm la yü’minun |
إِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمَٰنَ بِالْغَيْبِ ۖ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ İnnema tünziru menittebeaz zikra ve haşiyer rahmane bil ğayb fe beşşirhü bi mağfirativ ve ecrin kerım |
|
إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي الْمَوْتَىٰ وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ ۚ وَكُلَّ شَيْءٍ أَحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ İnna nahnü nuhyil mevta ve nektübü ma kaddemu ve asarahüm ve külle şey’in ahsaynahü fı imamim mübiyn |
|
13. İnsanlara, elçilerin geldiği şu kent halkını misal olarak anlat. |
وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلًا أَصْحَابَ الْقَرْيَةِ إِذْ جَاءَهَا الْمُرْسَلُونَ Vadrib lehüm meselen ashabel karyeh iz caehel murselun |
إِذْ أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوا إِنَّا إِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ İz erselna ileyhimüsneyni fe kezzebuhüma fe azzezna bi salisin fe kalu inna ileyküm murselun |
|
قَالُوا مَا أَنْتُمْ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَمَا أَنْزَلَ الرَّحْمَٰنُ مِنْ شَيْءٍ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا تَكْذِبُونَ Kalu ma entüm illa beşerum mislüna ve ma enzeler rahmanü min şey’in in entüm illa tekzibun |
|
16. Elçiler dediler ki; «Rabb’imiz bilir ki, biz size gönderilmiş elçileriz.» |
قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّا إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ Kalu rabbüna ya’lemü inna ileyküm le murselun |
وَمَا عَلَيْنَا إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ Ve ma aleyna illel belağul mübın |
|
قَالُوا إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ ۖ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُمْ مِنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ Kalu inna tetayyarna biküm leil lem tentehu le nercümenneküm ve le yemessenneküm minna azabün eliym |
|
قَالُوا طَائِرُكُمْ مَعَكُمْ ۚ أَئِنْ ذُكِّرْتُمْ ۚ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ Kalu tairuküm meaküm ein zükkirtüm bel entüm kavmüm müsrifun |
|
20. Kentin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi «Ey kavmim, elçilere uyun» dedi. |
وَجَاءَ مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَىٰ قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ Ve cae min aksal medıneti racülüy yes’a kale ya kavmittebiul murseliyn |
21. Sizden bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar. |
اتَّبِعُوا مَنْ لَا يَسْأَلُكُمْ أَجْرًا وَهُمْ مُهْتَدُونَ İttebiu mel la yes’elüküm ecrav vehüm mühtedun |
22. Ben niçin beni yaratana kulluk etmeyeyim? Sizde O’na döndürüleceksiniz. |
وَمَا لِيَ لَا أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ Ve ma liye la a’büdüllezı fetaranı ve ileyhi türceun |
أَأَتَّخِذُ مِنْ دُونِهِ آلِهَةً إِنْ يُرِدْنِ الرَّحْمَٰنُ بِضُرٍّ لَا تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا وَلَا يُنْقِذُونِ E ettehızü min dunihı aliheten iy yüridnir rahmanü bi durril la tuğni annı şefaatühüm şey’ev ve la yünkızun |
|
إِنِّي إِذًا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ İnnı izel le fı dalalim mübın |
|
إِنِّي آمَنْتُ بِرَبِّكُمْ فَاسْمَعُونِ İnnı amentü bi rabbiküm fesmeun |
|
قِيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ ۖ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ Kıyledhulil cenneh kale ya leyte kavmı ya’lemun |
|
27. Rabb’imin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını dedi. |
بِمَا غَفَرَ لِي رَبِّي وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُكْرَمِينَ Bima ğafera lı rabbı ve cealenı minel mükramiyn |
28. Ondan sonra, kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik, zaten indirecek te değildik. |
وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَىٰ قَوْمِهِ مِنْ بَعْدِهِ مِنْ جُنْدٍ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا كُنَّا مُنْزِلِينَ Ve ma enzelna ala kavmihı mim ba’dihı min cündim mines semai ve ma künna münziliyn |
إِنْ كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَامِدُونَ İn kanet illa sayhatev vahıdeten fe iza hüm hamidun |
|
30. Yazık şu kullara! Kendilerine hangi elçi gelse, onu alaya alıyorlardı. |
يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِ ۚ مَا يَأْتِيهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ Ya hasraten alel ıbad ma yetiyhim mir rasulin illa kanu bihı yestehziun |
أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ Elem yerav kem ehlekna kablehüm minel kuruni ennehüm ileyhim la yarciun |
|
وَإِنْ كُلٌّ لَمَّا جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ Ve in küllül lemma cemiy’ul ledeyna muhdarun |
|
33. Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarırız da ondan yerler. |
وَآيَةٌ لَهُمُ الْأَرْضُ الْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَاهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ Ve ayetül lehümül erdul meyteh ahyeynaha ve ahracna minha habben feminhü ye’külun |
34. Orada hurma ve üzüm bahçeleri yarattık; orada çeşmeler akıttık. |
وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّاتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنَ الْعُيُونِ Ve cealna fiyha cennatim min nahıyliv ve a’nabiv ve feccerna fiyha minel uyun |
35. Ki, onun ürününden ve ellerinin emeğinden yesinler. Hala şükretmiyorlar mı? |
لِيَأْكُلُوا مِنْ ثَمَرِهِ وَمَا عَمِلَتْهُ أَيْدِيهِمْ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ Li ye’külu min semerihı ve ma amilethü eydiyhim efela yeşkürun |
سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنْبِتُ الْأَرْضُ وَمِنْ أَنْفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ Sübhanellezı halekal ezvace külleha mimma tümbitül erdu ve min enfüsihim ve mimma la ya’lemun |
|
وَآيَةٌ لَهُمُ الَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَإِذَا هُمْ مُظْلِمُونَ Ve ayetül lehümül leyl neslehu minhün nehara fe iza hüm muslimun |
|
38. Güneş’te yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, üstün ve bilen Allah’ın kanunudur. |
وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا ۚ ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ Veş şemsü tecrı li müstekarril leha zalike takdiyrul aziyzil aliym |
وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتَّىٰ عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدِيمِ Vel kamera kaddernahü menazile hatta ade kel urcunil kadiym |
|
لَا الشَّمْسُ يَنْبَغِي لَهَا أَنْ تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا الَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ ۚ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ Leşşemsü yembeğıy leha en tüdrikel kamera velel leylü sabikun nehar ve küllün fı felekiy yesbehun |
|
41. Onlar için bir delil de, onların çocuklarını dolu gemide taşımamız. |
وَآيَةٌ لَهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ Ve ayetül lehüm enna hamelna zürriyyetehüm fil fülkil meşhun |
42. Ve kendilerine onun gibi binecekleri nice şeyler yaratmamızdır. |
وَخَلَقْنَا لَهُمْ مِنْ مِثْلِهِ مَا يَرْكَبُونَ Ve halakna lehüm mim mislihı ma yarkebun |
43. Dilersek, onları suda boğardık; ne yardımlarına koşan bulunur ve ne de kendileri kurtulabilirdi. |
وَإِنْ نَشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَرِيخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنْقَذُونَ Ve in neşe’ nuğrıkküm fela sariyha lehüm velahüm yünkazun |
44. Ancak bizden bir rahmet ve belli bir süreye kadar yaşatma vardır. |
إِلَّا رَحْمَةً مِنَّا وَمَتَاعًا إِلَىٰ حِينٍ İlla rahmetem minna ve metaan ila hıyn |
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ Ve iza kıyle lehümütteku ma beyne eydıküm ve ma halfeküm lealleküm türhamun |
|
وَمَا تَأْتِيهِمْ مِنْ آيَةٍ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِضِينَ Ve ma te’tiyhim min ayetim min ayati rabbihim illa kanu anha mu’ridıyn |
|
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنُطْعِمُ مَنْ لَوْ يَشَاءُ اللَّهُ أَطْعَمَهُ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ Ve iza kıyle lehüm enfiku mimma razekakümüllahü kalelleziyne keferu lilleziyne amenu e nut’ımü mel lev yeşaüllahü at’amehu in entüm illa fı dalalim mübın |
|
48. Ve «eğer doğru söylüyorsanız bu tehdit ettiğiniz azab ne zaman gelecek» diyorlar. |
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ Ve yekulune meta hazel va’dü in küntüm sadikıyn |
49. Çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek çığlığı beklerler. |
مَا يَنْظُرُونَ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ Ma yenzurune illa sayhatev vahıdeten te’huzühüm vehüm yehıssımun |
50. O zaman, artık ne vasiyet edebilirler ne de ailelerine dönebilirler. |
فَلَا يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةً وَلَا إِلَىٰ أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ Fela yestetıy’une tevsıyetev ve la ila ehlihim yarciun |
51. Sur’a üflenince, kâbirlerinden Rabb’lerine koşarak çıkarlar. |
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَإِذَا هُمْ مِنَ الْأَجْدَاثِ إِلَىٰ رَبِّهِمْ يَنْسِلُونَ Ve nüfiha fis suri fe iza hüm minel ecdasi ila rabbihim yensilun |
قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَا ۜ ۗ هَٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ Kalu ya veylena mem beasena mim merkadina haza ma veader rahmanü ve sadekal murselun |
|
53. Sadece bir tek nara olur, hemen onların hepsi huzurumuza getirilirler. |
إِنْ كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ İn kanet illa sayhatev vahıdeten feiza hüm cemiy’ul ledeyna muhdarun |
54. O gün, hiç kimseye bir haksızlık yapılmaz ve siz ancak yaptığınızın cezasını çekersiniz. |
فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Fel yevme la tuzlemü nefsün şey’ev vela tüczevne illa ma küntüm ta’melun |
إِنَّ أَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ فِي شُغُلٍ فَاكِهُونَ İnne ashabel cennetil yevme fı şüğulin fakihun |
|
56. Kendileri ve eşleri gölgelerde, koltuklara yaslanmışlar. |
هُمْ وَأَزْوَاجُهُمْ فِي ظِلَالٍ عَلَى الْأَرَائِكِ مُتَّكِئُونَ Hüm ve ezvacühüm fı zılalın alel eraiki müttekiun |
57. Orada her çeşit meyve onlar içindir. Bütün arzuları yerine getirilir. |
لَهُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَ Lehüm fiyha fakihetüv ve lehüm ma yeddeun |
سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَحِيمٍ Selamün kavlem mir rabbir rahıym |
|
وَامْتَازُوا الْيَوْمَ أَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ Vemtazül yevme eyyühel mücrimun |
|
60. Ey insanoğulları, size and vermedim mi? Şeytana tapmayın o sizin apaçık düşmanınızdır. |
أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَنْ لَا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ ۖ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ Elem a’hed ileyküm ya benı ademe el la ta’büdüş şeytan innehu leküm adüvvüm mübiyn |
وَأَنِ اعْبُدُونِي ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ Ve enı’büduni haza sıratum müstekıym |
|
62. Andolsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştır, akletmez misiniz? |
وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا ۖ أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ Ve lekad edalle minküm cibillen kesiyra efelem tekunu ta’kılun |
هَٰذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ Hazihı cehennemülletı küntüm tuadun |
|
اصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ Islevhel yevme bima küntüm tekfürun |
|
65. O gün ağızlarını mühürleriz, elleri bize söyler ayakları yaptıklarına şahitlik eder. |
الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَىٰ أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ El yevme nahtimü ala efvahihim ve tükellimüna eydıhim ve teşhedü ercülühüm bima kanu yeksibun |
66. Dilersek, gözlerini kör ederdik de, yol bulmaya çalışırlardı. Nasıl görebilirlerdi? |
وَلَوْ نَشَاءُ لَطَمَسْنَا عَلَىٰ أَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَأَنَّىٰ يُبْصِرُونَ Velev neşaü letamesna ala a’yünihim festebekus sırata fe enna yübsırun |
وَلَوْ نَشَاءُ لَمَسَخْنَاهُمْ عَلَىٰ مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ Velev neşaü le mesahnahüm ala mekanetihim femestetau mudiyyev ve la yarciun |
|
وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِ ۖ أَفَلَا يَعْقِلُونَ Ve men nüammirhü nünekkishü fil halk efela ya’kılun |
|
69. Biz Muhammed’e şiir öğretmedik, zaten ona gerekmezdi. Bu bir öğüt ve apaçık Kur’an’dır. |
وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغِي لَهُ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْآنٌ مُبِينٌ Ve ma alemnahüş şı’ra ve ma yembeğıy leh in hüve illa zikruv ve kur’anüm mübiyn |
70. Diri olanları uyarsın ve inkâr edenlere de azab hak olsun. |
لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ Li yünzira men kane hayyave ve yehıkkal kavlü alel kafirın |
71. Kudretimizle kendileri için hayvanlar yarattığımızı görmezler mi? Onlara sahip olmaktadırlar. |
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَا أَنْعَامًا فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ E ve lem yerav enna halakna lehüm mimma amilet eydına en’amen fehüm leha malikun |
72. Onları kendilerine boyun eğdirdik, işte binekleri onlardandır ve onlardan yiyorlar. |
وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ Ve zellelnaha lehüm fe minha rakubühüm ve minha ye’külun |
73. Onlarda daha nice faydalar, içecekler vardır. Şükretmezler mi? |
وَلَهُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَمَشَارِبُ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ Ve lehüm fiyha menafiu ve meşarib efela yeşkürun |
74. Belki kendilerine yardım edilir diye Allah’dan başka tanrılar edindiler. |
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنْصَرُونَ Vettehazu min dunillahi alihetel leallehüm yünsarun |
75. Oysa onlar yardım edemezler, ancak kendileri o tanrılara koruyuculuk için nöbet beklerler. |
لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُنْدٌ مُحْضَرُونَ La yestetıy’une nasrahüm vehüm lehüm cündüm muhdarun |
76. Onların sözü seni üzmesin. Biz onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz. |
فَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْ ۘ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ Fela yahzünke kavlühüm inna na’lemü ma yüsirrune ve ma yu’linun |
أَوَلَمْ يَرَ الْإِنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُبِينٌ Evelem yeral insanü enna halaknahü min nutfetin fe iza hüve hasıymün mübın |
|
وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِيَ خَلْقَهُ ۖ قَالَ مَنْ يُحْيِي الْعِظَامَ وَهِيَ رَمِيمٌ Ve darabe lena meselev ve nesiye halkah kale mey yuhyil ızame ve hiye ramım |
|
79. De ki; «Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilir.» |
قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِي أَنْشَأَهَا أَوَّلَ مَرَّةٍ ۖ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ Kul yuhyıhellezı enşeeha evvele merrah ve hüve bi külli halkın alım |
80. O size yeşil ağaçtan ateş yaptı da siz ondan yakıyorsunuz. |
الَّذِي جَعَلَ لَكُمْ مِنَ الشَّجَرِ الْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَا أَنْتُمْ مِنْهُ تُوقِدُونَ Ellezı ceale leküm mineş şeceril ahdari naran fe iza entüm minhü tukıdun |
أَوَلَيْسَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِقَادِرٍ عَلَىٰ أَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْ ۚ بَلَىٰ وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ Eveleysellezı halekas semavati vel erda bi kadirin ala ey yahlüka mislehüm bela ve hüvel hallakul alım |
|
82. Bir şey dilediği zaman. O’nun buyruğu sadece, o şeye «Ol» demektir, hemen olur. |
إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ İnnema emruhu iza erade şey’en ey yekule lehu kün fe yekun |
83. Her şeyin hükümranlığı elinde olan ve sizin de kendisine döneceğiniz Allah münezzehtir. |
فَسُبْحَانَ الَّذِي بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ Fe sübhanellezı bi yedihı melekutü külli şey’iv ve ileyhi türceun |