Yaşar Nuri Öztürk 

1. Yâ, Sîn.

2. Yemin olsun o hikmetlerle dolu Kur’an’a ki,

3. Hiç kuşkusuz, sen, gönderilen elçilerdensin;

4. Dosdoğru bir yol üzerindesin.

5. Azîz ve Rahîm’in indirdiği üzeresin.

6. Babaları uyarılmamış, tam gaflet içinde bir toplumu uyarman için gönderildin.

7. Yemin olsun ki, onların çoğuna söz hak olmuştur, artık onlar iman etmezler.

8. Biz onların boyunlarına bukağılar geçirdik. Bukağılar çenelere dayanmıştır da bu yüzden onların kafaları yukarı kalkıktır.

9. Önlerine bir set, arkalarına da başka bir set çektik. Böylece onları kuşatıp sardık; artık onlar görmezler.

10. Sen ha uyarmışsın onları ha uyarmamışsın, fark etmez onlar için; inanmazlar.

11. Sen ancak o zikire/Kur’an’a uyan ve görmediği halde Rahman’dan korkan kimseyi uyarırsın. Böylesini, bir bağışlanma ve seçkin bir ödülle müjdele!

12. Biz, yalnız biz, ölüleri diriltiriz ve onların önden gönderdiklerini de eserlerini de yazarız. Zaten biz her şeyi apaçık bir kütükte ayrıntılı olarak kaydetmişizdir.

13. Onlara o kent halkını örnek ver. Hani, elçiler gelmişti oraya.

14. Hani, biz onlara iki kişi göndermiştik, onları yalanlamışlardı. Bunun üzerine biz, üçüncü bir kişiyle destek vermiştik. Şöyle demişlerdi "Biz, size gönderilen elçileriz!"

15. Kent halkı dedi ki "Siz, bizim gibi birer insandan başka şey değilsiniz. Rahman hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz."

16. Dediler "Rabbimiz biliyor ki, biz size gönderilmiş elçileriz."

17. "Bize düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir."

18. Dediler "Sizin yüzünüzden uğursuzlukla karşılaştık/biz sizi uğursuzluk sebebi saymaktayız. Eğer bu işe son vermezseniz, sizi mutlaka taşlayacağız. Ve bizden size acıklı bir azap kesinlikle dokunacaktır."

19. Dediler "Uğursuzluk kuşunuz sizinle beraberdir. Size öğüt verildi diye mi bütün bunlar? Hayır, siz savurganlığa, aşırılığa sapmış bir topluluksunuz."

20. Kentin öbür ucundan bir adam koşarak gelip şöyle dedi "Ey topluluk, bu elçilere uyun!"

21. "Sizden herhangi bir ücret istemeyelere uyun. Onlardır doğruyu ve güzeli bulanlar."

22. "Beni yaratana ne diye kulluk etmeyecek mişim ben? Ve sizler de O’na döndürüleceksiniz."

23. "O’ndan başka tanrılar mı edineyim ben? Eğer Rahman bana bir zorluk/zarar dilerse onların şefaati benden hiçbir şeyi savamaz; beni kurtaramazlar."

24. "Bu durumda ben elbette ki açık bir sapıklığın içine düşerim."

25. "Ben, sizin Rabbinize iman ettim, artık dinleyin beni!"

26. "Gir cennete!" denildi. Dedi "Kavmim bir bilebilseydi?

27. Ki Rabbim beni affetti; beni, ikram edilenlerden kıldı."

28. Biz onun ardından kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirecek de değildik.

29. Olan, sadece korkunç titreşimli bir sesti. Ve bir anda söndüverdiler.

30. Yazık şu kullara! Kendilerine gelen her resulle mutlaka alay ederlerdi.

31. Görmediler mi, kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettik. Onlar artık bir daha bunlara dönmeyecekler.

32. Ancak herkes toplandığında, onlar da huzurumuzda hazır bulundurulacaklar.

33. Ölü toprak onlar için bir mucizedir. Onu dirilttik, ondan dâne çıkardık; bak işte ondan yiyorlar.

34. Onda hurmalardan, üzümlerden bahçeler oluşturduk, ondan pınarlar fışkırttık;

35. Ki onun ürününden ve ellerinin yapıp ettiğinden yesinler. Hâlâ şükretmiyorlar mı?

36. Şanı yücedir o Allah’ın ki toprağın bitirdiklerinden, onların öz benliklerinden ve nice bilmediklerinden bütün çiftleri yaratmıştır.

37. Gece de onlar için bir mucizedir. Gündüzü ondan soyup alırız da onlar karanlığa gömülüverirler.

38. Güneş, kendine özgü bir durak noktasına/bir durma zamanına doğru akıp gidiyor. Azîz, Alîm olanın takdiridir bu.

39. Ay’a gelince, biz onun için de bir takım durak noktaları/birtakım evreler belirledik. Nihayet o, eski hurma sapının eğrilmişi gibi geri döner.

40. Güneş’in Ay’a ulaşıp çatması gerekmiyor. Gecenin de gündüzü geçmesi gerekmez. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.

41. Zürriyetlerini o dopdolu gemilerde taşımamız da onlar için bir ayettir.

42. Onlar için gemilere benzer, binecekleri başka şeyler de yarattık.

43. Eğer dilersek onları boğarız. Bu durumda ne kendileri için feryat eden olur ne de kurtarılırlar.

44. Ancak bizden bir rahmet olarak bir süreye kadar daha nimetlensinler diye kurtarılırlar.

45. Onlara, "Önünüzdekinden ve arkanızdakinden sakının ki, size merhamet edilebilsin!" denildiğinde, hiç aldırmazlar.

46. Çünkü Rablerinin ayetlerinden kendilerine bir ayet gelince, ondan mutlaka yüz çevirmişlerdir.

47. Onlara, "Allah’ın size lütfettiği rızıklardan dağıtın!" dendiğinden, nankörlüğe sapanlar, iman edenlere şöyle derler "Allah’ın, dilediği takdirde yedirip doyuracağı kişiyi biz mi doyuracağız? Siz açık bir sapıklık içindesiniz, hepsi bu."

48. Bir de şöyle derler "Eğer doğru sözlüler iseniz, bu tehdit ne zaman?"

49. Sadece korkunç titreşimli bir sesi bekliyorlar. Onlar çekişip dururlarken, o ses kendilerini enseleyecektir.

50. O zaman ne bir tavsiyede bulunmaya güçleri yetecek ne de ailelerine dönebilecekler.

51. Sûra üfürülmüştür! Bak, işte kabirlerden, Rablerine doğru akın akın gidiyorlar.

52. Şöyle diyecekler "Vay başımıza gelene! Kim kaldırdı bizi mezarımızdan? Rahman’ın vaat ettiği işte bu! Peygamberler doğru söylemişler."

53. Topu topu korkunç titreşimli bir tek ses. Ve bakmışsın, hepsi birden huzurumuzda divan durmaktadır.

54. O gün hiçbir canlıya, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Sizler, sadece yapıp ettiklerinizin karşılığı olarak cezalandırılırsınız.

55. O gün cennet halkı bir uğraş içinde eğlenip ferahlamaktadır.

56. Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, koltuklar üzerinde yaslanmışlardır.

57. Orada kendileri için meyveler var. İstedikleri her şey kendilerinin olacak.

58. Rahîm Rab’den bir de sözlü selam!

59. Ey günahkârlar! Bugün şöyle ayrılın!

60. Ey âdemoğulları! Ben size, "Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için açık bir düşmandır!" demedim mi?

61. "Bana ibadet edin, dosdoğru yol budur!" demedim mi?

62. Yemin olsun, şeytan, içinizden birçok nesli saptırmıştı. Aklınızı hiç işletmiyor muydunuz?

63. Alın size, tehdit edildiğiniz cehennem!

64. İnkâr edip durmanız yüzünden dalın oraya bugün!

65. O gün, ağızlarını mühürleyeceğiz. Bize elleri konuşacak, ayakları da kazanmış olduklarına tanıklık edecek.

66. Dilesek, gözlerini siler, onları elbette kör ederiz. O zaman yola koyulmak isterler ama nasıl görecekler?

67. Dilesek, onları oldukları yerde hayvana çeviririz. O zaman ne ileri gitmeye güçleri yeter ne de geri dönebilirler.

68. Kimi uzun ömürlü kılarsak, onu yaratılışta gerisin geri çeviririz. Hâlâ akıllarını işletmiyorlar mı?

69. Biz o peygambere şiir öğretmedik. Şiir ona yaraşmaz/layık olamaz da. Ona vahyedilen, bir öğütten ve apaçık bir Kur’an’dan başka şey değildir;

70. Diri olanı uyarsın ve inkârcılar üzerine söz hak olsun diye indirilmiştir.

71. Görmediler mi, ellerimizin yapıp ettiklerinden, kendileri için nice hayvanlar yarattık da onlar, bu hayvanlara sahip oluyorlar.

72. O hayvanları bunlara boyun eğdirdik. Onlardan binekleri vardır ve onlardan bir kısmını da yiyorlar.

73. O hayvanlarda bunlar için birçok yararlar var, içecekler var. Hâlâ şükretmiyorlar mı?

74. Kendilerine yardım edilir ümidiyle Allah’tan başka ilahlar edindiler.

75. Oysaki, o ilahlar bunlara yardım edemezler. Tam aksine, bunlar, o ilahlara hizmet eden ordular durumundadır.

76. Artık onların sözü seni üzmesin! Biz onların sır olarak tuttuklarını da açıkladıklarını da biliyoruz.

77. Görmedi mi insan, kendisini bir spermden yarattığımızı! Bir de bize açık bir hasım kesilmiştir o.

78. Kendi yaratılışını unutmuş da bize örnek veriyor. Ve bir de şöyle diyor "Şu çürümüş kemiklere kim hayat verecek?"

79. De ki "Onlara hayatı verecek olan, onları ilk kez yaratandır. O, bütün yaratılmışları/her türlü yaratmayı çok iyi bilmektedir."

80. O size, o yeşil ağaçtan bir ateş oluşturdu da siz ondan tutuşturup duruyorsunuz.

81. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerini yaratmaya güç yetiremez mi? Elbette güç yetirir. Her şeyi bilen Alîm, sürekli yaratan Hallâk O’dur.

82. O birşeyi istediğinde, buyruğu sadece şunu söylemektir "Ol!" Artık o, oluverir.

83. Herşeyin kaynağı/egemenliği elinde olan o yaratıcının şanı çok yücedir! Sonunda O’na döndürüleceksiniz.