Celal Yıldırım 

1. Allah’ın emri geldi (gelmek üzeredir). Artık onu acele istemeyin. Allah onların ortak koştuklarından pâk ve münezzehtir.

2. Allah kendi buyruğundan (haberli kılmak için) kullarından dilediğine melekleri ruh ile indirir de «Benden başka hiçbir ilâh olmadığı ve benden korkup (kötülüklerden) sakınmaları hususunda uyarıda bulunun !» (emrini verir).

3. Gökleri ve yeri hak ile yarattı. O, onların ortak koştuklarından çok yücedir.

4. İnsanı nutfe (spermleri taşıyan sıvıjdan yaratmışken, bakarsın ki o, (bize karşı) açıkça tartışan bir düşman kesilivermiştir.

5. Davarları da sizin için yarattı ; onlarda (sizin için) ısıtacak şey ve nice yararlar vardır; hem onlardan yersiniz.

6. Onları (ağıllarına) sürüp getirdiğinizde ve (otlaklara) sürüp götürdüğünüzde, sizin için onlarda içinizi açan güzellik ve çekicilik vardır.

7. Ağırlıklarınızı da yüklenirler de sizin ancak zor zahmet varabileceğiniz şehirlere kadar götürürler. Şüphesiz ki Rabbiniz çok şefkatli, çok kayıran, çok merhamet edendir.

8. Binesiniz diye at, katır ve merkebi birer süs olarak yaratmıştır. Bilmediğiniz daha nice şeyleri yaratır.

9. Doğru yolu bildirmek, gösterip yöneltmek Allah’a aittir. Yollardan bir kısmı eğridir, (amaca ulaştırıcı değildir). Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi.

10. O ki gökten size su indirdi. Ondan hem içilecek su, hem (davarlarınızı) yaymak için ot sağlarsınız.

11. Hem o su ile sizin için ekin, zeytin, hurma, üzümler ve her çeşit meyveler bitirir. Şüphesiz ki bunda düşünen bir millet için âyet (öğüt, ibret ve delil) vardır.

12. Ve sizin için gece ile gündüzü, Güneş ile Ay’ı ve yıldızları belli kanunlarına bağlayıp, sizin hizmetinize verdi. Doğrusu bunda aklını kullanan bir millet için nice öğütler, ibretlerde belgeler vardır.

13. Sizin için yeryüzünde, farklı ren.Jerde yarattıklarını da hizmetinize vermiştir. Şüphesiz bunda iyice düşünüp öğüt alan bir millet için öğüt ve ibret vardır.

14. Pek taze et yemeniz ve takınacağınız süs eşyasını çıkarmanız için denizi de (belli ölçü ve kanunlarla) yararınıza sunan O’dur. Gemileri de suyu yara yara gittiğini görürsün ki, bu Allah’ın geniş lûtfunu ve ihsanını dilemeniz içindir. Ola ki şükredersiniz.

15. (15-16) Yeryüzünde, sizi sarsmasın diye dağlar koyup yerleştirdi; ırmaklar meydana getirdi ve şaşırmayasınız diye yollar ve alâmetler koydu ve onlar yıldızlarla da yollarını, yönlerini bulurlar.

16. (15-16) Yeryüzünde, sizi sarsmasın diye dağlar koyup yerleştirdi; ırmaklar meydana getirdi ve şaşırmayasınız diye yollar ve alâmetler koydu ve onlar yıldızlarla da yollarını, yönlerini bulurlar.

17. Artık yaratan yaratamıyan gibi midir? Etraflıca düşünmez misiniz?

18. Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışırsanız, sayamazsınız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

19. Allah neleri gizlediğinizi, neleri açığa vurduğunuzu bilir.

20. Allah’tan başka duâ ve ibâdet edip taptıkları (putlar) hiçbir şey yaratamazlar; kendileri yaratılıyorlar.

21. Onlar (o putperestler) ölülerdir; diri değildirler. Ne zaman diriltilip kaldırılacakları bilincinde de değillerdir.

22. Sizin Tanrı’nız tek bir Tanrı’dır. Âhiret’e imân etmeyenler ise, kalbleri inkâr içindedir ve onlar (Allah’a ve Âhiret’e imânı) gururlarına yediremezler.

23. Şüphesiz ki Allah onların gizlediklerini de, açıkladıklarını da bilir. Doğrusu O, büyüklük taslayanları sevmez.

24. Onlara «Rabbiniz neler indirdi ?» denilince, «eskilerin masallarını» derler.

25. (Bu tutum ve sözleriyle) Kıyamet günü, günah ve veballerini tastamam ve bir de bilgisizce saptırdıkları kişilerin günah ve veballerini yüklenecekler. Dikkat et, yüklendikleri yük ne kötüdür!

26. Onlardan öncekiler de (peygambere ve ilâhî buyruklara karşı bu tarz) maksatlı plânlar kurmuşlardı. Bu yüzden Allah kurdukları plânlarını temelinden gelip (onu kökünden sarsıp), tavanları başlarına yıkılıp çöktü ve azâb onlara bilmedikleri bir yönden gelmiş oldu.

27. Sonra da Allah, Kıyamet günü onları rüsvay eder de «Hakkında tartışıp (o yüzden mü’minlere) düşmanlık ederek, bana koştuğunuz ortaklar nerede ?» diye sorar. Kendilerine ilim verilenler derler ki «Doğrusu bugün rezillik, aşağılık ve kötülük kâfirleredir.»

28. Kendilerine zulmedenlerin melekler canlarını alırken, «biz hiçbir kötülük işlemiyorduk» diyerek teslimiyet gösterirler. Hayır, şüphesiz ki Allah, sizin işleyegeldiğiniz şeyleri çok iyi bilir.

29. O sebeple, içinde ebedî kalacağınız Cehennem kapılarından giriniz ! Büyüklük taslayıp gururlananların makamı ne kötüdür!

30. (Allah’tan korkup fenalıklardan) sakınanlara, «Rabbınız ne indirdi ?» denilince, «iyilik» derler. Bu dünyada güzel iş, hayırlı amelde bulunanlara iyilik ve güzellik vardır. Âhiret yurdu ise elbette daha hayırlıdır. Sakınanların yurdu ne güzeldir!

31. (O yurt) Adn Cennetleri’dir ki, onlara girerler. Altlarından ırmaklar akıp durur. Onlara o Cennetlerde diledikleri şeyler vardır. İşte böylece Allah sakınanları mükâfatlandırır.

32. (O sakınanlar ki) tertemiz arınmış oldukları halde melekler canlarını alırlar da, «selâm size, yaptığınıza karşılık girin Cennet’e!» derler.

33. (O inkarcı azgınlar) ancak meleklerin kendilerine, (canlarını almak için) gelmelerini veya Rabbin emri (azâbı)nın (inmesini) beklerler. Kendilerinden öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, ama onlar kendilerine zulmederler.

34. Bu sebeple, işledikleri kötülükler, onlara yetişip dokunmuş ve alaya aldıkları şey de onları kuşatmıştır.

35. Allah’a ortak koşanlar dediler ki «Eğer Allah dileseydi ne biz. ne de babalarımız O’ndan başkasına tapmazdık ve O’nun buyruğu olmaksızın bir şeyi de haram kılmazdık.» Kendilerinden öncekiler de böyle (söylemiş, böyle) yapmıştı. Peygamber’e düşen, sadece apaçık tebliğdir.

36. And olsun ki, her ümmete, «Allah’a kulluk edip tapın, azdırıp saptırıcılardan kaçının!» diyerek (uyanda bulunan) bir peygamber göndermişizdir. Onlardan kimini Allah doğru yola eriştirdi; kiminin de üzerine sapıklık (damgası vurulması) hak olmuştu. O halde siz yeryüzünde gezip dolaşın da (Hakk’a karşı gelip peygamberleri) yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün.

37. Sen onların doğru yola erişmelerini ne kadar çok arzu etsen, yine de Allah saptıracağını doğru yola iletmez ve onlara yardımcılar da yoktur.

38. «Allah, ölen kimseyi tekrar diriltip kaldırmaz» diyerek olanca yeminleriyle Allah ile yemin ettiler. Hayır, bu, Allah üzerine hak bir va’ddir; ne var ki insanların çoğu bilmezler.

39. (Diriltip kaldıracak) ki, onlara, hakkında ayrılığa düştükleri şeyi açıklasın; inkâr edenlerin de kendilerinin yalancılar olduklarını bilsinler.

40. Biz bir şeyin olmasını dilediğimiz zaman, sözümüz ona sadece «ol!» dememizdir; o da hemen oluverir.

41. Onlar ki zulme uğradıktan sonra Allah yolunda (O’nun rızası uğrunda) hicret ettiler; şanıma and olsun ki, onları Dünya’da güzel (yere) yerleştiririz; Âhiret’in mükâfatı ise çok daha büyüktür. Eğer (hicretten geri kalanlar bunu) bilselerdi (bir saniye bile durmak istemezlerdi).

42. Onlar ki, sabrettiler ve sadece Rablarına güvenip dayandılar, (elbette mükâfatları çok büyük olacaktır).

43. (43-44) Senden önce de ancak kendilerine vahiy ettiğimiz adamları birçok belge, mu’cize ve kitâblarla gönderdik. Eğer (bu konulan) bilmiyorsanız ilim ehlinden sorun. Sonra da kendilerine parça parça (halinde) indirileni insanlara açıklayasın diye Kur’ân’ı indirdik; ola ki düşünürsünüz.

44. (43-44) Senden önce de ancak kendilerine vahiy ettiğimiz adamları birçok belge, mu’cize ve kitâblarla gönderdik. Eğer (bu konulan) bilmiyorsanız ilim ehlinden sorun. Sonra da kendilerine parça parça (halinde) indirileni insanlara açıklayasın diye Kur’ân’ı indirdik; ola ki düşünürsünüz.

45. Durmadan fena işler düzenleyip tuzak kuranlar, Allah’ın kendilerini yere batırmasından veya bilmedikleri bir yerden azabın kendilerine gelmesinden güven içinde midirler?

46. (46-47) Veya dönüp dolaşırlarken, kendilerini (ilâhî azabın) yakalayıvermesinden —ki (Allah’ı) âciz bırakacak değillerdir— veya korku ve endişe üzere eksile eksile bir durumda bulunurlarken, kendilerini tutuvermesinden emniyette midirler ? Şüphesiz ki Rabbiniz çok şefkatli, çok merhametlidir.

47. (46-47) Veya dönüp dolaşırlarken, kendilerini (ilâhî azabın) yakalayıvermesinden —ki (Allah’ı) âciz bırakacak değillerdir— veya korku ve endişe üzere eksile eksile bir durumda bulunurlarken, kendilerini tutuvermesinden emniyette midirler ? Şüphesiz ki Rabbiniz çok şefkatli, çok merhametlidir.

48. Allah’ın yarattığı herhangi, bir şeye bakmıyorlar mı ki gölgesi boyun eğip (bağlı bulunduğu kanuna teslimiyet içinde) Allah’a secde ederek sağa sola dönüp dururlar.

49. Göklerde ve yerde, gerek canlılardan, gerekse meleklerden ne varsa hepsi de büyüklük taslamaksızın Allah’a secde ederler.

50. Üstlerinde (yüce kudretiyle duran) Rablarından korkarlar da emrolunduklarını yerine getirirler.

51. Allah «İki tanrı edinmeyin; O ancak tek bir Tanrı’dır ve yalnız benden korkun !» buyurdu.

52. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi ancak O’nundur. Din de dâima O’nadır; öyle iken Allah’tan başkasından mı korkup sakınıyorsunuz ?

53. Sizde olan her nîmet Allah’tandır. Sonra da size bir sıkıntı ve zarar dokunduğu zaman ancak ve sadece O’na yalvarıp yakarınsınız.

54. Sonra O, sizden sıkıntıyı giderince, içinizden bir kısmı bir de bakarsın kendilerine verdiğimize karşılık nankörlük etmek için Rablarına ortak koşarlar.

55. Haydi öyle ise keyfinize göre geçinin ; ileride (hakikati anlayıp nasıl saptığınızı) bileceksiniz.

56. Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden (gerçek yüzünü) bilmedikleri şeylere (putlara ve benzeri şeylere) pay ayırırlar. Allah’a and olsun ki, bu uydurduğunuz şeylerden mutlaka sorulacaksınız.

57. Bir de Allah’a kızlar nisbet ederler; O bundan pâk ve yücedir. Kendilerine ise canlarının istediğini (nisbet ederler).

58. Onlardan biri kız çocuğuyla müjdelenince, öfkesini yutmaya çalışarak yüzü kararır.

59. Kendisine verilen o kötü müjdeden dolayı kavminden gizlenmeye çalışır Ancak (gönüllü) görünmeye katlanıp onu tutacak mı, yoksa toprağa gömerek gizleyecek mi ? (Bir bak) ne fena yargıda bulunuyorlar!

60. Âhirete inanmıyanların (böylesine) kötü misâli vardır. En yüce (güzel, yararlı) misâller ise Allah’ındır. O, yegâne üstündür, çok güçlüdür; hikmet sahibidir.

61. Eğer Allah, insanları zulümlerinden dolayı (hemen) cezâlandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki onları belli bir süreye kadar geciktirir. Artık onların eceli gelince ne bir an gecikebilirler, ne de öne geçebilirler.

62. Hoşlanmadıkları şeyleri Allah’a ait kılarlar. Dilleri ise yalan söyler de en güzel şeyleri kendilerine nisbet ederler. Şüphe yok ki, ateş onlarındır ve elbette Cehennem’e ilk varanlar da onlardır.

63. Şanıma and olsun ki, biz senden önce ümmetlere peygamberler gönderdik. Şeytan ise onların (o bâtıl ve yaramaz) işlerini onlara süslü ve çekici gösterdi. Bugün de şeytan, onların sahibi ve dostudur ve onlar için elem verici bir azâb vardır.

64. Biz kitabı (Kur’ân’ı) sana ancak, onlara, hakkında ayrılığa düştükleri hususu açıklayasın ve onu imân eden bir millete doğru yolu gösterici, rahmet sunucu olsun diye indirdik.

65. Allah gökten su indirdi d9, onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz bunda kulak verip dinleyen bir millet için âyet (=belge, ibret ve öğüt) vardır.

66. Doğrusu sizin için davarlarda da ibret vardır Size onların karnındaki ters ile kan arasındaki hâlis, içenlerin boğazından rahatlıkla geçen süt içiriyoruz.

67. Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden sarhoşluk veren içki ve güzel rızık edinirsiniz. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir millet için ibret, öğüt ve belge vardır.

68. Rabbin, bal arısına, dağlardan, ağaçtan ve kurdukları çardaktan kendine göz göz yuva edin;

69. Sonra da her türlü meyva, çiçek ve üründen ye; Rabbinin sana (yayılman için belirlediği) elverişli yollarda yürü, diye variyetti. Karınlarından değişik renklerde bir içecek çıkar ki, onda insanlara şifâ vardır. Şüphesiz ki bunda iyice düşünen bir millete öğüt, ibret, belge vardır.

70. Allah sizi yarattı, sonra da canınızı alır. Sizden kimi ömrünün en fena ve en sevilmiyen noktasına itilir ki (o devrede artık) bildiğini bilmez olur. Şüphesiz ki Allah her şeye gücü yetendir.

71. Allah rızık hususunda kiminizi kiminizden üstün kılmıştır. Üstün kılınanlar ellerinin altındakilere rızıklarını kendilerine eşit olacak ölçüde çevirip verici değillerdir. Allah’ın nîmetini bile bile inkâr mı ediyorsunuz?

72. Allah, size kendinizden eşler verdi ve eşlerinizden size oğullar ve torunlar sundu ve sizi pâk ve helâl şeylerden rızıklandırdı. Buna rağmen bâtıla inanıyorlar da Allah’ın nîmetini onlar inkâr mı ediyorlar?

73. Allah’ı bırakıp da kendilerine göklerden ve yerden hiçbir rızık (çıkarıp vermeye) sahip olamıyanlara, buna güc getiremiyenlere mi tapıyorlar ?!

74. O halde artık Allah’a misâller (=benzerler, örnekler) koşmayın. Şüphesiz ki Allah bilir, siz bilmezsiniz.

75. Allah hiçbir şeye gücü yetmiyen bir köle ile, kendisini tarafımızdan güzel bir rızıkla rızıklandırıp, ondan gizli ve açık (Allah için) harcayan (hür) kimseyi misâl verir; bunlar hiç eşit olur mu ? Allah’a hamd olsun. Ne var ki (insanların) çoğu bilmezler.

76. Allah yine, iki adamı misâl veriyor Biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez, efendisine ağırlık veren bir yüktür; nereye yöneltip gönderse, hiç de hayır ile gelmez ; bununla, adaletle emreden ve dosdoğru yol üzerinde bulunan kimse hiç eşit olurlar mı ?

77. Göklerin ve yerin gayb ( = gizli, gözle görülmeyenini (bilmek) Allah’a mahsustur. Kıyâmet’in kopuşu bir göz kırpma gibidir veya ondan da yakın (ve süratlidir). Şüphesiz ki Allah’ın kudreti her şeye yeter.

78. Allah sizi analarınızın karnından, sizi hiçbir şey bilmez iken çıkardı ; şükredersiniz diye size işitme, gözler, gönüller verdi.

79. Gök boşluğunda (ilâhî hilkat sünnetine) boyun eğerek uçan kuşlara bakmıyorlar mı ? Onları ancak Allah tutar. Doğrusu bunda imân eden bir millet için dersler, öğütler, ibretler ve belgeler vardır.

80. Allah, evlerinizi size huzur duyma, dinlenme yeri kıldı. Davarların derilerinden, göç ettiğiniz gün ve konup eyieştiğiniz gün hafif taşıyabileceğiniz (çadır) evler yaptı. Yünlerinden, tüylerinden, kıllarından bir süreye kadar (kullanabilmeniz için) giyimlikler ve (ticarî) geçimlikler sundu.

81. Allah yarattığı şeylerin bir kısmında size gölgeler, dağların bir kısmında size sığınacak yuvalar yaptı ; sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve (savaşta) sizi koruyacak (zırh ve benzeri) giysiler var kıldı. O’na teslimiyet gösteresiniz diye böylece nîmetini size tamamlar.

82. Bunca nimetlere rağmen yüzçevirirlerse, sana düşen (ancak) açık teblîğdir.

83. Allah’ın nîmetini bilirler, sonra da inkâr ederler. Zaten onların çoğu kâfir kişilerdir.

84. (Kıyamet) günü her ümmetten bir şâhid göndereceğiz. Sonra da o inkâr edenlere ne izin verilecek, ne de hoşnut edilmeleri için özürleri dinlenecek.

85. O zulmedenler azabı görünce, ne onlardan azâb hafifletilecek, ne de kendilerine mühlet verilecek.

86. Allah’a ortak koşanlar, koştukları ortaklarını görünce «Ey Rabbimiz ! Seni bırakıp da taptığımız ortaklarımız bunlardır!» diyecekler. Onlar da müşriklere şu sözü atacaklar «Doğrusu sizler yalancıların tekisiniz!»

87. Ve o gün artık Allah’a teslimiyet gösterirler ve uydurdukları şeyler de onları bırakıp (gözden) kaybolurlar.

88. Onlar ki inkâr edip başkalarını da Allah yolundan alıkoydular, —çıkardıkları fesâd sebebiyle— kendilerine azâb üstüne azâb artırırız.

89. O gün her ümmete kendilerinden bir şâhid göndeririz ve seni de (Ey Muhammed!) bunlar üzerine şâhid oiarak getiririz. Sana her şeyi açıklayıp ortaya koyan, doğru yolu gösteren, rahmeti yansıtan ve Müslümanlara müjde olan bu kitabı indirdik.

90. Şüphesiz ki Allah, adaleti, iyiligi, yakınlardan (ihtiyaç sahiplerine) vermeyi emreder. Her türlü hayâsızlığı, (aklın, örfün ve şer’in hoş görmediği) kötülüğü ve her çeşit (haksız) tecâvüzü men’eder. Dinleyip düşünesiniz, düşünüp anlayasınız diye size öğüt verir.

91. Andlaşma - sözleşme yaptığınızda Allah’a karşı sözünüzü yerine getirin. Sağlama bağladıktan sonra yeminlerinizi bozmayın ; (nasıl bozarsınız ki) Allah’ı kendinize kefîl kılmışsınızdır. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı bilir.

92. İpliğini iyice büküp sağlamlaştırdıktan sonra onu bozan kadın gibi olmayın. Bir ümmet diğer bir ümmetten daha çoktur, diye aranızdaki yeminleri bozup .dolaylı, hileli hareket etmeyin). Allah bununla sizi ancak denemektedir ve Kıyamet günü de mutlaka ihtilâfa düştüğünüz şeyi size bir bir açıklayacaktır.

93. Allah dileseydi sizi bir tek ümmet kılardı. Ama O, dilediği kimseyi saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Ve elbette yaptıklarınızdan sorulacaksınız.

94. Yeminlerinizi aranızda dolaylı-hileli yoldan bozmayın. Sonra sağlamca basmakta olan ayak kayabilir de Allah yolundan alıkoymanız sebebiyle azabı tadarsınız ve sizin için (o takdirde) büyük bir azâb vardır.

95. Allah dına verdiğiniz sözü, yaptığınız andlaşmayı az bir pahaya değiştirmeyin. Eğer bilirseniz, Allah yanında olan sizin için daha hayırlıdır.

96. Sizin yanınızdaki şeyler tükenir. Allah yanındaki ise sonsuzdur (sınırsızdır) tükenmez. Biz elbette sabredenleri, yapageldikleri şeyden daha güzeliyle mükâatlandıracağız.

97. Erkek veya kadınlardan kim —mü’min olduğu halde— güzel yararlı amelde bulunursa, mutlaka biz ona hoş bir hayat yaşatırız ve mükâfatlarını da işlediklerinin daha güzeliyle karşılayıp değerlendiririz.

98. Kur’ân okunduğu zaman, koğulup lanetlenen şeytandan Allah’a sığın.

99. Şüphesiz ki şeytanın, imân edip Rablerine güvenip dayananlar üzerinde sultası yoktur.

100. Onun sultası ancak, onu kendine dost ve yâr edinenler ve bir de Allah’a ortak koşanlar üzerindedir.

101. Biz bir âyeti başka bir âyetin yerine koyup değiştirdiğimizde —ki Allah indireceğini daha iyi bilir— onlar, sen ancak uyduruyorsun, derler. Hayır, onların çoğu (hakikati) bilmezler.

102. De ki Onu, imân edenlerin inancını daha da sağlamlaştırmak, Müslümanlara doğru yolu göstermek ve müjde olmak için Rabbinden hak ile Ruhu’l-kuds indirmiştir.

103. And olsun ki, onların, «Ona (Muhammed’e) ancak bir insan öğretiyor» dediklerini biliyoruz. O işaret ettikleri kimsenin dili (olsa olsa) fasîh ve açık Arapça değildir. Bu Kur’ân ise çok açık ve fasih bir Arapça’dır,

104. Allah’ın âyetlerine inanmayanları Allah doğru yola iletmez ve onlar için elem verici bir azâb vardır.

105. Yalan uyduranlar ancak Allah’ın âyetlerine inanmıyanlardır. İşte onlardır yalancıların kendileri.

106. Kalbi imân ile yatışmış olduğu halde, zorlanan kimse dışında, inandıktan sonra Allah’ı inkâr edip göğsünü küfre açanlar üzerine Allah’ tan bir gazab vardır ve büyük bir azâb da onlar içindir.

107. Bu böyledir. Çünkü onlar Dünya hayatını sevip Âhirete tercih etmişlerdir ve Allah da kâfirler topluluğunu doğru yola eriştirmez.

108. İşte bunlar, Allah’ın, kalblerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir; gafil olanlar da bunlardır.

109. Şüphesiz ki bunlar, evet bunlar Âhiret’de zarara uğrayanlardır.

110. Sonra çeşitli işkence ve eziyete uğratılan, ardından hicret eden sonra da Allah yolunda savaşan ve sabreden kimseler için şüphesiz ki Rabbin çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

111. O günde her can kendi nefsiyle mücâdele edip gelecek ve herkese işlediği amellerinin karşılığı —kimseler haksızlığa uğratılmadan— noksansız ödenecek.

112. Allah size, güven içinde gönülleri huzur ile yatışmış bir kasaba halkını misâl verir Rızıkları her yandan bol ve rahatça geliyordu. Buna rağmen onlar Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler; Allah da o yaptıklarına karşılık onlara açlık ve korku elbisesini (giydirerek nankörlüğün acısını) tattırdı.

113. And olsun ki, içlerinden onlara bir peygamber geldi de onu yalanladılar. Bu yüzden —onlar zâlimler iken— azâb kendilerini yakalayıverdi.

114. Artık Allah’ın size verdiği rızıktan helâl ve temiz olarak yeyin ; Allah’ın nimetine (karşılık) şükredin, eğer O’na tapıyorsanız (nankörlük etmeyin).

115. O ancak size ölüyü, kanı, domuz etini ve bir de Allah’tan başkası adına kesileni haram kılmıştır. Kim de darda kalırsa, (başkasının hakkına) tecâvüz etmeksizin, (ölmeyecek miktarı) aşmaksızın (bunlardan yiyebilir). Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

116. Allah’a karşı yalan uydurmak kasdıyle, dillerinizin alışageldiği şekilde uydurup «bu helâldir, bu haramdır» demeyin. Çünkü Allah’a karşı yalan uyduranlar elbette umduklarına erişemezler.

117. Az bir yararlanma ve geçim ve kendileri için elem verici bir azâb..

118. Daha önce sana anlattıklarımızı da Yahudi olanlara haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmedik, ama onlar kendilerine zulmediyorlardı.

119. Rabbin gerçekten, bilmeden kötülük işledikten sonra ardından tevbe edip kendini düzeltenlerden yanadır. Şüphesiz ki, Rabbin bundan sonra da çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

120. Şüphesiz ki İbrahim, Allah’a itaat (havası) içinde boyun eğen ve O’na dosdoğru yönelen, kendi başına bir ümmet idi. O, müşriklerden (Allah’a ortak koşanlardan) değildi.

121. İlâhî nimetlere şükrederdi. Allah onu seçip dosdoğru bir yola iletmişti.

122. Ona hem Dünya’da iyilik-güzellik verdik; hem de Âhiret’te O sâlihlerdendir.

123. Sonra da biz Hanîf olan, müşriklerden olmayan İbrahim’in dinine uy, diye sana vahyettik.

124. Cumartesi (tatil ve ibâdeti) ancak onda görüş ayrılığına düşüp çekişenlere farz kılınmıştır. Şüphesiz ki Rabbin, onların ayrılığa düşüp çekiştikleri şey hakkında Kıyamet günü aralarında hükmedecektir.

125. Rabbin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır; onlarla en güzel (ölçü ve usûl ne ise ona göre) mücâdeleni sürdür. Şüphesiz ki Rabbin kendi yolundan sapanları daha iyi bilir ve O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.

126. Ceza verecek olursanız, size verilen cezanın misliyle cezalandırın. Ama eğer (bu hususta) sabrederseniz, and olsun ki bu, sabredenler için daha hayırlıdır.

127. Sabret, senin sabrın ancak Allah’ın yardımı iledir. Onların (inkârda inâd etmelerine) üzülme ; kurdukları hile ve tuzaktan dolayı telaşlanıp sıkıntıda kalma.

128. Şüphesiz ki Allah (Rabbinden) korkup (fenalıklardan ; zulüm ve tecâvüzden) sakınanlarla ve bir de iyiliği huy edinenlerle beraberdir.