Ahmed Hulusi | |
---|---|
حم Ha mım |
|
وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ Vel kitabil mübiyn |
|
3. Biz Onu mübarek bir gecede ("yok"luk hâlinin yaşandığı anda) inzâl ettik! Uyaranlar biziz! |
إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ ۚ إِنَّا كُنَّا مُنْذِرِينَ İnna enzelnahü fı leyletim mübaraketin inna künna münzirın |
4. Bütün işlerin hikmeti onda (o "yok"luk hâli içinde) fark edilir; |
فِيهَا يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ Fıha yüfraku küllü emrin hakiym |
أَمْرًا مِنْ عِنْدِنَا ۚ إِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ Emram min ındina inna künna mürsiliyn |
|
6. (İrsâl olanın) Rabbinden Rahmet olarak! Muhakkak ki O, "HÛ"; Semi’dir, Aliym’dir. |
رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ ۚ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ Rahmeten mir rabbik innehu hüves semiy’ul aliym |
7. Semâların, arzın ve ikisi arasındakilerin Rabbidir... Yakîne erenlerdenseniz! |
رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ Rabbis semavati vel erdı ve ma beynehüma in küntüm mukıniyn |
8. Tanrı yok; sadece "HÛ"; diriltir ve öldürür! Rabbinizdir ve atalarınızın da rabbidir! |
لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ ۖ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ La ilahe illa hüve yuhyı ve yümiyt rabbüküm ve rabbü abaikümül evveliyn |
9. Hayır, onlar kuşkulu yaşam içinde, (dünya hayatıyla) eğlenip duruyorlar. |
بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ يَلْعَبُونَ Bel hüm fı şekkiy yel’abun |
فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَاءُ بِدُخَانٍ مُبِينٍ Fertekıb yevme te’tis semaü bi dühanim mübiyn |
|
يَغْشَى النَّاسَ ۖ هَٰذَا عَذَابٌ أَلِيمٌ Yağşen nas haza azabün eliym |
|
12. "Rabbimiz! Azap veren hâlden bizi çıkar; doğrusu biz iman edenleriz (artık)!" |
رَبَّنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ إِنَّا مُؤْمِنُونَ Rabbenekşif annel azabe inna mü’minun |
أَنَّىٰ لَهُمُ الذِّكْرَىٰ وَقَدْ جَاءَهُمْ رَسُولٌ مُبِينٌ Enna lehümüz zikra ve kad caehüm rasulüm mübiyn |
|
14. Sonra Ondan yüz çevirdiler ve "Öğretilmiş bir cinnîdir" dediler. |
ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَجْنُونٌ Sümme tevellev anhü ve kalu muallemüm mecnun |
إِنَّا كَاشِفُو الْعَذَابِ قَلِيلًا ۚ إِنَّكُمْ عَائِدُونَ İnna kaşifül azib kaliylen inneküm aidun |
|
يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرَىٰ إِنَّا مُنْتَقِمُونَ Yevme nebtışül batşetel kübra inna müntekımun |
|
وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَاءَهُمْ رَسُولٌ كَرِيمٌ Ve le kad fetenna kablehüm kavme fir’avne ve caehüm rasulün keriym |
|
18. "Allâh’ın kullarını bana teslim edin... Muhakkak ki ben güvenilir Rasûlüm..." (dedi). |
أَنْ أَدُّوا إِلَيَّ عِبَادَ اللَّهِ ۖ إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ En eddu ileyye ıbadellah inni leküm rasulün emiyn |
وَأَنْ لَا تَعْلُوا عَلَى اللَّهِ ۖ إِنِّي آتِيكُمْ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ Ve el la ta’lu alellah innı atıküm bi sültanim mübiyn |
|
وَإِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُمْ أَنْ تَرْجُمُونِ Ve innı uztü bi rabbı ve rabbiküm en tercumun |
|
وَإِنْ لَمْ تُؤْمِنُوا لِي فَاعْتَزِلُونِ Ve il lem tü’minu lı fa’tezilun |
|
22. (Musa da) Rabbine yöneldi "Bunlar suçlu (şirk koşan) bir toplum!" |
فَدَعَا رَبَّهُ أَنَّ هَٰؤُلَاءِ قَوْمٌ مُجْرِمُونَ Fe dea rabbehu enne haülai kavmüm mücrimun |
23. (Rabbi dedi ki) "Kullarımı gece oradan yürüt (uzaklaştır)... Muhakkak ki siz izleneceksiniz." |
فَأَسْرِ بِعِبَادِي لَيْلًا إِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ Fe esri bi ıbadı leylen inneküm müttebeun |
24. "Denizi açık olduğu hâlde bırak... Muhakkak ki onlar boğulmuş bir ordudur." |
وَاتْرُكِ الْبَحْرَ رَهْوًا ۖ إِنَّهُمْ جُنْدٌ مُغْرَقُونَ Vetrukil bahra rahva innehüm cündüm muğrakun |
كَمْ تَرَكُوا مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ Kem teraku min cennativ ve uyun |
|
وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ Ve züruıv ve mekamin keriym |
|
وَنَعْمَةٍ كَانُوا فِيهَا فَاكِهِينَ Ve na’metin kanu fiyha fakihiyn |
|
كَذَٰلِكَ ۖ وَأَوْرَثْنَاهَا قَوْمًا آخَرِينَ Kezalike ve evrasnaha kavmen ahariyn |
|
29. Onlara (bedensellikte boğulanlara) semâ ve arz ağlamadı ve onlar nazar edilenlerden olmadılar. |
فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَرِينَ Fema beket aleyhimüs semaü vel erdu vema kanu münzariyn |
30. Andolsun ki İsrailoğullarını o aşağılayıcı azaptan kurtardık... |
وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُهِينِ Ve le kad necceyna benı israiyle minel azabil mühiyn |
مِنْ فِرْعَوْنَ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَالِيًا مِنَ الْمُسْرِفِينَ Min fir’avn innehu kane aliyem minel müsrifiyn |
|
32. Andolsun ki onları (İsrailoğullarını), bir İLİM ile âlemlere (insanlar) üstün seçtik! |
وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلَىٰ عِلْمٍ عَلَى الْعَالَمِينَ Ve lekadıhternahüm ala ılmin alel alemiyn |
33. Onlara içinde apaçık bir imtihan olan işaretlerden verdik. |
وَآتَيْنَاهُمْ مِنَ الْآيَاتِ مَا فِيهِ بَلَاءٌ مُبِينٌ Ve ateynahüm minel ayati ma fıhi belaüm mübiyn |
إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَيَقُولُونَ İnne haülai le yekülün |
|
35. "O ilk ölümümüzden ilerisi yok; biz ölüm sonrasında diriltilecek değiliz!" |
إِنْ هِيَ إِلَّا مَوْتَتُنَا الْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُنْشَرِينَ İn hiye illa mevtetünel ula ve ma nahnü bi münşeriyn |
فَأْتُوا بِآبَائِنَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ Fe’tu bi abaina in küntüm sadikıyn |
|
أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ أَهْلَكْنَاهُمْ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ E hüm hayrun em kamü tübbeıv vellezıne min kablihim ehleknahüm innehüm kanu mücrimiyn |
|
38. Semâları, arzı ve ikisi arasında olanları oyun olsun diye halketmedik... |
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ Ve ma halaknes semavati vel erda ve ma beynehüma laıbiyn |
مَا خَلَقْنَاهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ Ma halaknahüma illa bil hakkı ve lakinne ekserahüm la ya’lemun |
|
40. Belirlenmiş ayırt etme sürecinde onların hepsi bir araya gelecektir. |
إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ مِيقَاتُهُمْ أَجْمَعِينَ İnne yevmel fasli mıkatühüm ecmeıyn |
41. Dostun dostundan bir şey uzaklaştıramadığı süreçtir o! Onlara yardım da olunmaz... |
يَوْمَ لَا يُغْنِي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ Yevme la yuğni mevlen ammevlen şey’ev ve la hüm yünsarun |
42. Allâh’ın rahmet ettikleri müstesna... Muhakkak ki O, "HÛ"; Aziyz’dir,Rahıym’dir. |
إِلَّا مَنْ رَحِمَ اللَّهُ ۚ إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ İlla mer rahımellah innehu hüvel aziyzür rahıym |
إِنَّ شَجَرَتَ الزَّقُّومِ İnne şeceratez zekkum |
|
طَعَامُ الْأَثِيمِ Taamül esiym |
|
كَالْمُهْلِ يَغْلِي فِي الْبُطُونِ Kel mühl yağlı fil bütun |
|
كَغَلْيِ الْحَمِيمِ Ke ğalyil hamiym |
|
47. "Tutun onu da yakan ateşin ortasına sürüyerek götürün..." |
خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ إِلَىٰ سَوَاءِ الْجَحِيمِ Huzuhü fa’tiluhü ila sevail cehıym |
48. "Sonra da, o kaynar suyun azabını onun başından aşağı dökün!" |
ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِهِ مِنْ عَذَابِ الْحَمِيمِ Sümme subbu fevka ra’sihı min azabil hamiym |
ذُقْ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْكَرِيمُ Zuk inneke entel aziyzül keriym |
|
50. "İşte bu, şüpheyle karşıladığınız (iman etmediğiniz) şeydir!" |
إِنَّ هَٰذَا مَا كُنْتُمْ بِهِ تَمْتَرُونَ İnne haza ma küntüm bihı temterun |
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي مَقَامٍ أَمِينٍ İnnel müttekıyne fı mekamin emiyn |
|
فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ Fi cennativ ve uyun |
|
53. Karşılıklı olarak ince ipekten ve parlak atlastan giyerler. |
يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِلِينَ Yelbesune min sündüsiv ve istebrakım mütekabiliyn |
كَذَٰلِكَ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ Kezali ve zevvecnahüm bi hurin ıyn |
|
55. Onda, güvenli ortamdakiler olarak her çeşit meyveyi (marifetlerini açığa çıkarmayı) isterler. |
يَدْعُونَ فِيهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ آمِنِينَ Yed’une fiha bi külli fakihetin aminiyn |
56. Onda, ilk ölümden başka ölüm tatmazlar (ölümsüzdürler)! Onları yanma azabından korumuştur. |
لَا يَذُوقُونَ فِيهَا الْمَوْتَ إِلَّا الْمَوْتَةَ الْأُولَىٰ ۖ وَوَقَاهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ La yezukune fiyhel mevte illel mevtetel ula ve vekahüm azabel cehıym |
57. Rabbinden bir lütuf olarak! İşte bu, azîm kurtuluşun ta kendisidir! |
فَضْلًا مِنْ رَبِّكَ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ Fadlem mir rabbik zalike hüvel fevzül azıym |
58. Biz Onu lisanın olarak kolaylaştırdık, umulur ki üzerinde düşünürler diye. |
فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ Fe innema yessernahü bi lisanike leallehüm yetezekkerun |
فَارْتَقِبْ إِنَّهُمْ مُرْتَقِبُونَ Fertekıb innehüm mirtek |