Sadık Türkmen | |
---|---|
حم Ha mım |
|
وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ Vel kitabil mübiyn |
|
3. Gerçekten biz onu mübarek bir gecede indirdik. Biz uyarıcılarız. |
إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ ۚ إِنَّا كُنَّا مُنْذِرِينَ İnna enzelnahü fı leyletim mübaraketin inna künna münzirın |
فِيهَا يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ Fıha yüfraku küllü emrin hakiym |
|
5. (Kur’an) Katımızdan bir emirdir; doğrusu biz, (insanlara elçi) gönderenleriz. |
أَمْرًا مِنْ عِنْدِنَا ۚ إِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ Emram min ındina inna künna mürsiliyn |
6. Rabbinden bir rahmet/merhamet olarak! Şüphesiz O işitendir, bilendir. |
رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ ۚ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ Rahmeten mir rabbik innehu hüves semiy’ul aliym |
7. Göklerin, yeryüzünün ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. Eğer kesin inananlar iseniz! |
رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ Rabbis semavati vel erdı ve ma beynehüma in küntüm mukıniyn |
لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ ۖ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ La ilahe illa hüve yuhyı ve yümiyt rabbüküm ve rabbü abaikümül evveliyn |
|
بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ يَلْعَبُونَ Bel hüm fı şekkiy yel’abun |
|
10. Öyleyse şimdi sen, gökyüzünde açık bir duman görüneceği günü gözetle! |
فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَاءُ بِدُخَانٍ مُبِينٍ Fertekıb yevme te’tis semaü bi dühanim mübiyn |
11. O, insanları sarıp kaplayıverir. İşte bu, çok acıklı bir azaptır. |
يَغْشَى النَّاسَ ۖ هَٰذَا عَذَابٌ أَلِيمٌ Yağşen nas haza azabün eliym |
12. "rabbimiz! Azabı bizden kaldır. Çünkü biz kesin inananlarız" (derler). |
رَبَّنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ إِنَّا مُؤْمِنُونَ Rabbenekşif annel azabe inna mü’minun |
أَنَّىٰ لَهُمُ الذِّكْرَىٰ وَقَدْ جَاءَهُمْ رَسُولٌ مُبِينٌ Enna lehümüz zikra ve kad caehüm rasulüm mübiyn |
|
14. Sonra ondan yüz çevirdiler ve dediler ki "Bu öğretilmiş/eğitilmiş/yönlendirilmiş bir mecnundur!" |
ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَجْنُونٌ Sümme tevellev anhü ve kalu muallemüm mecnun |
15. Biz azabı birazcık kaldırırız, ancak siz yine de eski halinize dönersiniz. |
إِنَّا كَاشِفُو الْعَذَابِ قَلِيلًا ۚ إِنَّكُمْ عَائِدُونَ İnna kaşifül azib kaliylen inneküm aidun |
16. O gün büyük bir yakalayışla yakalarız. Çünkü Biz intikam alıcıyız! |
يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرَىٰ إِنَّا مُنْتَقِمُونَ Yevme nebtışül batşetel kübra inna müntekımun |
وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَاءَهُمْ رَسُولٌ كَرِيمٌ Ve le kad fetenna kablehüm kavme fir’avne ve caehüm rasulün keriym |
|
18. "Allah’ın kullarını bana teslim edin. Çünkü ben sizin için güvenilir bir elçiyim! |
أَنْ أَدُّوا إِلَيَّ عِبَادَ اللَّهِ ۖ إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ En eddu ileyye ıbadellah inni leküm rasulün emiyn |
19. Allah’a karşı ululuk taslamayın! Şüphesiz ben size apaçık bir kanıt getiriyorum. |
وَأَنْ لَا تَعْلُوا عَلَى اللَّهِ ۖ إِنِّي آتِيكُمْ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ Ve el la ta’lu alellah innı atıküm bi sültanim mübiyn |
20. Doğrusu ben, beni taşlamanızdan/kovmanızdan, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a sığındım. |
وَإِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُمْ أَنْ تَرْجُمُونِ Ve innı uztü bi rabbı ve rabbiküm en tercumun |
21. Eğer bana inanmıyorsanız, hiç değilse benden uzak durun/engellemeyin" (dedi). |
وَإِنْ لَمْ تُؤْمِنُوا لِي فَاعْتَزِلُونِ Ve il lem tü’minu lı fa’tezilun |
22. Sonraları rabbine "Bunlar suçlu bir toplum" diye dua etti. |
فَدَعَا رَبَّهُ أَنَّ هَٰؤُلَاءِ قَوْمٌ مُجْرِمُونَ Fe dea rabbehu enne haülai kavmüm mücrimun |
23. (Allah da) "O halde kullarımı geceleyin yürüt. Çünkü siz mutlaka takip edileceksiniz. |
فَأَسْرِ بِعِبَادِي لَيْلًا إِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ Fe esri bi ıbadı leylen inneküm müttebeun |
24. Denizi açık bırak! Çünkü onlar ordu halinde gelip boğulacaklar. |
وَاتْرُكِ الْبَحْرَ رَهْوًا ۖ إِنَّهُمْ جُنْدٌ مُغْرَقُونَ Vetrukil bahra rahva innehüm cündüm muğrakun |
كَمْ تَرَكُوا مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ Kem teraku min cennativ ve uyun |
|
وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ Ve züruıv ve mekamin keriym |
|
وَنَعْمَةٍ كَانُوا فِيهَا فَاكِهِينَ Ve na’metin kanu fiyha fakihiyn |
|
كَذَٰلِكَ ۖ وَأَوْرَثْنَاهَا قَوْمًا آخَرِينَ Kezalike ve evrasnaha kavmen ahariyn |
|
29. Gökyüzü ve yeryüzü onların üzerine ağlamadı! Fırsat verilenlerden de olmadılar. |
فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَرِينَ Fema beket aleyhimüs semaü vel erdu vema kanu münzariyn |
30. Ant olsun Biz, İsrailoğulları’nı alçaltıcı azaptan kurtardık. |
وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُهِينِ Ve le kad necceyna benı israiyle minel azabil mühiyn |
31. Firavun’dan!.. Çünkü o, sınırı aşanlardan ululuk taslayan birisi idi. |
مِنْ فِرْعَوْنَ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَالِيًا مِنَ الْمُسْرِفِينَ Min fir’avn innehu kane aliyem minel müsrifiyn |
وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلَىٰ عِلْمٍ عَلَى الْعَالَمِينَ Ve lekadıhternahüm ala ılmin alel alemiyn |
|
33. Onlara içinde apaçık bir belâ bulunan, işâretler (mucizeler) verdik. |
وَآتَيْنَاهُمْ مِنَ الْآيَاتِ مَا فِيهِ بَلَاءٌ مُبِينٌ Ve ateynahüm minel ayati ma fıhi belaüm mübiyn |
إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَيَقُولُونَ İnne haülai le yekülün |
|
35. "ilk ölümümüzden başka bir şey yoktur, biz yeniden diriltilecek değiliz. |
إِنْ هِيَ إِلَّا مَوْتَتُنَا الْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُنْشَرِينَ İn hiye illa mevtetünel ula ve ma nahnü bi münşeriyn |
36. Öyleyse atalarımızı getirin. Eğer doğru söyleyenler iseniz!" |
فَأْتُوا بِآبَائِنَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ Fe’tu bi abaina in küntüm sadikıyn |
أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ أَهْلَكْنَاهُمْ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ E hüm hayrun em kamü tübbeıv vellezıne min kablihim ehleknahüm innehüm kanu mücrimiyn |
|
38. Gökleri, yeryüzünü ve ikisi arasında bulunanları; oyuneğlence olsun diye yaratmadık! |
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ Ve ma halaknes semavati vel erda ve ma beynehüma laıbiyn |
39. Biz ikisini de gerektiği gibi/hak üzere yarattık. Fakat onların birçoğu bilmiyor! |
مَا خَلَقْنَاهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ Ma halaknahüma illa bil hakkı ve lakinne ekserahüm la ya’lemun |
40. Gerçek şu Kİ; ayırt etme/hüküm günü, onların hepsinin buluşma/duruşma günüdür. |
إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ مِيقَاتُهُمْ أَجْمَعِينَ İnne yevmel fasli mıkatühüm ecmeıyn |
41. O gün dostun dosta hiçbir şekilde yararı olmaz. Ve onlara yardım da edilmez. |
يَوْمَ لَا يُغْنِي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ Yevme la yuğni mevlen ammevlen şey’ev ve la hüm yünsarun |
42. Allah’ın rahmet ettiği kimseler hariç! Şüphesiz O; üstündür, esirgeyendir. |
إِلَّا مَنْ رَحِمَ اللَّهُ ۚ إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ İlla mer rahımellah innehu hüvel aziyzür rahıym |
إِنَّ شَجَرَتَ الزَّقُّومِ İnne şeceratez zekkum |
|
طَعَامُ الْأَثِيمِ Taamül esiym |
|
كَالْمُهْلِ يَغْلِي فِي الْبُطُونِ Kel mühl yağlı fil bütun |
|
كَغَلْيِ الْحَمِيمِ Ke ğalyil hamiym |
|
خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ إِلَىٰ سَوَاءِ الْجَحِيمِ Huzuhü fa’tiluhü ila sevail cehıym |
|
ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِهِ مِنْ عَذَابِ الْحَمِيمِ Sümme subbu fevka ra’sihı min azabil hamiym |
|
49. "tat bakalım! Çünkü sen kendince üstündün, şerefliydin!" |
ذُقْ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْكَرِيمُ Zuk inneke entel aziyzül keriym |
إِنَّ هَٰذَا مَا كُنْتُمْ بِهِ تَمْتَرُونَ İnne haza ma küntüm bihı temterun |
|
51. Muhakkak ki, korunup sakınanlar güvenli bir makamdadırlar. |
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي مَقَامٍ أَمِينٍ İnnel müttekıyne fı mekamin emiyn |
فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ Fi cennativ ve uyun |
|
53. Ince ipekten ve parlak atlastan giysiler giyerek, karşılıklı otururlar. |
يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِلِينَ Yelbesune min sündüsiv ve istebrakım mütekabiliyn |
54. Işte böyle! Biz onları iri gözlü eşlerle de eş kılmışızdır. |
كَذَٰلِكَ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ Kezali ve zevvecnahüm bi hurin ıyn |
يَدْعُونَ فِيهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ آمِنِينَ Yed’une fiha bi külli fakihetin aminiyn |
|
56. Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. Ve onları cehennem azabından korumuştur. |
لَا يَذُوقُونَ فِيهَا الْمَوْتَ إِلَّا الْمَوْتَةَ الْأُولَىٰ ۖ وَوَقَاهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ La yezukune fiyhel mevte illel mevtetel ula ve vekahüm azabel cehıym |
57. Rabbinden bir lütuf olarak! En büyük kazanç/mutluluk işte budur! |
فَضْلًا مِنْ رَبِّكَ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ Fadlem mir rabbik zalike hüvel fevzül azıym |
فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ Fe innema yessernahü bi lisanike leallehüm yetezekkerun |
|
59. Öyleyse sen gözetleyip bekle! Çünkü onlar da gözetleyip bekleyenlerdir! |
فَارْتَقِبْ إِنَّهُمْ مُرْتَقِبُونَ Fertekıb innehüm mirtek |