Bayraktar Bayraklı | |
---|---|
حم Ha mım |
|
وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ Vel kitabil mübiyn |
|
3. Biz onu, mübarek bir gecede indirmeye başladık. Şüphesiz biz, uyarıcıyız. |
إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ ۚ إِنَّا كُنَّا مُنْذِرِينَ İnna enzelnahü fı leyletim mübaraketin inna künna münzirın |
فِيهَا يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ Fıha yüfraku küllü emrin hakiym |
|
أَمْرًا مِنْ عِنْدِنَا ۚ إِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ Emram min ındina inna künna mürsiliyn |
|
رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ ۚ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ Rahmeten mir rabbik innehu hüves semiy’ul aliym |
|
7. Eğer kesin olarak inanıyorsanız, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. |
رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ Rabbis semavati vel erdı ve ma beynehüma in küntüm mukıniyn |
8. O`ndan başka tanrı yoktur. O yaşatır ve öldürür. Sizin de, önceki atalarınızın da Rabbidir. |
لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ ۖ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ La ilahe illa hüve yuhyı ve yümiyt rabbüküm ve rabbü abaikümül evveliyn |
بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ يَلْعَبُونَ Bel hüm fı şekkiy yel’abun |
|
فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَاءُ بِدُخَانٍ مُبِينٍ Fertekıb yevme te’tis semaü bi dühanim mübiyn |
|
يَغْشَى النَّاسَ ۖ هَٰذَا عَذَابٌ أَلِيمٌ Yağşen nas haza azabün eliym |
|
12. İnsanlar, “Ey Rabbimiz! Bizden bu azabı kaldır. Doğrusu biz artık inanıyoruz” derler. |
رَبَّنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ إِنَّا مُؤْمِنُونَ Rabbenekşif annel azabe inna mü’minun |
أَنَّىٰ لَهُمُ الذِّكْرَىٰ وَقَدْ جَاءَهُمْ رَسُولٌ مُبِينٌ Enna lehümüz zikra ve kad caehüm rasulüm mübiyn |
|
14. Sonra ondan yüz çevirdiler ve “Bu, öğretilmiş bir delidir!” dediler. |
ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَجْنُونٌ Sümme tevellev anhü ve kalu muallemüm mecnun |
15. Biz azabı biraz kaldırırsak, siz yine eski halinize dönersiniz. |
إِنَّا كَاشِفُو الْعَذَابِ قَلِيلًا ۚ إِنَّكُمْ عَائِدُونَ İnna kaşifül azib kaliylen inneküm aidun |
16. Fakat biz büyük bir şiddetle vurup yakaladığımız gün, elbette kendilerinden intikam alacağız. |
يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرَىٰ إِنَّا مُنْتَقِمُونَ Yevme nebtışül batşetel kübra inna müntekımun |
وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَاءَهُمْ رَسُولٌ كَرِيمٌ Ve le kad fetenna kablehüm kavme fir’avne ve caehüm rasulün keriym |
|
أَنْ أَدُّوا إِلَيَّ عِبَادَ اللَّهِ ۖ إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ En eddu ileyye ıbadellah inni leküm rasulün emiyn |
|
19. “Allah`a karşı baş kaldırmayınız. Çünkü ben size apaçık bir mucize getirdim.” |
وَأَنْ لَا تَعْلُوا عَلَى اللَّهِ ۖ إِنِّي آتِيكُمْ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ Ve el la ta’lu alellah innı atıküm bi sültanim mübiyn |
20. “Ben, beni taşlamanızdan dolayı benim ve sizin Rabbiniz olan Allah`a sığındım.” |
وَإِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُمْ أَنْ تَرْجُمُونِ Ve innı uztü bi rabbı ve rabbiküm en tercumun |
21. “Eğer bana inanmıyorsanız, hiç olmazsa yanımdan uzaklaşınız.” |
وَإِنْ لَمْ تُؤْمِنُوا لِي فَاعْتَزِلُونِ Ve il lem tü’minu lı fa’tezilun |
22. Bunun üzerine Mûsâ, bunların suç işleyen bir toplum olduğunu Rabbine arzetti. |
فَدَعَا رَبَّهُ أَنَّ هَٰؤُلَاءِ قَوْمٌ مُجْرِمُونَ Fe dea rabbehu enne haülai kavmüm mücrimun |
23. Allah, “O halde kullarımı geceleyin yola çıkar. Çünkü takip edileceksiniz” dedi. |
فَأَسْرِ بِعِبَادِي لَيْلًا إِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ Fe esri bi ıbadı leylen inneküm müttebeun |
24. “Denizi sükûnetle geç/terk et; çünkü onlar boğulacak bir ordudur.” |
وَاتْرُكِ الْبَحْرَ رَهْوًا ۖ إِنَّهُمْ جُنْدٌ مُغْرَقُونَ Vetrukil bahra rahva innehüm cündüm muğrakun |
كَمْ تَرَكُوا مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ Kem teraku min cennativ ve uyun |
|
وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ Ve züruıv ve mekamin keriym |
|
وَنَعْمَةٍ كَانُوا فِيهَا فَاكِهِينَ Ve na’metin kanu fiyha fakihiyn |
|
28. Böylece biz de bıraktıklarına başka bir toplumu mirasçı kıldık. |
كَذَٰلِكَ ۖ وَأَوْرَثْنَاهَا قَوْمًا آخَرِينَ Kezalike ve evrasnaha kavmen ahariyn |
29. Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi. |
فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَرِينَ Fema beket aleyhimüs semaü vel erdu vema kanu münzariyn |
وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُهِينِ Ve le kad necceyna benı israiyle minel azabil mühiyn |
|
مِنْ فِرْعَوْنَ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَالِيًا مِنَ الْمُسْرِفِينَ Min fir’avn innehu kane aliyem minel müsrifiyn |
|
32. Andolsun, biz bilerek İsrâiloğulları`nı çağların insanlarına tercih ettik. |
وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلَىٰ عِلْمٍ عَلَى الْعَالَمِينَ Ve lekadıhternahüm ala ılmin alel alemiyn |
33. Onlara, her birinde açıkça bir sınav olan âyetler verdik. |
وَآتَيْنَاهُمْ مِنَ الْآيَاتِ مَا فِيهِ بَلَاءٌ مُبِينٌ Ve ateynahüm minel ayati ma fıhi belaüm mübiyn |
إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَيَقُولُونَ İnne haülai le yekülün |
|
إِنْ هِيَ إِلَّا مَوْتَتُنَا الْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُنْشَرِينَ İn hiye illa mevtetünel ula ve ma nahnü bi münşeriyn |
|
فَأْتُوا بِآبَائِنَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ Fe’tu bi abaina in küntüm sadikıyn |
|
أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ أَهْلَكْنَاهُمْ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ E hüm hayrun em kamü tübbeıv vellezıne min kablihim ehleknahüm innehüm kanu mücrimiyn |
|
38. Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları, oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık. |
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ Ve ma halaknes semavati vel erda ve ma beynehüma laıbiyn |
39. Biz onları, gerçek bir amaç için yarattık. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. |
مَا خَلَقْنَاهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ Ma halaknahüma illa bil hakkı ve lakinne ekserahüm la ya’lemun |
40. Haklıyı haksızdan ayırma günü, onların hepsinin toplanma günüdür. |
إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ مِيقَاتُهُمْ أَجْمَعِينَ İnne yevmel fasli mıkatühüm ecmeıyn |
41. O gün, hiçbir dostun dostuna bir faydası olmayacak ve yardım da görmeyeceklerdir. |
يَوْمَ لَا يُغْنِي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ Yevme la yuğni mevlen ammevlen şey’ev ve la hüm yünsarun |
42. Allah`ın acıdıkları hariç, çünkü O`nun her şeye gücü yeter; çok merhametlidir. |
إِلَّا مَنْ رَحِمَ اللَّهُ ۚ إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ İlla mer rahımellah innehu hüvel aziyzür rahıym |
43. (43-44) Şüphesiz zakkum ağacı, günahkârların yiyeceğidir. |
إِنَّ شَجَرَتَ الزَّقُّومِ İnne şeceratez zekkum |
44. (43-44) Şüphesiz zakkum ağacı, günahkârların yiyeceğidir. |
طَعَامُ الْأَثِيمِ Taamül esiym |
45. (45-46) Erimiş maden gibi, karınlarda kaynar, sıcak suyun kaynaması gibi. |
كَالْمُهْلِ يَغْلِي فِي الْبُطُونِ Kel mühl yağlı fil bütun |
46. (45-46) Erimiş maden gibi, karınlarda kaynar, sıcak suyun kaynaması gibi. |
كَغَلْيِ الْحَمِيمِ Ke ğalyil hamiym |
خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ إِلَىٰ سَوَاءِ الْجَحِيمِ Huzuhü fa’tiluhü ila sevail cehıym |
|
ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِهِ مِنْ عَذَابِ الْحَمِيمِ Sümme subbu fevka ra’sihı min azabil hamiym |
|
ذُقْ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْكَرِيمُ Zuk inneke entel aziyzül keriym |
|
إِنَّ هَٰذَا مَا كُنْتُمْ بِهِ تَمْتَرُونَ İnne haza ma küntüm bihı temterun |
|
51. Allah`ın emirlerine karşı gelmekten sakınanlar ise güvenli bir yerdedirler. |
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي مَقَامٍ أَمِينٍ İnnel müttekıyne fı mekamin emiyn |
فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ Fi cennativ ve uyun |
|
53. İnce ve kalın ipekten elbiseler giyerek karşılıklı otururlar. |
يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِلِينَ Yelbesune min sündüsiv ve istebrakım mütekabiliyn |
كَذَٰلِكَ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ Kezali ve zevvecnahüm bi hurin ıyn |
|
يَدْعُونَ فِيهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ آمِنِينَ Yed’une fiha bi külli fakihetin aminiyn |
|
56. Orada, ilk ölümün dışında, başka bir ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur. |
لَا يَذُوقُونَ فِيهَا الْمَوْتَ إِلَّا الْمَوْتَةَ الْأُولَىٰ ۖ وَوَقَاهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ La yezukune fiyhel mevte illel mevtetel ula ve vekahüm azabel cehıym |
57. Rabbinden bir lütuf olarak işte, asıl büyük başarı budur. |
فَضْلًا مِنْ رَبِّكَ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ Fadlem mir rabbik zalike hüvel fevzül azıym |
58. Böylece biz Kur`ân`ı senin kendi dilinde kolay anlaşılır kıldık ki, düşünüp öğüt alsınlar. |
فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ Fe innema yessernahü bi lisanike leallehüm yetezekkerun |
فَارْتَقِبْ إِنَّهُمْ مُرْتَقِبُونَ Fertekıb innehüm mirtek |