Yaşar Nuri Öztürk | |
---|---|
حم Ha mım |
|
وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ Vel kitabil mübiyn |
|
3. Biz onu kutlu/bereketli bir gecede indirdik. Hiç kuşkusuz, biz uyarıcılarız. |
إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ ۚ إِنَّا كُنَّا مُنْذِرِينَ İnna enzelnahü fı leyletim mübaraketin inna künna münzirın |
فِيهَا يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ Fıha yüfraku küllü emrin hakiym |
|
5. Katımızdan bir emir olarak. Hiç kuşkusuz biz, resuller göndeririz, |
أَمْرًا مِنْ عِنْدِنَا ۚ إِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ Emram min ındina inna künna mürsiliyn |
6. Senin Rabbinden bir rahmet olarak. Hiç kuşkusuz O, gereğince duyan, gereğince bilendir. |
رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ ۚ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ Rahmeten mir rabbik innehu hüves semiy’ul aliym |
7. Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin Rabbidir O, eğer görürcesine biliyor iseniz. |
رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ Rabbis semavati vel erdı ve ma beynehüma in küntüm mukıniyn |
لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ ۖ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ La ilahe illa hüve yuhyı ve yümiyt rabbüküm ve rabbü abaikümül evveliyn |
|
9. İş, onların sandığı gibi değil! Bir kuşku içinde oynayıp oyalanmaktadırlar. |
بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ يَلْعَبُونَ Bel hüm fı şekkiy yel’abun |
10. Artık sen göğün açıkça izlenen bir duman getireceği günü gözle. |
فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَاءُ بِدُخَانٍ مُبِينٍ Fertekıb yevme te’tis semaü bi dühanim mübiyn |
يَغْشَى النَّاسَ ۖ هَٰذَا عَذَابٌ أَلِيمٌ Yağşen nas haza azabün eliym |
|
12. "Ey Rabbimiz, kaldır bizden bu azabı. Biz gerçekten müminleriz." |
رَبَّنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ إِنَّا مُؤْمِنُونَ Rabbenekşif annel azabe inna mü’minun |
13. Nerede onlarda öğüt almak? Yemin olsun, delillerle açıklayan bir resul gelmişti onlara. |
أَنَّىٰ لَهُمُ الذِّكْرَىٰ وَقَدْ جَاءَهُمْ رَسُولٌ مُبِينٌ Enna lehümüz zikra ve kad caehüm rasulüm mübiyn |
14. Ama ondan yüz çevirdiler ve şöyle dediler "Eğitilmiş bir mecnun!" |
ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَجْنُونٌ Sümme tevellev anhü ve kalu muallemüm mecnun |
15. Biz azabı biraz kaldırırız; siz eski halinize tekrar dönersiniz. |
إِنَّا كَاشِفُو الْعَذَابِ قَلِيلًا ۚ إِنَّكُمْ عَائِدُونَ İnna kaşifül azib kaliylen inneküm aidun |
16. Gün gelir, en büyük vuruşla vururuz biz. Şu bir gerçek ki, intikam da alırız biz! |
يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرَىٰ إِنَّا مُنْتَقِمُونَ Yevme nebtışül batşetel kübra inna müntekımun |
وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَاءَهُمْ رَسُولٌ كَرِيمٌ Ve le kad fetenna kablehüm kavme fir’avne ve caehüm rasulün keriym |
|
أَنْ أَدُّوا إِلَيَّ عِبَادَ اللَّهِ ۖ إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ En eddu ileyye ıbadellah inni leküm rasulün emiyn |
|
19. "Allah’a karşı ululuk taslamayın! Ben size apaçık bir kanıt getirmekteyim." |
وَأَنْ لَا تَعْلُوا عَلَى اللَّهِ ۖ إِنِّي آتِيكُمْ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ Ve el la ta’lu alellah innı atıküm bi sültanim mübiyn |
وَإِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُمْ أَنْ تَرْجُمُونِ Ve innı uztü bi rabbı ve rabbiküm en tercumun |
|
وَإِنْ لَمْ تُؤْمِنُوا لِي فَاعْتَزِلُونِ Ve il lem tü’minu lı fa’tezilun |
|
22. Sonra Rabbine, "Bunlar suç işleyen bir topluluktur." diye yakardı. |
فَدَعَا رَبَّهُ أَنَّ هَٰؤُلَاءِ قَوْمٌ مُجْرِمُونَ Fe dea rabbehu enne haülai kavmüm mücrimun |
فَأَسْرِ بِعِبَادِي لَيْلًا إِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ Fe esri bi ıbadı leylen inneküm müttebeun |
|
24. "Denizi açık bırak, çünkü onlar, boğulmaya mahkûm edilmiş bir ordudur." |
وَاتْرُكِ الْبَحْرَ رَهْوًا ۖ إِنَّهُمْ جُنْدٌ مُغْرَقُونَ Vetrukil bahra rahva innehüm cündüm muğrakun |
كَمْ تَرَكُوا مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ Kem teraku min cennativ ve uyun |
|
وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ Ve züruıv ve mekamin keriym |
|
وَنَعْمَةٍ كَانُوا فِيهَا فَاكِهِينَ Ve na’metin kanu fiyha fakihiyn |
|
كَذَٰلِكَ ۖ وَأَوْرَثْنَاهَا قَوْمًا آخَرِينَ Kezalike ve evrasnaha kavmen ahariyn |
|
29. Gök de ağlamadı onlar için yer de. Yüzlerine bakılmadı bile! |
فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَرِينَ Fema beket aleyhimüs semaü vel erdu vema kanu münzariyn |
30. Yemin olsun, İsrailoğullarını, rezil edici bir azaptan kurtardık. |
وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مِنَ الْعَذَابِ الْمُهِينِ Ve le kad necceyna benı israiyle minel azabil mühiyn |
31. Firavun’dan kurtardık. Firavun, haddi aşanların büyüklük taslayanlarından biriydi. |
مِنْ فِرْعَوْنَ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَالِيًا مِنَ الْمُسْرِفِينَ Min fir’avn innehu kane aliyem minel müsrifiyn |
32. Yemin olsun, biz onları bir ilim sayesinde âlemlere üstün kılmıştık. |
وَلَقَدِ اخْتَرْنَاهُمْ عَلَىٰ عِلْمٍ عَلَى الْعَالَمِينَ Ve lekadıhternahüm ala ılmin alel alemiyn |
33. Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan ayetler vermiştik. |
وَآتَيْنَاهُمْ مِنَ الْآيَاتِ مَا فِيهِ بَلَاءٌ مُبِينٌ Ve ateynahüm minel ayati ma fıhi belaüm mübiyn |
إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَيَقُولُونَ İnne haülai le yekülün |
|
35. "İlk ölümümüzden başkası yok! Biz diriltilecek filan değiliz!" |
إِنْ هِيَ إِلَّا مَوْتَتُنَا الْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُنْشَرِينَ İn hiye illa mevtetünel ula ve ma nahnü bi münşeriyn |
فَأْتُوا بِآبَائِنَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ Fe’tu bi abaina in küntüm sadikıyn |
|
أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ أَهْلَكْنَاهُمْ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ E hüm hayrun em kamü tübbeıv vellezıne min kablihim ehleknahüm innehüm kanu mücrimiyn |
|
38. Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri eğlenmek için yaratmadık. |
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ Ve ma halaknes semavati vel erda ve ma beynehüma laıbiyn |
39. İkisini de, sadece gerçeği göstermek üzere yarattık. Ama onların çokları bilmiyorlar. |
مَا خَلَقْنَاهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ Ma halaknahüma illa bil hakkı ve lakinne ekserahüm la ya’lemun |
40. Hiç kuşkusuz, ayrım günü, hepsinin buluşma zamanıdır/buluşma yeridir. |
إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ مِيقَاتُهُمْ أَجْمَعِينَ İnne yevmel fasli mıkatühüm ecmeıyn |
41. Bir gündür ki o, dostun dosta yararı olmaz. Onlara yardım da edilmez. |
يَوْمَ لَا يُغْنِي مَوْلًى عَنْ مَوْلًى شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ Yevme la yuğni mevlen ammevlen şey’ev ve la hüm yünsarun |
42. Allah’ın rahmet ettiği kimse müstesna. Allah Azîz’dir, Rahîm’dir. |
إِلَّا مَنْ رَحِمَ اللَّهُ ۚ إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ İlla mer rahımellah innehu hüvel aziyzür rahıym |
إِنَّ شَجَرَتَ الزَّقُّومِ İnne şeceratez zekkum |
|
طَعَامُ الْأَثِيمِ Taamül esiym |
|
كَالْمُهْلِ يَغْلِي فِي الْبُطُونِ Kel mühl yağlı fil bütun |
|
كَغَلْيِ الْحَمِيمِ Ke ğalyil hamiym |
|
خُذُوهُ فَاعْتِلُوهُ إِلَىٰ سَوَاءِ الْجَحِيمِ Huzuhü fa’tiluhü ila sevail cehıym |
|
ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِهِ مِنْ عَذَابِ الْحَمِيمِ Sümme subbu fevka ra’sihı min azabil hamiym |
|
ذُقْ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْكَرِيمُ Zuk inneke entel aziyzül keriym |
|
إِنَّ هَٰذَا مَا كُنْتُمْ بِهِ تَمْتَرُونَ İnne haza ma küntüm bihı temterun |
|
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي مَقَامٍ أَمِينٍ İnnel müttekıyne fı mekamin emiyn |
|
فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ Fi cennativ ve uyun |
|
53. İnce ipekten, parlak atlastan giymiş olarak, karşılıklı oturmaktadırlar. |
يَلْبَسُونَ مِنْ سُنْدُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُتَقَابِلِينَ Yelbesune min sündüsiv ve istebrakım mütekabiliyn |
54. İşte böyle! Onları iri gözlü hurilerle de eşleştirmişizdir. |
كَذَٰلِكَ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ Kezali ve zevvecnahüm bi hurin ıyn |
يَدْعُونَ فِيهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ آمِنِينَ Yed’une fiha bi külli fakihetin aminiyn |
|
56. Orada, ilk ölüm dışında ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur. |
لَا يَذُوقُونَ فِيهَا الْمَوْتَ إِلَّا الْمَوْتَةَ الْأُولَىٰ ۖ وَوَقَاهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ La yezukune fiyhel mevte illel mevtetel ula ve vekahüm azabel cehıym |
57. Rabbinden bir lütuf olarak böyledir. İşte budur o büyük başarı. |
فَضْلًا مِنْ رَبِّكَ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ Fadlem mir rabbik zalike hüvel fevzül azıym |
58. Biz o Kur’an’ı senin dilinle/senin diline kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alabilsinler. |
فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ Fe innema yessernahü bi lisanike leallehüm yetezekkerun |
فَارْتَقِبْ إِنَّهُمْ مُرْتَقِبُونَ Fertekıb innehüm mirtek |