Abdullah Parlıyan 

1. Tâ, Sîn. Bunlardır Kur’ân’ın, gerçekle batılı açıklayan kitabın ayetleri.

2. O kitap ki, inananlar için bir yol gösterici ve bir müjdedir.

3. O mü’minler ki, namazlarına devamlı ve duyarlıdırlar, zekatlarını da verirler, ahirete de adamakıllı olarak inanırlar.

4. Ahirete inanmayanlara gelince, onlara yapıp ettiklerini güzel göstermişizdir. Bu yüzden, manevi körlük ve zihinsel karışıklık içersinde bocalayıp durmaktadırlar.

5. Azabın en kötüsüne uğrayacak olanlar, işte böyleleridir. Ahirette ise, en büyük kayba uğrayacaklardır.

6. Ey Muhammed! Şüphesiz ki sen, bu Kur’ân’ı herşeyin aslını bilen, yaptığı herşeyi yerli yerince yapan, Allah katından almaktasın.

7. "Gerçekten de ben uzakta bir ateş görüyorum. Ya gider size oradan bir haber getiririm, yahut bir kor getiririm ki böylece ısınırsınız."

8. "Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindeki herkes mübarek, kutlu kılınmıştır. Sınırsız kudretiyle, alemlerin Rabbi olan Allah yüceler yücesidir."

9. Ve Allah Musa’ya "Ey Musa!" dedi. "Her zaman ve herşeyi yerli yerince yapıp eden, O yüceler yücesi Allah benim.

10. "Ey Musa, korkma!" dedi. "Çünkü benim katımda, peygamberler korkmazlar.

11. Ancak yaratılış gayesi dışında hareket eden, benden korkar, ama o da yaptığı kötülüğü iyiliğe çevirirse, ona da korku yok. Çünkü ben çok acıyan ve çok bağışlayanım.

12. Şimdi elini koynuna sok, her türlü lekeden arınmış olarak bembeyaz, ışıl ışıl çıkacaktır. Bu da Firavun ve toplumuna göstereceğin dokuz mucizeden biridir. Çünkü Firavun ve çevresi, gerçekten yoldan çıkmış bir toplum haline geldiler."

13. "Bu apaçık bir büyü" dediler.

14. Firavun ve çevresinin, vicdanları da Musa’nın getirdiğinin doğruluğuna, tam bir kanaat getirdikleri halde, haksızlığı kendilerine yol edinmiş olmaları ve kendilerini büyüklük duygusuna kaptırmış olmalarından dolayı, mesajlarımızı inkâr ettiler. Bak işte, bu bozguncuların sonu nasıl oldu!

15. "Bütün eksiksiz övgüler bizi, inanan diğer kullarından üstün kılan Allah’a aittir" derlerdi.

16. "Ey insanlar! Bize kuşların dili öğretildi, güzel ve iyi şeylerin hepsinden bolca verildi. Bu bize Allah’ın apaçık bir lütfudur."

17. Süleyman’ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan ordusu toplandı. Hepsi birden Süleyman tarafından düzenli olarak sevk ve idare ediliyordu.

18. "Ey karıncalar!" diye bağırdı. "Hemen yuvalarınıza girin ki, Süleyman ve orduları farkında olmadan, sizi ezip geçmesin!"

19. Süleyman karıncanın bu sözüne neşeyle güldü ve "Ey Rabbim!" dedi. "İçimde öyle düşünceler uyandır ki, bana ve ana babama bahşettiğin nimetler için, sana hep şükreden biri olayım ve hep senin razı olacağın işler yapayım, rahmetine ve doğru dürüst olan kullarının arasına koy."

20. "Hüdhüdü niçin göremiyorum?" dedi. "Yoksa kayıplara mı karıştı?

21. Eğer böyleyse, karşıma inandırıcı bir mazeretle çıkmadığı takdirde, onu ya şiddetli bir ceza ile cezalandıracağım, ya da boynunu uçuracağım!"

22. Fakat Hüdhüd, çok geçmeden çıkageldi ve "Ben, senin henüz bilmediğin bir şeyi öğrendim ve sana Sebe’ hakkında doğru bir haber getirdim" dedi.

23. Sebe’ halkına bir kadının hükümdar olduğunu gördüm. Öyle bir kadın ki, kendisine herşey verilmiş, güçlü bir yönetimi ve büyük bir tahtı var.

24. Ne var ki O’nu da, halkını da, Allah’ı bırakıp güneşe tapındıklarını gördüm. Şeytan onlara, bu yaptıklarını güzel ve iyi gösterip, kendilerini Allah’ın yolundan çevirmiş ve onlar da bu yüzden doğru yolu bulamıyorlar.

25. Niçin göklerde ve yerde gizli olanları ortaya çıkaran gizlediğimiz ve açıkladığımız herşeyi bilen Allah’a secde etmiyorlar?

26. En yüce hükümranlığın ve arşın sahibi olan Allah’tan başka gerçek ilah yoktur.

27. "Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan biri misin? Bunu göreceğiz" dedi.

28. "Al, bu mektubu onlara götür ve bak bakalım nasıl bir sonuca varacaklar."

29. "Ey ileri gelenler! Bana çok önemli bir mektup gönderildi.

30. Mektup, Süleyman’dan geliyor ve dünyada herkese, ahirette sadece mü’minlere acıyan Allah adına yazılmış.

31. "Sakın bana karşı büyüklük taslamayın, kendi isteğinizle boyun eğerek bana gelin."

32. "Beyler, ileri gelenler" diye ekledi. "Bu önemli işin hakkında görüşünüzü bildirin. Bilirsiniz ki, siz yanımda olmadan, hiçbir işi kestirip atmam."

33. "Biz güçlü ve kuvvetli kimseleriz, zorlu savaşan bir topluluğuz. Fakat emir senindir, ne emredeceksen ona bak."

34. "Gerçek şu ki, hükümdarlar bir memlekete girdiler mi, orayı alt üst edip, harap ederler. Aziz ve şerefli kişilerini aşağılık kılıp, rezil ederler. Herhalde onlar da böyle yapacaklardır.

35. Bunun içindir ki, bu mektup sahiplerine, bir hediye gönderecek ve elçilerin, nasıl bir tepkiyle döneceklerini bekleyeceğim."

36. Sebe’ melikesinin elçileri, Süleyman’a geldiklerinde, Süleyman "Bana hediye, mal göndererek, yardım mı ediyorsunuz? Oysa Allah’ın bana verdikleri, sizin getirdiklerinizden, daha da hayırlıdır. Öyleyse, sizin bu hediyeniz, ancak sizin gibi insanları sevindirir.

37. Şimdi seni gönderenlere dön! Şüphesiz karşı duramayacakları bir orduyla, kendilerine geleceğiz ve onları küçük düşürülmüş olarak, o ülkeden mutlaka çıkaracağız!"

38. "Siz ey seçkin görevliler!" dedi. "Hanginiz bana Sebe’ melikesinin tahtını, daha O ve O’na bağlı olanlar, teslimiyet gösterip bana çıkıp gelmezden önce buraya getirebilir?"

39. "Daha oturduğun yerden kalkmadan, onu sana getirebilirim. Çünkü ben, bu konuda gerçekten güvenilir bir güce sahibim" dedi.

40. "Benim, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü göstereceğim konusunda, beni denemek üzere, Rabbimin bahşettiği bir lütuf bu. Bununla birlikte Allah’a şükreden kişi, yalnızca kendi iyiliği için şükretmiş olur, nankörlük yapan kişi ise, bilsin ki Rabbim, hem sınırsız cömertlik sahibi, hem de mutlak manada kendi kendine yeterlidir."

41. "Şimdi O’nun tahtını tanınmaz hale getirin bakalım, tahtını tanıyıp bilebilecek mi veya doğru olan İslâm’ı bulabilecek mi, yoksa doğru yolu bulamayan kimselerden mi olacak?"

42. "Senin tahtın böyle mi?" denildi. O da, sanki onun aynısıdır. Zaten bize, daha önce yaptığımız araştırmalar ve Hüdhüd’ün mektup getirmesi gibi hadiselerden dolayı bilgi sahibi olmuş, senin güç, kuvvet ve peygamberliğini kabul ederek müslüman olmuştuk."

43. Ve daha önce Allah’ı bırakıp da, Allah’ın dışında ibadet ettikleri onu doğru yoldan engellemişti. Çünkü o hakkı inkâr eden bir topluluktandı.

44. "Rabbim, senden başkasına kulluk etmekle, ben kendime yazık etmişim; fakat şimdi Süleyman’la beraber, alemlerin Rabbi olan Allah’a yürekten boyun eğiyorum!" dedi.

45. "Yalnızca Allah’a kulluk edin" desin diye Semûd toplumuna da, kardeşleri Salih’i göndermiştik. Onlar bunun üzerine, birbirleriyle çekişen ve düşmanlık eden iki guruba ayrılıvermişlerdi.

46. "Ey kavmim!" dedi. "İyiliği ummak yerine, neden kötülüğün çarçabuk sizi bulmasını istiyorsunuz? Belki acınıp, esirgenirsiniz diye niçin, Allah’tan günahlarınızın bağışlanmasını istemiyorsunuz?"

47. "Uğursuzluğunuz Allah yanında, kötü amellerinizden dolayıdır. İşin gerçeği sizler, sınanan bir toplumsunuz" dedi.

48. Ve o şehirde, bozgunculuk yapan, düzen ve uyumdan yana olmayan, dokuz kişilik bir çete gurubu vardı.

49. "O’nu öldürmediğimiz gibi, öldüreni de bilmiyoruz ve şüphe yok ki biz, doğru söylüyoruz" dediler.

50. Onlar bir hile ve düzen planladılar, biz de onlar farkında değilken, hilelerini başlarına geçirecek bir plan kurduk.

51. Ve sonra bak onların kurduğu bütün tuzakların sonu ne oldu, onları ve onların peşinden giden toplumun hepsini yerle bir ettik.

52. Ve işte onların yaşadığı yerler, yaptıkları haksızlıklardan dolayı, şimdi bomboş. Bu olayda bilmek, öğrenmek isteyen insanlar için, mutlaka bir ders vardır.

53. İman edip kötülükten sakınıp, yolunu Allah’ın kitabıyla bulanları ise kurtardık.

54. "Bu çirkin eylemi, insanın yapı ve yaratılışına aykırı olduğunu göre göre nasıl işliyorsunuz?" demişti.

55. Gerçekten kadınları bırakıp da, şehvetle erkeklere mi yöneliyorsunuz? Hayır, işin gerçeği siz, ne yaptığını bilmeyen bir toplumsunuz!

56. "Lût ailesini memleketinizden çıkarın. Çünkü onlar, fazlaca temizlenip arınmaya özenen insanlardır" demek oldu.

57. Ve bunun üzerine biz de, O’nu ve ailesini kurtardık, yalnızca karısının geride kalanlar arasında olmasını gerekli gördük.

58. Üzerlerine taş yağmuru indirdik uyarılıp da aldırmayanların yağmuru gerçekten de ne kötü oldu!

59. "Bütün eksiksiz övgüler gerçekte, Allah’a yaraşır. Selam olsun, O’nun Rasûl olarak seçtiği kullara!" Zaten Allah, ilahlaştırılan herşeyden daha üstün ve daha hayırlı değil mi?

60. Peki kimdir, gökleri ve yeri yaratan ve sizin için gökten su indiren? Öyle bir su ki, onunla sizin tek bir ağacını bile yetiştiremeyeceğiniz görkemli bağlar, bahçeler yetiştiriyoruz. Allah’la beraber başka gerçek bir ilah öyle mi? Hayır hayır, böyle düşünenler, yoldan çıkmış kimselerdir.

61. Peki kimdir, yeryüzünü yerleşmeye uygun dinlenme yeri haline getiren ve aralarından ırmaklar çıkaran ve onun üzerine, sağlam dağlar yerleştiren ve iki deniz arasına bir engel koyan? Allah’la birlikte, başka gerçek bir ilah mı var? Hayır hayır, böyle düşünenlerin çoğu, ne söylediklerini bilmiyorlar.

62. Peki kimdir darda kalıp dua ettiğinde dua edenin duasına olumlu cevap veren, üzüntü ve sıkıntıyı gideren ve sizi yeryüzünde, öncekilerin yerine geçirip söz sahibi kılan? Allah’la beraber, başka ilah öyle mi? Ne kıt düşünüyorsunuz.

63. Peki kimdir, karanın ve denizin karanlıklarında, yolunuzu bulmanızı sağlayan ve rüzgarları, rahmetinin önünden müjdeci olarak gönderen? Allah’la beraber, başka gerçek bir ilah öyle mi? Allah, onların ortak koştuklarından, çok yüce ve çok uzaktır.

64. "İleri sürdüğünüz iddiaya gerçekten inanıyorsanız, getirin o zaman delilinizi."

65. "Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse, görünmeyeni, Allah’ın gizli ilmini bilmez. Ve onlar ne vakit diriltileceklerini de bilmezler.

66. Hayır, onların ahiret hakkındaki bilgileri yetersiz kalmıştır, veya doğrusu ahiret hakkında onlar için yeteri kadar bilgi toplandı. Hayır, onlar ahiret hakkında şüphe içindedirler. Hayır, onlar ahiret hakkında tamamen kördürler."

67. "Nasıl yani, biz ve atalarımız toz toprak olduktan sonra, yeniden çıkarılacağız öyle mi?" diyorlar.

68. "Gerçek şu ki, bu çeşit sözler bize de, bizden evvel atalarımıza da söylenmişti. Bunlar eskilerin masallarından başka birşey değil."

69. "Yeryüzünde dolaşın da, günahlara batıp gidenlerin sonu ne oldu görün, ibret alın."

70. Ey peygamber! Sen onlar için üzülme, onların kurdukları dolaplar, çevirdikleri hileler yüzünden canını sıkma!

71. Ve "Eğer doğru sözlü kimselerseniz, söyleyin siz ey inananlar, bu ölümden sonra diriliş vaadi ne zaman gerçekleşecek?" diye sordukları zaman

72. "Belki de acele ettiğiniz azabın, bir kısmı ardınıza takılmıştır, fakat sizin haberiniz yok."

73. Şüphesiz senin Rabbin, insanlara karşı lütuf sahibidir, fakat insanların çoğu şükretmezler.

74. Ve yine Rabbin, elbette onların kalplerinin neleri gizlediğini ve neleri açığa vurduğunu da bilmektedir.

75. Göklerde ve yerde gizli hiç birşey yoktur ki, apaçık bir kitapta tesbit edilmemiş olsun.

76. Şüphesiz bu Kur’ân; İsrailoğullarına, üzerinde anlaşmazlığa düştükleri pek çok meseleyi, açıklığa kavuşturup anlatmaktadır.

77. Ve yine kuşku yok ki, Kur’an, mü’minler için doğru yol kılavuzu ve rahmettir.

78. Ey inanan kişi! Gerçek şu ki, senin Rabbin onların arasında, kendi yasalarıyla hükmedecektir. Çünkü herşeyin aslını bilen, güçlü hükümdar O’dur.

79. Öyleyse, yalnızca Allah’a güven ve dayan, şüphesiz ki sen, apaçık gerçek yoldasın.

80. Şüphe yok ki sen, ölüye duyuramazsın ve arkalarını çevirip giderlerken, çağırsan da sağırlara sesini işittiremezsin.

81. Ve yine sen, kalben kör olanları saptıkları yoldan çevirip, doğru yola yöneltemezsin ve sen sesini, ancak mesajlarımıza inanmaya istekli olanlara işittirebilirsin ki, onlar da zaten gerçekten müslüman olanlardır.

82. "İnsanlığın, mesajlarımıza gerçek bir imanla inanmadığını" söyleyen bir yaratık çıkaracağız.

83. Ve o gün, her ümmetin içinden mesajlarımızı yalanlayanları ayrı bir bölük olarak toplayacağız ve böylece hepsi, Allah’ın huzuruna hesap görülmek üzere sevkedilirler.

84. "Siz ayetlerimizi anlayıp, kavramadığınız halde, yalan mı saydınız, yoksa neydi o yaptığınız?" der.

85. Yaptıkları haksızlıklardan dolayı, vaadedilen azap sözü başlarına gelirde, artık söz söyleyecek güçleri kalmaz.

86. Onlar görmüyorlar mı ki, biz geceyi dinlenmeleri için yarattık, gündüzü de olup biteni görsünler diye aydınlık yaptık. Şüphesiz bunda iman edenler için, çıkarılacak dersler vardır.

87. Ve o gün sûr’a üflenecek ve böylece Allah’ın istediği kimseler dışında, göklerde ve yerde var olan herkes, pek şiddetli bir korkuya kapılır ve başları önlerine düşmüş olarak, herkes O’nun huzuruna gelir.

88. Sen dağları görür, onları yerinde durur sanırsın. Oysa onlar, bulutlar gibi geçip gitmektedir. Bu iş, herşeyi sağlam ve mükemmel yapan Allah’ın sanatıdır. İşin doğrusu O, işlemekte olduğunuz herbir şeyden haberdardır.

89. Her kim, O’nun huzuruna iyiliklerle çıkarsa, buna karşılık daha hayırlısını elde edecektir ve böyle olanlar, o günün dehşetli korkusundan da emin olacaklardır.

90. "Yaptıklarınızdan başka bir şeyle mi cezalandırılıyorsunuz?" denilir.

91. Ben yalnızca, kutlu kıldığı bu Mekke şehrinin Rabbine ibadet etmekle emrolundum ve O’nundur herşey ve bana müslümanlardan olmam emredildi.

92. "Ben yalnızca bir uyarıcıyım!"

93. "Tüm eksiksiz övgüler Allah’a aittir. O size ayetlerini gösterecek ve siz de onları, hemen bilip anlayacaksınız. Hem Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir."