İbn-i Kesir 

1. Ta, Sin. Bunlar; Kur’an’ın ve apaçık kitabın ayetleridir

2. Mü’minlere doğruluk rehberi ve müjdedir.

3. Onlar ki; namazı kılarlar, zekatı verirler ve ahirete de yakınen inanırlar.

4. Ahirete inanmayanlara gelince; muhakkak ki onlara, yaptıklarını güzel göstermişizdir. Bu yüzden şaşırıp kalmaktadırlar.

5. Bunlar öyle kimselerdir ki; kötü azap onlarındır. Ve onlar; ahirette de en çok hüsrana uğrayanların kendileridir.

6. Muhakkak ki sen; Kur’an’ı Alim ve Hakim katından almaktasın.

7. Hani Musa, ailesine demişti ki Ben bir ateş gördüm. Size oradan; ya bir haber getireceğim, yahut da ısınasınız diye yanan bir ateş koru getireceğim.

8. Oraya geldiği vakit, kendisine şöyle seslenildi Ateşin yanında olan ve çevresinde bulunanlar mübarek kılınmıştır. Alemlerin Rabbı olan Allah, münezzehtir.

9. Ey Musa; gerçek şu ki, Ben Hakim ve Aziz olan Allah’ım.

10. Değneğini at. Onun yılan gibi hareketler yaptığını görünce, arkasına bakmadan dönüp kaçtı ve geri dönmedi. Ey Musa; korkma. Benim katımda muhakkak ki peygamberler korkmazlar.

11. Yalnız zulmeden bunun dışındadır. Sonra kötülüğün ardından iyiliğe çevirirse artık Ben, şüphesiz Gafur ve Rahim’im.

12. Ve elini koynuna sok. Firavun ve kavmine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak kusursuz, bembeyaz çıksın. Şüphesiz ki onlar; fasık bir kavim idiler.

13. Ayetlerimiz böyle vazıh olarak onlara gelince; bu, apaçık bir büyüdür, dediler.

14. Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, zulüm ve kibirle bunları bile bile inkar ettiler. Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak.

15. Andolsun ki; Biz, Davud’a ve Süleyman’a iıim verdik. İkisi de Bizi mü’min kullarının çoğundan üstün kılan Allah’a hamdolsun, dediler.

16. Süleyman da Davud’a varis oldu ve dedi ki Ey insanlar; bize, kuş dili öğretildi. Ve bize, her şeyden bolca verildi. Doğrusu bu; apaçık bir lutuftur.

17. Süleyman’ın cinnlerden, insanlardan, kuşlardan orduları toplandı. Hepsi topluca gidiyorlardı.

18. Nihayet karıncaların bulunduğu vadiye geldiklerinde bir karınca dedi ki Ey karıncalar, yuvalarınıza girin. Süleyman ve orduları farkına varmadan sakın sizi ezmesin.

19. Onun bu sözü üzerine gülerek tebessüm etti ve dedi ki Rabbım; bana ve ana babama verdiğin nimete şükürde ve hoşnud olacağın şeyi yapmakta beni muvaffak kıl ve rahmetinle beni salih kullarının arasına kat.

20. Kuşları araştırarak dedi ki Hüdhüd’ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplardan mı oldu?

21. Ya bana apaçık bir burhan getirecektir, ya da onu şiddetli bir azaba uğratırım veya keserim.

22. Çok geçmeden o geldi ve dedi ki Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim ve sana Sebe’den gerçek bir haber getirdim.

23. Ora halkına hükmeden, her şeyden kendisine bolca verilmiş olan ve büyük bir tahta sahip bir kadın buldum.

24. Onun ve kavminin, Allah’ı bırakıp güneşe secde eder olduklarını gördüm. Şeytan onların yaptıklarını güzel göstermiş ve onları doğru yoldan alıkoymuştur. Bu yüzden onlar doğru yolu bulamazlar.

25. Göklerde ve yerde gizli olanları ortaya koyan, gizlediğinizi ve açıkladığınızı bilen Allah’a secde etmesinler diye.

26. Allah O’dur ki; O’ndan başka ilah yoktur. Yüce Arş’ın sahibi ancak ve ancak O’dur.

27. Dedi ki Bakalım, doğru mu söyledin, yoksa yalancılardan mı oldun?

28. Şu yazımı götür, kendilerine bırak. Sonra bir yana çekil, bak; neye dönecekler.

29. Dedi ki Ey ileri gelenler; gerçekten bana çok şerefli bir mektup bırakıldı.

30. Gerçekten o; Süleyman’dandır ve gerçekten o; Rahman, Rahim olan Allah’ın adıyladır.

31. Bana karşı başkaldırmayasınız ve müslüman olarak gelesiniz diye.

32. Dedi ki Ey ileri gelenler, vereceğim emir hakkında bana görüşünüzü söyleyin. Siz, benim yanımda bulunmadıkça bir iş hakkında kesin bir hüküm veremem.

33. Dediler ki Biz, güçlü kimseler ve zorlu savaş adamlarıyız. Emirse senindir, sen emretmene bak.

34. Dedi ki Doğrusu hükümdarlar, bir şehre girdikleri zaman, orasını perişan ederler. Halkından şerefli olanlarını aşağılık yaparlar ve işte böyle davranırlar.

35. Ben, onlara bir hediyye göndereyim de elçilerin ne ile döneceklerine bakayım.

36. Süleyman’a geldiklerinde dedi ki Bana mal ile mi yardım etmek istiyorsunuz? Halbuki Allah’ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır. Belki siz, hediyyenizle sevinirsiniz.

37. Geri rötür onlara. Andolsun ki; güç yetiremeyecekleri bir ordu ile gelir onları oradan alçalmış ve küçük düşmüş olarak çıkartırım.

38. Dedi ki Ey ileri gelenler; kendileri bana müslüman olarak gelmeden önce hanginiz onun tahtını bana getirebilir?

39. Cinnlerden bir ifrit dedi ki Sen; yerinden kalkmadan, onu sana getiririm, eminim ki buna gücüm yeter.

40. Nezdinde kitabdan bir bilgi bulunan da dedi ki Gözünü açıp kapamadan ben, onu sana getiririm. Süleyman tahtı yanına yerleşivermiş görünce dedi ki Bu, Rabbımın lutfundandır. Şükür mü yoksa küfür mü edeceğim diye beni sınamak içindir. Kim şükrederse; ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de küfrederse; muhakkak ki Rabbım; Gani’dir, Kerim’dir.

41. Dedi ki Onun tahtını değişikliğe uğratın, bir bakalım hidayeti bulabilecek mi, yoksa bulamayanlardan mı olacak?

42. Böylece geldiğinde Senin tahtın böyle miydi? denildi. O da Sanki bu, odur. Ondan önce de bize bilgi verilmişti ve biz müslüman olmuştuk, dedi

43. Onun Allah’ı bırakıp da tapmaya devam ettiği şey, kendisine mani olmuştu. Ve gerçekten o, küfreden bir kavimdendi.

44. Ona Köşke gir, dendi. Onu görünce; derin bir su sandı ve iki ayağını açtı. Doğrusu bu, camdan yapılmış düzeltilmiş mücella bir açıklıktır, dedi. O Rabbım; şüphesiz ben, kendime zulmetmişim. Süleyman’la beraber alemlerin Rabbı olan Allah’a teslim oldum, dedi.

45. Andolsun ki; Semud’a da kardeşleri Salih’i; Allah’a ibadet edin, diye gönderdik. Hemen birbirleriyle çekişen iki grup oluverdiler.

46. Salih dedi ki Ey kavmim; niçin iyilikten önce çarçabuk kötülük istiyorsunuz? Merhamet olunmanız için Allah’tan mağfiret dileseniz olmaz mı?

47. Dediler ki Senin ve beraberindekilerin yüzünden uğursuzluğa uğradık O da Uğursuzluğunuz Allah katındandır. Belki siz, imtihana çekilen bir kavimsiniz, dedi.

48. Şehirde dokuz kişi vardı ki; yeryüzünde bozgunculuk yapıyor ve ıslah etmiyorlardı.

49. Aralarında Allah’a yemin ederek Gece, biz ona ve ailesine baskın verelim. Sonra da onun dostuna; ailesinin yok edilişinde bulunmadığımızı şüphesiz doğru söylediğimizi bildirelim, dediler.

50. Onlar bir düzen kurdular. Onlar farketmezlerken Biz de bir düzen kurduk.

51. Düzenlerinin sonunun nice olduğuna bir bak. Biz; onları ve kavimlerini toptan yerle bir ettik.

52. İşte zulmetmelerinden dolayı çökmüş, ıpıssız kalmış evleri. Muhakkak ki bunda; bilen bir kavim için ayet vardır.

53. İman edip takva sahibi olanları da kurtardık.

54. Lut’u da. Hani kavmine demişti ki Göz göre göre bir hayasızlık mı yapıyorsunuz?

55. Kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Hayır siz, cahil bir kavimsiniz.

56. Kavminin cevabı Lut’un ailesini kasabanızdan çıkarın. Çünkü onlar, temiz kalmaya çalışan insanlardır, demekten başka bir şey olmadı.

57. Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık. Yalnız karısının geride kalanlardan olmasını takdir ettik.

58. Onların üzerine bir yağmur yağdırdık. Ne kötü idi uyarılanların yağmuru.

59. De ki Hamdolsun Allah’a, selam olsun O’nun beğenip seçtiği kullarına. Allah mı daha iyidir, yoksa O’na koştukları ortaklar mı?

60. Yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indirip onunla bir ağacını dahi bitiremeyeceğiniz nice güzel bahçeler meydana getiren mi? Allah yanında başka bir ilah mı? Hayır, onlar sapıklıkta ısrar eden bir güruhtur.

61. Yoksa, yeri yaratıklarının oturmasına elverişli kılan ve aralarında ırmaklar akıtan, yeryüzüne sabit dağlar yerleştiren ve iki denizin arasına engel koyan mı? Allah’ın yanında başka bir ilah mı? Hayır, onların çoğu bilmezler.

62. Yoksa, kendisine yakardığı zaman bunalmışa karşılık veren ve başındaki sıkıntıyı gideren; sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah’ın yanında başka bir ilah mı? Ne de kıt düşünüyorsunuz.

63. Yoksa, karanın ve denizin karanlıklarında size yol bolduran ve rahmetinin önünde rüzgarları müjdeci olarak gönderen mi? Allah’ın yanında başka bir ilah mı? Allah; onların koştukları ortaklardan münezzehtir.

64. Yoksa, önce yaratan, sonra da onu iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah’ın yanında başka bir ilah mı? De ki Şayet doğru sözlü iseniz, delilinizi getirin.

65. De ki Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka kimse bilmez. Ne zaman diriltileceklerini de farketmezler.

66. Hayır, ahiret ile ilgili bilgileri de yetersizdir. Hayır, ondan şüphe etmektedirler. Hayır, ona karşı kördürler.

67. Küfredenler dediler ki Biz ve babalarımız birer toprak olduktan sonra mı, doğrusu biz tekrar mı çıkarılacağız?

68. Andolsun ki; bununla biz ve daha önce babalarımız tehdid edilmişlerdi. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.

69. De ki Yeryüzünde gezinin de suçluların sonunun nasıl olduğunu görün.

70. Üzülme onlara. Düzenlerinden dolayı da sıkılma.

71. Onlar Doğru söylüyorsanız; bu sözünüzün ne zaman yerine geleceğini bildirin, derler.

72. De ki Çabucak istemekte olduğunuzun bir kısmı ensenize inmek üzeredir.

73. Muhakkak ki Rabbın; insanlara karşı lutuf sahibidir. Ama onların çoğu şükretmezler.

74. Şüphesiz ki Rabbın; onların göğüslerinin gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.

75. Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitabta olmasın.

76. Gerçekten bu Kur’an; İsrailoğullarına ayrılığa düştükleri şeyin çoğunu açıklamaktadır.

77. Gerçekten o; mutlak bir hidayettir ve mü’minler için de bir rahmettir.

78. Muhakkak ki RAbbın; onların arasında hükmünü verecektir. Ve O; Aziz’dir, Alim’dir.

79. Öyleyse sen; Allah’a tevekkül et. Şüphesiz ki sen; apaçık bir hak üzerindesin.

80. Elbette sen; ölülere işittiremezsin, dönüp giden sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.

81. Körleri sapıklıklarından vazgeçirip hidayete erdirecek değilsin Sen; ancak ayetlerimize inananlara duyurabilirsin. Ve onlar müslümanlardır.

82. Kendilerine söylenmiş olan, başlarına geldiği zaman; yerden bir canlı çıkarılır ki insanların ayetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyleyerek konuşur.

83. Her ümmetten, ayetlerimizi yalanlayanları toplayacağımız gün; onlar, bir arada tutulurlar.

84. Nihayet geldikleri zaman; buyurur ki Siz, Benim ayetlerimi anlamadığınız halde mi yalanladınız? Yoksa yaptığınız ne idi.

85. Zulümleri yüzünden, söylenilen söz başlarına geldi. Artık konuşamaz olurlar.

86. Görmediler mi ki; Biz, dinlenesiniz diye size geceyi karanlık, çalışasınız diye de gündüzü aydınlık olarak yarattık. Doğrusu bunda inanan bir kavim için ayetler vardır.

87. Sur’a üfürüleceği gün; Allah’ın dilediklerinden başka göklerde olanlar da, yerde olanlar da korku içinde kalırlar. Ve hepsi boyunları bükülmüş olarak O’na gelirler.

88. Sen; dağları görür ve yerinde durur sanırsın. Oysa onlar, bulut geçer gibi geçip giderler. Bu; her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın san’atıdır. Muhakkak ki O; yaptıklarınızdan haberdardır.

89. Kim, bir iyilikle gelirse; ona daha iyisi vardır. Onlar, o günün korkusundan emindirler.

90. Kim de bir kötülükle gelirse; yüzleri ateşte sürtülür. Ya siz, yaptıklarınızdan başka bir şeyle mi cezalandırılacaksınız?

91. Ben; ancak bu şehrin Rabbına kulluk etmekle emrolundum. O, burayı harem kılmıştır ve her şey O’nundur. Ben, müslümanlardan olmakla emrolundum.

92. Ve Kur’an okumakla da. Kim hidayete ererse; yalnız kendisi için ermiş olur. Kim de sapıtırsa; de ki Ben, sadece uyaranlardanım.

93. De ki Hamdolsun Allah’a. O, size ayetlerini gösterecektir. Siz de onları tanıyacaksınız. Ve Rabbın; yaptıklarınızdan habersiz değildir.