Gültekin Onan 

1. Ta, sin. Bunlar Kuran’ın ve apaçık olan kitabın ayetleridir.

2. İnançlılar için bir hidayet ve bir müjdedir.

3. Ki onlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve onlar, ahirete kesin bilgiyle iman ederler.

4. Ahirete inanmayanlara gelince; biz onlara kendi yaptıklarını süslemişiz, böylece onlar, ’körlük içinde şaşkınca dolaşırlar’.

5. İşte onlar; en kötü azab onlarındır ve ahirette de en büyük kayba uğrayanlardır.

6. Hiç şüphesiz, bu Kuran, sana, hüküm ve hikmet sahibi olan, (ve her şeyi gerçeğiyle) bilen (Tanrı’nın) katından ilka edilmektedir."

7. Hani Musa ehline (ailesine) "Şüphesiz ben bir ateş gördüm" demişti. "Size ondan ya bir haber veya ısınmanız için bir kor ateş getireceğim."

8. Oraya gittiğinde, kendisine seslenildi "Ateş (yerin)de olanlar da, çevresinde bulunanlar da kutlu kılınmıştır. Alemlerin rabbi olan Tanrı yücedir.

9. "Ey Musa, gerçekten ben, güçlü ve üstün, hüküm ve hikmet sahibi olan Tanrı’yım."

10. "Asanı bırak." (Bıraktı ve) onun çevik bir yılan gibi hareket etttiğini görünce, geriye doğru kaçtı ve arkasına bakmadı. "Ey Musa, korkma; şüphesiz ben(im); benim yanımda gönderilen (elçiler) korkmaz."

11. "Ancak zulmeden başka; sonra kötülüğün ardından iyiliğe çevirirse, artık şüphesiz ben, bağışlayanım, esirgeyenim."

12. "Ve elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıkıversin; (bu,) Firavun ve kavmine olan dokuz ayet içinde(n biri)dir. Gerçekten onlar, fasıklar kavmidir."

13. Ayetlerimiz onlara gözler önünde sergilenmiş olarak gelince dediler ki "Bu apaçık olan bir büyüdür."

14. Vicdanları kabul ettiği halde zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkar ettiler. Artık sen, bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak.

15. Andolsun, Davud’a ve Süleyman’a bir ilim verdik "Bizi inançlı kullarından birçoğuna göre üstün kılan Tanrı’ya hamdolsun" dediler.

16. Süleyman, Davud’a mirasçı oldu ve dedi ki "Ey insanlar, bize kuşların konuşma dili öğretildi ve bize her şeyden (bol bir nimet) verildi. Gerçekten bu, apaçık bir üstünlüktür."

17. Süleyman’a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı.

18. Nihayet karınca vadisine geldiklerinde bir dişi karınca dedi ki "Ey karınca topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları farkında olmaksızın sizi kırıp geçmesin."

19. (Süleyman) Bu sözü üzerine tebessüm edip güldü ve dedi ki "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat."

20. Kuşları denetledikten sonra dedi ki "Hüdhüd’ü neden göremiyorum, yoksa kaybolanlardan mı oldu?"

21. "Onu gerçekten şiddetli bir azabla azablandıracağım, ya da onu boğazlayacağım veya o, bana apaçık olan bir delil getirmelidir."

22. Derken uzun zaman geçmeden geldi ve dedi ki "Senin kuşatamadığın (öğrenemediğin) şeyi, ben kuşattım ve sana Saba’dan kesin bir haber getirdim."

23. "Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona her şeyden (bolca) verilmiştir ve büyük bir tahtı var."

24. "Onu ve kavmini, Tanrı’yı bırakıp da güneşe secde etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar."

25. "Ki onlar, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen Tanrı’ya secde etmesinler diye (yapmaktadırlar)."

26. "O Tanrı, O’ndan başka tanrı yoktur, büyük arşın rabbidir."

27. (Süleyman) "Durup bekleyeceğiz, doğruyu mu söyledin, yoksa yalancılardan mı oldun?" dedi.

28. "Bu mektubumla git, onu kendilerine bırak sonra onlardan (biraz) uzaklaş böylelikle bir bakıver, neye başvuracaklar?"

29. (Hüdhüd’ün mektubu götürüp bırakmasından sonra Saba melikesi Belkıs) Dedi ki "Ey önde gelenler gerçekten bana oldukça önemli bir mektup bırakıldı."

30. "Gerçek şu ki, bu, Süleyman’dandır ve "Şüphesiz Rahman ve Rahim Olan Tanrı’nın Adıyla" (başlamakta)dır."

31. (İçinde de) "Bana karşı büyüklük göstermeyin ve bana müslüman olarak gelin" diye (yazılmaktadır).

32. Dedi ki "Ey önde gelenler, bu buyruğumda bana görüş belirtin, siz (her şeye) şahidlik etmedikçe ben hiç bir buyrukta kesin (karar veren biri) değilim."

33. Dediler ki "Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız. Buyruk konusunda karar senindir, artık sen bak, neyi buyurursan (biz uygularız).

34. Dedi ki "Gerçekten hükümdarlar bir ülkeye girdikleri zaman orasını bozguna uğratırlar ve ehlinden (halkından) onur sahibi olanları hor ve aşağılık kılarlar; işte onlar böyle yaparlar."

35. "Ben onlara bir hediye göndereyim de, bir bakayım elçiler neyle dönerler."

36. (Elçi hediyelerle) Süleyman’a geldiği zaman "Sizler bana mal ile yardımda mı bulunmak istiyorsunuz? Tanrı’nın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır; hayır, siz hediyenizle sevinip öğünebilirsiniz" dedi.

37. "Sen onlara dön, biz onlara öyle ordularla geliriz ki, onların karşı koymaları mümkün değil ve biz onları ordan horlanmış, aşağılanmış ve küçük düşürülmüşler olarak sürüp çıkarırız."

38. (Elçinin gitmesinden sonra Süleyman) "Ey önde gelenler, onlar bana teslim olmuş (müslüman)lar olarak gelmeden önce, sizden kim onun tahtını bana getirebilir?" dedi.

39. Cinlerden ifrit "Sen daha makamından kalkmadan, ben onu sana getirebilirim, ben gerçekten buna karşı kesin olarak güvenilir (emiyn) bir güce sahibim" dedi.

40. Kendi yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki "Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim." Derken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki "Bu rabbimin fazlındandır, O’na şükür mü, yoksa küfür mü edeceğim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti). Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim de küfrederse, gerçekten benim rabbim ganidir, kerimdir.

41. Dedi ki "Onun tahtını değişikliğe uğratın / şeklini değiştirin / tanınmaz hale getirin (nekkiru), bir bakalım doğru olanı bulabilecek mi, yoksa bulmayanlardan mı olacak?"

42. Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona "Senin tahtın böyle mi?" denildi. Dedi ki "Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz müslüman olmuştuk."

43. Tanrı’dan başka tapmakta olduğu şeyler onu (müslüman olmaktan) alıkoymuştu. Gerçekte o, kafir bir kavimdendi.

44. Ona "Köşke gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek ayaklarını açtı. (Süleyman) Dedi ki "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk / zemindir." Dedi ki "Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman’la birlikte alemlerin rabbi olan Tanrı’ya teslim oldum."

45. Andolsun, biz Semud (kavmine de) kardeşleri Salih’i "Yalnızca Tanrı’ya kulluk edin" diye (demek üzere) gönderdik. Bir de ne görsün, onlar birbirlerine düşman kesilmiş iki gruptur.

46. Dedi ki "Ey kavmim, neden iyilikten önce kötülük konusunda acele davranıyorsunuz? Tanrı’dan bağışlanma dilemeniz gerekmez mi? Umulur ki esirgenirsiniz."

47. Dediler ki "Senin ve seninle birlikte olanlar yüzünden uğursuzluğa uğradık." Dedi ki "Sizin uğursuzluğunuz (başınıza gelenler) Tanrı katında (yazılı)dır. Hayır, siz denenmekte olan bir kavimsiniz."

48. Şehirde dokuzlu bir çete vardı, yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar ve dirlik düzenlik bırakmıyorlardı.

49. Kendi aralarında Tanrı adına and içerek dediler ki "Gece mutlaka ona ve ehline (ailesine) bir baskın düzenleyelim, sonra velisine ’Ehlinin (ailesinin) yok oluşuna biz şahid olmadık ve gerçekten bizler doğruyu söyleyenleriz’ diyelim."

50. Onlar hileli bir düzen kurdu. Biz de (onların hilesine karşı) onların farkında olmadığı bir düzen kurduk.

51. Artık sen, onların kurdukları hileli düzenin uğradığı sona bir bak; biz, onları ve kavimlerini topluca yerle bir ettik.

52. İşte zulmetmeleri dolayısıyla enkaza dönüşmüş ıpıssız evleri. Şüphesiz bilen bir kavim için bunda bir ayet vardır.

53. İnananları ve sakınanları da kurtardık.

54. Lut da; hani kavmine demişti ki "Siz açıkça gördüğünüz halde, yine de o çirkin utanmazlığı yapacak mısınız?"

55. "Siz gerçekten, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Hayır, siz (yaptığı şeyi) bilmeyen bir kavimsiniz."

56. Kavminin cevabı "Lut ailesini şehrinizden sürüp çıkarın. Temiz kalmak isteyen insanlarmış" demekten başka olmadı.

57. Biz de, onu ve ehlini (ailesini) kurtardık, Yalnızca karısı hariç; onu geride (azab içinde kalanlar arasında) takdir ettik.

58. Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötüdür.

59. De ki "Hamd Tanrı’nındır ve selam O’nun seçtiği kullarının üzerinedir. Tanrı mı daha hayırlı yoksa onların ortak koştukları mı?"

60. (Onlar mı) Yoksa, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki onunla (o suyla) gönül alıcı bahçeler bitirdik, sizin içinse bir ağacını bitirmek (bile) mümkün değildir. Tanrı ile beraber başka bir tanrı mı? Hayır, onlar sapıklıkta devam eden bir kavimdir.

61. Ya da yeryüzünü bir karar yeri kılan, onun arasında ırmaklar var eden ve ona (yeryüzü için) sarsılmaz dağlar yaratan ve iki deniz arasında bir ara / engel (haciz) koyan mı? Tanrı ile beraber başka bir tanrı mı? Hayır onların çoğu bilmiyorlar.

62. Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Tanrı ile beraber başka bir tanrı mı? Ne az öğüt alıp düşünüyorsunuz.

63. Ya da karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgarları müjde vericiler olarak gönderen mi? Tanrı ile beraber başka bir tanrı mı? Tanrı onların şirk koştuklarından yücedir.

64. Ya da halkı sürekli yaratmakta olan, sonra onu iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Tanrı ile beraber başka bir tanrı mı? De ki "Eğer doğru söylüyor iseniz, kesin kanıt (burhan)ınızı getirin."

65. De ki "Göklerde ve yerde gaybı Tanrı’dan başka kimse bilmez. Onlar ne zaman dirileceklerinin şuuruna varmıyorlar."

66. Hayır, onların ahiret konusundaki bilgileri ’ard arda toplanıp pekiştirildi’, hayır, onlar bundan bir kuşku içindedirler; hayır, onlar bundan yana kördürler.

67. Küfredenler dedi ki "Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra mı, gerçekten biz mi dirilip çıkartılacakmışız?"

68. "Andolsun, bu (azab ve dirilme tehdidi) bize ve daha önce atalarımıza vaadolunmuştur. Bu, olsa olsa geçmişlerin uydurma masallarından başkası değildir."

69. De ki "Yeryüzünde gezip dolaşın da, suçlu günahkarların nasıl bir sona uğradıklarını görün."

70. Sen, onlara karşı hüzne kapılma ve kurdukları tuzaklardan dolayı sıkıntı içinde olma.

71. Derler ki "Eğer doğruyu söylüyor iseniz, bu vaadolunan (azab) ne zaman."

72. De ki "Belki de acele etmekte olduğunuzun (azabın) bir kısmı size yetişmiştir bile."

73. Şüphesiz, senin rabbin, insanlara karşı büyük lütuf (fazl) sahibidir; ancak insanların çoğu şükretmiyorlar.

74. Ve şüphesiz, senin rabbin, sinelerinin gizli tuttuklarını ve açığa vurduklarını kesin olarak bilmekledir.

75. Gökte ve yerde gizli olan hiç bir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) olmasın.

76. Gerçek şu ki, bu Kuran, İsrailoğullarına hakkında ayrılığa düştükleri şeylerin bir çoğunu aktarıp anlatıyor.

77. Ve gerçekten o, inançlılar için bir hidayet ve bir rahmettir.

78. Şüphesiz senin rabbin, onların arasında kendi hükmünü verecektir. O, güçlü ve üstün olandır, bilendir.

79. Sen, artık Tanrı’ya tevekkül et; çünkü sen apaçık olan hak üzerindesin.

80. Çünkü gerçekten sen, ölülere (söz) dinletemezsin ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da çağrıyı işittiremezsin.

81. Ve sen körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici değilsin; sen ancak, ayetlerimize inananlara (söz) dinletebilirsin; işte müslüman olanlar bunlardır.

82. O söz başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.

83. Ve her ümmetten ayetlerimizi yalanlayan bir grubu toplayacağımız gün, artık onlar ’tutuklanıp (azab yerine) dağıtılırlar’.

84. Nihayet geldikleri zaman, (Tanrı) der ki "Siz benim ayetlerimi bilgi bakımından kavramadığınız halde yalanladınız mı? Yoksa ne yapıyordunuz?"

85. Zulmetmelerine karşılık, söz, kendi aleyhlerine gelmiş bulunmaktadır, artık konuşmazlar.

86. Görmediler mi, biz geceyi onda sükun bulmaları için, gündüzü de aydınlık(la görsünler) diye yarattık. Şüphesiz, inanan bir kavim için bunda ayetler vardır.

87. Sur’a üfürüleceği gün, Tanrı’nın dilediği kimseler dışında, göklerde ve yerde olan herkes artık korkuya kapılmıştır ve her biri ’boyun bükmüş’ olarak O’na gelmişlerdir.

88. Dağları görürsün de donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler. Her şeyi ’sapasağlam ve yerli yerinde yapan’ Tanrı’nın sanatı (yapısı)dır (bu). Şüphesiz O, işlediklerinizden haberdardır.

89. Kim bir iyilikle gelirse artık kendisine daha hayırlısı vardır ve onlar o günün korkusuna karşı güvenlik (aminun) içindedirler.

90. Kim bir kötülükle gelirse, artık onlar da ateşe yüzükoyun atılır (ve onlara) "Yaptıklarınızdan başkasıyla mı cezalandırılıyorsunuz?" denir.

91. (De ki) "Bana, ancak bu şehrin rabbine kulluk etmem buyruldu ki O, burasını kutlu ve saygıdeğer kıldı. Her şey O’nundur. Ve müslümanlardan olmam buyruldu."

92. "Ve Kuran’ı okumam da (buyruldu). Artık kim hidayete gelirse, kendi nefsi için hidayete gelmiştir, kim sapacak olursa, de ki "Ben yalnızca uyarıcılardanım."

93. Ve de ki "Tanrı’ya hamdolsun, O size ayetlerini gösterecektir, siz de bilip tanıyacaksınız." Senin rabbin, yaptıklarınızdan gafil değildir.