Abdullah Parlıyan | |
---|---|
عَبَسَ وَتَوَلَّىٰ Abese ve tevella. |
|
أَنْ جَاءَهُ الْأَعْمَىٰ En caihul’a’ma. |
|
3. Ne bilirsin belkide O senden öğrenecekleriyle günahlarından temizlenecekti. |
وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكَّىٰ Ve ma yudriyke le’allehu yezzekka. |
4. Yahutta kendisine hakikat hatırlatılacak ve bu hatırlatma kendisine fayda verecekti. |
أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرَىٰ Ev yezzekkeru fetenfe’ahuzzikra. |
5. Konuşmakta olduğun Kureyş’in ileri gelenlerinden, kendilerini herşeye yeterli görenlere gelince; |
أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَىٰ Emma menistağna. |
6. sen bütün ilgiyi onlara gösterip onların üstüne düştükçe düşüyorsun. |
فَأَنْتَ لَهُ تَصَدَّىٰ Feente lehu tesadda. |
7. Oysa onun arınmaktan geri kalmasının sorumlusu sen değilsin. |
وَمَا عَلَيْكَ أَلَّا يَزَّكَّىٰ Ve ma ’aleyke ella yezzekka. |
وَأَمَّا مَنْ جَاءَكَ يَسْعَىٰ Ve emma men caeke yes’a. |
|
وَهُوَ يَخْشَىٰ Ve huve yahşa. |
|
فَأَنْتَ عَنْهُ تَلَهَّىٰ Feente ’anhu telehha. |
|
كَلَّا إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ Kella inneha tezkiretun. |
|
12. Bunun için kim istekliyse O’nu hatırlayıp öğüt alabilir. |
فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ Femen şae zekerehu. |
13. O Kur’ân Allah katında kıymetli, şerefli şanlı sahifelerdedir. |
فِي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍ Fiy suhufin mukerremetin. |
مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍ Merfu’atin mutahheretin. |
|
بِأَيْدِي سَفَرَةٍ Bieydin seferetin. |
|
كِرَامٍ بَرَرَةٍ Kiramin bereretin. |
|
قُتِلَ الْإِنْسَانُ مَا أَكْفَرَهُ Kutilel’insanu ma ekferehu. |
|
18. Allah o nankörü hangi şeyden yarattı ki, kalkıp Rabbine büyüklenerek baş kaldırıyor. |
مِنْ أَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُ Min eyyi şey’in halekahu. |
مِنْ نُطْفَةٍ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُ Min nutfetin halekahu fekadderehu. |
|
ثُمَّ السَّبِيلَ يَسَّرَهُ Summessebiyle yesserehu. |
|
ثُمَّ أَمَاتَهُ فَأَقْبَرَهُ Summe ematehu feakberehu. |
|
ثُمَّ إِذَا شَاءَ أَنْشَرَهُ Summe iza şea enşerehu. |
|
23. Gerçekten de insanoğlu Allah’ın kendisine emrettiklerini layıkıyle yerine getirmedi gitti. |
كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَا أَمَرَهُ Kella lemma yakdı ma emerehu. |
فَلْيَنْظُرِ الْإِنْسَانُ إِلَىٰ طَعَامِهِ Felyenzuril’insanu ila ta’amihi. |
|
25. Şüphesiz biz gücümüzle bulutlardan yeryüzüne bol bol yağmur yağdırmaktayız. |
أَنَّا صَبَبْنَا الْمَاءَ صَبًّا Enna sabebnelmae sabben. |
26. Sonra o yeryüzünü bitki ve nebatları çıkarmak için güzelce kabartıp yarmaktayız. |
ثُمَّ شَقَقْنَا الْأَرْضَ شَقًّا Summe şakaknel’arda şakkan. |
فَأَنْبَتْنَا فِيهَا حَبًّا Feenbetna fiyha habben. |
|
وَعِنَبًا وَقَضْبًا Ve ’ineben ve kadben. |
|
وَزَيْتُونًا وَنَخْلًا Ve zeytunen ve nahlen. |
|
وَحَدَائِقَ غُلْبًا Ve hadaika ğulben. |
|
وَفَاكِهَةً وَأَبًّا Ve fakiheten ve ebben. |
|
32. Tüm bunlar sizin ve hayvanlarınızın geçimi için lutfedilmektedir. |
مَتَاعًا لَكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ Meta’an lekum ve lien’amikum. |
33. Derken kulakları sağır edercesine gelecek olan kıyametin çağrısı duyulunca… |
فَإِذَا جَاءَتِ الصَّاخَّةُ Feiza caetissahhatu. |
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ Yevme yefirrulmer’u min ehıyhi. |
|
وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ Ve ummihi ve ebiyhi. |
|
وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ Ve sahıbetihi ve beniyhi. |
|
37. Her kişinin o gün kendine yetecek derdi ve meşguliyeti vardır. |
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ Likullimriin minhum yevmeizin şe’nun yuğniyhi. |
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌ Vucuhun yevmeizin musfiretun. |
|
ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌ Dahıketun mustebşiretun. |
|
40. Bazı yüzler de vardır ki, o gün üzerlerini toz toprak bürümüş. |
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ Ve vucuhun yevmeizin ’aleyha ğaberetun. |
تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌ Terhekuha kateretun. |
|
42. İşte bunlar hakkı örtbas edip, doğru yoldan sapan kimselerdir. |
أُولَٰئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ Ulaike humulkeferetulfeceretu. |