Celal Yıldırım | |
---|---|
1. (1-2) Kendisine o iki gözü kör geldi diye yüzünü ekşitip çevirdi. |
عَبَسَ وَتَوَلَّىٰ Abese ve tevella. |
2. (1-2) Kendisine o iki gözü kör geldi diye yüzünü ekşitip çevirdi. |
أَنْ جَاءَهُ الْأَعْمَىٰ En caihul’a’ma. |
3. (3-4) Ne bilirsin, belki o temizlenecek veya öğüt alacaktı da o öğüt ona fayda verecekti ? |
وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكَّىٰ Ve ma yudriyke le’allehu yezzekka. |
4. (3-4) Ne bilirsin, belki o temizlenecek veya öğüt alacaktı da o öğüt ona fayda verecekti ? |
أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرَىٰ Ev yezzekkeru fetenfe’ahuzzikra. |
5. (5-6) Ama öğüt almaya ihtiyaç duymayanı ise, sen ona yönelip ilgi duyuyorsun. |
أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَىٰ Emma menistağna. |
6. (5-6) Ama öğüt almaya ihtiyaç duymayanı ise, sen ona yönelip ilgi duyuyorsun. |
فَأَنْتَ لَهُ تَصَدَّىٰ Feente lehu tesadda. |
وَمَا عَلَيْكَ أَلَّا يَزَّكَّىٰ Ve ma ’aleyke ella yezzekka. |
|
وَأَمَّا مَنْ جَاءَكَ يَسْعَىٰ Ve emma men caeke yes’a. |
|
وَهُوَ يَخْشَىٰ Ve huve yahşa. |
|
فَأَنْتَ عَنْهُ تَلَهَّىٰ Feente ’anhu telehha. |
|
كَلَّا إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ Kella inneha tezkiretun. |
|
فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ Femen şae zekerehu. |
|
13. (13-14) O, saygı duyulan şerefli tertemiz yüce sahifelerdedir. |
فِي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍ Fiy suhufin mukerremetin. |
14. (13-14) O, saygı duyulan şerefli tertemiz yüce sahifelerdedir. |
مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍ Merfu’atin mutahheretin. |
15. (15-16) İyilik timsâli saygıdeğer kâtiplerin elleriyle (yazılmıştır). |
بِأَيْدِي سَفَرَةٍ Bieydin seferetin. |
16. (15-16) İyilik timsâli saygıdeğer kâtiplerin elleriyle (yazılmıştır). |
كِرَامٍ بَرَرَةٍ Kiramin bereretin. |
قُتِلَ الْإِنْسَانُ مَا أَكْفَرَهُ Kutilel’insanu ma ekferehu. |
|
مِنْ أَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُ Min eyyi şey’in halekahu. |
|
19. Nutfe (sperma)dan yaratmış da (en güzel biçimde) takdîr etmiştir. |
مِنْ نُطْفَةٍ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُ Min nutfetin halekahu fekadderehu. |
20. Sonra da (yaşayıp geçinme, anlayıp inanma) yolunu ona kolaylaştırmıştır. |
ثُمَّ السَّبِيلَ يَسَّرَهُ Summessebiyle yesserehu. |
ثُمَّ أَمَاتَهُ فَأَقْبَرَهُ Summe ematehu feakberehu. |
|
ثُمَّ إِذَا شَاءَ أَنْشَرَهُ Summe iza şea enşerehu. |
|
23. Hayır, hayır; insan, Allah’ın buyruğunu (lâyıkıyla) yerine getirmemiştir. |
كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَا أَمَرَهُ Kella lemma yakdı ma emerehu. |
فَلْيَنْظُرِ الْإِنْسَانُ إِلَىٰ طَعَامِهِ Felyenzuril’insanu ila ta’amihi. |
|
25. Şüphesiz ki biz suyu döker de dökeriz, (İhtiyaç nisbetinde yağmur yağdırırız). |
أَنَّا صَبَبْنَا الْمَاءَ صَبًّا Enna sabebnelmae sabben. |
ثُمَّ شَقَقْنَا الْأَرْضَ شَقًّا Summe şakaknel’arda şakkan. |
|
فَأَنْبَتْنَا فِيهَا حَبًّا Feenbetna fiyha habben. |
|
وَعِنَبًا وَقَضْبًا Ve ’ineben ve kadben. |
|
وَزَيْتُونًا وَنَخْلًا Ve zeytunen ve nahlen. |
|
وَحَدَائِقَ غُلْبًا Ve hadaika ğulben. |
|
وَفَاكِهَةً وَأَبًّا Ve fakiheten ve ebben. |
|
32. Size ve davarlarınıza yararlı geçimlik olsun diye (bunları lütfederiz). |
مَتَاعًا لَكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ Meta’an lekum ve lien’amikum. |
33. Kulakları sağırlaştıracak o Kıyamet gürültüsü geldiğinde ; |
فَإِذَا جَاءَتِ الصَّاخَّةُ Feiza caetissahhatu. |
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ Yevme yefirrulmer’u min ehıyhi. |
|
35. (35-36) Anasından, babasından, eşinden ve oğullarından kaçar. |
وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ Ve ummihi ve ebiyhi. |
36. (35-36) Anasından, babasından, eşinden ve oğullarından kaçar. |
وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ Ve sahıbetihi ve beniyhi. |
37. Onlardan her kişinin (o gün) kendine yetecek derdi ve meşguliyeti vardır. |
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ Likullimriin minhum yevmeizin şe’nun yuğniyhi. |
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌ Vucuhun yevmeizin musfiretun. |
|
ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌ Dahıketun mustebşiretun. |
|
40. (40-41) Yüzler de var ki o gün üzerleri tozludur; o tozu da bir karanlık sarar. |
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ Ve vucuhun yevmeizin ’aleyha ğaberetun. |
41. (40-41) Yüzler de var ki o gün üzerleri tozludur; o tozu da bir karanlık sarar. |
تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌ Terhekuha kateretun. |
أُولَٰئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ Ulaike humulkeferetulfeceretu. |