Muhammed Esed | |
---|---|
عَبَسَ وَتَوَلَّىٰ Abese ve tevella. |
|
أَنْ جَاءَهُ الْأَعْمَىٰ En caihul’a’ma. |
|
3. Nereden bilebilirsin (ey Muhammed,) belki de o arınacaktı, |
وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكَّىٰ Ve ma yudriyke le’allehu yezzekka. |
4. yahut (hakikat) hatırlatılacak ve bu hatırlatma kendisine fayda verecekti. |
أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرَىٰ Ev yezzekkeru fetenfe’ahuzzikra. |
أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَىٰ Emma menistağna. |
|
فَأَنْتَ لَهُ تَصَدَّىٰ Feente lehu tesadda. |
|
7. halbuki onun arınmaktan geri kalmasının sorumlusu sen değilsin; |
وَمَا عَلَيْكَ أَلَّا يَزَّكَّىٰ Ve ma ’aleyke ella yezzekka. |
وَأَمَّا مَنْ جَاءَكَ يَسْعَىٰ Ve emma men caeke yes’a. |
|
وَهُوَ يَخْشَىٰ Ve huve yahşa. |
|
فَأَنْتَ عَنْهُ تَلَهَّىٰ Feente ’anhu telehha. |
|
11. Elbette, bu (mesaj)lar yalnızca birer hatırlatma ve öğütten ibarettir |
كَلَّا إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ Kella inneha tezkiretun. |
فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ Femen şae zekerehu. |
|
فِي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍ Fiy suhufin mukerremetin. |
|
مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍ Merfu’atin mutahheretin. |
|
بِأَيْدِي سَفَرَةٍ Bieydin seferetin. |
|
كِرَامٍ بَرَرَةٍ Kiramin bereretin. |
|
17. (Ama çoğu zaman) insan kendini mahveder; hakikati ne kadar inatla inkar eder o! |
قُتِلَ الْإِنْسَانُ مَا أَكْفَرَهُ Kutilel’insanu ma ekferehu. |
مِنْ أَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُ Min eyyi şey’in halekahu. |
|
19. Bir sperm damlasından yaratır ve sonra onun tabiatını oluşturur; |
مِنْ نُطْفَةٍ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُ Min nutfetin halekahu fekadderehu. |
ثُمَّ السَّبِيلَ يَسَّرَهُ Summessebiyle yesserehu. |
|
ثُمَّ أَمَاتَهُ فَأَقْبَرَهُ Summe ematehu feakberehu. |
|
ثُمَّ إِذَا شَاءَ أَنْشَرَهُ Summe iza şea enşerehu. |
|
23. Hayır, (insan) Allah’ın kendisine buyurduklarını henüz yerine getirmiş değildir! |
كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَا أَمَرَهُ Kella lemma yakdı ma emerehu. |
فَلْيَنْظُرِ الْإِنْسَانُ إِلَىٰ طَعَامِهِ Felyenzuril’insanu ila ta’amihi. |
|
أَنَّا صَبَبْنَا الْمَاءَ صَبًّا Enna sabebnelmae sabben. |
|
26. ve sonra toprağı (daha da büyüterek) parça parça yarmaktayız, |
ثُمَّ شَقَقْنَا الْأَرْضَ شَقًّا Summe şakaknel’arda şakkan. |
فَأَنْبَتْنَا فِيهَا حَبًّا Feenbetna fiyha habben. |
|
وَعِنَبًا وَقَضْبًا Ve ’ineben ve kadben. |
|
وَزَيْتُونًا وَنَخْلًا Ve zeytunen ve nahlen. |
|
وَحَدَائِقَ غُلْبًا Ve hadaika ğulben. |
|
وَفَاكِهَةً وَأَبًّا Ve fakiheten ve ebben. |
|
مَتَاعًا لَكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ Meta’an lekum ve lien’amikum. |
|
33. Ve böylece, (yeniden dirilmenin) o kulakları sağır eden çağrısı duyulduğunda, |
فَإِذَا جَاءَتِ الصَّاخَّةُ Feiza caetissahhatu. |
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ Yevme yefirrulmer’u min ehıyhi. |
|
وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ Ve ummihi ve ebiyhi. |
|
وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ Ve sahıbetihi ve beniyhi. |
|
37. o Gün her birinin durumu kendisi için yeterli bir endişe kaynağı olacak. |
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ Likullimriin minhum yevmeizin şe’nun yuğniyhi. |
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌ Vucuhun yevmeizin musfiretun. |
|
ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌ Dahıketun mustebşiretun. |
|
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ Ve vucuhun yevmeizin ’aleyha ğaberetun. |
|
تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌ Terhekuha kateretun. |
|
42. işte bunlar, hakikati inkar eden ve yoldan sapan kimselerdir. |
أُولَٰئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ Ulaike humulkeferetulfeceretu. |