Mustafa İslamoğlu | |
---|---|
عَبَسَ وَتَوَلَّىٰ Abese ve tevella. |
|
أَنْ جَاءَهُ الْأَعْمَىٰ En caihul’a’ma. |
|
وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكَّىٰ Ve ma yudriyke le’allehu yezzekka. |
|
أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرَىٰ Ev yezzekkeru fetenfe’ahuzzikra. |
|
أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَىٰ Emma menistağna. |
|
فَأَنْتَ لَهُ تَصَدَّىٰ Feente lehu tesadda. |
|
وَمَا عَلَيْكَ أَلَّا يَزَّكَّىٰ Ve ma ’aleyke ella yezzekka. |
|
وَأَمَّا مَنْ جَاءَكَ يَسْعَىٰ Ve emma men caeke yes’a. |
|
وَهُوَ يَخْشَىٰ Ve huve yahşa. |
|
فَأَنْتَ عَنْهُ تَلَهَّىٰ Feente ’anhu telehha. |
|
كَلَّا إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ Kella inneha tezkiretun. |
|
فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ Femen şae zekerehu. |
|
فِي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍ Fiy suhufin mukerremetin. |
|
مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍ Merfu’atin mutahheretin. |
|
بِأَيْدِي سَفَرَةٍ Bieydin seferetin. |
|
كِرَامٍ بَرَرَةٍ Kiramin bereretin. |
|
17. Hakkını vermediği hayattan mahrum kalası insanoğlu, nankörlükte ne kadar da sınır tanımazdır? |
قُتِلَ الْإِنْسَانُ مَا أَكْفَرَهُ Kutilel’insanu ma ekferehu. |
مِنْ أَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُ Min eyyi şey’in halekahu. |
|
19. (Elbette) basit bir hayat tohumundan. Önce yarattı, ardında ona takdir yeteneği bahşetti; |
مِنْ نُطْفَةٍ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُ Min nutfetin halekahu fekadderehu. |
ثُمَّ السَّبِيلَ يَسَّرَهُ Summessebiyle yesserehu. |
|
21. en sonunda onun için ölümü takdir etti ve kabre koydurdu; |
ثُمَّ أَمَاتَهُ فَأَقْبَرَهُ Summe ematehu feakberehu. |
ثُمَّ إِذَا شَاءَ أَنْشَرَهُ Summe iza şea enşerehu. |
|
23. Evet, (hiçbir insan) O`nun emirlerini asla kusursuz olarak yerine getirememiştir. |
كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَا أَمَرَهُ Kella lemma yakdı ma emerehu. |
فَلْيَنْظُرِ الْإِنْسَانُ إِلَىٰ طَعَامِهِ Felyenzuril’insanu ila ta’amihi. |
|
أَنَّا صَبَبْنَا الْمَاءَ صَبًّا Enna sabebnelmae sabben. |
|
ثُمَّ شَقَقْنَا الْأَرْضَ شَقًّا Summe şakaknel’arda şakkan. |
|
فَأَنْبَتْنَا فِيهَا حَبًّا Feenbetna fiyha habben. |
|
وَعِنَبًا وَقَضْبًا Ve ’ineben ve kadben. |
|
وَزَيْتُونًا وَنَخْلًا Ve zeytunen ve nahlen. |
|
وَحَدَائِقَ غُلْبًا Ve hadaika ğulben. |
|
وَفَاكِهَةً وَأَبًّا Ve fakiheten ve ebben. |
|
مَتَاعًا لَكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ Meta’an lekum ve lien’amikum. |
|
33. Ve nihayet kulakları sağır eden o (mahşer) çığlığı koptuğunda; |
فَإِذَا جَاءَتِ الصَّاخَّةُ Feiza caetissahhatu. |
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ Yevme yefirrulmer’u min ehıyhi. |
|
وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ Ve ummihi ve ebiyhi. |
|
وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ Ve sahıbetihi ve beniyhi. |
|
37. o gün herkesin birbirinden kaçmak için yeterli meşguliyeti olacak. |
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ Likullimriin minhum yevmeizin şe’nun yuğniyhi. |
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌ Vucuhun yevmeizin musfiretun. |
|
ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌ Dahıketun mustebşiretun. |
|
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ Ve vucuhun yevmeizin ’aleyha ğaberetun. |
|
تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌ Terhekuha kateretun. |
|
42. İşte bunlar, inkarın dibini boylayan ve yoldan sapan sorumsuz kimseler olacak. |
أُولَٰئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ Ulaike humulkeferetulfeceretu. |