İskender Ali Mihr | |
---|---|
1. Huzursuz oldu (yüzünü buruşturdu). Ve başını çevirdi (ilgilenmedi). |
عَبَسَ وَتَوَلَّىٰ Abese ve tevella. |
أَنْ جَاءَهُ الْأَعْمَىٰ En caihul’a’ma. |
|
وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكَّىٰ Ve ma yudriyke le’allehu yezzekka. |
|
أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرَىٰ Ev yezzekkeru fetenfe’ahuzzikra. |
|
5. Fakat kendini müstağni gören (bir şeye muhtaç olmadığını sanan) kimse. |
أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَىٰ Emma menistağna. |
فَأَنْتَ لَهُ تَصَدَّىٰ Feente lehu tesadda. |
|
7. Ve onun tezkiye olmamasında, senin üzerinde bir sorumluluk yoktur. |
وَمَا عَلَيْكَ أَلَّا يَزَّكَّىٰ Ve ma ’aleyke ella yezzekka. |
وَأَمَّا مَنْ جَاءَكَ يَسْعَىٰ Ve emma men caeke yes’a. |
|
وَهُوَ يَخْشَىٰ Ve huve yahşa. |
|
فَأَنْتَ عَنْهُ تَلَهَّىٰ Feente ’anhu telehha. |
|
11. Hayır, muhakkak ki O (Kur’ân), bir Zikir’dir (Öğüt’tür). |
كَلَّا إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ Kella inneha tezkiretun. |
فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ Femen şae zekerehu. |
|
فِي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍ Fiy suhufin mukerremetin. |
|
مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍ Merfu’atin mutahheretin. |
|
بِأَيْدِي سَفَرَةٍ Bieydin seferetin. |
|
كِرَامٍ بَرَرَةٍ Kiramin bereretin. |
|
17. İnsan kahroldu (Allah’ın Rahmeti’nden kovularak kendini mahvetti), o ne kadar çok nankör. |
قُتِلَ الْإِنْسَانُ مَا أَكْفَرَهُ Kutilel’insanu ma ekferehu. |
مِنْ أَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُ Min eyyi şey’in halekahu. |
|
مِنْ نُطْفَةٍ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُ Min nutfetin halekahu fekadderehu. |
|
ثُمَّ السَّبِيلَ يَسَّرَهُ Summessebiyle yesserehu. |
|
ثُمَّ أَمَاتَهُ فَأَقْبَرَهُ Summe ematehu feakberehu. |
|
ثُمَّ إِذَا شَاءَ أَنْشَرَهُ Summe iza şea enşerehu. |
|
23. Hayır, (insan Allah’ın) ona emrettiği şeyi kada etmedi (yerine getirmedi). |
كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَا أَمَرَهُ Kella lemma yakdı ma emerehu. |
فَلْيَنْظُرِ الْإِنْسَانُ إِلَىٰ طَعَامِهِ Felyenzuril’insanu ila ta’amihi. |
|
أَنَّا صَبَبْنَا الْمَاءَ صَبًّا Enna sabebnelmae sabben. |
|
ثُمَّ شَقَقْنَا الْأَرْضَ شَقًّا Summe şakaknel’arda şakkan. |
|
فَأَنْبَتْنَا فِيهَا حَبًّا Feenbetna fiyha habben. |
|
وَعِنَبًا وَقَضْبًا Ve ’ineben ve kadben. |
|
وَزَيْتُونًا وَنَخْلًا Ve zeytunen ve nahlen. |
|
30. Ve ağaçları iç içe olmuş (dalları birbirine girmiş) bahçeler. |
وَحَدَائِقَ غُلْبًا Ve hadaika ğulben. |
وَفَاكِهَةً وَأَبًّا Ve fakiheten ve ebben. |
|
32. Sizin ve hayvanlarınız için meta olarak (faydalanmanız için). |
مَتَاعًا لَكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ Meta’an lekum ve lien’amikum. |
33. Fakat o sahha (sağır edici büyük gürleme) geldiği zaman. |
فَإِذَا جَاءَتِ الصَّاخَّةُ Feiza caetissahhatu. |
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ Yevme yefirrulmer’u min ehıyhi. |
|
وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ Ve ummihi ve ebiyhi. |
|
وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ Ve sahıbetihi ve beniyhi. |
|
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ Likullimriin minhum yevmeizin şe’nun yuğniyhi. |
|
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌ Vucuhun yevmeizin musfiretun. |
|
ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌ Dahıketun mustebşiretun. |
|
40. Ve o gün (izin günü), üzeri tozlu (toza toprağa bulanmış) yüzler vardır. |
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ Ve vucuhun yevmeizin ’aleyha ğaberetun. |
تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌ Terhekuha kateretun. |
|
أُولَٰئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ Ulaike humulkeferetulfeceretu. |