Suat Yıldırım | |
---|---|
1. (1-2) Yanına görmeyen (âma) biri geldi diye yüzünü ekşitti ve sırtını döndü. |
عَبَسَ وَتَوَلَّىٰ Abese ve tevella. |
2. (1-2) Yanına görmeyen (âma) biri geldi diye yüzünü ekşitti ve sırtını döndü. |
أَنْ جَاءَهُ الْأَعْمَىٰ En caihul’a’ma. |
وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكَّىٰ Ve ma yudriyke le’allehu yezzekka. |
|
أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرَىٰ Ev yezzekkeru fetenfe’ahuzzikra. |
|
5. (5-6) Ama irşada ihtiyaç duymayana ise, ona dönüp itibar ediyorsun. |
أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَىٰ Emma menistağna. |
6. (5-6) Ama irşada ihtiyaç duymayana ise, ona dönüp itibar ediyorsun. |
فَأَنْتَ لَهُ تَصَدَّىٰ Feente lehu tesadda. |
7. Halbuki kendisi arınmak istemiyorsa onun arınmamasından sana ne! |
وَمَا عَلَيْكَ أَلَّا يَزَّكَّىٰ Ve ma ’aleyke ella yezzekka. |
8. (8-10) Fakat Allaha saygı duyarak sana şevkle koşa koşa gelenle sen ilgilenmiyorsun. |
وَأَمَّا مَنْ جَاءَكَ يَسْعَىٰ Ve emma men caeke yes’a. |
9. (8-10) Fakat Allaha saygı duyarak sana şevkle koşa koşa gelenle sen ilgilenmiyorsun. |
وَهُوَ يَخْشَىٰ Ve huve yahşa. |
10. (8-10) Fakat Allaha saygı duyarak sana şevkle koşa koşa gelenle sen ilgilenmiyorsun. |
فَأَنْتَ عَنْهُ تَلَهَّىٰ Feente ’anhu telehha. |
كَلَّا إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ Kella inneha tezkiretun. |
|
فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ Femen şae zekerehu. |
|
فِي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍ Fiy suhufin mukerremetin. |
|
مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍ Merfu’atin mutahheretin. |
|
بِأَيْدِي سَفَرَةٍ Bieydin seferetin. |
|
كِرَامٍ بَرَرَةٍ Kiramin bereretin. |
|
قُتِلَ الْإِنْسَانُ مَا أَكْفَرَهُ Kutilel’insanu ma ekferehu. |
|
مِنْ أَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُ Min eyyi şey’in halekahu. |
|
مِنْ نُطْفَةٍ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُ Min nutfetin halekahu fekadderehu. |
|
ثُمَّ السَّبِيلَ يَسَّرَهُ Summessebiyle yesserehu. |
|
ثُمَّ أَمَاتَهُ فَأَقْبَرَهُ Summe ematehu feakberehu. |
|
ثُمَّ إِذَا شَاءَ أَنْشَرَهُ Summe iza şea enşerehu. |
|
23. Hayır! İnsan, Allah’ın buyruğunu lâyıkıyla yerine getirmedi. |
كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَا أَمَرَهُ Kella lemma yakdı ma emerehu. |
فَلْيَنْظُرِ الْإِنْسَانُ إِلَىٰ طَعَامِهِ Felyenzuril’insanu ila ta’amihi. |
|
أَنَّا صَبَبْنَا الْمَاءَ صَبًّا Enna sabebnelmae sabben. |
|
ثُمَّ شَقَقْنَا الْأَرْضَ شَقًّا Summe şakaknel’arda şakkan. |
|
فَأَنْبَتْنَا فِيهَا حَبًّا Feenbetna fiyha habben. |
|
وَعِنَبًا وَقَضْبًا Ve ’ineben ve kadben. |
|
وَزَيْتُونًا وَنَخْلًا Ve zeytunen ve nahlen. |
|
وَحَدَائِقَ غُلْبًا Ve hadaika ğulben. |
|
وَفَاكِهَةً وَأَبًّا Ve fakiheten ve ebben. |
|
32. Bütün bunları sizin ve davarlarınızın faydalanması için yaptık. |
مَتَاعًا لَكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ Meta’an lekum ve lien’amikum. |
33. Ama vakti gelip de o kulakları patlatan dehşetli gün geldiği zaman |
فَإِذَا جَاءَتِ الصَّاخَّةُ Feiza caetissahhatu. |
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ Yevme yefirrulmer’u min ehıyhi. |
|
وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ Ve ummihi ve ebiyhi. |
|
وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ Ve sahıbetihi ve beniyhi. |
|
37. O gün onlardan her birinin başından aşkın derdi ve tasası vardır. |
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ Likullimriin minhum yevmeizin şe’nun yuğniyhi. |
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌ Vucuhun yevmeizin musfiretun. |
|
ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌ Dahıketun mustebşiretun. |
|
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ Ve vucuhun yevmeizin ’aleyha ğaberetun. |
|
تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌ Terhekuha kateretun. |
|
42. İşte bunlar kâfir, günaha dadanan, haktan sapan kimselerdir. |
أُولَٰئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ Ulaike humulkeferetulfeceretu. |