Celal Yıldırım | |
---|---|
حم Ha mım |
|
وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ Vel kitabil mübın |
|
3. Biz, aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur’ân indirdik. |
إِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ İnna cealnahü kur’anen rabiyyel lealleküm ta’kılun |
4. Şüphesiz ki, o bizim katımızda ANA KİTAB’da (yazılı) kadri yücedir ve hikmet doludur. |
وَإِنَّهُ فِي أُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَكِيمٌ Ve innehu fı ümmil kitabi ledeyna le aliyyün hakım |
أَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا أَنْ كُنْتُمْ قَوْمًا مُسْرِفِينَ E fe nadribü ankümüz zikra safhan en küntüm kavmem müsrifın |
|
وَكَمْ أَرْسَلْنَا مِنْ نَبِيٍّ فِي الْأَوَّلِينَ Ve kem erselna min nebiyyin fil evvelın |
|
7. Ama onlara ne kadar bir peygamber geldiyse, mutlaka onu alaya alıp eğlendiler. |
وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ نَبِيٍّ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ Ve ma yet’tıhim min nebiyyin illa kanu bihı yestehziun |
فَأَهْلَكْنَا أَشَدَّ مِنْهُمْ بَطْشًا وَمَضَىٰ مَثَلُ الْأَوَّلِينَ Fe ehlekna eşedde minhüm batşev ve meda meselül evvelın |
|
وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ Ve lein seeltehüm men halekas semavati vel erda le yekulünne halekahünnel azızül alım |
|
الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا وَجَعَلَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ Ellezı ceale lekümül erda mehdev ve veale leküm fıha sübülel lealleküm tehtedun |
|
وَالَّذِي نَزَّلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَنْشَرْنَا بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا ۚ كَذَٰلِكَ تُخْرَجُونَ Vellezı nezzele mines semai maem bi kader fe enşarna bihı beldetem meyta kezalike tuhracun |
|
12. O ki, bütün çiftleri yaratmış, gemiyi ve davarlardan binmeniz için, |
وَالَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ Vellezı halekal ezvace külleha ve ceale leküm minel fülki vel en’ami ma terkebun |
لِتَسْتَوُوا عَلَىٰ ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحَانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ Li testevu ala zuhurihı sümme tezküru nı’mete rabbiküm izesteveytüm aleyhi ve tekulu sübhanellezı sehhara lena haza ve ma künna lehu mukrinın |
|
وَإِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ Ve inna ila rabbina le münkalibun |
|
وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِهِ جُزْءًا ۚ إِنَّ الْإِنْسَانَ لَكَفُورٌ مُبِينٌ Ve cealu lehu min ıbadihı cüz’a innel insane le kefurum mübın |
|
16. Yoksa Allah yaptıklarınızdan kendine kızlar edindi de oğulları size mi seçip verdi ? |
أَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَأَصْفَاكُمْ بِالْبَنِينَ Emittehaze memma yahlüku benativ ve asfaküm bil benın |
وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُمْ بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَٰنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ Ve iza büşşira ehadühüm bima darabe lir rahmani meselen zalle vechühu müsveddev ve hüze kezıym |
|
أَوَمَنْ يُنَشَّأُ فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُبِينٍ E ve mey yüneşşeü fil hılyeti ve hüve fil hısami ğayrumübın |
|
وَجَعَلُوا الْمَلَائِكَةَ الَّذِينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمَٰنِ إِنَاثًا ۚ أَشَهِدُوا خَلْقَهُمْ ۚ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْأَلُونَ Ve cealül melaiketellezıne hüm ıbadür rahmani inasa e şehidu halkahüm setüktebü şehadetühüm ve yüs’elun |
|
وَقَالُوا لَوْ شَاءَ الرَّحْمَٰنُ مَا عَبَدْنَاهُمْ ۗ مَا لَهُمْ بِذَٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ Ve kalu lev şaer rahmanü ma abednahüm ma lehüm bi zalike min ılmin in hüm illa yahrusun |
|
21. Yoksa biz, bundan (bu Kur’ân’dan) önce kendilerine kitap verdik de ona mı sıkıca tutunuyorlar ? |
أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِنْ قَبْلِهِ فَهُمْ بِهِ مُسْتَمْسِكُونَ Em ateynahüm kitabem min kablihı fe hüm bihı müstemsikun |
بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِمْ مُهْتَدُونَ Bel kalu inna vecedna abaena ala ümmetiv ve inna ala asarihim mühtedun |
|
وَكَذَٰلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِنْ نَذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ Ve kezalike ma erselna min kablike fı karyetim min nezırin illa kale mütrafuha inna vecedna abaena ala ümmetiv ve inna ala asarihim muktedun |
|
قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكُمْ بِأَهْدَىٰ مِمَّا وَجَدْتُمْ عَلَيْهِ آبَاءَكُمْ ۖ قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ كَافِرُونَ Kale e ve lev ci’tüküm bi ehda mimma vecedtüm aleyhi abaeküm kalu inna bima ürsiltüm bihı kafirun |
|
25. Onlardan intikam aldık. O (hakkı) yalanlayanların sonlarının ne olduğuna bir bak!. ( |
فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ ۖ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ Fentekamna mihüm fenzur keyfe kane akıbetül mükezzibın |
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ إِنَّنِي بَرَاءٌ مِمَّا تَعْبُدُونَ Ve iz kale ibrahımü li ebıhi ve kavmihı innenı beraüm mimma ta’büdun |
|
إِلَّا الَّذِي فَطَرَنِي فَإِنَّهُ سَيَهْدِينِ İllellezı fetaranı fe innehu seyehdın |
|
28. İbrahim bunu, (hakka) dönerler diye soyu arasında baki kalacak bir söz olarak bıraktı. |
وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ Ve cealeha kelimetem bakıyeten fı akıbihı leallehüm yarciun |
بَلْ مَتَّعْتُ هَٰؤُلَاءِ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ جَاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُبِينٌ Vel metta’tü haülai ve abaehüm hatta caehümül hakku ve rasulüm mübın |
|
30. Hakk onlara geldiği zaman, «bu bir sihirdir ve biz elbette onu inkâr edenlerizdir,» dediler. |
وَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ وَإِنَّا بِهِ كَافِرُونَ Ve lemma caehümül hakku kalu haza sıhruv ve inna bihı kafirun |
31. Ve bir de dediler ki «Bu Kur’ân, şu iki şehirden büyük bir adama indirilmeli değil miydi?» |
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هَٰذَا الْقُرْآنُ عَلَىٰ رَجُلٍ مِنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظِيمٍ Ve kalu lev la nüzzile hazel kur’anü ala racülim minel karyeteyni azıym |
أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَ ۚ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۚ وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا سُخْرِيًّا ۗ وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ E hüm yaksimune rahmete rabbik nahnü kasemna beynahüm meıyşetehüm fil hayatid dünya ve rafa’na ba’dahüm fevka ba’dın deracatil li yettehıze ba’duhüm ba’dan suhriyya ve rahmetü rabbike hayrum mimma yecmeun |
|
وَلَوْلَا أَنْ يَكُونَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا لِمَنْ يَكْفُرُ بِالرَّحْمَٰنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفًا مِنْ فِضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَ Ve lev la ey yekunen nasü ümmetev vahıdetel le cealna li mey yekfüru bir rahmani li büyutihim şükufem min fiddativ ve mearice aleyha yazherun |
|
وَلِبُيُوتِهِمْ أَبْوَابًا وَسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِئُونَ Ve li büyutihim ebvabev ve süruran aleyha yettekiun |
|
وَزُخْرُفًا ۚ وَإِنْ كُلُّ ذَٰلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۚ وَالْآخِرَةُ عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُتَّقِينَ Ve zuhrufa ve in küllü zalike lemma metaul haytiod dünya vel ahıratü ınde rabbike lil müttekıyn |
|
وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمَٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ Ve mey ya’şü an zikrir rahmani nükayyıd lehu şeytanen fe hüve lehu karın |
|
وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ Ve innehüm le yesuddunehüm anis sebıli ve yahsebune ennehüm anis sebıli ve yahsebune ennehüm mühtedun |
|
حَتَّىٰ إِذَا جَاءَنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرِينُ Hatta iza caena kale ya leyte beynı ve beyneke bu’del meşrikayni fe bi’sel karın |
|
وَلَنْ يَنْفَعَكُمُ الْيَوْمَ إِذْ ظَلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ Ve ley yenfeakümül yevme iz zalemtüm enneküm fil azabe müşterikun |
|
أَفَأَنْتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ أَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَنْ كَانَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ E fe ente tüsmius summe ev tehdil umye ve men kane fı dalalim mübın |
|
41. Eğer biz seni (alıp kendimize) götürsek bile şüphesiz onlardan intikam alacağız. |
فَإِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَإِنَّا مِنْهُمْ مُنْتَقِمُونَ Fe imma nezhebenne bike fe inna minhüm müntekımun |
أَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذِي وَعَدْنَاهُمْ فَإِنَّا عَلَيْهِمْ مُقْتَدِرُونَ Ev nüriyenne kellezı veadnahüm fe inna aleyhim muktedoirun |
|
43. Artık sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz ki sen dosdoğru yol üzerindesin. |
فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ ۖ إِنَّكَ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ Festemsik billezı uhıye ileyk inneke ala sıratım müstekıym |
وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَ ۖ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ Ve innehu lezikrul leke ve li kavmik ve sevfe tüs’elun |
|
وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رُسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِنْ دُونِ الرَّحْمَٰنِ آلِهَةً يُعْبَدُونَ Ves’el men erselna min kablike mir rusülina e cealna min dunir rahmani alihetey yu’bedun |
|
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَقَالَ إِنِّي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ Ve le kad erselna musa bi ayatina ila fir’avne ve meleihı fe kale inni rasulü rabbil alemın |
|
47. Ne vakit ki onlara mu’cizelerimizle geldi, onlar birdenbire (işi alaya alıp) buna gülüverdiler. |
فَلَمَّا جَاءَهُمْ بِآيَاتِنَا إِذَا هُمْ مِنْهَا يَضْحَكُونَ Felemma caehüm bi ayatina iza hüm minha yadhakun |
وَمَا نُرِيهِمْ مِنْ آيَةٍ إِلَّا هِيَ أَكْبَرُ مِنْ أُخْتِهَا ۖ وَأَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ Ve ma nürıhim min ayetin illa hiye ekberu min uhtiha ve ehaznahüm bil azabi leallehüm yarciun |
|
وَقَالُوا يَا أَيُّهَ السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَ إِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ Ve kalu ya eyyühes sahırud’u lena rabbeke bima ahide ındeke innena le mühtedun |
|
50. Kendilerinden o azabı kaldırdığımızda, birden verdikleri sözü bozdular (yerine getirmediler). |
فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِذَا هُمْ يَنْكُثُونَ Felemma keşefna anhümül azabe izahüm yenküsun |
وَنَادَىٰ فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ وَهَٰذِهِ الْأَنْهَارُ تَجْرِي مِنْ تَحْتِي ۖ أَفَلَا تُبْصِرُونَ Ve nada fir’avnü fı kamihı kale ya kavmi e leyse lı mülkü mısra ve hazihil enharu tecrı min tahtı e fe la tübsırün |
|
أَمْ أَنَا خَيْرٌ مِنْ هَٰذَا الَّذِي هُوَ مَهِينٌ وَلَا يَكَادُ يُبِينُ Em ene hayrum min hazellezı hüve mehınüv ve la yekadü yübın |
|
فَلَوْلَا أُلْقِيَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌ مِنْ ذَهَبٍ أَوْ جَاءَ مَعَهُ الْمَلَائِكَةُ مُقْتَرِنِينَ Fe lev la ülkıye aleyhi esviratüm min zehebin ev cae meahül melaiketü mukterinın |
|
فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ Festehaffe kavmehu fe etauh innehüm kanu kavmen fasikıyn |
|
فَلَمَّا آسَفُونَا انْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ Felemma asefununtekamna minhüm fe ağraknahüm ecmeıyn |
|
56. Onları sonra gelecekler için geçmiş bir ibret ve misâl yaptık. |
فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفًا وَمَثَلًا لِلْآخِرِينَ Fe cealnahüm selefev ve meselel lil ahırın |
57. Ve ne vakit ki, Meryem oğlu misâl verildi, senin kavmin hemen bağrışıp çağrıştılar, |
وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلًا إِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ Ve lemma duribebnü meryeme meselen iza kavmüke minhü yesıddun |
وَقَالُوا أَآلِهَتُنَا خَيْرٌ أَمْ هُوَ ۚ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ إِلَّا جَدَلًا ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ Ve kalu e alihetüna hayrun em hu ma darabuhü leke illa cedela bel hüm kavmün hasımun |
|
إِنْ هُوَ إِلَّا عَبْدٌ أَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلًا لِبَنِي إِسْرَائِيلَ İn hüve illa abdün en’amna aleyhi ve cealnahü meselel li benı israıl |
|
60. Eğer biz, dileseydik yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık. |
وَلَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَا مِنْكُمْ مَلَائِكَةً فِي الْأَرْضِ يَخْلُفُونَ Ve lev neşaü le cealna minküm melaiketen fil erdı yahlüfun |
وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ Ve innehu le ılmül lissaati fe la temterunne biha vettebiun haza sıratum müstekıym |
|
62. Sakın şeytan sizi (doğru yoldan) alıkoymasın. Çünkü hakikat o, açık bir düşmandır. |
وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُ ۖ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ Ve la yesudodennekümüş şeytan innehu leküm adüvvün mübın |
وَلَمَّا جَاءَ عِيسَىٰ بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُمْ بِالْحِكْمَةِ وَلِأُبَيِّنَ لَكُمْ بَعْضَ الَّذِي تَخْتَلِفُونَ فِيهِ ۖ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ Ve lemma cae ıysa bil beyyinati kale kad ci’tüküm bil hıkmeti ve li übeyyine leküm ba’dallezı tahtelifune fıh fettekullahe ve etıy’un |
|
إِنَّ اللَّهَ هُوَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ İnnellahe hüve rabbı ve rabbüküm fa’büduh haza sıratum müstekıym |
|
فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْ ۖ فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ أَلِيمٍ Fahtelefel ahzabü mim beynihim fe veylül lillezıne zalemu min azabi yevmin elım |
|
هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ Hel yenzurune illes saate en te’tiyehüm bağtetev ve hüm la yeş’urun |
|
الْأَخِلَّاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَ El ehıllaü yevmeizim ba’duhüm li ba’dın adüvvün illel müttekıyn |
|
68. Ey kullarım! Bugün size bir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz de. |
يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَا أَنْتُمْ تَحْزَنُونَ Ya ıbadi la havfün aleykümül yevme ve la entüm tanzenun |
69. O kullar ki, âyetlerimize inandılar ve (bize, buyruklarımıza) teslimiyet gösterdiler. |
الَّذِينَ آمَنُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِمِينَ Ellezıne amenu bi ayatina ve kanu müslimın |
70. Sizler ve eşleriniz sevinç ve mutluluk içinde girin Cennet’e! |
ادْخُلُوا الْجَنَّةَ أَنْتُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ Üdhulül cennete entüm ve ezvacüküm tuhberun |
يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَأَكْوَابٍ ۖ وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنْفُسُ وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ ۖ وَأَنْتُمْ فِيهَا خَالِدُونَ Yütafü aleyhim bi sıhafim min zehebiv ve ekvab ve fıha ma teştehıhil enfüsü ve telezzül a’yün ve entüm fıha halidün |
|
72. İşte işleyip geldiğiniz (sevap ve iyilikler)e karşılık vâris kılındığınız Cennet!. |
وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Ve tilkel cennetülletı uristümuha bima küntüm ta’melun |
73. Orada sizin için (sayısı belirsiz) çok meyveler vardır ki, onlardan yiyeceksiniz. |
لَكُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ كَثِيرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ Leküm fiha fakihetün kesıratüm miha te’külun |
74. Suçlu günahkârlar ise elbette Cehennem azabında devamlı kalıcılardır. |
إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ İnnel mücrimıne fı azabi cehenneme halidun |
75. Kendilerinden azaba ara verilip gevşetilmiyecek ve orada ümitsizlik içindedirler. |
لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ La yüfetteru anhüm ve hüm fıhi müblisun |
76. Biz onlara zulmetmedik, ama onlar kendileri zâlimlerdir. |
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا هُمُ الظَّالِمِينَ Ve ma zalemnahüm ve lakin kanu hümüz zalimın |
وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ ۖ قَالَ إِنَّكُمْ مَاكِثُونَ Ve nadev ya malikü li yakdı aleyna rabbük kale inneküm makisun |
|
78. And olsun ki, biz size hakkı getirdik, fakat çoğunuz hakktan hoşlanmayıp tiksinenlersiniz. |
لَقَدْ جِئْنَاكُمْ بِالْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ Lekad ci’naküm bil hakkı ve lakinne ekseraküm lil hakkı karihun |
79. Yoksa onlar, işi sıkı mı tuttular ? Doğrusu biz de sıkı tutanlarız. |
أَمْ أَبْرَمُوا أَمْرًا فَإِنَّا مُبْرِمُونَ Em ebramu emran fe inna mübrimun |
أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُمْ ۚ بَلَىٰ وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ Em yahsebune enna la nesmeu sirrahüm ve necvahüm bela ve rusülüna ledeyhüm yektübun |
|
81. De ki Eğer (bilfarz) Rahmân’ın çocuğu olsa idi, ben ona kulluk edenlerin ilki olurdum. |
قُلْ إِنْ كَانَ لِلرَّحْمَٰنِ وَلَدٌ فَأَنَا أَوَّلُ الْعَابِدِينَ Kul in kane lirrahmani veledün fe ene evvelül abidın |
82. Göklerin ve yerin Rabbi, Arş’ın Rabbi onların vasfedegeldiklerinden yücedir, münezzehtir. |
سُبْحَانَ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ Sübhüne rabbis semavati vel erdı rabbil arşi amma yesıfun |
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ Fezerhüm yahudu ve yel’abu hatta yülaku yevmehümüllezı yuadun |
|
84. O ki, gökte de tek Tanrı’dır, yerde de tek Tanrı’dır. O hikmet sahibidir, bilendir. |
وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاءِ إِلَٰهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَٰهٌ ۚ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ Ve hüvellezı fis semai ilahüv ve fil erdı ilah ve hüvel hakımül alım |
وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَعِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ Ve tebarakellezı lehu mülküs semavati vel erdı ve ma beynehüma ve ındehu ılmüs saah ve ileyhi türceun |
|
وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ Ve la yemliküllezıne yed’une min dunihiş şefaate illa men şehide bil hakkı ve hüm ya’lemun |
|
وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ ۖ فَأَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ Ve lein seeltehüm men halekahüm le yekulünnellahü fe enna yü’fekun |
|
وَقِيلِهِ يَا رَبِّ إِنَّ هَٰؤُلَاءِ قَوْمٌ لَا يُؤْمِنُونَ Ve kıylihı ya rabbi inne haülai kavmül la yü’minun |
|
فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ Fasfah anhüm ve kul selam fe sevfe ya’lemun |