Sadık Türkmen | |
---|---|
حم Ha mım |
|
وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ Vel kitabil mübın |
|
3. Biz onu, Arapça (anladıkları dilde) bir Kur’an kıldık/yaptık. Aklınızı kullanasınız diye! |
إِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ İnna cealnahü kur’anen rabiyyel lealleküm ta’kılun |
وَإِنَّهُ فِي أُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَكِيمٌ Ve innehu fı ümmil kitabi ledeyna le aliyyün hakım |
|
أَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا أَنْ كُنْتُمْ قَوْمًا مُسْرِفِينَ E fe nadribü ankümüz zikra safhan en küntüm kavmem müsrifın |
|
وَكَمْ أَرْسَلْنَا مِنْ نَبِيٍّ فِي الْأَوَّلِينَ Ve kem erselna min nebiyyin fil evvelın |
|
7. Onlara hiçbir nebî/peygamber gelmedi ki; onunla alay ediyor olmasınlar. |
وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ نَبِيٍّ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ Ve ma yet’tıhim min nebiyyin illa kanu bihı yestehziun |
8. Biz de güç bakımından bunlardan daha çetinini helâk ettik. Nitekim evvelkilerin örneği geçmiştir! |
فَأَهْلَكْنَا أَشَدَّ مِنْهُمْ بَطْشًا وَمَضَىٰ مَثَلُ الْأَوَّلِينَ Fe ehlekna eşedde minhüm batşev ve meda meselül evvelın |
وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ Ve lein seeltehüm men halekas semavati vel erda le yekulünne halekahünnel azızül alım |
|
الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا وَجَعَلَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ Ellezı ceale lekümül erda mehdev ve veale leküm fıha sübülel lealleküm tehtedun |
|
وَالَّذِي نَزَّلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَنْشَرْنَا بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا ۚ كَذَٰلِكَ تُخْرَجُونَ Vellezı nezzele mines semai maem bi kader fe enşarna bihı beldetem meyta kezalike tuhracun |
|
وَالَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ Vellezı halekal ezvace külleha ve ceale leküm minel fülki vel en’ami ma terkebun |
|
لِتَسْتَوُوا عَلَىٰ ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحَانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ Li testevu ala zuhurihı sümme tezküru nı’mete rabbiküm izesteveytüm aleyhi ve tekulu sübhanellezı sehhara lena haza ve ma künna lehu mukrinın |
|
14. "Ve biz elbette Rabbimize dönücüleriz (demeniz içindir)." |
وَإِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ Ve inna ila rabbina le münkalibun |
وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِهِ جُزْءًا ۚ إِنَّ الْإِنْسَانَ لَكَفُورٌ مُبِينٌ Ve cealu lehu min ıbadihı cüz’a innel insane le kefurum mübın |
|
16. Yoksa o, yarattıklarından kızları kendisine edindi de, oğulları size mi seçip bıraktı? |
أَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَأَصْفَاكُمْ بِالْبَنِينَ Emittehaze memma yahlüku benativ ve asfaküm bil benın |
وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُمْ بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَٰنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ Ve iza büşşira ehadühüm bima darabe lir rahmani meselen zalle vechühu müsveddev ve hüze kezıym |
|
18. "süs içinde yetiştirilen, savaşta kendini gösteremeyecek olanı mı?" |
أَوَمَنْ يُنَشَّأُ فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُبِينٍ E ve mey yüneşşeü fil hılyeti ve hüve fil hısami ğayrumübın |
وَجَعَلُوا الْمَلَائِكَةَ الَّذِينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمَٰنِ إِنَاثًا ۚ أَشَهِدُوا خَلْقَهُمْ ۚ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْأَلُونَ Ve cealül melaiketellezıne hüm ıbadür rahmani inasa e şehidu halkahüm setüktebü şehadetühüm ve yüs’elun |
|
وَقَالُوا لَوْ شَاءَ الرَّحْمَٰنُ مَا عَبَدْنَاهُمْ ۗ مَا لَهُمْ بِذَٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ Ve kalu lev şaer rahmanü ma abednahüm ma lehüm bi zalike min ılmin in hüm illa yahrusun |
|
21. Yoksa biz, bundan önce onlara kitap verdik de, şimdi ona mı tutunuyorlar? |
أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِنْ قَبْلِهِ فَهُمْ بِهِ مُسْتَمْسِكُونَ Em ateynahüm kitabem min kablihı fe hüm bihı müstemsikun |
بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِمْ مُهْتَدُونَ Bel kalu inna vecedna abaena ala ümmetiv ve inna ala asarihim mühtedun |
|
وَكَذَٰلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِنْ نَذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ Ve kezalike ma erselna min kablike fı karyetim min nezırin illa kale mütrafuha inna vecedna abaena ala ümmetiv ve inna ala asarihim muktedun |
|
قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكُمْ بِأَهْدَىٰ مِمَّا وَجَدْتُمْ عَلَيْهِ آبَاءَكُمْ ۖ قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ كَافِرُونَ Kale e ve lev ci’tüküm bi ehda mimma vecedtüm aleyhi abaeküm kalu inna bima ürsiltüm bihı kafirun |
|
25. Biz de onlardan intikam aldık. Öyleyse bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu? |
فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ ۖ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ Fentekamna mihüm fenzur keyfe kane akıbetül mükezzibın |
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ إِنَّنِي بَرَاءٌ مِمَّا تَعْبُدُونَ Ve iz kale ibrahımü li ebıhi ve kavmihı innenı beraüm mimma ta’büdun |
|
27. Beni yaratan hariç! Şüphesiz O, bana doğru yolu gösterendir." |
إِلَّا الَّذِي فَطَرَنِي فَإِنَّهُ سَيَهْدِينِ İllellezı fetaranı fe innehu seyehdın |
28. (İbrahim) bu sözü, ardında kalıcı bir söz yaptı ki, onlar doğru yola dönsünler. |
وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ Ve cealeha kelimetem bakıyeten fı akıbihı leallehüm yarciun |
بَلْ مَتَّعْتُ هَٰؤُلَاءِ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ جَاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُبِينٌ Vel metta’tü haülai ve abaehüm hatta caehümül hakku ve rasulüm mübın |
|
30. Gerçek kendilerine gelince; "Bu bir büyüdür, biz onu inkâr edicileriz" dediler. |
وَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ وَإِنَّا بِهِ كَافِرُونَ Ve lemma caehümül hakku kalu haza sıhruv ve inna bihı kafirun |
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هَٰذَا الْقُرْآنُ عَلَىٰ رَجُلٍ مِنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظِيمٍ Ve kalu lev la nüzzile hazel kur’anü ala racülim minel karyeteyni azıym |
|
أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَ ۚ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۚ وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا سُخْرِيًّا ۗ وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ E hüm yaksimune rahmete rabbik nahnü kasemna beynahüm meıyşetehüm fil hayatid dünya ve rafa’na ba’dahüm fevka ba’dın deracatil li yettehıze ba’duhüm ba’dan suhriyya ve rahmetü rabbike hayrum mimma yecmeun |
|
وَلَوْلَا أَنْ يَكُونَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا لِمَنْ يَكْفُرُ بِالرَّحْمَٰنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفًا مِنْ فِضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَ Ve lev la ey yekunen nasü ümmetev vahıdetel le cealna li mey yekfüru bir rahmani li büyutihim şükufem min fiddativ ve mearice aleyha yazherun |
|
34. Odalarına kapılar ve üzerinde yaslanacakları koltuklar yapardık |
وَلِبُيُوتِهِمْ أَبْوَابًا وَسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِئُونَ Ve li büyutihim ebvabev ve süruran aleyha yettekiun |
وَزُخْرُفًا ۚ وَإِنْ كُلُّ ذَٰلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۚ وَالْآخِرَةُ عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُتَّقِينَ Ve zuhrufa ve in küllü zalike lemma metaul haytiod dünya vel ahıratü ınde rabbike lil müttekıyn |
|
وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمَٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ Ve mey ya’şü an zikrir rahmani nükayyıd lehu şeytanen fe hüve lehu karın |
|
37. Kendileri yoldan çıkıp saptıkları halde onlar sanırlar ki, kendileri doğru yoldadırlar! |
وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ Ve innehüm le yesuddunehüm anis sebıli ve yahsebune ennehüm anis sebıli ve yahsebune ennehüm mühtedun |
حَتَّىٰ إِذَا جَاءَنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرِينُ Hatta iza caena kale ya leyte beynı ve beyneke bu’del meşrikayni fe bi’sel karın |
|
وَلَنْ يَنْفَعَكُمُ الْيَوْمَ إِذْ ظَلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ Ve ley yenfeakümül yevme iz zalemtüm enneküm fil azabe müşterikun |
|
أَفَأَنْتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ أَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَنْ كَانَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ E fe ente tüsmius summe ev tehdil umye ve men kane fı dalalim mübın |
|
41. Biz seni alıp (vefat ettirip) götürsek de, kesinlikle yine de onlardan intikam alırız. |
فَإِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَإِنَّا مِنْهُمْ مُنْتَقِمُونَ Fe imma nezhebenne bike fe inna minhüm müntekımun |
42. Ya da onları tehdit ettiğimiz (azabı) sana gösteririz. Elbette Biz, onlara güç yetiricileriz. |
أَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذِي وَعَدْنَاهُمْ فَإِنَّا عَلَيْهِمْ مُقْتَدِرُونَ Ev nüriyenne kellezı veadnahüm fe inna aleyhim muktedoirun |
فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ ۖ إِنَّكَ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ Festemsik billezı uhıye ileyk inneke ala sıratım müstekıym |
|
44. Şüphesiz bu (Kur’an), sana ve halkına bir öğüttür. Ama yakında sorgulanacaksınız! |
وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَ ۖ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ Ve innehu lezikrul leke ve li kavmik ve sevfe tüs’elun |
وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رُسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِنْ دُونِ الرَّحْمَٰنِ آلِهَةً يُعْبَدُونَ Ves’el men erselna min kablike mir rusülina e cealna min dunir rahmani alihetey yu’bedun |
|
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَقَالَ إِنِّي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ Ve le kad erselna musa bi ayatina ila fir’avne ve meleihı fe kale inni rasulü rabbil alemın |
|
47. Fakat ayetlerimizle onlara gelince, onlar o zama, onlarla alay ederek gülüyorlar! |
فَلَمَّا جَاءَهُمْ بِآيَاتِنَا إِذَا هُمْ مِنْهَا يَضْحَكُونَ Felemma caehüm bi ayatina iza hüm minha yadhakun |
وَمَا نُرِيهِمْ مِنْ آيَةٍ إِلَّا هِيَ أَكْبَرُ مِنْ أُخْتِهَا ۖ وَأَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ Ve ma nürıhim min ayetin illa hiye ekberu min uhtiha ve ehaznahüm bil azabi leallehüm yarciun |
|
وَقَالُوا يَا أَيُّهَ السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَ إِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ Ve kalu ya eyyühes sahırud’u lena rabbeke bima ahide ındeke innena le mühtedun |
|
50. Fakat onlardan azabı kaldırdığımız zaman, bir de bakarsın ki, onlar sözlerini bozuyorlar!.. |
فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِذَا هُمْ يَنْكُثُونَ Felemma keşefna anhümül azabe izahüm yenküsun |
وَنَادَىٰ فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ وَهَٰذِهِ الْأَنْهَارُ تَجْرِي مِنْ تَحْتِي ۖ أَفَلَا تُبْصِرُونَ Ve nada fir’avnü fı kamihı kale ya kavmi e leyse lı mülkü mısra ve hazihil enharu tecrı min tahtı e fe la tübsırün |
|
52. Ben şu zavallı ve neredeyse söz anlatamayacak olan kişiden üstün değil miyim? |
أَمْ أَنَا خَيْرٌ مِنْ هَٰذَا الَّذِي هُوَ مَهِينٌ وَلَا يَكَادُ يُبِينُ Em ene hayrum min hazellezı hüve mehınüv ve la yekadü yübın |
فَلَوْلَا أُلْقِيَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌ مِنْ ذَهَبٍ أَوْ جَاءَ مَعَهُ الْمَلَائِكَةُ مُقْتَرِنِينَ Fe lev la ülkıye aleyhi esviratüm min zehebin ev cae meahül melaiketü mukterinın |
|
فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ Festehaffe kavmehu fe etauh innehüm kanu kavmen fasikıyn |
|
55. Sonunda bizi hışımlandırınca onlardan intikam aldık! Derhal hepsini boğduk. |
فَلَمَّا آسَفُونَا انْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ Felemma asefununtekamna minhüm fe ağraknahüm ecmeıyn |
56. Böylece onları geçmiş atalar olarak ve sonradan gelenler için bir misâl kıldık. |
فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفًا وَمَثَلًا لِلْآخِرِينَ Fe cealnahüm selefev ve meselel lil ahırın |
57. Şimdi, ne zaman bir örnek olarak Meryem oğlu anlatılsa, kavmin hemen ondan ötürü feryat ediyor! |
وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلًا إِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ Ve lemma duribebnü meryeme meselen iza kavmüke minhü yesıddun |
وَقَالُوا أَآلِهَتُنَا خَيْرٌ أَمْ هُوَ ۚ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ إِلَّا جَدَلًا ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ Ve kalu e alihetüna hayrun em hu ma darabuhü leke illa cedela bel hüm kavmün hasımun |
|
59. O (isa), ancak kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğulları’na örnek kıldığımız bir kuldur! |
إِنْ هُوَ إِلَّا عَبْدٌ أَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلًا لِبَنِي إِسْرَائِيلَ İn hüve illa abdün en’amna aleyhi ve cealnahü meselel li benı israıl |
وَلَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَا مِنْكُمْ مَلَائِكَةً فِي الْأَرْضِ يَخْلُفُونَ Ve lev neşaü le cealna minküm melaiketen fil erdı yahlüfun |
|
وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ Ve innehu le ılmül lissaati fe la temterunne biha vettebiun haza sıratum müstekıym |
|
62. Sakın şeytan sizi bu yoldan alıkoymasın. Çünkü o, sizin için apaçık saldırgan bir düşmandır. |
وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُ ۖ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ Ve la yesudodennekümüş şeytan innehu leküm adüvvün mübın |
وَلَمَّا جَاءَ عِيسَىٰ بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُمْ بِالْحِكْمَةِ وَلِأُبَيِّنَ لَكُمْ بَعْضَ الَّذِي تَخْتَلِفُونَ فِيهِ ۖ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ Ve lemma cae ıysa bil beyyinati kale kad ci’tüküm bil hıkmeti ve li übeyyine leküm ba’dallezı tahtelifune fıh fettekullahe ve etıy’un |
|
إِنَّ اللَّهَ هُوَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ İnnellahe hüve rabbı ve rabbüküm fa’büduh haza sıratum müstekıym |
|
فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْ ۖ فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ أَلِيمٍ Fahtelefel ahzabü mim beynihim fe veylül lillezıne zalemu min azabi yevmin elım |
|
هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ Hel yenzurune illes saate en te’tiyehüm bağtetev ve hüm la yeş’urun |
|
67. O gün samimî dostlar birbirlerine düşmandırlar! Allah’tan korkup sakınanlar hariç! |
الْأَخِلَّاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَ El ehıllaü yevmeizim ba’duhüm li ba’dın adüvvün illel müttekıyn |
68. "ey kullarim! Bugün size korku yoktur ve siz üzülmezsiniz." |
يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَا أَنْتُمْ تَحْزَنُونَ Ya ıbadi la havfün aleykümül yevme ve la entüm tanzenun |
69. Bunlar ayetlerimize inandılar ve teslim olarak gereğini yerine getirmeye çalıştılar. |
الَّذِينَ آمَنُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِمِينَ Ellezıne amenu bi ayatina ve kanu müslimın |
70. "siz ve eşleriniz cennete girin! Ağırlanarak neşelendirileceksiniz." |
ادْخُلُوا الْجَنَّةَ أَنْتُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ Üdhulül cennete entüm ve ezvacüküm tuhberun |
يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَأَكْوَابٍ ۖ وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنْفُسُ وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ ۖ وَأَنْتُمْ فِيهَا خَالِدُونَ Yütafü aleyhim bi sıhafim min zehebiv ve ekvab ve fıha ma teştehıhil enfüsü ve telezzül a’yün ve entüm fıha halidün |
|
72. Yapmış olduklarınıza karşılık, size miras bırakılan cennet işte budur! |
وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Ve tilkel cennetülletı uristümuha bima küntüm ta’melun |
73. Orada sizin için birçok meyveler vardır onlardan yersiniz." |
لَكُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ كَثِيرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ Leküm fiha fakihetün kesıratüm miha te’külun |
74. Şüphesiz suçlular cehennem azabı içinde sonsuz kalıcıdırlar. |
إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ İnnel mücrimıne fı azabi cehenneme halidun |
75. Onlardan hiç kesintiye uğramayacaktır ve onlar orada ümitsizdirler! |
لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ La yüfetteru anhüm ve hüm fıhi müblisun |
76. Biz onlara zulmetmedik, fakat kendilerine zulmediyorlardı. |
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا هُمُ الظَّالِمِينَ Ve ma zalemnahüm ve lakin kanu hümüz zalimın |
وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ ۖ قَالَ إِنَّكُمْ مَاكِثُونَ Ve nadev ya malikü li yakdı aleyna rabbük kale inneküm makisun |
|
لَقَدْ جِئْنَاكُمْ بِالْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ Lekad ci’naküm bil hakkı ve lakinne ekseraküm lil hakkı karihun |
|
79. Yoksa bir iş mi kararlaştırdılar? Şüphesiz, Biz de kararlılarız! |
أَمْ أَبْرَمُوا أَمْرًا فَإِنَّا مُبْرِمُونَ Em ebramu emran fe inna mübrimun |
أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُمْ ۚ بَلَىٰ وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ Em yahsebune enna la nesmeu sirrahüm ve necvahüm bela ve rusülüna ledeyhüm yektübun |
|
قُلْ إِنْ كَانَ لِلرَّحْمَٰنِ وَلَدٌ فَأَنَا أَوَّلُ الْعَابِدِينَ Kul in kane lirrahmani veledün fe ene evvelül abidın |
|
سُبْحَانَ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ Sübhüne rabbis semavati vel erdı rabbil arşi amma yesıfun |
|
83. Bırak onları dalsınlar ve oyalansınlar, kendilerine vadedilen günlerine kavuşuncaya kadar! |
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ Fezerhüm yahudu ve yel’abu hatta yülaku yevmehümüllezı yuadun |
وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاءِ إِلَٰهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَٰهٌ ۚ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ Ve hüvellezı fis semai ilahüv ve fil erdı ilah ve hüvel hakımül alım |
|
وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَعِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ Ve tebarakellezı lehu mülküs semavati vel erdı ve ma beynehüma ve ındehu ılmüs saah ve ileyhi türceun |
|
وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ Ve la yemliküllezıne yed’une min dunihiş şefaate illa men şehide bil hakkı ve hüm ya’lemun |
|
وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ ۖ فَأَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ Ve lein seeltehüm men halekahüm le yekulünnellahü fe enna yü’fekun |
|
88. O elçinin sözü şu olmuştur "Ey Rabbim! Bunlar inanmayan bir topluluktur." |
وَقِيلِهِ يَا رَبِّ إِنَّ هَٰؤُلَاءِ قَوْمٌ لَا يُؤْمِنُونَ Ve kıylihı ya rabbi inne haülai kavmül la yü’minun |
89. Sen onlardan vazgeç/ayrıl "Size selâm olsun/iyi günler" diyerek! Çünkü yakında bilecekler! |
فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ Fasfah anhüm ve kul selam fe sevfe ya’lemun |