Ömer Öngüt 

1. Hâ. Mîm.

2. Apaçık Kitab’a andolsun ki!

3. Muhakkak ki biz onu düşünüp anlayasınız diye Arapça bir Kur’an kılmışızdır.

4. O, katımızda bulunan Ana kitap’ta (Levhi mahfuz’da) dır. Yücedir, hikmet doludur.

5. Haddi aşan bir kavimsiniz diye, sizi o Kur’an’la uyarmaktan vaz mı geçelim?

6. Daha öncekilere de nice peygamberler göndermiştik.

7. Kendilerine ne zaman bir peygamber gelse, mutlaka onu alaya alırlardı.

8. Biz onlardan daha güçlü olanları da helâk ettik. Nitekim öncekilere âit nice misaller geçmiştir.

9. Andolsun ki onlara "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, elbette "Onları Azîz ve her şeyi bilen Allah yarattı. " derler.

10. O size yeri beşik yapmış ve yol bulasınız diye orada size yollar vâretmiştir.

11. O ki, gökten bir ölçüye göre su indirdi. Biz o su ile ölü bir memleketi canlandırdık. İşte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız.

12. O Allah ki, bütün çiftleri yarattı ve sizin için bineceğiniz gemiler ve hayvanlar vâretti.

13. Ki onların sırtlarına binesiniz. Sonra üzerlerine kurulduğunuzda Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve "Bunu bizim emrimize vereni tesbih ederiz. Yoksa bizim buna gücümüz yetmezdi. " diyesiniz.

14. "Biz şüphesiz ki Rabbimize döneceğiz. "

15. Kullarından bir kısmını O’nun bir cüz’ü kıldılar. İnsan gerçekten apaçık bir nankördür.

16. Yoksa Allah, yarattıkları arasından kızları kendisine aldı da oğulları size mi ayırdı?

17. İçlerinden birisi, Rahman’a isnad ettiği kız evlâtla müjdelenince yüzü kapkara kesilir, öfkesini içine atar.

18. Yoksa onlar, süs içinde yetiştirilip de mücadelede açık olmayanı mı? (Meramını tam olarak anlatamayan kızları mı O’na yakıştırıyorlar?)

19. Onlar Rahman’ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Acaba yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şâhitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.

20. Ve derler ki "Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara tapmazdık. " Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.

21. Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı tutunuyorlar?

22. Hayır! Onlar derler ki "Doğrusu biz atalarımızı bu din üzerinde bulduk ve biz de onların izlerinde gitmekteyiz. "

23. İşte böyle. Senden önce de, hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, oranın refah içinde şımaranları mutlaka şöyle demişlerdir "Doğrusu biz atalarımızı bu din üzerinde bulduk ve biz de onların izlerinde gitmekteyiz. "

24. "Şayet ben size atalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?" deyince, dediler ki "Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz. "

25. Biz de onlardan intikam aldık. Bak! Yalanlayanların sonu nasıl oldu?

26. İbrahim babasına ve kavmine demişti ki "Ben sizin taptıklarınızdan uzağım. "

27. "Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O beni doğru yola iletecektir. "

28. Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı. Artık belki doğru yola dönerler.

29. Doğrusu ben bunları da atalarını da, kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.

30. Hak kendilerine gelince "Bu bir sihirdir, doğrusu biz onu tanımıyoruz. " dediler.

31. Ve dediler ki "Bu Kur’an iki şehirden (Mekke ve Taif’ten) bir büyük adama indirilmeli değil miydi?"

32. Rabbinin rahmetini onlar mı taksim edip dağıtıyorlar. Onların dünya hayatındaki geçimliklerini, biz taksim edip aralarında dağıtıyoruz. İnsanlardan bir kısmını bir kısmının üzerinde, daha çok vererek üstün tuttuk ki, iyi durumda olanların az verilenleri çalıştırıp işlerini gördürsünler diye. Rabbinin rahmeti, onların topladıklarından daha hayırlıdır.

33. Eğer bütün insanlar (küfre meyledip) tek bir ümmet olma durumuna düşmeyecek olsaydı, Rahman olan Allah’ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını, çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık.

34. Evlerinin kapılarını, üzerine yaslanacakları koltukları.

35. Ve onları altın ziynetlere boğardık. Bütün bunların hepsi sadece dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret ise Rabbinin katında muttakilere (O’nun azabından sakınıp rahmetine sığınanlara) mahsustur.

36. Kim Rahman olan Allah’ın zikrinden göz yumarsa, biz ona şeytanı musallat ederiz. Artık o onun ayrılmaz bir arkadaşıdır.

37. Hiç şüphesiz ki şeytanlar o insanları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda bulunduklarını, hidayete erdirilmiş olduklarını zannederler.

38. Nihayet o bize geldiği zaman der ki "Ey şeytan! Keşke benimle senin aranda gün doğusu ile gün batısı kadar uzaklık olsaydı. Ne kötü arkadaşmışsın sen!"

39. Zulmettiğiniz için bugün (pişmanlık) size hiçbir fayda vermeyecektir. Şüphesiz ki siz azapta da ortaksınız.

40. O sağırlara sen mi işittireceksin? Yahut körleri ve apaçık sapıklıkta olanları sen mi hidayete erdireceksin?

41. Resulüm! Biz seni aralarından alıp götürsek dahi, yine de onlardan intikam alırız.

42. Yahut onlara vâdettiğimiz azabı sana gösteririz. Çünkü bizim onlara gücümüz yeter.

43. Resulüm! Sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz ki sen dosdoğru bir yol üzerindesin.

44. Doğrusu Kur’an sana ve kavmine bir öğüttür. Yakında ondan sorguya çekileceksiniz.

45. Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize sor! Biz Rahman’dan başka tapılacak ilâhlar kılmış mıyız?

46. Andolsun ki biz Musa’yı âyetlerimizle Firavun’a ve ileri gelenlerine göndermiştik. Onlara "Ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim. " demişti.

47. Onlara âyetlerimizle varınca, bunlara gülüvermişlerdi.

48. Onlara gösterdiğimiz her bir âyet (mucize) diğerinden daha büyüktü. Belki dönerler diye onları azaba uğrattık.

49. Ve onlar, "Ey büyücü! Sana verdiği söz hürmetine bizim için Rabbine dua et; gerçekten biz (bu durumda) hidayete ermişler olacağız" dediler.

50. Fakat biz onlardan azabı kaldırınca sözlerinden hemen caydılar.

51. Firavun kavmi içinde seslenerek şöyle dedi "Ey kavmim! Mısır’ın mülk ve saltanatı ile memleketimde akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?"

52. "Yoksa ben, nerede ise meramını anlatamayacak durumda olan şu zavallı adamdan daha üstün değil miyim?"

53. "Ona altın bilezikler verilmeli veya beraberinde ona yardım edecek melekler gelmeli değil miydi?"

54. Firavun milletini küçümsedi, amma onlar yine de kendisine itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış fâsık bir topluluk idiler.

55. Ne zaman ki bizi öfkelendirdiler, onlardan intikam aldık, hepsini suda boğduk.

56. Ve onları sonradan gelecek (inkârcılar) için geçmiş bir ibret numunesi kıldık.

57. Meryem oğlu (İsa, Allah’ın kudretine) bir örnek olarak verilince, hemen kavmin ondan yüz çevirdi.

58. "Bizim ilâhlarımız mı iyidir, yoksa o mu?" dediler. Sırf seninle tartışmak için bu misâli getirdiler. Hayır! Doğrusu onlar kavgacı bir topluluktur.

59. O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına numune kıldığımız bir kuldur.

60. Eğer dileseydik, yeryüzünde sizden sonra yerinize geçecek melekler yaratırdık.

61. O (İsa) kıyametin kopacağını gösterir bir ilimdir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve bana tâbi olun. Doğru yol budur.

62. Sakın sizi şeytan çevirmesin. Çünkü o size apaçık bir düşmandır.

63. İsa apaçık delilleri getirdiği zaman demişti ki "Ben size hikmet getirdim. Bir de ayrılığa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklamak için geldim. Allah’tan korkun ve bana itaat edin. "

64. "Şüphesiz ki Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na kulluk edin, doğru yol budur. "

65. Aralarında çıkan gruplar birbirleri ile ayrılığa düştüler. Acıklı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin hâline!

66. Onlar hiç ummadıkları bir sırada kıyamet zamanının ansızın başlarına gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?

67. Dostlar, o gün birbirine düşmandır; takvâ sahipleri müstesnâ.

68. Ey kullarım! Bugün size korku yoktur ve üzülmeyeceksiniz de.

69. Onlar âyetlerimize inanmış ve müslüman olmuşlardı.

70. Girin cennete! Siz ve eşleriniz ağırlanıp sevindirileceksiniz!

71. Onların etrafında altın tepsiler ve kadehlerle dolaşılır. Canlarının çektiği ve gözlerin hoşlandığı her şey orada vardır ve siz orada ebedî kalacaksınız.

72. İşte yaptıklarınıza karşılık olarak size miras verilen cennet budur.

73. Orada sizin için çok meyveler var, onlardan yersiniz.

74. Şüphesiz ki suçlular cehennem azabında ebedî kalacaklardır.

75. Kendilerinden (azap) hiç hafifletilmeyecektir. Onlar orada tamamen ümitsizdirler.

76. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zâlim kimselerdi.

77. "Ey cehennem muhafızı! Rabbin hiç değilse canımızı alsın, bizim işimizi bitirsin!" diye feryat ederler. O da "Siz böyle kalacaksınız!" der.

78. Andolsun ki biz size hakkı getirdik. Fakat çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.

79. Yoksa onlar bir işe kesin karar mı verdiler? Doğrusu biz de kararlıyız!

80. Yoksa bizim kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır! İşitiriz ve yanlarında bulunan elçilerim de (her yaptıklarını) yazmaktadırlar.

81. De ki "Rahman’ın çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki elbette ben olurdum. "

82. Göklerin ve yerin Rabbi, Arş’ın da Rabbi olan Allah, onların vasıflandırdıkları noksan sıfatlardan münezzehtir.

83. Bırak onları! Kendilerine vâdedilen günlerine kavuşuncaya kadar dalsınlar, oynayıp dursunlar.

84. Gökteki ilâh da, yerdeki ilâh da O’dur. O, hikmet sahibidir, her şeyi bilendir.

85. Göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunan her şeyin hükümranlığı kendisine âit olan Allah ne yücedir! Kıyametin vaktine dair bilgi O’nun katındadır. Siz O’na döndürüleceksiniz.

86. Allah’ı bırakıp da taptıkları şeyler, şefaat edemezler. Ancak bilerek hak ile şâhitlik edenler bunun dışındadır.

87. Andolsun ki onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan, elbette "Allah!" derler. O hâlde nasıl çevriliyorlar?

88. O’nun şözü şudur "Ey Rabbim! Bunlar iman etmeyen bir topluluktur. "

89. Resulüm! Şimdilik sen onlardan yüz çevir. De ki "Size selâm olsun!" Yakında bilecekler.