İlyas Yorulmaz | |
---|---|
وَالذَّارِيَاتِ ذَرْوًا Vezzariyati zerva |
|
فَالْحَامِلَاتِ وِقْرًا Fel hamilati vıkra |
|
فَالْجَارِيَاتِ يُسْرًا Fel cariyati yusra |
|
فَالْمُقَسِّمَاتِ أَمْرًا Fel mukassimati emra |
|
إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌ İnnema tuadune le sadık |
|
6. Mutlaka Din (borçların ödeneceği hesap) günü gerçekleşecektir. |
وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ Ve inned dine le vakı’ |
وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الْحُبُكِ Ves semai zatil hubuk |
|
إِنَّكُمْ لَفِي قَوْلٍ مُخْتَلِفٍ İnnekum le fi kavlim muhtelif |
|
يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ Yu’feku anhu men ufik |
|
قُتِلَ الْخَرَّاصُونَ Kutilel harrasun |
|
الَّذِينَ هُمْ فِي غَمْرَةٍ سَاهُونَ Ellezine hum fi ğamratin sahun |
|
يَسْأَلُونَ أَيَّانَ يَوْمُ الدِّينِ Yes’elune eyyane yevmud din |
|
يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ Yevme hum alen nari yuftenun |
|
14. "Daha önce acele olarak istediğiniz ve dünyada iken denendiğiniz bu azabı tadın" (denilir). |
ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْ هَٰذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ Zuku fitnetekum hazellezi kuntum bihi testa’cilun |
15. Elbette ki Allah dan korunanlar cennetin içerisinde ve pınarların başlarındadırlar. |
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ İnnel muttekıyne fi cennativ ve uyun |
آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَٰلِكَ مُحْسِنِينَ Ahızıne ma atahum rabbuhum innehum kanu kable zalike muhsinin |
|
كَانُوا قَلِيلًا مِنَ الَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ Kanu kalilem minel leyli ma yehceun |
|
وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ Ve bil eshari hum yestağfirun |
|
19. Sahip oldukları mallarında, isteyenlerin ve fakir bırakılanların hakları olduğunu bilirler. |
وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ Ve fi emvalihim hakkul lis saili vel mahrum |
20. İkna olmak isteyenler için, yeryüzünde Rabbinin pek çok ayetleri var. |
وَفِي الْأَرْضِ آيَاتٌ لِلْمُوقِنِينَ Ve fil erdı ayatul lil mukınin |
21. Bakmıyorlar mı? Kendi nefislerinde de ibret alınacak işaretler var. |
وَفِي أَنْفُسِكُمْ ۚ أَفَلَا تُبْصِرُونَ Ve fi enfusikum e fe la tubrırun |
22. Sizin rızkınız ve size vaat edilen (azap, kıyamet saati) gökten (Rabbinizden) gelecektir. |
وَفِي السَّمَاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ Ve fis semai rizkukum ve ma tuadun |
فَوَرَبِّ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ Fe ve rabbis semai vel erdı innehu lehakkum misle ma ennekum tentıkun |
|
24. Sana İbrahim’in ikramlarda bulunduğu misafirlerinin haberi geldi mi? |
هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ Hel etake hadisu dayfi ibrahimel mukramin |
إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا ۖ قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ İz dehalu aleyhi fe kalu selama kale selam kavmum munkerun |
|
26. Hemen ailesinin yanına dönüp ve (pişirilmiş) yağlı bir buzağı ile geri gelmişti. |
فَرَاغَ إِلَىٰ أَهْلِهِ فَجَاءَ بِعِجْلٍ سَمِينٍ Ferağa ila ehlihi fe cae bi ıclin semin |
فَقَرَّبَهُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ Fe karrabehu ileyhim kale e la te’kulun |
|
فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً ۖ قَالُوا لَا تَخَفْ ۖ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ Fe evcese minhum hıyfeh kalu la tehaf ve beşşeruhu bi ğulamin alim |
|
29. İbrahim’in karısı çığlık atarak, yüzüne vura vura "(Benim gibi) İhtiyar yaşlı birinin mi? dedi. |
فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ Fe akbeletimraetuhu fi sarratin fe sakket vecheha ve kalet acuzun akıym |
قَالُوا كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِ ۖ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ Kalu kezaliki kale rabbuk innehu huvel hakimul alim |
|
31. İbrahim "Ey elçiler! Sizin durumunuz (geliş amacınız) nedir?" dedi. |
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ Kale fema hatbukum eyyuhel murselun |
قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُجْرِمِينَ Kalu inna ursilna ila kavmim mucrimin |
|
33. "O günahkâr topluluğun üzerine, toprakta bulunan taşları atmak için (gönderildik). " |
لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ طِينٍ Li nursile aleyhim hıcaratem min tıyn |
34. "Rabbinin katında belirlenmiş, haddi aşanları cezalandırmak için. " |
مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ Musevvemeten ınde rabbike lil musrifin |
35. "Sonra, o suçlu toplum içerisindeki inanmış olanları içlerinden çıkarmak için gönderildik. " |
فَأَخْرَجْنَا مَنْ كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ Fe ahracna men kane fiha minel mu’minin |
فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِنَ الْمُسْلِمِينَ Fe ma vecedna fiha ğayra beytim minel muslimin |
|
وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ Ve terakna fiha ayetel lillezine yehafunel azabel elim |
|
38. Musa’yı Firavuna sağlam delillerle gönderdiğimizde de alınacak ibretler var. |
وَفِي مُوسَىٰ إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ Ve fi musa iz erselnahu ila fir’avne bi sultanim mubin |
فَتَوَلَّىٰ بِرُكْنِهِ وَقَالَ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ Fe tevella bi ruknihi ve kale sahırun ev mecnun |
|
فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ Fe ehaznahu ve cunudehu fe nebeznahum fil yemmi ve huve mulim |
|
41. Ad topluluğuna, her şeyi silip süpüren rüzgârı göndermemizde de, alınacak ibretler var. |
وَفِي عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرِّيحَ الْعَقِيمَ Ve fi adin iz erselna aleyhimur rihal akıym |
42. O rüzgâr, üzerine geldiği her şeyi biçilmiş ot gibi, ayakta bırakmadı. |
مَا تَذَرُ مِنْ شَيْءٍ أَتَتْ عَلَيْهِ إِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّمِيمِ Ma tezeru min şey’in etet aleyhi illa cealethu kir ramim |
وَفِي ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتَّىٰ حِينٍ Ve fi semude iz kıyle lehum temetteu hatta hıyn |
|
فَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنْظُرُونَ Fe atev an emri rabbihim fe ehazethumus saıkatu ve hum yenzurun |
|
فَمَا اسْتَطَاعُوا مِنْ قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنْتَصِرِينَ Femestetau min kıyamiv ve ma kanu muntesırın |
|
46. Daha önceki Nuh kavmine gelince! Onlarda yoldan çıkmış bir topluluktu. |
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ Ve kavme nuhım min kabl innehum kanu kavmen fasikıyn |
47. Biz her şeyi kuşatıcı olarak, gökyüzünü bir güçle bina ettik. |
وَالسَّمَاءَ بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ Ves semae beneynaha bi eydiv ve inna le musiun |
48. Yeryüzünü de kalacak bir yer yaptık. O yeryüzü kalacaklar için ne güzel bir yer. |
وَالْأَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ Vel erda feraşnaha fe nı’mel mahidun |
49. Biz yeryüzünde her şeyi çift olarak yarattık ki, belki düşünürsünüz. |
وَمِنْ كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ Ve min kulli şey’in halakna zevceyni leallekum tezekkerun |
50. Allah’a (emirlerini yerine getirmek için) koşun. Ben sizin için yalnızca apaçık bir uyarıcıyım. |
فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ ۖ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ Fe firru ilallah inni lekum minhu nezirum mubin |
وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ ۖ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ Ve la tec’alu meallahi ilahen ahar inni lekum minhu nezirum mubin. |
|
كَذَٰلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ Kezalike ma etellezine min kablihim mir rasulin illa kalu sahırun ev mecnun |
|
أَتَوَاصَوْا بِهِ ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ E tevasav bih bel hum kavmun tağun |
|
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَا أَنْتَ بِمَلُومٍ Fe tevelle anhum fe ma ente bi melun |
|
55. Sen yalnızca öğüt ver. Senin vereceğin öğüt inananlara fayda verir. |
وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَىٰ تَنْفَعُ الْمُؤْمِنِينَ Ve zekkir fe innez zikra tenfeul mu’minin |
56. Bilinmeyen ve bilinen her şeyi, bana kulluk etsinler diye yarattım. |
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنْسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ Ve ma halaktul cinne vel inse illa li ya’budun |
57. Ben onlardan herhangi bir rızık istemediğim gibi, beni doyurmalarını da istemiyorum. |
مَا أُرِيدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْقٍ وَمَا أُرِيدُ أَنْ يُطْعِمُونِ Ma uridu minhum mir rizkıv ve ma uridu ey yut’ımun |
58. Elbette ki Allah, her şeyin rızkını veren güç ve kuvvet sahibi olan O dur. |
إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ İnnellahe huver razzaku zul kuvvetil metin |
فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذَنُوبًا مِثْلَ ذَنُوبِ أَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ Fe inne lellezine zalemu zenubem misle zenubi ashabihim fe la yesta’cilun |
|
60. Kendilerine vaat edilen hesap gününden dolayı, gerçekleri inkar edenlerin vay hallerine. |
فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ يَوْمِهِمُ الَّذِي يُوعَدُونَ Fe veylul lillezine keferu miy yevmihimullezi yuadun |