Abdullah Parlıyan | |
---|---|
وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَىٰ Ven necmi iza heva |
|
مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَىٰ Ma dalle sahıbukum ve ma ğava |
|
وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَىٰ Ve ma yentıku anil heva |
|
4. O’nun size aktardığı sözler, kendisine indirilen ilâhî haberden başka birşey değildir. |
إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَىٰ İn huve illa vahyuy yuha |
عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَىٰ Allemehu şedidul kuva |
|
6. Üstün yaratılışlı, yüksek akıl ve anlayış gücüne sahip Cebrâil, asli hüviyeti ile doğruldu. |
ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَىٰ Zu mirrah festeva |
وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَىٰ Ve huve bil ufukıl a’la |
|
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّىٰ Summe dena fe tedella |
|
9. aralarında iki yay mesafesi kalıncaya kadar, hatta daha da yakınına kadar. |
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَىٰ Fe kane kabe kavseyni ev edna |
10. Böylece Allah, kuluna vahyedilmesini uygun gördüğü şeyleri vahyetmiş oldu. |
فَأَوْحَىٰ إِلَىٰ عَبْدِهِ مَا أَوْحَىٰ Fe evha ila abdihi ma evha |
مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَىٰ Ma kezebel fuadu ma raa |
|
12. Öyleyse siz, ne gördüğü konusunda, O’nunla tartışmaya mı giriyorsunuz? |
أَفَتُمَارُونَهُ عَلَىٰ مَا يَرَىٰ Efe tumarunehu ala ma yera |
وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَىٰ Ve le kad raahu nezleten uhra |
|
عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَىٰ Inde sidratil munteha |
|
عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَىٰ Indeha cennetul me’va |
|
إِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشَىٰ İz yağşes sidrate ma yağşa |
|
17. Dikkat edin! O peygamberin gözü ne kaydı, ne de başka yöne çevrildi. |
مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغَىٰ Ma zağal besaru ve ma tağa |
18. Ve O gerçekten de Rabbinin, en muhteşem apaçık alametlerini gördü. |
لَقَدْ رَأَىٰ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرَىٰ Le kad raa min ayati rabbihil kubra |
أَفَرَأَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزَّىٰ E fe raeytumul late vel uzza |
|
وَمَنَاةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَىٰ Ve menates salisetel uhra |
|
21. Niçin kendinize yalnız erkek çocukları istersiniz de, O Allah’a kız çocukları isnat edersiniz? |
أَلَكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْأُنْثَىٰ E lekumuz zekeru ve lehul unsa |
تِلْكَ إِذًا قِسْمَةٌ ضِيزَىٰ Tilke izen kısmetun dıyza |
|
إِنْ هِيَ إِلَّا أَسْمَاءٌ سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ ۚ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْأَنْفُسُ ۖ وَلَقَدْ جَاءَهُمْ مِنْ رَبِّهِمُ الْهُدَىٰ İn hiye illa esmaun semmeytumuh entum ve abaukum ma enzelellahu biha min sultan iy yettebiune illaz zane ve ma tehvel enfus ve le kad caehum mir rabbihimul huda |
|
24. İnsan her dilediğini elde etme hakkına sahip olduğunu mu sanır? |
أَمْ لِلْإِنْسَانِ مَا تَمَنَّىٰ Em lil insani ma temenna |
فَلِلَّهِ الْآخِرَةُ وَالْأُولَىٰ Fe lillahil ahıratu ve ula |
|
وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمَاوَاتِ لَا تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا إِلَّا مِنْ بَعْدِ أَنْ يَأْذَنَ اللَّهُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَرْضَىٰ Ve kem mim melekin fis semavati la tuğni şefaatuhum şey’en illa mim ba’di ey ye’zenellahu li mey yeşau ve yerda |
|
27. Şüphe yok ki ahirete inanmayanlar, meleklere dişi adları takıp duruyorlar. |
إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلَائِكَةَ تَسْمِيَةَ الْأُنْثَىٰ İnnellezine la yu’minune bil ahırati le yusemmunel melaiket tesmiyetel unsa |
وَمَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ ۖ وَإِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا Ve ma lehum bihi mim ılm iy yettebiune illez zann ve innez zanne la yuğni minel hakkı şey’a |
|
فَأَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلَّىٰ عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ إِلَّا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا Fe a’rıd am men tevella an zikrina ve lem yurid illel hayated dunya |
|
ذَٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِ ۚ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدَىٰ Zalike mebleğuhum minel ılm inne rabbeke huve a’lemu bi men alle an sebilihi ve huve a’lemu bi menihteda |
|
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ أَسَاءُوا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذِينَ أَحْسَنُوا بِالْحُسْنَى Ve lillahi ma fis semavati ve ma fil erdı li yecziyellezine esau bima amilu ve yecziyellezine ahsenu bil husna |
|
الَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ إِلَّا اللَّمَمَ ۚ إِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ ۚ هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنْشَأَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ وَإِذْ أَنْتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ ۖ فَلَا تُزَكُّوا أَنْفُسَكُمْ ۖ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَىٰ Ellezine yectenibune kebairal ismi vel fevahışe illel lemem inne rabbeke vasiul mağfirah huve a’lemu bi kum iz enşeekum minel erdı ve iz entum ecinnetun fi butuni ummehatikum fe la tuzekku enfusekum huve a’lemu bi menitteka |
|
33. Gördün mü imandan, İslâm’dan yüz çevireni ve dünya hayatından başka şeye değer vermeyeni |
أَفَرَأَيْتَ الَّذِي تَوَلَّىٰ E fe raeytellezi tevella |
وَأَعْطَىٰ قَلِيلًا وَأَكْدَىٰ Ve a’ta kalilev ve ekda |
|
35. Gizli şeylere ait bilgi O’nun yanındadır da, o mu görüyor? |
أَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرَىٰ Eındehu ılmul ğaybi fe huve yera |
36. Yoksa Musa’ya verilen kitabın sahifelerindeki gerçeklerin haberi, kendisine bildirilmedi mi? |
أَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا فِي صُحُفِ مُوسَىٰ Em lem yunebbe’ bima fi suhufi musa |
37. Ve sözünü iyiden iyiye yerine getiren İbrahim’in sahifelerindeki yazılı olan şu gerçekler |
وَإِبْرَاهِيمَ الَّذِي وَفَّىٰ Ve ibrahimellezi veffa |
أَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ Ella teziru vaziratuv vizra uhra |
|
وَأَنْ لَيْسَ لِلْإِنْسَانِ إِلَّا مَا سَعَىٰ Ve el leyse lil insani illa ma sea |
|
40. ve şüphe yok ki, çalıştığının karşılığı da gösterilir ona. |
وَأَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرَىٰ Ve enne sa’yehu sevfe yura |
ثُمَّ يُجْزَاهُ الْجَزَاءَ الْأَوْفَىٰ Summe yuczahul cezael evfa |
|
وَأَنَّ إِلَىٰ رَبِّكَ الْمُنْتَهَىٰ Ve enne ila rabbikel munteha |
|
وَأَنَّهُ هُوَ أَضْحَكَ وَأَبْكَىٰ Ve ennehu huve adhake ve ebka |
|
وَأَنَّهُ هُوَ أَمَاتَ وَأَحْيَا Ve ennehu huve emate ve ahya |
|
وَأَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَىٰ Ve ennehu halekaz zevceyniz zekara vel unsa |
|
مِنْ نُطْفَةٍ إِذَا تُمْنَىٰ Min nutfetin iza tumna |
|
وَأَنَّ عَلَيْهِ النَّشْأَةَ الْأُخْرَىٰ Ve enne aleyhin neş’etel uhra |
|
وَأَنَّهُ هُوَ أَغْنَىٰ وَأَقْنَىٰ Ve ennehu huve ağna ve akna |
|
وَأَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرَىٰ Ve ennehu huve rabbuş şı’ra |
|
50. Ve şüphe yoktur ki, O’dur önceden gelip geçen Âd kavmini helak eden. |
وَأَنَّهُ أَهْلَكَ عَادًا الْأُولَىٰ Ve ennehu ehleke adenil ula |
وَثَمُودَ فَمَا أَبْقَىٰ Ve semude fema ebka |
|
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَىٰ Ve kavme nuhım min kabl innehum kanu hum azleme ve atğa |
|
53. Lût kavminin altı üstüne getirilen şehirlerini de, O altını üstüne getirdi de, |
وَالْمُؤْتَفِكَةَ أَهْوَىٰ Vel mu’tefikete ehva |
54. onların üzerlerini neler kapladı neler, yani pişirilmiş çamurdan taşlar ve değişik azaplar. |
فَغَشَّاهَا مَا غَشَّىٰ Fe ğaşşaha ma ğaşşa |
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكَ تَتَمَارَىٰ Fe bi eyyi alai rabbike tetemara |
|
56. Bu son peygamber de, ilk uyarıcılar gibi bir uyarıcıdır. |
هَٰذَا نَذِيرٌ مِنَ النُّذُرِ الْأُولَىٰ Haza nezirum minen nuzuril ula |
أَزِفَتِ الْآزِفَةُ Ezifetil azifeh |
|
58. Onu Allah’ın dışında ortaya çıkaracak başka hiç bir güç yoktur. |
لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللَّهِ كَاشِفَةٌ Leyse leha min dunillahi kaşifeh |
أَفَمِنْ هَٰذَا الْحَدِيثِ تَعْجَبُونَ E fe min hazel hadisi ta’cebun |
|
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَ Ve tadhakune ve la tebkun |
|
وَأَنْتُمْ سَامِدُونَ Ve entum samidun |
|
فَاسْجُدُوا لِلَّهِ وَاعْبُدُوا ۩ Fescudu lillahi va’budu |