Hayrat Neşriyat | |
---|---|
1. (1-2) Battığı zaman necm`e (o yıldıza) and olsun ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve azmadı! |
وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَىٰ Ven necmi iza heva |
2. (1-2) Battığı zaman necm`e (o yıldıza) and olsun ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve azmadı! |
مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَىٰ Ma dalle sahıbukum ve ma ğava |
وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَىٰ Ve ma yentıku anil heva |
|
4. O (söyledikleri) bildirilen vahiyden başka bir şey değildir. |
إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَىٰ İn huve illa vahyuy yuha |
عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَىٰ Allemehu şedidul kuva |
|
ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَىٰ Zu mirrah festeva |
|
وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَىٰ Ve huve bil ufukıl a’la |
|
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّىٰ Summe dena fe tedella |
|
9. Öyle ki, arada (yan yana konmuş) iki yay aralığı kadar bir mesafe kaldı, hattâ daha da az. |
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَىٰ Fe kane kabe kavseyni ev edna |
فَأَوْحَىٰ إِلَىٰ عَبْدِهِ مَا أَوْحَىٰ Fe evha ila abdihi ma evha |
|
مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَىٰ Ma kezebel fuadu ma raa |
|
12. Onun görmekte olduğu şeyler hakkında, şimdi kendisi ile mücâdele mi ediyorsunuz? |
أَفَتُمَارُونَهُ عَلَىٰ مَا يَرَىٰ Efe tumarunehu ala ma yera |
وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَىٰ Ve le kad raahu nezleten uhra |
|
عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَىٰ Inde sidratil munteha |
|
عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَىٰ Indeha cennetul me’va |
|
إِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشَىٰ İz yağşes sidrate ma yağşa |
|
17. (O haşmetli makamda Muhammed`in) göz(ü) ne kaydı, ne de haddini aştı. |
مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغَىٰ Ma zağal besaru ve ma tağa |
18. Andolsun ki o Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını gördü. |
لَقَدْ رَأَىٰ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرَىٰ Le kad raa min ayati rabbihil kubra |
19. (19-20) Peki gördünüz mü o Lât`ı ve Uzzâ`yı ve diğer üçüncüsü Menât`ı? |
أَفَرَأَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزَّىٰ E fe raeytumul late vel uzza |
20. (19-20) Peki gördünüz mü o Lât`ı ve Uzzâ`yı ve diğer üçüncüsü Menât`ı? |
وَمَنَاةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَىٰ Ve menates salisetel uhra |
أَلَكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْأُنْثَىٰ E lekumuz zekeru ve lehul unsa |
|
تِلْكَ إِذًا قِسْمَةٌ ضِيزَىٰ Tilke izen kısmetun dıyza |
|
إِنْ هِيَ إِلَّا أَسْمَاءٌ سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ ۚ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْأَنْفُسُ ۖ وَلَقَدْ جَاءَهُمْ مِنْ رَبِّهِمُ الْهُدَىٰ İn hiye illa esmaun semmeytumuh entum ve abaukum ma enzelellahu biha min sultan iy yettebiune illaz zane ve ma tehvel enfus ve le kad caehum mir rabbihimul huda |
|
24. Yoksa her arzu ettiği şey, insanın kendisinin mi (olacak)tır? |
أَمْ لِلْإِنْسَانِ مَا تَمَنَّىٰ Em lil insani ma temenna |
فَلِلَّهِ الْآخِرَةُ وَالْأُولَىٰ Fe lillahil ahıratu ve ula |
|
وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمَاوَاتِ لَا تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا إِلَّا مِنْ بَعْدِ أَنْ يَأْذَنَ اللَّهُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَرْضَىٰ Ve kem mim melekin fis semavati la tuğni şefaatuhum şey’en illa mim ba’di ey ye’zenellahu li mey yeşau ve yerda |
|
27. Şübhesiz ki âhirete îmân etmeyenler, meleklere elbette dişi isimlendirmesi ile isim takarlar. |
إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلَائِكَةَ تَسْمِيَةَ الْأُنْثَىٰ İnnellezine la yu’minune bil ahırati le yusemmunel melaiket tesmiyetel unsa |
وَمَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ ۖ وَإِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا Ve ma lehum bihi mim ılm iy yettebiune illez zann ve innez zanne la yuğni minel hakkı şey’a |
|
فَأَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلَّىٰ عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ إِلَّا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا Fe a’rıd am men tevella an zikrina ve lem yurid illel hayated dunya |
|
ذَٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِ ۚ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدَىٰ Zalike mebleğuhum minel ılm inne rabbeke huve a’lemu bi men alle an sebilihi ve huve a’lemu bi menihteda |
|
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ أَسَاءُوا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذِينَ أَحْسَنُوا بِالْحُسْنَى Ve lillahi ma fis semavati ve ma fil erdı li yecziyellezine esau bima amilu ve yecziyellezine ahsenu bil husna |
|
الَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ إِلَّا اللَّمَمَ ۚ إِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ ۚ هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنْشَأَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ وَإِذْ أَنْتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ ۖ فَلَا تُزَكُّوا أَنْفُسَكُمْ ۖ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَىٰ Ellezine yectenibune kebairal ismi vel fevahışe illel lemem inne rabbeke vasiul mağfirah huve a’lemu bi kum iz enşeekum minel erdı ve iz entum ecinnetun fi butuni ummehatikum fe la tuzekku enfusekum huve a’lemu bi menitteka |
|
أَفَرَأَيْتَ الَّذِي تَوَلَّىٰ E fe raeytellezi tevella |
|
وَأَعْطَىٰ قَلِيلًا وَأَكْدَىٰ Ve a’ta kalilev ve ekda |
|
35. Gaybın ilmi onun yanında mıdır ki, o (amelinin netîcesini) görüyor (da göze alabiliyor)! |
أَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرَىٰ Eındehu ılmul ğaybi fe huve yera |
أَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا فِي صُحُفِ مُوسَىٰ Em lem yunebbe’ bima fi suhufi musa |
|
وَإِبْرَاهِيمَ الَّذِي وَفَّىٰ Ve ibrahimellezi veffa |
|
38. Ki doğrusu bir günahkâr, başkasının yükünü (günâhını) yüklenmez! |
أَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ Ella teziru vaziratuv vizra uhra |
39. Ve (yine bildirilmedi mi ki) şübhesiz insan için, (kendi) çalıştığından başkası yoktur! |
وَأَنْ لَيْسَ لِلْإِنْسَانِ إِلَّا مَا سَعَىٰ Ve el leyse lil insani illa ma sea |
40. Ve elbette çalışması(nın mükâfâtı), ileride (kıyâmet günü mîzanda) görülecektir. |
وَأَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرَىٰ Ve enne sa’yehu sevfe yura |
ثُمَّ يُجْزَاهُ الْجَزَاءَ الْأَوْفَىٰ Summe yuczahul cezael evfa |
|
وَأَنَّ إِلَىٰ رَبِّكَ الْمُنْتَهَىٰ Ve enne ila rabbikel munteha |
|
وَأَنَّهُ هُوَ أَضْحَكَ وَأَبْكَىٰ Ve ennehu huve adhake ve ebka |
|
وَأَنَّهُ هُوَ أَمَاتَ وَأَحْيَا Ve ennehu huve emate ve ahya |
|
وَأَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَىٰ Ve ennehu halekaz zevceyniz zekara vel unsa |
|
مِنْ نُطْفَةٍ إِذَا تُمْنَىٰ Min nutfetin iza tumna |
|
وَأَنَّ عَلَيْهِ النَّشْأَةَ الْأُخْرَىٰ Ve enne aleyhin neş’etel uhra |
|
48. Ve muhakkak ki, zengin eden ve sermâye veren ancak O`dur. |
وَأَنَّهُ هُوَ أَغْنَىٰ وَأَقْنَىٰ Ve ennehu huve ağna ve akna |
49. Hem doğrusu, (o kendisine taptıkları) Şi`râ (yıldızı)nın Rabbi (de) ancak O`dur. |
وَأَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرَىٰ Ve ennehu huve rabbuş şı’ra |
وَأَنَّهُ أَهْلَكَ عَادًا الْأُولَىٰ Ve ennehu ehleke adenil ula |
|
وَثَمُودَ فَمَا أَبْقَىٰ Ve semude fema ebka |
|
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَىٰ Ve kavme nuhım min kabl innehum kanu hum azleme ve atğa |
|
وَالْمُؤْتَفِكَةَ أَهْوَىٰ Vel mu’tefikete ehva |
|
فَغَشَّاهَا مَا غَشَّىٰ Fe ğaşşaha ma ğaşşa |
|
55. Şimdi Rabbinin ni`metlerinden hangisinde şübheye düşersin? |
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكَ تَتَمَارَىٰ Fe bi eyyi alai rabbike tetemara |
56. Bu (peygamber, Allah`ın azâbından haber veren) önceki korkutuculardan, bir korkutucudur. |
هَٰذَا نَذِيرٌ مِنَ النُّذُرِ الْأُولَىٰ Haza nezirum minen nuzuril ula |
57. (57-58) O yaklaşan (kıyâmet), yaklaştı! Onu Allah`dan başka ortaya çıkarıcı yoktur. |
أَزِفَتِ الْآزِفَةُ Ezifetil azifeh |
58. (57-58) O yaklaşan (kıyâmet), yaklaştı! Onu Allah`dan başka ortaya çıkarıcı yoktur. |
لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللَّهِ كَاشِفَةٌ Leyse leha min dunillahi kaşifeh |
أَفَمِنْ هَٰذَا الْحَدِيثِ تَعْجَبُونَ E fe min hazel hadisi ta’cebun |
|
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَ Ve tadhakune ve la tebkun |
|
وَأَنْتُمْ سَامِدُونَ Ve entum samidun |
|
فَاسْجُدُوا لِلَّهِ وَاعْبُدُوا ۩ Fescudu lillahi va’budu |