Ahmed Hulusi | |
---|---|
1. Necm’e (bölüm bölüm açığa çıkararak tüm hakikati anlatana) yemin olsun ki, |
وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَىٰ Ven necmi iza heva |
مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَىٰ Ma dalle sahıbukum ve ma ğava |
|
وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَىٰ Ve ma yentıku anil heva |
|
إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَىٰ İn huve illa vahyuy yuha |
|
عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَىٰ Allemehu şedidul kuva |
|
6. O (kuvve) kendini fark ettirdi, böylece de istiva etti (böylece de vahye açık hâle geldi)! |
ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَىٰ Zu mirrah festeva |
7. O, Ufuk-u Âlâ (tüm dışsallığı kaplamış - âfakta) olduğu hâlde! |
وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَىٰ Ve huve bil ufukıl a’la |
8. Sonra yaklaştı, tedelli etti (âfaktan enfüse dönüştü müşahedesi). |
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّىٰ Summe dena fe tedella |
9. İki yayın birleşimi (kab-ı kavseyn) veya Edna (daha da yakın) oldu! |
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَىٰ Fe kane kabe kavseyni ev edna |
فَأَوْحَىٰ إِلَىٰ عَبْدِهِ مَا أَوْحَىٰ Fe evha ila abdihi ma evha |
|
مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَىٰ Ma kezebel fuadu ma raa |
|
أَفَتُمَارُونَهُ عَلَىٰ مَا يَرَىٰ Efe tumarunehu ala ma yera |
|
13. Andolsun ki Onu bir daha gördü (hakikatin bilincine inişiyle fark edilmesinde). |
وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَىٰ Ve le kad raahu nezleten uhra |
14. Sidret-ül Münteha (şuur olarak sonsuz yaşam hissedişi) indînde. |
عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَىٰ Inde sidratil munteha |
15. Cennet-ül Me’va da Onun (Sidret-ül Münteha’nın) indînde yaşanır! |
عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَىٰ Indeha cennetul me’va |
إِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشَىٰ İz yağşes sidrate ma yağşa |
|
مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغَىٰ Ma zağal besaru ve ma tağa |
|
لَقَدْ رَأَىٰ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرَىٰ Le kad raa min ayati rabbihil kubra |
|
أَفَرَأَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزَّىٰ E fe raeytumul late vel uzza |
|
20. Diğer üçüncüleri Menat’ı (böyle bir mi’râc yaşatabilirler mi)? |
وَمَنَاةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَىٰ Ve menates salisetel uhra |
أَلَكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْأُنْثَىٰ E lekumuz zekeru ve lehul unsa |
|
تِلْكَ إِذًا قِسْمَةٌ ضِيزَىٰ Tilke izen kısmetun dıyza |
|
إِنْ هِيَ إِلَّا أَسْمَاءٌ سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ ۚ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْأَنْفُسُ ۖ وَلَقَدْ جَاءَهُمْ مِنْ رَبِّهِمُ الْهُدَىٰ İn hiye illa esmaun semmeytumuh entum ve abaukum ma enzelellahu biha min sultan iy yettebiune illaz zane ve ma tehvel enfus ve le kad caehum mir rabbihimul huda |
|
24. Yoksa insanın her dilediği olacak diye bir kural mı var? |
أَمْ لِلْإِنْسَانِ مَا تَمَنَّىٰ Em lil insani ma temenna |
25. Allâh (Esmâ’sının özelliklerinin açığa çıkması) içindir sonsuz gelecek yaşam da dünya da! |
فَلِلَّهِ الْآخِرَةُ وَالْأُولَىٰ Fe lillahil ahıratu ve ula |
وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمَاوَاتِ لَا تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا إِلَّا مِنْ بَعْدِ أَنْ يَأْذَنَ اللَّهُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَرْضَىٰ Ve kem mim melekin fis semavati la tuğni şefaatuhum şey’en illa mim ba’di ey ye’zenellahu li mey yeşau ve yerda |
|
27. Muhakkak ki sonsuz geleceklerine iman etmeyenler, melekleri elbette dişi olarak tanımlarlar. |
إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلَائِكَةَ تَسْمِيَةَ الْأُنْثَىٰ İnnellezine la yu’minune bil ahırati le yusemmunel melaiket tesmiyetel unsa |
وَمَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ ۖ وَإِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا Ve ma lehum bihi mim ılm iy yettebiune illez zann ve innez zanne la yuğni minel hakkı şey’a |
|
فَأَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلَّىٰ عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ إِلَّا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا Fe a’rıd am men tevella an zikrina ve lem yurid illel hayated dunya |
|
ذَٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِ ۚ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدَىٰ Zalike mebleğuhum minel ılm inne rabbeke huve a’lemu bi men alle an sebilihi ve huve a’lemu bi menihteda |
|
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ أَسَاءُوا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذِينَ أَحْسَنُوا بِالْحُسْنَى Ve lillahi ma fis semavati ve ma fil erdı li yecziyellezine esau bima amilu ve yecziyellezine ahsenu bil husna |
|
الَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ إِلَّا اللَّمَمَ ۚ إِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ ۚ هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنْشَأَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ وَإِذْ أَنْتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ ۖ فَلَا تُزَكُّوا أَنْفُسَكُمْ ۖ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَىٰ Ellezine yectenibune kebairal ismi vel fevahışe illel lemem inne rabbeke vasiul mağfirah huve a’lemu bi kum iz enşeekum minel erdı ve iz entum ecinnetun fi butuni ummehatikum fe la tuzekku enfusekum huve a’lemu bi menitteka |
|
أَفَرَأَيْتَ الَّذِي تَوَلَّىٰ E fe raeytellezi tevella |
|
34. Az (bir şey) verip, (sonra vermeyi - infakı kesip) sımsıkı tutanı! |
وَأَعْطَىٰ قَلِيلًا وَأَكْدَىٰ Ve a’ta kalilev ve ekda |
أَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرَىٰ Eındehu ılmul ğaybi fe huve yera |
|
36. Yoksa Musa’nın sayfalarında olanlar (bilgiler - hükümler) haber verilmedi mi? |
أَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا فِي صُحُفِ مُوسَىٰ Em lem yunebbe’ bima fi suhufi musa |
وَإِبْرَاهِيمَ الَّذِي وَفَّىٰ Ve ibrahimellezi veffa |
|
أَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ Ella teziru vaziratuv vizra uhra |
|
39. İnsan için yalnızca çalışmalarının (kendisinden açığa çıkanların) sonucu oluşacaktır! |
وَأَنْ لَيْسَ لِلْإِنْسَانِ إِلَّا مَا سَعَىٰ Ve el leyse lil insani illa ma sea |
وَأَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرَىٰ Ve enne sa’yehu sevfe yura |
|
41. Sonra ona tastamam (yaptıklarının) sonuçları yaşatılacaktır! |
ثُمَّ يُجْزَاهُ الْجَزَاءَ الْأَوْفَىٰ Summe yuczahul cezael evfa |
وَأَنَّ إِلَىٰ رَبِّكَ الْمُنْتَهَىٰ Ve enne ila rabbikel munteha |
|
وَأَنَّهُ هُوَ أَضْحَكَ وَأَبْكَىٰ Ve ennehu huve adhake ve ebka |
|
44. Muhakkak ki "HÛ"dur, ölümü tattıran da (ilimle) dirilten (bâ’s eden) de! |
وَأَنَّهُ هُوَ أَمَاتَ وَأَحْيَا Ve ennehu huve emate ve ahya |
وَأَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَىٰ Ve ennehu halekaz zevceyniz zekara vel unsa |
|
مِنْ نُطْفَةٍ إِذَا تُمْنَىٰ Min nutfetin iza tumna |
|
وَأَنَّ عَلَيْهِ النَّشْأَةَ الْأُخْرَىٰ Ve enne aleyhin neş’etel uhra |
|
وَأَنَّهُ هُوَ أَغْنَىٰ وَأَقْنَىٰ Ve ennehu huve ağna ve akna |
|
49. Muhakkak ki "HÛ"dur, Rabbüş Şi’ra (Sirius yıldızının Rabbi)! |
وَأَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرَىٰ Ve ennehu huve rabbuş şı’ra |
وَأَنَّهُ أَهْلَكَ عَادًا الْأُولَىٰ Ve ennehu ehleke adenil ula |
|
51. Semud’u da... (Öyle ki) geriye (onlardan kimse) bırakmadı! |
وَثَمُودَ فَمَا أَبْقَىٰ Ve semude fema ebka |
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَىٰ Ve kavme nuhım min kabl innehum kanu hum azleme ve atğa |
|
53. Mü’tefikat’ı (helâk olmuş şehirleri; Sodom ve Gomore’yi) yerin dibine batırdı! |
وَالْمُؤْتَفِكَةَ أَهْوَىٰ Vel mu’tefikete ehva |
54. Böylece bürüdü onları, bürüdükleriyle (suçlarının karşılığı olarak)! |
فَغَشَّاهَا مَا غَشَّىٰ Fe ğaşşaha ma ğaşşa |
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكَ تَتَمَارَىٰ Fe bi eyyi alai rabbike tetemara |
|
هَٰذَا نَذِيرٌ مِنَ النُّذُرِ الْأُولَىٰ Haza nezirum minen nuzuril ula |
|
أَزِفَتِ الْآزِفَةُ Ezifetil azifeh |
|
58. Onu Allâh dûnunda (ölüm sıkıntısını) açacak biri yoktur. |
لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللَّهِ كَاشِفَةٌ Leyse leha min dunillahi kaşifeh |
59. Şimdi siz bu olayı (ölümle başlayan ölümsüz hayatı) acayip mi buluyorsunuz? |
أَفَمِنْ هَٰذَا الْحَدِيثِ تَعْجَبُونَ E fe min hazel hadisi ta’cebun |
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَ Ve tadhakune ve la tebkun |
|
وَأَنْتُمْ سَامِدُونَ Ve entum samidun |
|
فَاسْجُدُوا لِلَّهِ وَاعْبُدُوا ۩ Fescudu lillahi va’budu |