Tefhim-ul Kur'an | |
---|---|
وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَىٰ Ven necmi iza heva |
|
مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَىٰ Ma dalle sahıbukum ve ma ğava |
|
3. O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz. |
وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَىٰ Ve ma yentıku anil heva |
4. O (söyledikleri) yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir. |
إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَىٰ İn huve illa vahyuy yuha |
5. Ona (bu Kur’an’ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir. |
عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَىٰ Allemehu şedidul kuva |
6. (Ki O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Hemen doğruldu. |
ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَىٰ Zu mirrah festeva |
وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَىٰ Ve huve bil ufukıl a’la |
|
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّىٰ Summe dena fe tedella |
|
9. Nitekim (ikisi arasında uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha da yakınlaştı. |
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَىٰ Fe kane kabe kavseyni ev edna |
فَأَوْحَىٰ إِلَىٰ عَبْدِهِ مَا أَوْحَىٰ Fe evha ila abdihi ma evha |
|
مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَىٰ Ma kezebel fuadu ma raa |
|
12. Yine de siz görmüş olduğu üzerinde onunla tartışacak mısınız? |
أَفَتُمَارُونَهُ عَلَىٰ مَا يَرَىٰ Efe tumarunehu ala ma yera |
وَلَقَدْ رَآهُ نَزْلَةً أُخْرَىٰ Ve le kad raahu nezleten uhra |
|
عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهَىٰ Inde sidratil munteha |
|
عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوَىٰ Indeha cennetul me’va |
|
إِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشَىٰ İz yağşes sidrate ma yağşa |
|
مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغَىٰ Ma zağal besaru ve ma tağa |
|
18. Andolsun, o, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanını gördü. |
لَقَدْ رَأَىٰ مِنْ آيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرَىٰ Le kad raa min ayati rabbihil kubra |
أَفَرَأَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزَّىٰ E fe raeytumul late vel uzza |
|
20. Ve üçüncü (put) olan Menât’ı(n herhangi bir güçleri var mı)? |
وَمَنَاةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَىٰ Ve menates salisetel uhra |
أَلَكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْأُنْثَىٰ E lekumuz zekeru ve lehul unsa |
|
تِلْكَ إِذًا قِسْمَةٌ ضِيزَىٰ Tilke izen kısmetun dıyza |
|
إِنْ هِيَ إِلَّا أَسْمَاءٌ سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ ۚ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْأَنْفُسُ ۖ وَلَقَدْ جَاءَهُمْ مِنْ رَبِّهِمُ الْهُدَىٰ İn hiye illa esmaun semmeytumuh entum ve abaukum ma enzelellahu biha min sultan iy yettebiune illaz zane ve ma tehvel enfus ve le kad caehum mir rabbihimul huda |
|
24. Yoksa insana ’her arzu edip dilekte bulunduğu’ şey mi var? |
أَمْ لِلْإِنْسَانِ مَا تَمَنَّىٰ Em lil insani ma temenna |
فَلِلَّهِ الْآخِرَةُ وَالْأُولَىٰ Fe lillahil ahıratu ve ula |
|
وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمَاوَاتِ لَا تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا إِلَّا مِنْ بَعْدِ أَنْ يَأْذَنَ اللَّهُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَرْضَىٰ Ve kem mim melekin fis semavati la tuğni şefaatuhum şey’en illa mim ba’di ey ye’zenellahu li mey yeşau ve yerda |
|
27. Gerçek şu ki, ahirete iman etmeyenler, melekleri dişi isimlerle isimlendiriyorlar. |
إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلَائِكَةَ تَسْمِيَةَ الْأُنْثَىٰ İnnellezine la yu’minune bil ahırati le yusemmunel melaiket tesmiyetel unsa |
وَمَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ ۖ وَإِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا Ve ma lehum bihi mim ılm iy yettebiune illez zann ve innez zanne la yuğni minel hakkı şey’a |
|
29. Şu halde sen, bizim zikrimize sırt çeviren ve dünya hayatından başkasını istemeyenden yüz çevir. |
فَأَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلَّىٰ عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ إِلَّا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا Fe a’rıd am men tevella an zikrina ve lem yurid illel hayated dunya |
ذَٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِ ۚ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدَىٰ Zalike mebleğuhum minel ılm inne rabbeke huve a’lemu bi men alle an sebilihi ve huve a’lemu bi menihteda |
|
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ أَسَاءُوا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذِينَ أَحْسَنُوا بِالْحُسْنَى Ve lillahi ma fis semavati ve ma fil erdı li yecziyellezine esau bima amilu ve yecziyellezine ahsenu bil husna |
|
الَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ إِلَّا اللَّمَمَ ۚ إِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ ۚ هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنْشَأَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ وَإِذْ أَنْتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ ۖ فَلَا تُزَكُّوا أَنْفُسَكُمْ ۖ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَىٰ Ellezine yectenibune kebairal ismi vel fevahışe illel lemem inne rabbeke vasiul mağfirah huve a’lemu bi kum iz enşeekum minel erdı ve iz entum ecinnetun fi butuni ummehatikum fe la tuzekku enfusekum huve a’lemu bi menitteka |
|
أَفَرَأَيْتَ الَّذِي تَوَلَّىٰ E fe raeytellezi tevella |
|
34. Azıcık verdi ve gerisini kaya gibi sımsıkı elinde tuttu. |
وَأَعْطَىٰ قَلِيلًا وَأَكْدَىٰ Ve a’ta kalilev ve ekda |
أَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرَىٰ Eındehu ılmul ğaybi fe huve yera |
|
36. Yoksa Musa’nın sahifelerinde olan kendisine haber verilmedi mi? |
أَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا فِي صُحُفِ مُوسَىٰ Em lem yunebbe’ bima fi suhufi musa |
وَإِبْرَاهِيمَ الَّذِي وَفَّىٰ Ve ibrahimellezi veffa |
|
38. Doğrusu, hiçbir günahkâr, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. |
أَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ Ella teziru vaziratuv vizra uhra |
39. Ve doğrusu insana da kendi (emek ve) çabasından başkası yoktur. |
وَأَنْ لَيْسَ لِلْإِنْسَانِ إِلَّا مَا سَعَىٰ Ve el leyse lil insani illa ma sea |
وَأَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرَىٰ Ve enne sa’yehu sevfe yura |
|
ثُمَّ يُجْزَاهُ الْجَزَاءَ الْأَوْفَىٰ Summe yuczahul cezael evfa |
|
وَأَنَّ إِلَىٰ رَبِّكَ الْمُنْتَهَىٰ Ve enne ila rabbikel munteha |
|
وَأَنَّهُ هُوَ أَضْحَكَ وَأَبْكَىٰ Ve ennehu huve adhake ve ebka |
|
وَأَنَّهُ هُوَ أَمَاتَ وَأَحْيَا Ve ennehu huve emate ve ahya |
|
وَأَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَىٰ Ve ennehu halekaz zevceyniz zekara vel unsa |
|
مِنْ نُطْفَةٍ إِذَا تُمْنَىٰ Min nutfetin iza tumna |
|
47. Gerçek şu ki, diğer diriltme (yeniden neş’et) de O’na aittir. |
وَأَنَّ عَلَيْهِ النَّشْأَةَ الْأُخْرَىٰ Ve enne aleyhin neş’etel uhra |
48. Doğrusu, muhtaç olmaktan O kurtardı ve sermaye verip hoşnut kıldı. |
وَأَنَّهُ هُوَ أَغْنَىٰ وَأَقْنَىٰ Ve ennehu huve ağna ve akna |
وَأَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرَىٰ Ve ennehu huve rabbuş şı’ra |
|
وَأَنَّهُ أَهْلَكَ عَادًا الْأُولَىٰ Ve ennehu ehleke adenil ula |
|
51. Semûd’u da. Böylelikle (o halklardan kimseyi) bırakmadı. |
وَثَمُودَ فَمَا أَبْقَىٰ Ve semude fema ebka |
52. Daha önce Nuh kavmini de. Çünkü onlar, daha zalim ve daha azgındılar. |
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَىٰ Ve kavme nuhım min kabl innehum kanu hum azleme ve atğa |
53. Altı üstüne gelen (Lût kavminin) şehirlerini de O yerin dibine geçirdi. |
وَالْمُؤْتَفِكَةَ أَهْوَىٰ Vel mu’tefikete ehva |
فَغَشَّاهَا مَا غَشَّىٰ Fe ğaşşaha ma ğaşşa |
|
55. Öyleyse, Rabbinin hangi nimetlerinden kuşkuya düşmektesin? |
فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكَ تَتَمَارَىٰ Fe bi eyyi alai rabbike tetemara |
هَٰذَا نَذِيرٌ مِنَ النُّذُرِ الْأُولَىٰ Haza nezirum minen nuzuril ula |
|
أَزِفَتِ الْآزِفَةُ Ezifetil azifeh |
|
58. Onu Allah’ın dışında ortaya çıkaracak başka (hiçbir güç yoktur). |
لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللَّهِ كَاشِفَةٌ Leyse leha min dunillahi kaşifeh |
أَفَمِنْ هَٰذَا الْحَدِيثِ تَعْجَبُونَ E fe min hazel hadisi ta’cebun |
|
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَ Ve tadhakune ve la tebkun |
|
وَأَنْتُمْ سَامِدُونَ Ve entum samidun |
|
62. Hemen, Allah’a secde edin ve (yalnızca O’na) kulluk edin. |
فَاسْجُدُوا لِلَّهِ وَاعْبُدُوا ۩ Fescudu lillahi va’budu |