و ع د kökü Kur'an'da 151 defa geçmektedir.

AYETLER

MÜZZEMMIL
73:18

وَعْدُهُ

veǎ’duhu

O’nun va’di

Bu nedenle gök bile yarılıp-çatlamıştır; (artık) O’nun va’di gerçekleştirilip-yerine getirilmiştir.

BÜRUC
85:2

الْمَوْعُودِ

l-mev’ǔdi

va’dedilen

O vadedilen güne,

MÜRSELAT
77:7

تُوعَدُونَ

tūǎdūne

size va’dedilen

Şüphesiz, size vaadedilen gerçekleşecektir.

KAF
50:14

وَعِيدِ

veǐydi

tehdidimi

Eyke halkı ve Tubba’ kavmi de. Hepsi elçileri yalanladı; böylece Benim tehdidim (onların üzerine) hak oldu.

KAF
50:20

الْوَعِيدِ

l-veǐydi

kendisine karşı uyarılan

Sur’a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür.

KAF
50:28

بِالْوَعِيدِ

bil-veǐydi

uyarı

(Allah buyurur) "Benim Huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce ’kesin bir uyarı’ göndermiştim."

KAF
50:32

تُوعَدُونَ

tūǎdūne

size va’dedilen

Bu, size vadolunandır; (gönülden Allah’a) yönelip-dönen (İslam’ın hükümlerini) koruyan,

KAF
50:45

وَعِيدِ

veǐydi

tehdidimden

Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur’an ile öğüt ver.

KAMER
54:46

مَوْعِدُهُمْ

mev’ǐduhum

buluşma zamanları

Daha doğrusu onlara va’dedilen (asıl azap) (kıyamet) saatidir. O saat, ’kurtuluş olmayan daha korkunç bir bela’ ve daha acıdır.

SAD
38:53

تُوعَدُونَ

tūǎdūne

size söz verilen

İşte hesap günü size va’dedilen budur.

A'RAF
7:44

وَعَدَنَا

veǎdenā

bize va’dettiğini

Cennet halkı, ateş halkına (şöyle) seslenecekler "Bize Rabbimiz’in vadettiğini gerçek buldunuz mu?" Onlar da "Evet" derler. Bundan sonra içlerinden seslenen biri (şöyle) seslenecektir "Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun."

A'RAF
7:44

وَعَدَ

veǎde

size va’dettiğini

Cennet halkı, ateş halkına (şöyle) seslenecekler "Bize Rabbimiz’in vadettiğini gerçek buldunuz mu?" Onlar da "Evet" derler. Bundan sonra içlerinden seslenen biri (şöyle) seslenecektir "Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun."

A'RAF
7:70

تَعِدُنَا

teǐdunā

bizi tehdidettiğin

Dediler ki "Sen bize yalnızca Allah’a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarınızı bırakmamız için mi geldin? Eğer gerçekten doğru isen, bize vadettiğin şeyi getir, bakalım."

A'RAF
7:77

تَعِدُنَا

teǐdunā

bizi tehdidettiğin

Böylelikle dişi deveyi öldürdüler ve Rablerinin emrine karşı çıkıp (Salih’e de şöyle) dediler "Ey Salih, eğer gerçekten gönderilenlerden (bir peygamber) isen, vadettiğin şeyi getir, bakalım."

A'RAF
7:86

تُوعِدُونَ

tūǐdūne

tehdit ederek

"O’na iman edenleri tehdit ederek, Allah’ın yolundan alıkoymak için ve onda çarpıklık arayarak (böyle) her yolun (başını) kesip-oturmayın. Hatırlayın ki siz azınlıkta (ve güçsüz) iken O, sizi çoğalttı. Bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına bir bakın."

A'RAF
7:142

وَوَاعَدْنَا

ve vāǎdnā

ve sözleştik

Musa ile otuz gece için sözleştik ve ona bir on daha ekledik. Böylece Rabbinin belirlediği süre, kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun’a "Kavmimde benim yerime geç, ıslah et ve bozguncuların yolunu tutma" dedi.

CIN
72:24

يُوعَدُونَ

yūǎdūne

kendilerine va’dedilen

Sonunda onlar, kendilerine vadedileni gördükleri zaman, yardımcı olmak bakımından kim daha zayıfmış ve sayı bakımından kim daha azmış artık öğrenmiş olacaklardır."

CIN
72:25

تُوعَدُونَ

tūǎdūne

size söylenen

De ki "Bilmiyorum, size vadedilen (kıyamet ve azap) yakın mı, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koymuştur?"

YASIN
36:48

الْوَعْدُ

l-veǎ’du

tehdid (ettiğiniz azab)

Ve derler ki "Eğer doğru söylüyorsanız bu tehdit (etmekte olduğunuz yıkım ve azap) ne zamanmış?"

YASIN
36:52

وَعَدَ

veǎde

va’dettiği

Demişlerdir ki "Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın va’dettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş".

YASIN
36:63

تُوعَدُونَ

tūǎdūne

va’dedilen

İşte bu, size vadedilmiş cehennemdir.

FURKAN
25:15

وُعِدَ

vuǐde

va’dedilen

De ki "Bu mu daha hayırlı, yoksa takva sahiplerine va’dedilen ebedi cennet mi? Ki onlar için bir mükafat ve son duraktır."

FURKAN
25:16

وَعْدًا

veǎ’den

bir va’didir

"İçinde ebedi kalıcılar olarak, orada her istedikleri onlarındır; bu, Rabbinin üzerine aldığı, istenen bir vaaddir."

FATIR
35:5

وَعْدَ

veǎ’de

va’di

Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah’ın va’di haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah’ın adını kullanarak) aldatmasın.

FATIR
35:40

يَعِدُ

yeǐdu

va’detmiyorlar

De ki "Siz, Allah’ın dışında taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa Biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler? Hayır, zulmedenler, birbirlerine aldatmadan başkasını vadetmiyorlar.

MERYEM
19:54

الْوَعْدِ

l-veǎ’di

sözünde

Kitap’ta İsmail’i de zikret. Çünkü o, va’dinde doğruydu ve gönderilmiş (Resul) bir peygamberdi.

MERYEM
19:61

وَعَدَ

veǎde

va’dettiği

Adn cennetleri (onlarındır) ki, Rahman (olan Allah, onu) Kendi kullarına gaybtan vadetmiştir. Şüphesiz O’nun va’di yerine gelecektir.

MERYEM
19:61

وَعْدُهُ

veǎ’duhu

va’di

Adn cennetleri (onlarındır) ki, Rahman (olan Allah, onu) Kendi kullarına gaybtan vadetmiştir. Şüphesiz O’nun va’di yerine gelecektir.

MERYEM
19:75

يُوعَدُونَ

yūǎdūne

va’dedildikleri

De ki "Kim sapıklık içindeyse, Rahman (olan Allah), ona süre tanıdıkça tanır; kendilerine va’dedileni -ya azabı veya kıyamet saatini- gördükleri zaman artık kimin yeri (makam, mevki) daha kötü, kimin askeri- gücü daha zayıfmış, öğreneceklerdir.

TA-HA
20:58

مَوْعِدًا

mev’ǐden

buluşma zamanı

"Madem böyle, biz de sana buna benzer bir sihirle geleceğiz; şimdi sen, bir ’buluşma zamanı ve yeri’ tespit et, bizim de, senin de karşı olamayacağımız açık, geniş bir yer olsun" dedi.

TA-HA
20:59

مَوْعِدُكُمْ

mev’ǐdukum

buluşma zamanınız

(Musa) Dedi ki "Buluşma zamanımız, (ülkenin ulusal) bayram günü ve insanların toplanacağı kuşluk vakti (olsun)."

TA-HA
20:80

وَوَاعَدْنَاكُمْ

ve vāǎdnākum

ve size va’dettik

Ey İsrailoğulları, andolsun, sizi düşmanlarınızdan kurtardık. Tur’un sağ yanında sizinle vaadleştik ve üzerinize kudret helvasıyla bıldırcın indirdik.

TA-HA
20:86

يَعِدْكُمْ

yeǐdkum

size va’detmemiş miydi?

Bunun üzerine Musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi ki "Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?"

TA-HA
20:86

وَعْدًا

veǎ’den

bir va’adle

Bunun üzerine Musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi ki "Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?"

TA-HA
20:86

مَوْعِدِي

mev’ǐdī

bana verdiğiniz sözden

Bunun üzerine Musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi ki "Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?"

TA-HA
20:87

مَوْعِدَكَ

mev’ǐdeke

senin sözünden

Dediler ki "Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik, ancak o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, onları (ateşe) attık, böylece Samiri de attı."

TA-HA
20:97

مَوْعِدًا

mev’ǐden

va’dedilenden (cezadan)

Dedi ki "Haydi çekip git, artık senin hayatta (hakettiğin ceza "Bana dokunulmasın") deyip yerinmendir." Ve şüphesiz senin için kendisinden asla kaçınamayacağın (azap dolu) bir buluşma zamanı vardır. Üstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin ilahına bir bak; biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız."

TA-HA
20:113

الْوَعِيدِ

l-veǐydi

tehditleri

Böylece Biz onu, Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve onda korkulacak şeyleri türlü şekillerde açıkladık; umulur ki korkup-sakınırlar ya da onlar için düşünme (yeteneğini) oluşturur.

ŞU'ARA
26:206

يُوعَدُونَ

yūǎdūne

tehdid ediliyor

Sonra kendilerine va’dolunan (azap günü) geliverse,

NEML
27:68

وُعِدْنَا

vuǐdnā

vadedildi (yapıldı)

"Andolsun, bu (azap ve dirilme tehdidi), bize ve daha önce atalarımıza va’dolunmuştur. Bu, olsa olsa geçmişlerin uydurma masallarından başkası değildir."

NEML
27:71

الْوَعْدُ

l-veǎ’du

tehdid(ettiğiniz azab)

Derler ki "Eğer doğruyu söylüyor iseniz, bu va’dolunan (azap) ne zaman?"

KASAS
28:13

وَعْدَ

veǎ’de

va’di

Böylelikle, gözünün aydın olması, üzülmemesi ve gerçekten Allah’ın va’dinin hak olduğunu bilmesi için, onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.

KASAS
28:61

وَعَدْنَاهُ

veǎdnāhu

kendisine vadettiğimiz

Şimdi, kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz, dolayısıyla ona kavuşan kişi, dünya hayatının metaı ile metalandırdığımız sonra kıyamet günü (azaba uğramak için) hazır bulundurulan kişi gibi midir?

KASAS
28:61

وَعْدًا

veǎ’den

bir söz

Şimdi, kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz, dolayısıyla ona kavuşan kişi, dünya hayatının metaı ile metalandırdığımız sonra kıyamet günü (azaba uğramak için) hazır bulundurulan kişi gibi midir?

İSRA
17:5

وَعْدُ

veǎ’du

zamanı

Nitekim o ikiden ilk-vaid geldiği zaman, oldukça zorlu olan kullarımızı üzerinize gönderdik de (sizi) evlerin aralarına kadar girip araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir sözdü.

İSRA
17:5

وَعْدًا

veǎ’den

bir va’d

Nitekim o ikiden ilk-vaid geldiği zaman, oldukça zorlu olan kullarımızı üzerinize gönderdik de (sizi) evlerin aralarına kadar girip araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir sözdü.

İSRA
17:7

وَعْدُ

veǎ’du

zamanı

Eğer iyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz o da (kendi) aleyhinizedir. Sonunda vaad geldiği zaman, (yine öyle kullar göndeririz ki) yüzlerinizi ’kötü duruma soksunlar’, birincisinde ona girdikleri gibi mescid (Kudüs)e girsinler ve ele geçirdiklerini ’darmadağın edip mahvetsinler.’

İSRA
17:64

وَعِدْهُمْ

ve ǐdhum

ve onlara va’dler yap

"Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli vaadlerde bulun." Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vadetmez.

İSRA
17:64

يَعِدُهُمُ

yeǐduhumu

onlara va’detmez

"Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli vaadlerde bulun." Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vadetmez.

İSRA
17:104

وَعْدُ

veǎ’du

zamanı

Ve onun ardından İsrailoğulları’na söyledik "O toprak (yurt)ta oturun, ahiret va’di geldiğinde hepinizi derleyip-toplayacağız."

İSRA
17:108

وَعْدُ

veǎ’du

va’di (sözü)

Ve derler ki "Rabbimiz Yücedir, Rabbimiz’in va’di gerçekten gerçekleşmiş bulunuyor."

YUNUS
10:4

وَعْدَ

veǎ’de

vaadi

Sizin tümünüzün dönüşü O’nadır. Allah’ın va’di bir gerçektir. İman edip salih amellerde bulunanlara, adaletle karşılık vermek için yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek olan O’dur. İnkar edenler ise, küfürleri dolayısıyla, onlar için kaynar sudan bir içki ve acı bir azap vardır.

YUNUS
10:46

نَعِدُهُمْ

neǐduhum

onlara vaadettiklerimizin

Onlara vaadettiğimiz (azabın) bir kısmını sana gösteririz veya senin hayatına son veririz (de görmen ahirete kalır.) Onların dönüşleri Bizedir, sonra Allah işlediklerine şahiddir.

YUNUS
10:48

الْوَعْدُ

l-veǎ’du

vaad edilen

Derler ki "Eğer doğru sözlüyseniz, bu belirttiğiniz süre (va’d) ne zamanmış?"

YUNUS
10:55

وَعْدَ

veǎ’de

vaadettiği

Haberin olsun, göktekilerin ve yerdekilerin tümü gerçekten Allah’ındır. Haberin olsun; şüphesiz Allah’ın va’di haktır; ancak onların çoğu bilmezler.

HUD
11:17

مَوْعِدُهُ

mev’ǐduhu

kendisine vaadedilen

Rabbinden apaçık bir delil üzerinde bulunan, onu yine ondan bir şahid izleyen ve ondan önce bir önder ve rahmet olarak Musa’nın kitabı (kendisini doğrulamakta) bulunan kimse, (artık onlar) gibi midir? İşte onlar, buna (Kur’an’a) inanırlar. Gruplardan biri onu inkar ederse, ateş ona vaadedilen yerdir. Öyleyse, bundan kuşkuda olma, çünkü o, Rabbinden olan bir haktır. Ancak insanların çoğunluğu inanmazlar.

HUD
11:32

تَعِدُنَا

teǐdunā

bize vaadettiğin

Dediler ki "Ey Nuh, bizimle çekişip-durdun, bu çekişmede ileri de gittin. Eğer doğru söylüyorsan, bize vaadettiğini getir (görelim.)"

HUD
11:45

وَعْدَكَ

veǎ’deke

senin vaadin

Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki "Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve Senin va’din de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin."

HUD
11:65

وَعْدٌ

veǎ’dun

bir vaaddir

Fakat onu öldürdüler. (Salih) Dedi ki "Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. Bu, yalanlanmayacak bir vaaddir."

HUD
11:81

مَوْعِدَهُمُ

mev’ǐdehumu

onlara vaadedilen vakit

(Elçiler) Dediler ki "Ey Lut, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana kesin olarak ulaşamazlar. Gecenin bir parçasında ailenle birlikte yürü (yola çık). Sakın, hiçbiriniz dönüp arkasına bakmasın; fakat senin karın başka. Çünkü onlara isabet edecek olan, ona da isabet edecektir. Onlara va’dolunan (azap) sabah vaktidir. Sabah da yakın değil mi?"

HICR
15:43

لَمَوْعِدُهُمْ

lemev’ǐduhum

onların buluşma yeridir

"Ve hiç şüphe yok, onların tümünün buluşma yeri cehennemdir."

EN'ÂM
6:134

تُوعَدُونَ

tūǎdūne

size söylenen uyarı

Hiç şüphesiz, size vadedilen mutlaka gelecektir. Ve siz aciz bırakılacak değilsiniz.

LOKMAN
31:9

وَعْدَ

veǎ’de

va’didir

Orada ebedi olarak kalıcıdırlar. Allah’ın va’di haktır. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

LOKMAN
31:33

وَعْدَ

veǎ’de

va’di

Ey insanlar, Rabbinizden korkup-sakının ve öyle bir günün azabından çekinip-korkun ki, (o gün hiç) bir baba, çocuğu için bir karşılık veremez ve (hiç)bir çocuk da babası için bir şeyi verebilecek (durumda) değildir. Şüphesiz Allah’ın va’di haktır. Artık dünya hayatı sizi aldatmaya sürüklemesin ve aldatıcı(lar) da sizi Allah ile aldatmasın.

SEBE
34:29

الْوَعْدُ

l-veǎ’du

tehdid(ettiğiniz azap)

Onlar "Eğer doğru sözlü iseniz, bu va’d(ettiğiniz azap) ne zamanmış?" derler.

SEBE
34:30

مِيعَادُ

mīǎādu

belirtilmiş

De ki "Sizin için belirlenmiş bir gün vardır ki, ondan ne bir an ertelenebilirsiniz, ne de (bir an) öne alınabilirsiniz.

ZÜMER
39:20

وَعْدَ

veǎ’de

(bu) va’didir

Ancak Rablerinden korkup-sakınanlar ise; onlara yüksek köşkler vardır, onların üstünde de yüksek köşkler bina edilmiştir. Onların altında ırmaklar akmaktadır. (Bu,) Allah’ın va’didir. Allah, va’dinden dönmez.

ZÜMER
39:20

الْمِيعَادَ

l-mīǎāde

va’dinden

Ancak Rablerinden korkup-sakınanlar ise; onlara yüksek köşkler vardır, onların üstünde de yüksek köşkler bina edilmiştir. Onların altında ırmaklar akmaktadır. (Bu,) Allah’ın va’didir. Allah, va’dinden dönmez.

ZÜMER
39:74

وَعْدَهُ

veǎ’dehu

verdiği sözünü

(Onlar da) Dediler ki "Bize olan va’dinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah’a hamd olsun ki, cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz. (Salih) Amellerde bulunanların ecri ne güzeldir.

MÜ'MIN
40:8

وَعَدْتَهُمْ

veǎdtehum

onlara söz verdiğin

"Rabbimiz, onları Adn cennetlerine sok ki onlara (bunu) va’dettin; babalarından, eşlerinden ve soylarından salih olanları da. Gerçekten Sen, üstün ve güçlü olansın, hüküm ve hikmet sahibisin."

MÜ'MIN
40:28

يَعِدُكُمْ

yeǐdukum

size va’dettiklerinin

Firavun ailesinden imanını gizlemekte olan mü’min bir adam dedi ki "Siz, benim Rabbim Allah’tır diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunuyor. Buna rağmen o eğer bir yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir; ve eğer doğru sözlü ise, (o zaman da) size va’dettiklerinin bir kısmı size isabet eder. Şüphesiz Allah, ölçüyü taşıran, çok yalan söyleyen kimseyi hidayete erdirmez."

MÜ'MIN
40:55

وَعْدَ

veǎ’de

va’di

Şu halde sen sabret. Gerçekten Allah’ın va’di haktır. Günahın için mağfiret dile; akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih et.

MÜ'MIN
40:77

وَعْدَ

veǎ’de

va’di (sözü)

Şu halde sen sabret, hiç şüphesiz Allah’ın va’di haktır. Sonunda ya onlara va’dettiğimiz (azab)in bir kısmını sana göstereceğiz ya da senin hayatına son vereceğiz. Nihayet onlar Bize döndürülecekler.

MÜ'MIN
40:77

نَعِدُهُمْ

neǐduhum

onları tehdidettiğimiz

Şu halde sen sabret, hiç şüphesiz Allah’ın va’di haktır. Sonunda ya onlara va’dettiğimiz (azab)in bir kısmını sana göstereceğiz ya da senin hayatına son vereceğiz. Nihayet onlar Bize döndürülecekler.

FUSSILET
41:30

تُوعَدُونَ

tūǎdūne

size söz verilen

Şüphesiz "Bizim Rabbimiz Allah’tır" deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki) "Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan cennetle sevinin."

ZUHRUF
43:42

وَعَدْنَاهُمْ

veǎdnāhum

onları uyardığımız

Ya da kendilerine va’dettiğimiz şeyi onlara gösteririz ki, Biz gerçekten onların üstünde güç yetirenleriz.

ZUHRUF
43:83

يُوعَدُونَ

yūǎdūne

kendilerine vadedilen

Artık onları bırak; onlara vadedilen günlerine kadar, dalsınlar ve oynaya dursunlar.

CASIYE
45:32

وَعْدَ

veǎ’de

va’di

"Gerçekten Allah’ın va’di haktır, kıyamet-saatinde hiçbir kuşku yoktur" denildiği zaman, siz "Kıyamet-saati de neymiş, biz bilmiyoruz; biz yalnızca bir zan (ve tahmin)da bulunup zannediyoruz; biz, kesin bir bilgiyle inanmakta olanlar değiliz" demiştiniz.

AHKAF
46:16

وَعْدَ

veǎ’de

sözdür

İşte bunlar; yaptıklarının en güzelini kabul ederiz ve kötülüklerinden geçeriz; (bunlar) cennet halkı içindedirler. (İşte bu,) Onlara va’dolunan doğru bir vaaddir.

AHKAF
46:16

يُوعَدُونَ

yūǎdūne

kendilerine va’d

İşte bunlar; yaptıklarının en güzelini kabul ederiz ve kötülüklerinden geçeriz; (bunlar) cennet halkı içindedirler. (İşte bu,) Onlara va’dolunan doğru bir vaaddir.

AHKAF
46:17

أَتَعِدَانِنِي

eteǐdāninī

siz bana va’d mı ediyorsunuz?

O kimse ki, anne ve babasına "Öf size, benden önce nice nesiller gelip geçmişken, beni (diriltilip) çıkarılacağımla mı tehdit ediyorsunuz?" dedi. O ikisi (anne ve babası) ise Allah’a yakararak "Yazıklar sana, iman et, şüphesiz Allah’ın va’di haktır." (derler; fakat) O "Bu, geçmişlerin masallarından başkası değildir" der.

AHKAF
46:17

وَعْدَ

veǎ’de

sözü

O kimse ki, anne ve babasına "Öf size, benden önce nice nesiller gelip geçmişken, beni (diriltilip) çıkarılacağımla mı tehdit ediyorsunuz?" dedi. O ikisi (anne ve babası) ise Allah’a yakararak "Yazıklar sana, iman et, şüphesiz Allah’ın va’di haktır." (derler; fakat) O "Bu, geçmişlerin masallarından başkası değildir" der.

AHKAF
46:22

تَعِدُنَا

teǐdunā

bizi tehdidettiğin

Dediler ki "Sen, bizi ilahlarımızdan çevirmek için mi bize geldin? Şu halde eğer doğru söylüyorsan, tehdit ettiğin şeyi, bize getir."

AHKAF
46:35

يُوعَدُونَ

yūǎdūne

tehdit edildikleri

Artık sen sabret; Resullerden azim sahiplerinin sabrettikleri gibi, Onlar için de acele etme. Onlar, tehdit edildikleri şeyi (azabı) gördükleri gün, sanki gündüzün yalnızca bir saati kadar yaşamış(olacak)lardır. (Bu,) Bir tebliğdir. Artık fasık olan bir kavimden başkası yıkıma uğratılır mı?

ZARIYAT
51:5

تُوعَدُونَ

tūǎdūne

size va’dedilen

Size va’dedilmekte olan, hiç tartışmasız doğrudur.

ZARIYAT
51:22

تُوعَدُونَ

tūǎdūne

uyarıldığınız

Gökte rızkınız vardır ve size va’dolunmakta olan da.

ZARIYAT
51:60

يُوعَدُونَ

yūǎdūne

uyarıldıkları

Kendilerine va’dedilen o (azap) günlerinden dolayı vay o inkar edenlere.

KEHF
18:21

وَعْدَ

veǎ’de

va’dinin

Böylece, Allah’ın va’dinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için (şehir halkına ve sonraki insan kuşaklarına) onları buldurmuş olduk. (Onları görenler) Kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı, (bir kısmı) dedi ki "Onların üstüne bir bina inşa edin, Rableri onları daha iyi bilir." Onların işine galip gelen (sözleri geçen)ler ise "Üstlerine mutlaka bir mescid yapmalıyız" dediler.

KEHF
18:48

مَوْعِدًا

mev’ǐden

bir vade

Onlar senin Rabbine sıra sıra sunulmuşlardır. Andolsun, siz ilk defa yarattığımız gibi Bize gelmiş oldunuz. Hayır, Bizim size bir kavuşma-zamanı tespit etmediğimizi sanmıştınız değil mi?

KEHF
18:58

مَوْعِدٌ

mev’ǐdun

va’dedilen bir zaman

Senin Rabbin rahmet sahibi (ve) bağışlayıcıdır. Eğer, kazandıklarından dolayı onları (azapla) yakalasaydı, şüphesiz onlara azabı (bir an önce) çabuklaştırırdı. Hayır, onlar için bir buluşma zamanı vardır, onun dışında asla başka bir sığınak bulamayacaklardır.

KEHF
18:59

مَوْعِدًا

mev’ǐden

bir süre

İşte ülkeler (ve onların halkları), zulmettikleri zaman onları yıkıma uğrattık; ve yıkımları için bir buluşma zamanı tespit ettik.

KEHF
18:98

وَعْدُ

veǎ’du

va’di

Dedi ki "Bu benim Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin va’di geldiği zaman, O, bunu dümdüz eder; Rabbimin va’di haktır."

KEHF
18:98

وَعْدُ

veǎ’du

va’di

Dedi ki "Bu benim Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin va’di geldiği zaman, O, bunu dümdüz eder; Rabbimin va’di haktır."

NAHL
16:38

وَعْدًا

veǎ’den

verdiği sözdür

Olanca yeminleriyle "Öleni Allah diriltmez" diye yemin ettiler. Hayır; bu, O’nun üzerinde hak olan bir vaidtir, ancak insanların çoğu bilmezler.

İBRAHIM
14:14

وَعِيدِ

veǐydi

tehdidimden

"Ve onlardan sonra sizi o arza mutlaka yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan korkana ve tehdidimden korkana ait (bir ayrıcalıktır)."

İBRAHIM
14:22

وَعَدَكُمْ

veǎdekum

size va’detti

İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki "Doğrusu, Allah, size gerçek olan va’di va’detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azap vardır."

İBRAHIM
14:22

وَعْدَ

veǎ’de

va’di

İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki "Doğrusu, Allah, size gerçek olan va’di va’detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azap vardır."

İBRAHIM
14:22

وَوَعَدْتُكُمْ

ve veǎdtukum

ve ben de size va’dettim

İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki "Doğrusu, Allah, size gerçek olan va’di va’detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azap vardır."

İBRAHIM
14:47

وَعْدِهِ

veǎ’dihi

verdiği sözden

Allah’ı, sakın elçilerine verdiği sözden dönen sanma. Gerçekten Allah Azizdir, intikam sahibidir.

ENBIYA
21:9

الْوَعْدَ

l-veǎ’de

verdiğimiz sözü

Sonra onlara verdiğimiz söze sadık kaldık, böylece onları ve dilediklerimizi kurtardık da ölçüsüz davrananları yıkıma uğrattık.

ENBIYA
21:38

الْوَعْدُ

l-veǎ’du

tehdid(ettiğiniz azab)

"Eğer doğruyu söylüyor iseniz, bu vaid (edilen günün sorgu ve azabı) ne zamandır?" derler.

ENBIYA
21:97

الْوَعْدُ

l-veǎ’du

va’d

Gerçek olan va’d yaklaşmıştır, işte o zaman, inkar edenlerin gözleri yuvalarından fırlayacak "Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik, hayır, bizler zalim kimselerdik" (diyecekler).

ENBIYA
21:103

تُوعَدُونَ

tūǎdūne

va’dedilen

Onları, o en büyük korku hüzne kaptırmaz ve "İşte bu sizin gününüzdür, size va’dedilmişti" diye melekler onları karşılayacaklardır.

ENBIYA
21:104

وَعْدًا

veǎ’den

sözdür

Bizim, göğü kitabın sahifelerini katlar gibi katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (eski durumuna) iade edeceğiz. Bu, Bizim üzerimizde bir vaiddir. Elbette, Biz yapıcılarız.

ENBIYA
21:109

تُوعَدُونَ

tūǎdūne

tehdid edildiğiniz

Buna rağmen yüz çevirecek olurlarsa, de ki "Size eşitlik üzere açıklamada bulundum. Tehdit edildiğiniz (sorgu ve azap günü) yakın mı, uzak mı, bilemem."

MÜ'MINUN
23:35

أَيَعِدُكُمْ

eyeǐdukum

O size va’dediyor mu?

"O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı va’dediyor?"

MÜ'MINUN
23:36

تُوعَدُونَ

tūǎdūne

size va’dedilen

"Heyhat, size va’dedilen şeye heyhat..."

MÜ'MINUN
23:83

وُعِدْنَا

vuǐdnā

yapıldı

"Andolsun, bu tehdit, bize ve bizden önceki atalarımıza yapılmıştı; bu, geçmişlerin uydurma masallarından başka bir şey değildir."

MÜ'MINUN
23:93

يُوعَدُونَ

yūǎdūne

onların tehdidedildikleri

De ki "Rabbim, eğer onlara va’dolunan (azab)ı mutlaka bana göstereceksen,"

MÜ'MINUN
23:95

نَعِدُهُمْ

neǐduhum

onları tehdidettiğimiz

Gerçek şu ki Biz, onları tehdit ettiğimiz şeyi şüphesiz sana gösterme gücüne sahibiz.

MÜLK
67:25

الْوَعْدُ

l-veǎ’du

tehdid(ettiğiniz azab)

Derler ki "Eğer doğru söylüyorsanız, şu tehdit (ettiğiniz azap) ne zamanmış?"

ME'ARIC
70:42

يُوعَدُونَ

yūǎdūne

kendilerine va’dedilen

Şu halde sen, kendilerine vadedilen (azap) günlerine kavuşuncaya kadar onları bırak; dalıp-oynasınlar, oyalansınlar.

ME'ARIC
70:44

يُوعَدُونَ

yūǎdūne

onlara va’dedilmiş

Gözleri ’korkudan ve dehşetten düşük’ yüzlerini de bir zillet kaplamış; işte bu, kendilerine vadedilmekte olan (kıyamet ve azap) günüdür.

RUM
30:6

وَعْدَ

veǎ’de

va’didir

(Bu,) Allah’ın va’didir; Allah, vadinden geri dönmez. Ancak insanların çoğu bilmezler.

RUM
30:6

وَعْدَهُ

veǎ’dehu

va’dinden

(Bu,) Allah’ın va’didir; Allah, vadinden geri dönmez. Ancak insanların çoğu bilmezler.

RUM
30:60

وَعْدَ

veǎ’de

va’di

Öyleyse sen sabret; şüphesiz Allah’ın va’di haktır; kesin bilgiyle inanmayanlar sakın seni telaşa kaptırıp-hafifliğe (veya gevşekliğe) sürüklemesinler.

RA'D
13:31

وَعْدُ

veǎ’du

va’di

Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur’an olsaydı (yine bu Kur’an olurdu). Hayır, emrin tümü Allah’ındır. İman edenler hala anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. İnkar edenler, Allah’ın va’di gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez. (Veya miadını şaşırmaz.)

RA'D
13:31

الْمِيعَادَ

l-mīǎāde

sözünden

Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur’an olsaydı (yine bu Kur’an olurdu). Hayır, emrin tümü Allah’ındır. İman edenler hala anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. İnkar edenler, Allah’ın va’di gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez. (Veya miadını şaşırmaz.)

RA'D
13:35

وُعِدَ

vuǐde

va’dedilen

Takva sahiplerine vadedilen cennet; onun altından ırmaklar akar, yemişleri ve gölgelikleri süreklidir. Bu korkup-sakınanların (mutlu) sonudur, inkar edenlerin sonu ise ateştir.

RA'D
13:40

نَعِدُهُمْ

neǐduhum

onları uyardığımızın

Onlara (azap olarak) va’dettiklerimizden bir kısmını sana göstersek de, senin hayatına son versek de, sana düşen yalnızca tebliğdir ve hesap da Bize aittir.

HAC
22:47

وَعْدَهُ

veǎ’dehu

sözünden

Onlar senden, azabın çarçabuk getirilmesini istiyorlar; Allah, va’dine kesin olarak muhalefet etmez. Gerçekten, senin Rabbinin Katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.

HAC
22:72

وَعَدَهَا

veǎdehā

ve onu va’detmiştir

Onlara karşı apaçık olan ayetlerimiz okunduğu zaman, sen o inkar edenlerin yüzlerindeki ’red ve inkarı’ tanıyabilirsin. Neredeyse, kendilerine karşı ayetlerimizi okuyanın üzerine çullanıverecekler. De ki "Size, bundan daha kötü olanını haber vereyim mi? Ateş... Allah, onu inkar edenlere va’detmiş bulunmaktadır; ne kötü bir duraktır."

BAKARA
2:51

وَاعَدْنَا

veǎdnā

sözleşmiştik

Hani Musa ile kırk gece için sözleşmiştik. Ama sonra siz, onun arkasından buzağıyı (tanrı) edinmiş ve (böylece) zalimler olmuştunuz.

BAKARA
2:235

تُوَاعِدُوهُنَّ

tuvāǐdūhunne

sakın onlarla sözleşmeyin

(İddeti bekleyen) Kadınları nikahlamak istediğinizi (onlara) sezdirmenizde ya da böyle bir isteği gönlünüzde saklamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Gerçekte Allah, sizin onları (kalbinizden geçirip) anacağınızı bilir. Sakın bilinen (meşru) sözler dışında onlarla gizlice vaadleşmeyin; bekleme süresi tamamlanıncaya kadar nikah bağını bağlamaya kesin karar vermeyin. Ve bilin ki, elbette Allah kalbinizden geçeni bilmektedir. Artık ondan kaçının. Ve bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak davranandır.

BAKARA
2:268

يَعِدُكُمُ

yeǐdukumu

size vaad eder

Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin -hayasızlığı emrediyor. Allah ise, size Kendisi’nden bağışlama ve bol ihsan (fazl) vadediyor. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir.

BAKARA
2:268

يَعِدُكُمْ

yeǐdukum

size va’adediyor

Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin -hayasızlığı emrediyor. Allah ise, size Kendisi’nden bağışlama ve bol ihsan (fazl) vadediyor. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir.

ENFAL
8:7

يَعِدُكُمُ

yeǐdukumu

size va’dediyordu

Hani Allah, iki topluluktan birinin muhakkak sizin olacağını vadetmişti; siz de güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkın ve inkar edenlerin arkasını kesmek (kökünü kurutmak) istiyordu.

ENFAL
8:42

تَوَاعَدْتُمْ

tevāǎdtum

sözleşmiş olsaydınız dahi

Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar uzak yamacındaydılar; kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Eğer sözleşseydiniz, kaçınılmaz olarak sözleşme yeri (veya konusu) hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz; ancak Allah, olacağı olan işi gerçekleştirmek için (böyle yaptı). Böylece, helak olacak kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalacak kişi apaçık bir delilden sonra hayatta kalsın. Şüphesiz Allah, gerçekten işitendir, bilendir.

ENFAL
8:42

الْمِيعَادِ

l-mīǎādi

sözleştiğiniz vakitte

Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar uzak yamacındaydılar; kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Eğer sözleşseydiniz, kaçınılmaz olarak sözleşme yeri (veya konusu) hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz; ancak Allah, olacağı olan işi gerçekleştirmek için (böyle yaptı). Böylece, helak olacak kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalacak kişi apaçık bir delilden sonra hayatta kalsın. Şüphesiz Allah, gerçekten işitendir, bilendir.

ÂL-I İMRAN
3:9

الْمِيعَادَ

l-mīǎāde

sözünden

"Rabbimiz, kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları gerçekten Sen toplayacaksın. Doğrusu Allah, va’dinden cayıp-dönmez."

ÂL-I İMRAN
3:152

وَعْدَهُ

veǎ’dehu

(yardım) va’dini

Andolsun, Allah size verdiği sözünde sadık kaldı; siz O’nun izniyle onları kırıp-geçiriyordunuz. Öyle ki sevdiğiniz (zafer)i size gösterdikten sonra, siz yılgınlık gösterdiniz, isyan ettiniz ve emir hakkında çekiştiniz. Sizden kiminiz dünyayı, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra (Allah) denemek için sizi ondan çevirdi. Ama (yine de) sizi bağışladı. Allah mü’minlere karşı fazl (ve ihsan) sahibi olandır.

ÂL-I İMRAN
3:194

وَعَدْتَنَا

veǎdtenā

va’dettiğin

"Rabbimiz, elçilerine va’dettiklerini bize ver, kıyamet gününde de bizi ’hor ve aşağılık’ kılma. Şüphesiz Sen, va’dine muhalefet etmeyensin."

ÂL-I İMRAN
3:194

الْمِيعَادَ

l-mīǎāde

verdiğin sözden

"Rabbimiz, elçilerine va’dettiklerini bize ver, kıyamet gününde de bizi ’hor ve aşağılık’ kılma. Şüphesiz Sen, va’dine muhalefet etmeyensin."

AHZAB
33:12

وَعَدَنَا

veǎdenā

bize vaadde bulunmadı

Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar "Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi" diyorlardı.

AHZAB
33:22

وَعَدَنَا

veǎdenā

bize va’dettiğidir

Mü’minler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki "Bu, Allah’ın ve Resûlü’nün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resûlü doğru söylemiştir." Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı.

NISA
4:95

وَعَدَ

veǎde

va’detmiştir

Mü’minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va’detmiştir; ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır.

NISA
4:120

يَعِدُهُمْ

yeǐduhum

(Şeytan) onlara söz verir

(Şeytan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va’detmez.

NISA
4:120

يَعِدُهُمُ

yeǐduhumu

sözü

(Şeytan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va’detmez.

NISA
4:122

وَعْدَ

veǎ’de

bu va’didir

İman edip salih amellerde bulunanlar, Biz onları altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Bu, Allah’ın gerçek olan va’didir. Allah’tan daha doğru sözlü kim vardır?

MUHAMMED
47:15

وُعِدَ

vuǐde

söz verilen

Takva sahiplerine va’dedilen cennetin misali (şudur) İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır. Hiç (böyle mükafaatlanan bir kişi), ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını ’parça parça koparan’ kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu?

NUR
24:55

وَعَدَ

veǎde

va’detmiştir

Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va’detmiştir Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl ’güç ve iktidar sahibi’ kıldıysa, onları da yeryüzünde ’güç ve iktidar sahibi’ kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır.

FETIH
48:20

وَعَدَكُمُ

veǎdekumu

size va’detti

Allah, alacağınız daha birçok ganimetleri size va’detti, bunu size hemencecik verdi ve insanların ellerini sizden çekti ki, (bu,) mü’minler için bir ayet olsun ve sizi dosdoğru bir yola yöneltsin.

FETIH
48:29

وَعَدَ

veǎde

va’detmiştir

Muhammed, Allah’ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah’tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp-isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat’taki vasıfları budur İncil’deki vasıfları ise Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup-boy atmış (ki bu,) ekicilerin hoşuna gider. (Bu örnek,) Onunla kafirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va’detmiştir.

MAIDE
5:9

وَعَدَ

veǎde

va’detmiştir

Allah, iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va’detmiştir, onlar için bir bağışlanma ve büyük bir ecir vardır.

HADID
57:10

وَعَدَ

veǎde

va’detmiştir

Size ne oluyor ki, Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. İçinizden, fetihten önce infak eden ve savaşanlar (başkasıyla) bir olmaz. İşte onlar, derece olarak sonradan infak eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Allah, her birine en güzel olanı va’detmiştir. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

TEVBE
9:68

وَعَدَ

veǎde

va’detmiştir

Allah, erkek münafıklara da, kadın münafıklara da ve (bütün) kafirlere, içinde ebedi kalmak üzere cehennem ateşini vadetti. Bu, onlara yeter. Allah onları lanetlemiştir ve onlar için sürekli bir azap vardır.

TEVBE
9:72

وَعَدَ

veǎde

va’detmiştir

Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vadetmiştir. Allah’tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.

TEVBE
9:77

وَعَدُوهُ

veǎdūhu

verdikleri sözden

Böylece O da, Allah’a verdikleri sözü tutmamaları ve yalan söylemeleri nedeniyle, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar, kalplerinde nifakı (sonuçta köklü bir duygu olarak) yerleşik kıldı.

TEVBE
9:111

وَعْدًا

veǎ’den

bir sözdür

Hiç şüphesiz Allah, mü’minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da O’nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah’tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alış-verişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte ’büyük kurtuluş ve mutluluk’ budur.

TEVBE
9:114

مَوْعِدَةٍ

mev’ǐdetin

bir söz-

İbrahim’in babası için bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun gerçekten Allah’a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu.

TEVBE
9:114

وَعَدَهَا

veǎdehā

verdiği

İbrahim’in babası için bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun gerçekten Allah’a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu.