MÜDDESIR 74:2
فَأَنْذِرْ
fe enƶir
ve uyar
|
Kalk (ve) bundan böyle uyar.
|
قُمْ فَأَنْذِرْ
Kum feenzir.
|
MÜDDESIR 74:36
نَذِيرًا
neƶīran
uyarıcıdır
|
Beşer (insan) için bir uyarıdır.
|
نَذِيرًا لِلْبَشَرِ
Neziyren lilbeşeri.
|
LEYL 92:14
فَأَنْذَرْتُكُمْ
feenƶertukum
ben sizi uyardım
|
Artık sizi, ’alevleri kabardıkça kabaran’ bir ateşle uyardım.
|
فَأَنْذَرْتُكُمْ نَارًا تَلَظَّىٰ
Feenzertüküm naren telezza.
|
NECM 53:56
نَذِيرٌ
neƶīrun
bir uyarıcıdır
|
Bu önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır.
|
هَٰذَا نَذِيرٌ مِنَ النُّذُرِ الْأُولَىٰ
Haza nezirum minen nuzuril ula
|
NECM 53:56
النُّذُرِ
n-nuƶuri
uyarıcılar-
|
Bu önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır.
|
هَٰذَا نَذِيرٌ مِنَ النُّذُرِ الْأُولَىٰ
Haza nezirum minen nuzuril ula
|
MÜRSELAT 77:6
|
Özür (suçu, eksikliği ortadan kaldırmak) veya uyarmak için.
|
عُذْرًا أَوْ نُذْرًا
’Uzren ev nuzren.
|
KAF 50:2
مُنْذِرٌ
munƶirun
bir uyarıcı
|
Hayır, onlara kendilerinden bir uyarıcı gelmesine şaştılar da, o kafirler "Bu şaşılacak bir şey" dediler.
|
بَلْ عَجِبُوا أَنْ جَاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ فَقَالَ الْكَافِرُونَ هَٰذَا شَيْءٌ عَجِيبٌ
Bel acibu en caehum munzirum minhum fe kalel kafirune haza şey’un acib
|
KAMER 54:5
النُّذُرُ
n-nuƶuru
uyarılar
|
(Ki her biri) Doruğunda-olgunlaşmış hikmettir. Fakat uyarmalar bir yarar sağlamıyor.
|
حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ ۖ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُ
Hıkmetum baliğatun fema tuğnin nuzur
|
KAMER 54:16
وَنُذُرِ
ve nuƶuri
ve uyarılarım
|
Şu halde Benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış?
|
فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
Fe keyfe kane azabi ve nuzur
|
KAMER 54:18
وَنُذُرِ
ve nuƶuri
ve uyarılarım
|
Ad (kavmi) de yalanladı. Şu halde Benim azabım ve uyarmam nasılmış?
|
كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
Kezzebet adun fe keyfe kane azabi ve nuzur
|
KAMER 54:21
وَنُذُرِ
ve nuƶuri
ve uyarılarım
|
Şu halde Benim azabım ve uyarmam nasılmış?
|
فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
Fe keyfe kane azabi ve nuzur
|
KAMER 54:23
بِالنُّذُرِ
bin-nuƶuri
uyarıları
|
Semud (kavmi) de uyarıları yalanladı.
|
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ
Kezzebet semudu bin nuzur
|
KAMER 54:30
وَنُذُرِ
ve nuƶuri
ve uyarılarım
|
Şu halde Benim azabım ve uyarmam nasılmış?
|
فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
Fe keyfe kane azabi ve nuzur
|
KAMER 54:33
بِالنُّذُرِ
bin-nuƶuri
uyarıları
|
Lut kavmi de uyarıları yalanladı.
|
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ
Kezzebet kavmu lutım bin nuzur
|
KAMER 54:36
أَنْذَرَهُمْ
enƶerahum
onları uyarmıştı
|
Oysa andolsun, zorlu yakalamamıza karşı onları uyarmıştı. Fakat onlar, bu uyarıları kuşkuyla karşılayıp-yalanlamakta direttiler.
|
وَلَقَدْ أَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ
Ve le kad enzerahum batşetena fe temarav bin nuzur
|
KAMER 54:36
بِالنُّذُرِ
bin-nuƶuri
uyarılara karşı
|
Oysa andolsun, zorlu yakalamamıza karşı onları uyarmıştı. Fakat onlar, bu uyarıları kuşkuyla karşılayıp-yalanlamakta direttiler.
|
وَلَقَدْ أَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ
Ve le kad enzerahum batşetena fe temarav bin nuzur
|
KAMER 54:37
وَنُذُرِ
ve nuƶuri
ve uyarılarımı
|
Andolsun onlar, onun konuklarından da murad almak için baskı yaptılar. Biz de onların gözlerini silip kör ettik. "İşte azabımı ve uyarmamı tadın."
|
وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِهِ فَطَمَسْنَا أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ
Ve le kad raveduhu an dayfihi fe tamesna a’yunehum fe zuku azabi ve nuzur
|
KAMER 54:39
وَنُذُرِ
ve nuƶuri
ve uyarılarımı
|
Şimdi azabımı ve uyarmamı tadın.
|
فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ
Fe zuku azabi ve nuzur
|
KAMER 54:41
النُّذُرُ
n-nuƶuru
uyarılar
|
Andolsun Firavun ailesi (ve çevresi ile kavmi)ne de uyarılar geldi.
|
وَلَقَدْ جَاءَ آلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُ
Ve le kad cae ale fir’avnen nuzur
|
SAD 38:4
مُنْذِرٌ
munƶirun
bir uyarıcı (peygamber)
|
İçlerinden kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar. Kafirler dedi ki "Bu, yalan söyleyen bir büyücüdür."
|
وَعَجِبُوا أَنْ جَاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ ۖ وَقَالَ الْكَافِرُونَ هَٰذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌ
Ve cabu en caehüm münzirun minhüm ve kalel kafirune haza sahırun kezzab
|
SAD 38:65
مُنْذِرٌ
munƶirun
bir uyarıcıyım
|
De ki "Ben, yalnızca bir uyarıcıyım. Bir olan, kahreden Allah’tan başka bir İlah yoktur."
|
قُلْ إِنَّمَا أَنَا مُنْذِرٌ ۖ وَمَا مِنْ إِلَٰهٍ إِلَّا اللَّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
Kul innema ene münziruv ve ma min ilahin illellahül vahıdül kahhar
|
SAD 38:70
نَذِيرٌ
neƶīrun
bir uyarıcı
|
"Bana ancak, yalnızca apaçık bir uyarıcı olduğum vahyolunmaktadır."
|
إِنْ يُوحَىٰ إِلَيَّ إِلَّا أَنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ
İy yuha ileyye illa ennema ene nezırum mübın
|
A'RAF 7:2
لِتُنْذِرَ
litunƶira
uyarman
|
(Bu,) Bir Kitap’tır ki onunla uyarman için ve mü’minlere bir öğüt olmak üzere sana indirildi. Öyleyse bundan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın.
|
كِتَابٌ أُنْزِلَ إِلَيْكَ فَلَا يَكُنْ فِي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِنْهُ لِتُنْذِرَ بِهِ وَذِكْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ
Kitabün ünzile ileyke fe la yekün fı sadrike haracüm minhü li tünzira bihı ve zikra lil mü’minın
|
A'RAF 7:63
لِيُنْذِرَكُمْ
liyunƶirakum
sizi uyarmak için
|
"Sakınıp rahmete kavuşmanız için, içinizden sizi uyarıp korkutacak bir adam aracılığı ile bir zikir (kitap) gelmesine mi şaştınız?"
|
أَوَعَجِبْتُمْ أَنْ جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ وَلِتَتَّقُوا وَلَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
E ve acibtüm en caeküm zikrüm mir rabbiküm ve li tetteku ve lealleküm türhamun
|
A'RAF 7:69
لِيُنْذِرَكُمْ
liyunƶirakum
sizi uyarması için
|
"Sizi uyarmak için aranızdan bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir zikrin gelmesine mi şaşırdınız? (Allah’ın) Nuh kavminden sonra sizi halifeler kıldığını ve sizin yaratılışta gelişiminizi arttırdığını (veya üstün kıldığını) hatırlayın. Öyleyse Allah’ın nimetlerini hatırlayın, ki kurtuluş bulasınız."
|
أَوَعَجِبْتُمْ أَنْ جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ ۚ وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ وَزَادَكُمْ فِي الْخَلْقِ بَسْطَةً ۖ فَاذْكُرُوا آلَاءَ اللَّهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
E ve acibtüm en caeküm zikrum mir rabbiküm ala racülim minküm li yünziraküm vezküru iz cealeküm hulefae mim ba’di kavmi nuhıv ve zadeküm fil halkı bestah fezküru alaellahi lealleküm tüflihun
|
A'RAF 7:184
نَذِيرٌ
neƶīrun
bir uyarıcıdır
|
Sahiplerinde (ya da arkadaşları olan peygamberde) delilikten hiçbir şey olmadığını düşünmüyorlar mı? O, apaçık bir uyarıcıdan başkası değildir.
|
أَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا ۗ مَا بِصَاحِبِهِمْ مِنْ جِنَّةٍ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ
E ve lem yetefekkeru ma bi sahıbihim min cinneh in hüve illa nezırum mübın
|
A'RAF 7:188
نَذِيرٌ
neƶīrun
bir uyarıcı
|
De ki "Allah’ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiçbir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı arttırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı. Ben, iman eden bir topluluk için, bir uyarıcı ve bir müjde vericiden başkası değilim."
|
قُلْ لَا أَمْلِكُ لِنَفْسِي نَفْعًا وَلَا ضَرًّا إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ ۚ وَلَوْ كُنْتُ أَعْلَمُ الْغَيْبَ لَاسْتَكْثَرْتُ مِنَ الْخَيْرِ وَمَا مَسَّنِيَ السُّوءُ ۚ إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Kul la emlikü li nefsı nef’av ve la darran illa ma şaellah ve lev küntü a’lemül ğaybe lesteksertü minel hayr ve ma messeniyes suü in ene illa nezıruv ve beşırul li kavmiy yü’minun
|
YASIN 36:6
لِتُنْذِرَ
litunƶira
uyarman için
|
Babaları uyarılmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarman için (gönderildin).
|
لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أُنْذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ
Li tünzira kavmem ma ünzira abaühüm fehüm ğafilun
|
YASIN 36:6
أُنْذِرَ
unƶira
uyarılmamış
|
Babaları uyarılmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarman için (gönderildin).
|
لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أُنْذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ
Li tünzira kavmem ma ünzira abaühüm fehüm ğafilun
|
YASIN 36:10
أَأَنْذَرْتَهُمْ
eenƶertehum
uyarsan (da)
|
Kendilerini uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir; inanmazlar.
|
وَسَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Ve sevaün aleyhim e enzertehüm em lem tünzirhüm la yü’minun
|
YASIN 36:10
تُنْذِرْهُمْ
tunƶirhum
uyarmasan (da)
|
Kendilerini uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir; inanmazlar.
|
وَسَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Ve sevaün aleyhim e enzertehüm em lem tünzirhüm la yü’minun
|
YASIN 36:11
تُنْذِرُ
tunƶiru
sen uyarabilirsin
|
Sen ancak, zikre (Kur’an’a) uyan ve gayb ile Rahman olan (Allah’)a (karşı) içi titreyerek korku duyan kimseyi uyarırsın. İşte böylesini, bir bağışlanma ve üstün bir ecirle müjdele.
|
إِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمَٰنَ بِالْغَيْبِ ۖ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ
İnnema tünziru menittebeaz zikra ve haşiyer rahmane bil ğayb fe beşşirhü bi mağfirativ ve ecrin kerım
|
YASIN 36:70
لِيُنْذِرَ
liyunƶira
uyarman için
|
(Kur’an,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve kafirlerin üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir).
|
لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِرِينَ
Li yünzira men kane hayyave ve yehıkkal kavlü alel kafirın
|
FURKAN 25:1
|
Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna Furkan’ı indiren (Allah) ne Yücedir.
|
تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَىٰ عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا
Tebarakellezı nezzelel fürkane ala abdihı li yekune lil alemıne nezıra
|
FURKAN 25:7
|
Dediler ki "Bu elçiye ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır? Ona, kendisiyle birlikte uyarıcı olacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi?"
|
وَقَالُوا مَالِ هَٰذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشِي فِي الْأَسْوَاقِ ۙ لَوْلَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا
Ve kalu mali hazer rasuli ye’külüt taame ve yemşi fil esvak lev la ünzile ileyhi melekün fe yekune meahu nezıra
|
FURKAN 25:51
نَذِيرًا
neƶīran
bir uyarıcı
|
Eğer dilemiş olsaydık, her kasabaya bir uyarıcı gönderirdik.
|
وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذِيرًا
Ve lev şi’na le beasna fı külli karyetin nezıra
|
FURKAN 25:56
وَنَذِيرًا
ve neƶīran
ve uyarıcı
|
Biz seni yalnızca bir müjde verici ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik.
|
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Ve ma erselnake illa mübeşşirav ve nezıra
|
FATIR 35:18
تُنْذِرُ
tunƶiru
uyarırsın
|
Hiçbir günahkar bir başka günahkarın günahını yüklenemez. Eğer yükü ağır olan kimse (bir başkasını) onu taşımaya çağırsa, -bu, yakın-akrabası da olsa- kendisine ondan hiçbir şey yükletilmez. Sen, yalnızca gayb ile Rablerinden ’içleri titreyerek-korkmakta’ olanları ve dosdoğru namazı kılanları uyarırsın. Kim temizlenip-arınırsa, artık o, kendi nefsi için temizlenip-arınmıştır. Sonunda dönüş Allah’adır.
|
وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ ۚ وَإِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ إِلَىٰ حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰ ۗ إِنَّمَا تُنْذِرُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ ۚ وَمَنْ تَزَكَّىٰ فَإِنَّمَا يَتَزَكَّىٰ لِنَفْسِهِ ۚ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ
Ve la teziru vaziratüv vizra uhra ve in ted’u müskaletün ila hımliha la yuhmel minhü şey’üv ve lev kane za kurba innema tünzirullezıne yahşevne rabbehüm bil ğaybi ve ekamus salah ve men tezekka fe innema yetezekka li nefsih ve ilellahil mesıyr
|
FATIR 35:23
نَذِيرٌ
neƶīrun
uyarıcı(dan)
|
Sen, yalnızca bir uyarıcısın.
|
إِنْ أَنْتَ إِلَّا نَذِيرٌ
İn ente illa nezır
|
FATIR 35:24
وَنَذِيرًا
ve neƶīran
ve uyarıcı
|
Şüphesiz Biz seni, hak ile bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı gelip-geçmiş olmasın.
|
إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا ۚ وَإِنْ مِنْ أُمَّةٍ إِلَّا خَلَا فِيهَا نَذِيرٌ
İnna erselnake bil hakkı beşırav ve nesıra ve im min ümmetin illa hala fıha nezır
|
FATIR 35:24
نَذِيرٌ
neƶīrun
bir uyarıcı
|
Şüphesiz Biz seni, hak ile bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı gelip-geçmiş olmasın.
|
إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا ۚ وَإِنْ مِنْ أُمَّةٍ إِلَّا خَلَا فِيهَا نَذِيرٌ
İnna erselnake bil hakkı beşırav ve nesıra ve im min ümmetin illa hala fıha nezır
|
FATIR 35:37
النَّذِيرُ
n-neƶīru
uyarıcı
|
İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar "Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım." Size orda (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur.
|
وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ فِيهَا رَبَّنَا أَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ ۚ أَوَلَمْ نُعَمِّرْكُمْ مَا يَتَذَكَّرُ فِيهِ مَنْ تَذَكَّرَ وَجَاءَكُمُ النَّذِيرُ ۖ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ نَصِيرٍ
Ve hüm yastarihune fıha rabbena ahricna na’mel salihan ğayrallezı künna na’mel e ve lem nüammirküm ma yetezekkeru fıhi men tezekkera ve caekümün nezır fe zuku fe ma liz zalimıne min nesıyr
|
FATIR 35:42
نَذِيرٌ
neƶīrun
bir uyarıcı (peygamber)
|
Yeminlerinin olanca güçleriyle, kendilerine bir uyarıcı-korkutucu gelecek olsa, ümmetlerinin herhangi birinden mutlaka daha doğru olacaklarına dair, Allah’a and içtiler. Ancak onlara bir uyarıcı-korkutucu geldiğinde (bu,) nefretlerinden başkasını artırmadı.
|
وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَاءَهُمْ نَذِيرٌ لَيَكُونُنَّ أَهْدَىٰ مِنْ إِحْدَى الْأُمَمِ ۖ فَلَمَّا جَاءَهُمْ نَذِيرٌ مَا زَادَهُمْ إِلَّا نُفُورًا
Ve aksemu billahi cehde eymanihim lein caehüm nezırul le yekununne ehda min ıhdel ümem felemma caehüm nezırum mazadehüm illa nüfura
|
FATIR 35:42
|
Yeminlerinin olanca güçleriyle, kendilerine bir uyarıcı-korkutucu gelecek olsa, ümmetlerinin herhangi birinden mutlaka daha doğru olacaklarına dair, Allah’a and içtiler. Ancak onlara bir uyarıcı-korkutucu geldiğinde (bu,) nefretlerinden başkasını artırmadı.
|
وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَئِنْ جَاءَهُمْ نَذِيرٌ لَيَكُونُنَّ أَهْدَىٰ مِنْ إِحْدَى الْأُمَمِ ۖ فَلَمَّا جَاءَهُمْ نَذِيرٌ مَا زَادَهُمْ إِلَّا نُفُورًا
Ve aksemu billahi cehde eymanihim lein caehüm nezırul le yekununne ehda min ıhdel ümem felemma caehüm nezırum mazadehüm illa nüfura
|
MERYEM 19:26
|
Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki "Ben Rahman (olan Allah)’ a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım."
|
فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا ۖ فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَٰنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنْسِيًّا
Fe külı veşrabı ve karrı ayna fe imma terayinne minel beşeri ehaden fe kulı innı nezertü lir rahmani savmen fe len ükellimel yevme insiyya
|
MERYEM 19:39
وَأَنْذِرْهُمْ
ve enƶirhum
onları uyar
|
İş(in) hükme bağlanıp biteceği, hasret gününe karşı onları uyar; onlar bir gaflet içindedirler ve onlar inanmıyorlar.
|
وَأَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ إِذْ قُضِيَ الْأَمْرُ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Ve enzirhüm yevmel hasrati iz kudıyel emr ve hüm fı ğafletiv ve hüm la yü’minun
|
MERYEM 19:97
وَتُنْذِرَ
ve tunƶira
ve uyarman için
|
Biz bunu (Kur’an’ı) senin dilinle kolaylaştırdık, takva sahiplerine müjde vermen ve direnen bir kavmi uyarıp-korkutman için.
|
فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنْذِرَ بِهِ قَوْمًا لُدًّا
Fe innema yessernahü bi lisanike li tübeşşira bihil müttekıyne ve tünzira bihı kavmel lüdda
|
ŞU'ARA 26:115
نَذِيرٌ
neƶīrun
bir uyarıcı(dan)
|
"Ben, yalnızca apaçık bir uyarıcıyım."
|
إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ
İn ene illa nezırum mübın
|
ŞU'ARA 26:173
الْمُنْذَرِينَ
l-munƶerīne
uyarılanların
|
Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp-korkutulanların yağmuru ne kötü.
|
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا ۖ فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ
Ve emtarna aleyhim metara fe sae metarul münzerın
|
ŞU'ARA 26:194
الْمُنْذِرِينَ
l-munƶirīne
uyarıcılar-
|
Uyarıcılardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir).
|
عَلَىٰ قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرِينَ
Ala kalbike li tekune minel münzirın
|
ŞU'ARA 26:208
مُنْذِرُونَ
munƶirūne
uyarıcıları
|
Kendisi için bir uyarıcı olmaksızın, Biz hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz.
|
وَمَا أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَ
Ve ma ehlekna min karyetin illa leha münzirun
|
ŞU'ARA 26:214
وَأَنْذِرْ
ve enƶir
ve uyar
|
(Öncelikle) En yakın hısımlarını (aşiretini) uyar.
|
وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ
Ve enzir aşiratekel akrabın
|
NEML 27:58
الْمُنْذَرِينَ
l-munƶerīne
uyarılanlara
|
Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötüdür.
|
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا ۖ فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ
Ve emtarna aleyhim metara fe sae metarul münzerın
|
NEML 27:92
الْمُنْذِرِينَ
l-munƶirīne
ancak uyarıcılardanım
|
"Ve Kur’an’ı okumakla da (emrolundum). Artık kim hidayete gelirse, kendi nefsi için hidayete gelmiştir; kim sapacak olursa, de ki "Ben yalnızca uyarıcılardanım."
|
وَأَنْ أَتْلُوَ الْقُرْآنَ ۖ فَمَنِ اهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ ضَلَّ فَقُلْ إِنَّمَا أَنَا مِنَ الْمُنْذِرِينَ
Ve en etlüvel kur’an fe menihteda fe innema yehtedı li nefsih ve men dalle fe kul innema ene minel münzirın
|
KASAS 28:46
لِتُنْذِرَ
litunƶira
uyarasın diye
|
(Musa’ya) Seslendiğimiz zaman da, sen Tur’un yanında değildin. Ancak Rabbinden bir rahmet olmak üzere senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için (gönderildin). Umulur ki, öğüt alıp düşünürler diye.
|
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
Ve ma künte bi canibit turi iz nadeyna ve lakir rahmetem mir rabbike li tünzira kavmem ma etahüm min nezırim min kablike leallehüm yetezekkerun
|
KASAS 28:46
نَذِيرٍ
neƶīrin
bir uyarıcı
|
(Musa’ya) Seslendiğimiz zaman da, sen Tur’un yanında değildin. Ancak Rabbinden bir rahmet olmak üzere senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için (gönderildin). Umulur ki, öğüt alıp düşünürler diye.
|
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
Ve ma künte bi canibit turi iz nadeyna ve lakir rahmetem mir rabbike li tünzira kavmem ma etahüm min nezırim min kablike leallehüm yetezekkerun
|
İSRA 17:105
وَنَذِيرًا
ve neƶīran
ve uyarıcı olmak
|
Biz onu (Kur’an’ı) hak olarak indirdik ve o hak ile indi; seni de yalnızca bir müjde verici ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik.
|
وَبِالْحَقِّ أَنْزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَ ۗ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Ve bil hakkı enzelnahü ve ibl hakkı nezel ve ma erselnake illa mübeşşirav ve nezıra
|
YUNUS 10:2
|
İçlerinden bir adama "İnsanları uyar ve iman edenlere, muhakkak kendileri için Rableri Katında ’gerçek bir makam’ olduğunu müjde ver" diye vahyetmemiz, insanlara şaşırtıcı mı geldi? İnkar edenler "Gerçekten bu, açıkça bir büyücüdür" dediler.
|
أَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا أَنْ أَوْحَيْنَا إِلَىٰ رَجُلٍ مِنْهُمْ أَنْ أَنْذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُوا أَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِنْدَ رَبِّهِمْ ۗ قَالَ الْكَافِرُونَ إِنَّ هَٰذَا لَسَاحِرٌ مُبِينٌ
E kane linnasi aceben en evhayna ila racülim minhüm en enzirin nase ve beşşirillezıne amenu enne lehüm kademe sıdkın ınde rabbihim kalel kafirune inne haza le sahırum mübın
|
YUNUS 10:73
الْمُنْذَرِينَ
l-munƶerīne
uyarılanların
|
Fakat onu yalanladılar; Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık ve onları halifeler kıldık. Ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Uyarılanların nasıl bir sonuca uğratıldıklarına bir bak.
|
فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلَائِفَ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا ۖ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرِينَ
Fe kezzebuhü fe necceynahü ve min meahu fil fülki ve cealnahüm halaife ve ağraknellezıne kezzebu bi ayatina fenzur keyfe kane akıbetül münzerın
|
YUNUS 10:101
وَالنُّذُرُ
ve nnuƶuru
ve uyarılar
|
De ki "Göklerde ve yerde ne var? Bir bakıverin." İman etmeyen bir topluluğa apaçık ayetler ve uyarmalar bir şey sağlamaz.
|
قُلِ انْظُرُوا مَاذَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَمَا تُغْنِي الْآيَاتُ وَالنُّذُرُ عَنْ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ
Kulinzuru maza fis semavati vel ard ve ma tuğnil ayatü ven nüzüru an kavmil la yü’minun
|
HUD 11:2
نَذِيرٌ
neƶīrun
bir uyarıcıyım
|
Öyle ki, Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Gerçekten Ben, sizi O’nun tarafından uyaran ve müjdeleyenim;
|
أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ ۚ إِنَّنِي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ
Ella ta’büdu illellah innenı leküm minhü nezıruv ve beşır
|
HUD 11:12
نَذِيرٌ
neƶīrun
bir uyarıcısın
|
Şimdi onların "Ona bir hazine indirilmeli veya onunla birlikte bir melek gelmeli değil miydi?" demeleri dolayısıyla göğsün daralıp sana vahyolunanlardan bir kısmını terk mi edeceksin? Sen yalnızca bir uyarıcısın. Allah herşeye vekildir.
|
فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحَىٰ إِلَيْكَ وَضَائِقٌ بِهِ صَدْرُكَ أَنْ يَقُولُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ كَنْزٌ أَوْ جَاءَ مَعَهُ مَلَكٌ ۚ إِنَّمَا أَنْتَ نَذِيرٌ ۚ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ
Fe lealleke tarikum ba’da ma yuha ileyke ve daikum bihı sadruke ey yekulu lev la ünzile aleyhi kenzün ev cae meahu melek innema ente nezır vallahü ala külli şey’iv vekıl
|
HUD 11:25
نَذِيرٌ
neƶīrun
bir uyarıcıyım
|
Andolsun, Biz Nuh’u kavmine gönderdik. (Onlara) "Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıp-korkutucuyum."
|
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ
Ve le kad erselna nuhan ila kamihı innı leküm nezırum mübın
|
HICR 15:89
النَّذِيرُ
n-neƶīru
bir uyarıcıyım
|
Ve de ki "Şüphe yok, ben apaçık bir uyarıcıyım."
|
وَقُلْ إِنِّي أَنَا النَّذِيرُ الْمُبِينُ
Ve kul innı enen nezırul mübın
|
EN'ÂM 6:19
لِأُنْذِرَكُمْ
liunƶirakum
sizi uyarayım
|
De ki "Şahidlik bakımından hangi şey daha büyüktür?" De ki "Allah benimle sizin aranızda şahiddir. Sizi -ve kime ulaşırsa- kendisiyle uyarmam için bana şu Kur’an vahyedildi. Gerçekten Allah’la beraber başka ilahların da bulunduğuna siz mi şahidlik ediyorsunuz?" De ki "Ben şehadet etmem." De ki "O, ancak bir tek olan İlah’tır ve gerçekten ben, sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım."
|
قُلْ أَيُّ شَيْءٍ أَكْبَرُ شَهَادَةً ۖ قُلِ اللَّهُ ۖ شَهِيدٌ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ ۚ وَأُوحِيَ إِلَيَّ هَٰذَا الْقُرْآنُ لِأُنْذِرَكُمْ بِهِ وَمَنْ بَلَغَ ۚ أَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ أَنَّ مَعَ اللَّهِ آلِهَةً أُخْرَىٰ ۚ قُلْ لَا أَشْهَدُ ۚ قُلْ إِنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ وَإِنَّنِي بَرِيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ
Kul eyyü şey’in ekberu şehadeh kulillahü şehıdüm beynı ve beyneküm ve uhıye ileyye hazel kur’anü li ünziraküm bihı ve mem belağ e inneküm le teşhedune enne meallahi aliheten uhra kul la eşhed kul innema hüve ilahüv vahıdüv ve innenı berıüm mimma tüşrikun
|
EN'ÂM 6:48
وَمُنْذِرِينَ
ve munƶirīne
ve uyarıcılar olmak
|
Biz elçileri müjde vericiler ve uyarıp-korkutucular olmaktan başka (bir nedenle) göndermiyoruz. Şu halde kim iman ederse ve (davranışlarını) düzeltirse, artık onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.
|
وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ ۖ فَمَنْ آمَنَ وَأَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Ve ma nürsilül mürselıne illa mübeşşirıne ve münzirın fe men amene ve asleha fe la havfün aleyhim ve la hüm yahzenun
|
EN'ÂM 6:51
وَأَنْذِرْ
ve enƶir
ve uyar
|
Rablerine (götürülüp) toplanacaklarından korkanları onunla (Kur’an’la) uyarıp-korkut; onlar için ondan başka ne velileri vardır ne şefaatçileri. Umulur ki korkup-sakınırlar.
|
وَأَنْذِرْ بِهِ الَّذِينَ يَخَافُونَ أَنْ يُحْشَرُوا إِلَىٰ رَبِّهِمْ ۙ لَيْسَ لَهُمْ مِنْ دُونِهِ وَلِيٌّ وَلَا شَفِيعٌ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
Ve enzir bihillezıne yehafune ey yuhşeru ila rabbihim leyse lehüm min dunihı veliyyüv ve la şefıul leallehüm yettekun
|
EN'ÂM 6:92
وَلِتُنْذِرَ
velitunƶira
ve uyarman için
|
İşte bu (Kur’an), önündekileri doğrulayıcı ve şehirler anası (Mekke) ile çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz kutlu Kitap’tır. Ahirete iman edenler buna inanırlar. Onlar namazlarını (özenle) koruyanlardır.
|
وَهَٰذَا كِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُصَدِّقُ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنْذِرَ أُمَّ الْقُرَىٰ وَمَنْ حَوْلَهَا ۚ وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۖ وَهُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ
Ve haza kitabün enzelnahü mübaraküm müsaddikullezı beyne yedeyhi ve li tünzira ümmel kura ve men havleha vellezıne yü’minune bil ahırati yü’minune bihı ve hüm ala salatihim yühafizun
|
EN'ÂM 6:130
وَيُنْذِرُونَكُمْ
ve yunƶirūnekum
ve sizi uyaran
|
Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar "Nefislerimize karşı şehadet ederiz" derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kafir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler.
|
يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا ۚ قَالُوا شَهِدْنَا عَلَىٰ أَنْفُسِنَا ۖ وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُوا عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرِينَ
Ya ma’şeral cinni vel insi e lem ye’tiküm rusülüm minküm yekussune aleyküm ayatı ve yünziruneküm likae yevmiküm haza kalu şehidna ala enfüsina ve ğarrathümül hayatüd dünya ve şehıdu ala enfüsihim ennehüm kanu kafirın
|
SAFFAT 37:72
مُنْذِرِينَ
munƶirīne
uyarıcılar
|
Andolsun, Biz onlara uyarıcılar göndermiştik.
|
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا فِيهِمْ مُنْذِرِينَ
Ve le kad erselna fıhim münzirın
|
SAFFAT 37:73
الْمُنْذَرِينَ
l-munƶerīne
uyarılanların
|
Uyarılanların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
|
فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرِينَ
Fenzur keyfe kane akıbetül münzerın
|
SAFFAT 37:177
الْمُنْذَرِينَ
l-munƶerīne
uyarılmış olanların
|
Fakat (azap) onların sahasına indiği zaman uyarılıp-korkutulanların sabahı ne kötü olur.
|
فَإِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَرِينَ
Fe iza nezele bi sahatihim fe sae sabahul münzerın
|
SEBE 34:28
وَنَذِيرًا
ve neƶīran
ve uyarıcı olman
|
Biz seni ancak bütün insanlara bir müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar.
|
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Ve ma erselnake illa kaffetel lin nasi beşırav ve nezırav ve lakınne ekseran nasi la ya’lemun
|
SEBE 34:34
|
Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdikse, mutlaka oranın ’refah içinde şımaran önde gelenleri’ "Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz" demişlerdir.
|
وَمَا أَرْسَلْنَا فِي قَرْيَةٍ مِنْ نَذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ كَافِرُونَ
Ve ma erselna fı karyetim min nezırin illa kale mütrafuha inna bima ürsiltüm bihı kafirun
|
SEBE 34:44
|
Oysa Biz onlara ders alacakları kitaplar vermemiştik ve kendilerine senden önce bir uyarıcı da göndermemiştik.
|
وَمَا آتَيْنَاهُمْ مِنْ كُتُبٍ يَدْرُسُونَهَا ۖ وَمَا أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمْ قَبْلَكَ مِنْ نَذِيرٍ
Ve ma ateynahüm min kütübiy yedrusuneha ve ma erselna ileyhim kableke min nezır
|
SEBE 34:46
نَذِيرٌ
neƶīrun
bir uyarıcıdır
|
De ki "Size bir tek öğüt veriyorum "Allah için ikişer ikişer ve teker teker kıyam etmeniz, sonra düşünmeniz. Sizin sahibiniz (veya arkadaşınız olan Peygamber)de hiçbir delilik yoktur. O, yalnızca sizi, şiddetli bir azabın öncesinde uyarandır."
|
قُلْ إِنَّمَا أَعِظُكُمْ بِوَاحِدَةٍ ۖ أَنْ تَقُومُوا لِلَّهِ مَثْنَىٰ وَفُرَادَىٰ ثُمَّ تَتَفَكَّرُوا ۚ مَا بِصَاحِبِكُمْ مِنْ جِنَّةٍ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا نَذِيرٌ لَكُمْ بَيْنَ يَدَيْ عَذَابٍ شَدِيدٍ
Kul innema eızuküm bi vahıdeh en tekumu lillahi mesna ve füraa sümme tetefekkeru ma bi sahıbiküm min cinneh in hüve illa nezırul leküm beyne yedey azabin şedıd
|
ZÜMER 39:71
وَيُنْذِرُونَكُمْ
ve yunƶirūnekum
ve sizi uyaran
|
İnkar edenler, cehenneme bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cehennemin) bekçileri dedi ki "Size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" Onlar "Evet." dediler. Ancak azap kelimesi kafirlerin üzerine hak oldu.
|
وَسِيقَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِلَىٰ جَهَنَّمَ زُمَرًا ۖ حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوهَا فُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا ۚ قَالُوا بَلَىٰ وَلَٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِرِينَ
Vesıkallezıne keferu ila cehenneme zümera hatta iza cauha fütihat ebvabüha ve kale lehüm hazenetüha e lem ye’tiküm rusülüm minküm yetlune aleyküm ayati rabbiküm ve yünziruneküm likae yemiküm haza kalu bela velakin hakkat kelimetül azabi alel kafirın
|
MÜ'MIN 40:15
لِيُنْذِرَ
liyunƶira
uyarmak için
|
Dereceleri yükselten Arş’ın sahibi (Allah), ’toplanma ve buluşma’ günü ile uyarıp-korkutmak için, Kendi emrinden olan ruhu kullarından dilediğine indirir.
|
رَفِيعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ لِيُنْذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِ
Rafıud deracati zül arş yülkır ruha min emrihı ala mey yeşaü min ıbadihı li yünzira yevmet telak
|
MÜ'MIN 40:18
وَأَنْذِرْهُمْ
ve enƶirhum
ve onları uyar
|
Onları, yaklaşmakta olan güne karşı uyar; o zaman yürekler gırtlaklara dayanır, yutkunur dururlar. Zalimler için ne koruyucu bir dost, ne sözü yerine getirebilir bir şefaatçi yoktur.
|
وَأَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْآزِفَةِ إِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِمِينَ ۚ مَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ حَمِيمٍ وَلَا شَفِيعٍ يُطَاعُ
Ve enzihüm yevmel azifeti izil kulubü ledel hanaciri kazımın ma liz zalimıne min hamımiv ve la şefııy yüta’
|
FUSSILET 41:4
وَنَذِيرًا
ve neƶīran
ve uyarıcı olarak
|
Bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak. Ama çoğu yüz çevirdiler. Artık onlar dinlemezler.
|
بَشِيرًا وَنَذِيرًا فَأَعْرَضَ أَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ
Beşırav ve nezıra fe a’rada ekseruhüm fe hüm la yesmeun
|
FUSSILET 41:13
أَنْذَرْتُكُمْ
enƶertukum
ben sizi uyardım
|
Bu durumda eğer onlar yüz çevirirlerse, artık de ki "Ben sizi, Ad ve Semud (kavimlerinin) yıldırımına benzer bir yıldırımla uyardım."
|
فَإِنْ أَعْرَضُوا فَقُلْ أَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَ
Fe in a’radu fe kul enzertüküm saıkatem misle saıkati adiv ve semud
|
ŞURA 42:7
لِتُنْذِرَ
litunƶira
uyarman için
|
İşte Biz sana, böyle Arapça bir Kur’an vahyettik; şehirlerin anası (olan Mekke halkı)nı ve çevresinde olanları uyarman için ve kendisinde şüphe olmayan toplanma gününü (haber verip onları) uyarman için de. (O gün onların) Bir bölümü cennette, bir bölümü çılgınca yanan ateşin içerisindedirler.
|
وَكَذَٰلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِتُنْذِرَ أُمَّ الْقُرَىٰ وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنْذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ فِيهِ ۚ فَرِيقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ فِي السَّعِيرِ
Ve kezalike evhayna ileyke kur’anen arabiyyel li tünzira ümmel kura ve men havleha ve tünzira yevmel cem’ı la raybe fıl ferıkun fil cenneti ve ferıkun fis seıyr
|
ŞURA 42:7
وَتُنْذِرَ
ve tunƶira
ve uyarman için
|
İşte Biz sana, böyle Arapça bir Kur’an vahyettik; şehirlerin anası (olan Mekke halkı)nı ve çevresinde olanları uyarman için ve kendisinde şüphe olmayan toplanma gününü (haber verip onları) uyarman için de. (O gün onların) Bir bölümü cennette, bir bölümü çılgınca yanan ateşin içerisindedirler.
|
وَكَذَٰلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِتُنْذِرَ أُمَّ الْقُرَىٰ وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنْذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ فِيهِ ۚ فَرِيقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ فِي السَّعِيرِ
Ve kezalike evhayna ileyke kur’anen arabiyyel li tünzira ümmel kura ve men havleha ve tünzira yevmel cem’ı la raybe fıl ferıkun fil cenneti ve ferıkun fis seıyr
|
ZUHRUF 43:23
|
İşte böyle, senden önce de (herhangi) bir memlekete bir elçi göndermiş olmayalım, mutlaka onun ’refah içinde şımarıp azan önde gelenleri’ (şöyle) demişlerdir "Gerçekten biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine (eserlerine) uymuş kimseleriz."
|
وَكَذَٰلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِنْ نَذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ
Ve kezalike ma erselna min kablike fı karyetim min nezırin illa kale mütrafuha inna vecedna abaena ala ümmetiv ve inna ala asarihim muktedun
|
DUHAN 44:3
مُنْذِرِينَ
munƶirīne
uyarıcıyız
|
Gerçekten Biz onu mübarek bir gecede indirdik, gerçekten Biz uyaranlarız.
|
إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ ۚ إِنَّا كُنَّا مُنْذِرِينَ
İnna enzelnahü fı leyletim mübaraketin inna künna münzirın
|
AHKAF 46:3
أُنْذِرُوا
unƶirū
uyarıldıkları
|
Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları ancak hak ve adı konulmuş bir ecel (belli bir süre) olarak yarattık. İnkar edenler ise, uyarıldıkları şeyden yüz çeviren(kimseler)dir.
|
مَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَأَجَلٍ مُسَمًّى ۚ وَالَّذِينَ كَفَرُوا عَمَّا أُنْذِرُوا مُعْرِضُونَ
Ma halaknes semavati vel erda ve ma beynehüma illa bil hakkı ve ecelim müsemma vellezıne keferu amma ünziru mu’ridun
|
AHKAF 46:9
نَذِيرٌ
neƶīrun
bir uyarıcıdan
|
De ki "Ben elçilerden bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilemiyorum. Ben, yalnızca bana vahyedilmekte olana uyuyorum ve ben, apaçık bir uyarıcıdan başkası değilim."
|
قُلْ مَا كُنْتُ بِدْعًا مِنَ الرُّسُلِ وَمَا أَدْرِي مَا يُفْعَلُ بِي وَلَا بِكُمْ ۖ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰ إِلَيَّ وَمَا أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ
Kul ma küntü bid’am miner rusüli ve ma edrı ma yüfahü bı ve la biküm in ettebiu illa ma yuha ileyye ve ma ene ila nezırum mübın
|
AHKAF 46:12
لِيُنْذِرَ
liyunƶira
uyarmak için
|
Bundan önce de, bir rehber (imam) ve bir rahmet olarak Musa’nın kitabı var. Bu da, zulmedenleri uyarmak ve ihsanda bulunanlara bir müjde olmak üzere (kendinden önceki kitapları) doğrulayıcı ve Arapça bir dil ile olan bir Kitap’tır.
|
وَمِنْ قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَىٰ إِمَامًا وَرَحْمَةً ۚ وَهَٰذَا كِتَابٌ مُصَدِّقٌ لِسَانًا عَرَبِيًّا لِيُنْذِرَ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَبُشْرَىٰ لِلْمُحْسِنِينَ
Ve min kablihı kitabü musa imamev ve rahmeh ve haza kitabüm müsaddikul lisanen arabiyyel li yünzirallezıne zalemu ve büşra lil muhsinın
|
AHKAF 46:21
أَنْذَرَ
enƶera
uyarmıştı
|
Ad’ın kardeşini hatırla; onun önünden ve ardından nice uyarıcılar gelip geçmişti; hani o, Ahkaf’taki kavmini "Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım" diye uyarmıştı.
|
وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنْذَرَ قَوْمَهُ بِالْأَحْقَافِ وَقَدْ خَلَتِ النُّذُرُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
Vezkür eha ad iz enzera kavmehu bil ahkafi ve kad haletin nüzüru mim beyni yedeyhi ve min halfihı ella ta’büdu illellah innı ehafü aleyküm azabe yevmin azıym
|
AHKAF 46:21
النُّذُرُ
n-nuƶuru
nice uyarıcılar
|
Ad’ın kardeşini hatırla; onun önünden ve ardından nice uyarıcılar gelip geçmişti; hani o, Ahkaf’taki kavmini "Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım" diye uyarmıştı.
|
وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنْذَرَ قَوْمَهُ بِالْأَحْقَافِ وَقَدْ خَلَتِ النُّذُرُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
Vezkür eha ad iz enzera kavmehu bil ahkafi ve kad haletin nüzüru mim beyni yedeyhi ve min halfihı ella ta’büdu illellah innı ehafü aleyküm azabe yevmin azıym
|
AHKAF 46:29
مُنْذِرِينَ
munƶirīne
uyarıcılar olarak
|
Hani cinlerden birkaçını, Kur’an dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, dediler ki "Kulak verin;" sonra bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.
|
وَإِذْ صَرَفْنَا إِلَيْكَ نَفَرًا مِنَ الْجِنِّ يَسْتَمِعُونَ الْقُرْآنَ فَلَمَّا حَضَرُوهُ قَالُوا أَنْصِتُوا ۖ فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوْا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ مُنْذِرِينَ
Ve iz sarafna ileyke neferam minel cinni yestemiunel kur’an felemma hadaruhü kalu ensıtu felemma kudıye vellev ila kavmihim münzirın
|
ZARIYAT 51:50
نَذِيرٌ
neƶīrun
bir uyarıcıyım
|
Öyleyse, Allah’a doğru (yönelip, şirkten ve bozulmalardan) kaçın. Gerçekten Ben sizi, O’ndan yana açıkça uyarıyorum.
|
فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ ۖ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ
Fe firru ilallah inni lekum minhu nezirum mubin
|
ZARIYAT 51:51
نَذِيرٌ
neƶīrun
bir uyarıcıyım
|
Allah ile beraber başka bir İlah(ı ortak) kılmayın. Gerçekten sizi, O’ndan yana açıkça uyarıyorum.
|
وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ ۖ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ
Ve la tec’alu meallahi ilahen ahar inni lekum minhu nezirum mubin.
|
KEHF 18:2
لِيُنْذِرَ
liyunƶira
uyarması için
|
Dosdoğru (bir Kitap’tır) ki, Kendi Katından şiddetli bir azapla uyarıp-korkutmak ve salih amellerde bulunan mü’minlere müjde vermek için (onu indirdi); şüphesiz onlara güzel bir ecir vardır.
|
قَيِّمًا لِيُنْذِرَ بَأْسًا شَدِيدًا مِنْ لَدُنْهُ وَيُبَشِّرَ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا حَسَنًا
Kayyimel li yünzira be’sen şedıdem mil ledünhü ve yübeşşiral mü’minınellezıne ya’melunes salihati enne lehüm ecran hasena
|
KEHF 18:4
وَيُنْذِرَ
ve yunƶira
ve uyarması için
|
(Bu Kur’an) "Allah çocuk edindi" diyenleri uyarıp-korkutur.
|
وَيُنْذِرَ الَّذِينَ قَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا
Ve yünzirallezıne kalüttehazellahü veleda
|
KEHF 18:56
وَمُنْذِرِينَ
ve munƶirīne
ve uyarıcılar
|
Biz elçileri, müjde vericiler ve uyarıcılar olmak dışında (başka bir amaçla) göndermeyiz. İnkar edenler ise, hakkı batıl ile geçersiz kılmak için mücadele ediyorlar. Onlar Benim ayetlerimi ve uyarıldıklarını (azabı) alay konusu edindiler.
|
وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ ۚ وَيُجَادِلُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ ۖ وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَمَا أُنْذِرُوا هُزُوًا
Ve ma nürsilül mürselıne illa mübeşşirıne ve münzirın ve yücadilüllezıne keferu bil batıli li yüdhıdu bihil hakka vettehazu ayatı ve ma ünziru hüzüva
|
KEHF 18:56
أُنْذِرُوا
unƶirū
uyarıldıkları
|
Biz elçileri, müjde vericiler ve uyarıcılar olmak dışında (başka bir amaçla) göndermeyiz. İnkar edenler ise, hakkı batıl ile geçersiz kılmak için mücadele ediyorlar. Onlar Benim ayetlerimi ve uyarıldıklarını (azabı) alay konusu edindiler.
|
وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ ۚ وَيُجَادِلُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ ۖ وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَمَا أُنْذِرُوا هُزُوًا
Ve ma nürsilül mürselıne illa mübeşşirıne ve münzirın ve yücadilüllezıne keferu bil batıli li yüdhıdu bihil hakka vettehazu ayatı ve ma ünziru hüzüva
|
NAHL 16:2
أَنْذِرُوا
enƶirū
uyarsın
|
Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir Benden başka İlah yoktur, şu halde Benden korkup-sakının, diye uyarın."
|
يُنَزِّلُ الْمَلَائِكَةَ بِالرُّوحِ مِنْ أَمْرِهِ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ أَنْ أَنْذِرُوا أَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنَا فَاتَّقُونِ
Yünezzilül melaikete bir ruhı min emrihı ala mey yeşaü min ıbadihı en enziru ennehu la ilahe illa ene fettekun
|
NUH 71:1
|
Şüphesiz, Biz Nuh’u; "Kavmini, onlara acı bir azap gelmeden evvel uyar" diye kendi kavmine (peygamber olarak) gönderdik.
|
إِنَّا أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ أَنْ أَنْذِرْ قَوْمَكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
İnna erselna nuhan ila kavmihi en enzir kavmeke min kabli en ye’tiyehum ’azabun eliymun.
|
NUH 71:2
نَذِيرٌ
neƶīrun
bir uyarıcıyım
|
O da dedi ki "Ey Kavmim, gerçek şu ki, ben size (gönderilmiş) apaçık bir uyarıcıyım."
|
قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ
Kale ya kavmi inniy lekum neziyrun mubiynun.
|
İBRAHIM 14:44
وَأَنْذِرِ
ve enƶiri
ve uyar
|
Azabın kendilerine geleceği gün (ile) insanları uyarıp-korkut ki, (o gün) zulmedenler, şöyle diyecekler "Bizi yakın bir süreye kadar ertele ki, Senin çağrına cevap verelim ve elçilere uyalım." Oysa daha önce, kendiniz için hiç zeval yoktur diye and içenler, sizler değil miydiniz?
|
وَأَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْتِيهِمُ الْعَذَابُ فَيَقُولُ الَّذِينَ ظَلَمُوا رَبَّنَا أَخِّرْنَا إِلَىٰ أَجَلٍ قَرِيبٍ نُجِبْ دَعْوَتَكَ وَنَتَّبِعِ الرُّسُلَ ۗ أَوَلَمْ تَكُونُوا أَقْسَمْتُمْ مِنْ قَبْلُ مَا لَكُمْ مِنْ زَوَالٍ
Ve enzirin nase yevme ye’tıhimül azabü fe yekulüllezıne zalemu rabbena ahhırna ila ecelin karıbin nücib da’veteke ve nettebiır rusül e ve lem tekunu aksemtüm min kablü ma leküm min zeval
|
İBRAHIM 14:52
وَلِيُنْذَرُوا
veliyunƶerū
uyarılsınlar diye
|
İşte bu (Kur’an) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O’nun yalnızca bir tek İlah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurma (bir belağ)dır.
|
هَٰذَا بَلَاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِهِ وَلِيَعْلَمُوا أَنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ أُولُو الْأَلْبَابِ
Haza belağul lin nasi ve li yünzeru bihı ve liya’lemu ennema hüve ilahüv vahıdüv ve liyezzekkera ülül elbab
|
ENBIYA 21:45
أُنْذِرُكُمْ
unƶirukum
sizi uyarıyorum
|
De ki "Ben sizi yalnızca vahy ile uyarıp-korkutuyorum. Ancak sağır olanlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler."
|
قُلْ إِنَّمَا أُنْذِرُكُمْ بِالْوَحْيِ ۚ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاءَ إِذَا مَا يُنْذَرُونَ
Kul innema ünziruküm bil vahyi ve la yesmeus summüd düae iza ma yünzerun
|
ENBIYA 21:45
يُنْذَرُونَ
yunƶerūne
uyarıldıkları
|
De ki "Ben sizi yalnızca vahy ile uyarıp-korkutuyorum. Ancak sağır olanlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler."
|
قُلْ إِنَّمَا أُنْذِرُكُمْ بِالْوَحْيِ ۚ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاءَ إِذَا مَا يُنْذَرُونَ
Kul innema ünziruküm bil vahyi ve la yesmeus summüd düae iza ma yünzerun
|
SECDE 32:3
لِتُنْذِرَ
litunƶira
uyarman için
|
Yoksa onlar "Bunu uydurdu" mu diyorlar? Hayır; o, Rabbinden olan bir haktır; senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş bir kavmi uyarman için (onu sana indirdik). Umulur ki hidayet bulurlar.
|
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۚ بَلْ هُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ
Em yekulunefterah bel hüvel hakku mir rabbike li tünriza kavmem ma etahüm min neziyrim min kablike leallehüm yehtedun
|
SECDE 32:3
|
Yoksa onlar "Bunu uydurdu" mu diyorlar? Hayır; o, Rabbinden olan bir haktır; senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş bir kavmi uyarman için (onu sana indirdik). Umulur ki hidayet bulurlar.
|
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۚ بَلْ هُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ
Em yekulunefterah bel hüvel hakku mir rabbike li tünriza kavmem ma etahüm min neziyrim min kablike leallehüm yehtedun
|
MÜLK 67:8
نَذِيرٌ
neƶīrun
bir uyarıcı
|
Öfkesinin-şiddetinden neredeyse patlayıp parçalanacak. Her bir grup içine atıldığında, bekçileri onlara sorar "Size bir uyarıcı gelmedi mi?"
|
تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ ۖ كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ
Tekadu temeyyezu minelğayzı kullema ulkıye fiyha fevcun seelehum hazenetuha elem yet’kum neziyrun.
|
MÜLK 67:9
|
Onlar "Evet" derler. "Bize gerçekten bir uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık ve "Allah hiçbir şey indirmedi, siz yalnızca büyük bir sapmışlık içindesiniz, dedik."
|
قَالُوا بَلَىٰ قَدْ جَاءَنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِنْ شَيْءٍ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ كَبِيرٍ
Kalu bela kad caena neziyrun fekezzebna ve kulna ma nezzelellahü min şey’in in entüm illa fiy dalalin kebiyrin.
|
MÜLK 67:17
|
Yoksa gökte olanın üzerinize ’taş yağdıran (fırtınalı) bir rüzgar’ göndermeyeceğinden emin misiniz? Siz o takdirde Benim uyarmam nasılmış bilip-öğreneceksiniz.
|
أَمْ أَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ أَنْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا ۖ فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذِيرِ
Em emintum men fiyssemai en yursile ’aleykum hasıben feseta’lemune keyfe neziyri.
|
MÜLK 67:26
نَذِيرٌ
neƶīrun
bir uyarıcıyım
|
De ki "(Bununla ilgili) Bilgi ancak Allah’ın Katındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."
|
قُلْ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ
Kul innemel’ılmu ’ındallahi ve innema ene neziyrun mubiynun.
|
NEBE 78:40
أَنْذَرْنَاكُمْ
enƶernākum
siz uyardık
|
Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kafir olan da "Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim" diyecek.
|
إِنَّا أَنْذَرْنَاكُمْ عَذَابًا قَرِيبًا يَوْمَ يَنْظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَنِي كُنْتُ تُرَابًا
İnna enzernakum ’azaben kariyben yevme yenzurulmer’u ma kaddemet yedahu ve yekululkafiru ya leyteniy kuntu turaben.
|
NAZI'AT 79:45
مُنْذِرُ
munƶiru
uyarıcısın
|
Sen, yalnızca ondan ’içi titreyerek korkanlar’ için bir uyarıcısın.
|
إِنَّمَا أَنْتَ مُنْذِرُ مَنْ يَخْشَاهَا
İnnema ente munziru men yahşaha.
|
ANKEBUT 29:50
نَذِيرٌ
neƶīrun
bir uyarıcıyım
|
Dediler ki "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?" De ki "Ayetler yalnızca Allah’ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım."
|
وَقَالُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ آيَاتٌ مِنْ رَبِّهِ ۖ قُلْ إِنَّمَا الْآيَاتُ عِنْدَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ
Ve kalu lev la ünzile aleyhi ayatüm mir rabbih kul innemel ayatü ındellah ve innema ene nezırum mübın
|
RA'D 13:7
مُنْذِرٌ
munƶirun
bir uyarıcısın
|
İnkar edenler derler ki "Ona Rabbinden bir ayet (mucize) indirilseydi ya." Sen, yalnızca bir uyarıcısın ve her topluluk için bir hidayet önderisin.
|
وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِنْ رَبِّهِ ۗ إِنَّمَا أَنْتَ مُنْذِرٌ ۖ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ
Ve yekulüllezıne keferu lev la ünzile aleyhi ayetüm mir rabbih innema ente münziruv ve likülli kavmin had
|
HAC 22:29
نُذُورَهُمْ
nuƶūrahum
adaklarını
|
Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler. Beyt-i Atik’i tavaf etsinler.
|
ثُمَّ لْيَقْضُوا تَفَثَهُمْ وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ الْعَتِيقِ
Sümmelyakdu tefesehüm velyufu nüzurahüm velyettavvefu bil beytil atiyk
|
HAC 22:49
نَذِيرٌ
neƶīrun
bir uyarıcıyım
|
De ki "Ey insanlar, gerçekten ben sizin için yalnızca bir uyarıcıyım."
|
قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا أَنَا لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ
Kul ya eyyühen nasü innema ene leküm nezırum mübın
|
İNSAN 76:7
بِالنَّذْرِ
bin-neƶri
adaklarını
|
Adaklarını yerine getirirler ve şerri (kötülüğü) yaygın olan bir günden korkarlar.
|
يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُ مُسْتَطِيرًا
Yufune binnezri ve yehafune yevmen kane şerruhu mustetıyren.
|
BAKARA 2:6
أَأَنْذَرْتَهُمْ
eenƶertehum
onları uyarman
|
Şüphesiz, inkar edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez; inanmazlar.
|
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا سَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
İnnellezıne keferu sevaün aleyhim e enzertehüm em lem tünzirhüm la yü’minun
|
BAKARA 2:6
تُنْذِرْهُمْ
tunƶirhum
uyarmasan da
|
Şüphesiz, inkar edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez; inanmazlar.
|
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا سَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
İnnellezıne keferu sevaün aleyhim e enzertehüm em lem tünzirhüm la yü’minun
|
BAKARA 2:119
وَنَذِيرًا
ve neƶīran
ve uyarıcı olarak
|
Şüphesiz Biz seni bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak, hak (Kur’an) ile gönderdik. Sen cehennemin halkından sorumlu tutulmayacaksın.
|
إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا ۖ وَلَا تُسْأَلُ عَنْ أَصْحَابِ الْجَحِيمِ
İnna erselnake bil hakkı beşırav ve nezirav ve la tüs’elü an ashabil cehıym
|
BAKARA 2:213
وَمُنْذِرِينَ
ve munƶirīne
ve uyarıcılar olarak
|
İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan ’azgınlık ve kıskançlıkları’ yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (kitap) verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah, iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe Kendi izniyle eriştirdi. Allah, kimi dilerse onu doğruya yöneltir.
|
كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللَّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ وَأَنْزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ فِيمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ ۚ وَمَا اخْتَلَفَ فِيهِ إِلَّا الَّذِينَ أُوتُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ ۖ فَهَدَى اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا فِيهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِهِ ۗ وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ
Kanen nasü ümmetev vahıdeten fe beasellahün nebiyyıne mübeşşirıne ve münzirıne ve enzele mealhümül kitabe bil hakkı li yahküme beynen nasi fımahtelefu fıh ve mahtelefe fıhi illellezıne utuhü mim ba’di ma caethümül beyyinatü bağyem beynehüm fe hedellahüllezıne amenu limahtelefu fıhi minel hakkı bi iznih vallahü yehdı mey yeşaü ila sıratım müstekıym
|
BAKARA 2:270
نَذَرْتُمْ
neƶertum
(ne) adarsanız
|
Her neyi nafaka olarak infak eder ve adak olarak neyi adarsanız, muhakkak Allah onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.
|
وَمَا أَنْفَقْتُمْ مِنْ نَفَقَةٍ أَوْ نَذَرْتُمْ مِنْ نَذْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُهُ ۗ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنْصَارٍ
Ve ma enfaktüm min nefekatin ev nezertüm min nezrin fe innellahe ya’lemüh ve ma liz zalimıne min ensar
|
BAKARA 2:270
نَذْرٍ
neƶrin
adak olarak
|
Her neyi nafaka olarak infak eder ve adak olarak neyi adarsanız, muhakkak Allah onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.
|
وَمَا أَنْفَقْتُمْ مِنْ نَفَقَةٍ أَوْ نَذَرْتُمْ مِنْ نَذْرٍ فَإِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُهُ ۗ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنْصَارٍ
Ve ma enfaktüm min nefekatin ev nezertüm min nezrin fe innellahe ya’lemüh ve ma liz zalimıne min ensar
|
ÂL-I İMRAN 3:35
|
Hani İmran’ın karısı "Rabbim, karnımda olanı, ’her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak’ Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen" demişti.
|
إِذْ قَالَتِ امْرَأَتُ عِمْرَانَ رَبِّ إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا فَتَقَبَّلْ مِنِّي ۖ إِنَّكَ أَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
İz kaletimraetü ımrane rabbi innı nezertü leke ma fı batnı muharranan fe tekabbel minnı inneke entes semıul alım
|
AHZAB 33:45
وَنَذِيرًا
ve neƶīran
ve uyarıcı
|
Ey Peygamber, gerçekten Biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.
|
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Ya eyyühen nebiyyü inna erselnake şahidev ve mübeşşirav ve nezıra
|
NISA 4:165
وَمُنْذِرِينَ
ve munƶirīne
ve uyarıcı
|
Elçiler; müjdeciler ve uyarıcılar olarak (gönderildi). Öyle ki elçilerden sonra insanların Allah’a karşı (savunacak) delilleri olmasın. Allah, üstün ve güçlü olandır, hikmet ve hüküm sahibidir.
|
رُسُلًا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللَّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا
Rusülem mübeşşirıne ve münzirıne li ella yekune lin nasi alellahi huccetüm ba’der rusül ve kanellahü azızen hakıma
|
FETIH 48:8
وَنَذِيرًا
ve neƶīran
ve uyarıcı
|
Şüphesiz, Biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.
|
إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
İnna erselnake şahidev ve mübeşşirav ve nezıra
|
MAIDE 5:19
نَذِيرٍ
neƶīrin
bir uyarıcı
|
Ey Kitap Ehli, elçilerin arası kesildiği dönemde "Bize müjdeci de, bir uyarıcı da gelmedi" demenize (fırsat kalmasın) diye size apaçık anlatan elçimiz geldi. Böylece müjdeci de, uyarıcı da gelmiştir artık. Allah herşeye güç yetirendir.
|
يَا أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ عَلَىٰ فَتْرَةٍ مِنَ الرُّسُلِ أَنْ تَقُولُوا مَا جَاءَنَا مِنْ بَشِيرٍ وَلَا نَذِيرٍ ۖ فَقَدْ جَاءَكُمْ بَشِيرٌ وَنَذِيرٌ ۗ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Ya ehlel kitabi kad caeküm rasulüna yübeyyinü leküm ala fetratim miner rusüli en tekulu ma caena mim beşıriv ve la nezırin fe kad caeküm beşıruv venezır vallahü ala külli şey’in kadır
|
MAIDE 5:19
وَنَذِيرٌ
ve neƶīrun
ve uyarıcı
|
Ey Kitap Ehli, elçilerin arası kesildiği dönemde "Bize müjdeci de, bir uyarıcı da gelmedi" demenize (fırsat kalmasın) diye size apaçık anlatan elçimiz geldi. Böylece müjdeci de, uyarıcı da gelmiştir artık. Allah herşeye güç yetirendir.
|
يَا أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ عَلَىٰ فَتْرَةٍ مِنَ الرُّسُلِ أَنْ تَقُولُوا مَا جَاءَنَا مِنْ بَشِيرٍ وَلَا نَذِيرٍ ۖ فَقَدْ جَاءَكُمْ بَشِيرٌ وَنَذِيرٌ ۗ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Ya ehlel kitabi kad caeküm rasulüna yübeyyinü leküm ala fetratim miner rusüli en tekulu ma caena mim beşıriv ve la nezırin fe kad caeküm beşıruv venezır vallahü ala külli şey’in kadır
|
TEVBE 9:122
وَلِيُنْذِرُوا
veliyunƶirū
ve uyarmaları için
|
Mü’minlerin tümünün öne fırlayıp çıkmaları gerekmez. Öyleyse onlardan her bir topluluktan bir grup, çıktığında (bir grup da), dinde derin bir kavrayış edinmek (tafakkuhta bulunmak) ve kavimleri kendilerine geri döndüğünde onları uyarmak için (geride kalabilir). Umulur ki onlar da kaçınıp-sakınırlar.
|
وَمَا كَانَ الْمُؤْمِنُونَ لِيَنْفِرُوا كَافَّةً ۚ فَلَوْلَا نَفَرَ مِنْ كُلِّ فِرْقَةٍ مِنْهُمْ طَائِفَةٌ لِيَتَفَقَّهُوا فِي الدِّينِ وَلِيُنْذِرُوا قَوْمَهُمْ إِذَا رَجَعُوا إِلَيْهِمْ لَعَلَّهُمْ يَحْذَرُونَ
Ve ma kanel mü’minune li yenfiru kaffeh fe lev la nefera min külli firkatim minhüm taifetül li yetefekkahu fid dıni ve li yünziru kavmehüm iza raceu ileyhim leallehüm yahzerun
|