Sadık Türkmen 

1. Gökleri ve yeryüzünü yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden, herşeyi yerli yerince güzel yapan Allah’tır! Yine de inkârcı kimseler başkalarını Rablerine denk tutuyorlar!

2. Sizi, çamurdan yaratan O’dur. Sonra, bir süre yaşarsınız ve bir süre de (kıyamet) kendi katındadır. Öyleyken siz hâlâ kuşkulanıyorsunuz.

3. O, göklerde ve yeryüzünde tek Allah’tır. Gizlinizi ve açığa vurduğunuzu bildiği gibi, kazandıklarınızı da bilir.

4. Kendilerine rablerinin ayetleri gelince yüz çeviriyorlar.

5. Onlar, ayetler kendilerine gelince yalanladılar. Alay ediyor oldukları şeyin haberleri kendilerine gelecektir.

6. Görmediler mi/gözlerinde canlandırmadılar mı? Onlardan önceki nice nesilleri imha ettik; yeryüzünde size vermediğimiz şeyleri onlara vermiştik, üzerlerine gökyüzünden bol bol nimetler/yağmurlar indirdik ve ayaklarının kenarından akan ırmaklar var ettik. Fakat günahları yüzünden onları imha ettik. Onların yerine başka nesiller yarattık!

7. Ve sana, kâğıda yazılı bir kitap indirmiş olsaydık da, onu elleriyle tutsalardı, gerçekleri reddeden kimseler yine de "Bu, apaçık sihirden başka bir şey değildir!" derlerdi.

8. Dediler ki "Ona açıkça bir melek indirilmeli değil miydi?" Eğer bir melek indirseydik elbette iş çoktan bitirilmiş olurdu; sonra kendilerine hiç göz açtırılmazdı!

9. Eğer elçiyi bir melek yapsaydık; yine de onu bir adam/insan şeklinde yapardık. Onlar (akıllarını kullanmayanlar), yine düştükleri kuşkuya düşerlerdi.

10. Senden önce de elçilerle alay edilmişti. Onlardan alay eden kimseleri, alay ediyor oldukları şey kuşatıverdi!

11. De ki "Yeryüzünde dolaşın, sonra yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün?"

12. De ki "Göklerde ve yeryüzünde olanlar kimindir?" De ki "Allah’ındır!" O, rahmeti kendi üzerine yazmıştır. Elbette sizi, kendisinde şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır. Kendilerini hüsrana sokan kimseler var ya, işte onlar inanmıyorlar.

13. Gecede ve gündüzde barınan herşey O’nundur. O işitendir, bilendir.

14. De ki "Gökleri ve yeryüzünü yaratan; besleyen ve kendisi beslenmeyen Allah’tan başka bir dost mu edineyim? Ben (Allah’a) teslim olan kişilerin ilki olmakla emrolundum." Ve (bana) "Müşriklerden sakın" denildi!

15. De ki "Eğer, ben Rabbime isyan edersem; gerçekten büyük bir günün azabından korkarım."

16. O gün kim ondan kurtulursa; O, ona rahmet etmiştir. İşte bu, apaçık kurtuluş ve başarıdır.

17. Allah sana bir zarar dokundursa, kendisinden başka onu giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır verirse bil ki; O, herşeye gücü yetendir.

18. O, kullarının üstünde tam egemendir. O, doğru hüküm/karar verendir, herşeyin haberini alır.

19. De ki "Hangi şey, şahitlik bakımından en güvenilir olandır?" De ki "Allah benimle sizin aranızda şahittir. Bu Kur’an bana vahyolundu ki; onunla hem sizi ve hem de sizden sonra; Kur’an’ın kendisine ulaştığı herkesi uyarayım. Siz şahitlik ediyor musunuz; gerçekten Allah ile beraber başka ilâhlar olduğuna?!" De ki "Ben şahitlik etmem". "O, ancak Tek Bir İlâh’tır/Tanrı’dır! Gerçekten ben ortak koştuğunuz şeylerden uzağım!"

20. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, oğullarını tanıdıkları gibi onu tanırlar. Ama, onlardan kendilerine yazık eden kimseler var ya, onlar inanmıyorlar.

21. Uydurduğu yalanı Allah’a yakıştırandan ya da O’nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Gerçekten zalimler huzur bulamazlar.

22. Onların hepsini topladığımız gün; sonra, ortak koşan kimselere deriz ki; "O sanmış olduğunuz ortaklarınız nerede?"

23. Sonra, onların "Rabbimiz Allah’a yemin olsun ki; biz ortak koşanlar değildik" demelerinden başka çareleri kalmadı.

24. Bak, nasıl da kendilerine karşı yalan söylediler! İftira edip uydurdukları şeyler de, kendilerinden sapıp/kaybolup gitti.

25. Içlerinden sana kulak veren kimseler var; zekâlarını işletmiyorlar, anlamak istemiyorlar, duymak istemiyorlar. Onlar, her türlü mucizeyi görseler yine de ona inanmak istemiyorlar. Hatta sana geldikleri zaman seninle tartışırlar. İnkârcı kimseler derler ki "Bu ancak öncekilerin masallarıdır."

26. Onlar, insanları ondan alıkoyarlar ve kendileri de ondan uzak dururlar. Böylece, ancak kendilerini mahvediyorlar. Ama farkında değiller.

27. Hani onları ateşin başında durdurulmuş iken bir görsen! Derler ki "Ne olurdu biz dünyaya geri çevrilseydik ve Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve müminlerden olsaydık!"

28. Hayır! daha önce gizlemekte oldukları şeyler onlara göründü. Eğer geri gönderilselerdi, yine kendilerine yasak edilen şeyleri yapmaya dönerlerdi. Şüphesiz, onlar yalancıdırlar.

29. Dediler ki "Bu dünya hayatımızdan başkası yoktur. Biz tekrar diriltilecek değiliz."

30. Hani onları, Rablerinin huzurunda durdurulmuş iken bir görsen! "Bu gerçek değil miymiş?" buyurur. Derler ki "Evet, Rabbimizin hakkı için öyle!" "Öyleyse azabı tadın inkâr etmiş olduğunuzdan dolayı" denilir.

31. GERÇEKTEN; Allah ile karşılaşmayı yalanlayan kimseler hüsrana uğradılar. Nihayet, o saat ansızın kendilerine geldiği zaman; "Orada, aşırı giderek günah işlememizden dolayı yazıklar olsun bize" dediler. Günahlarını sırtlarına yüklenmiş olarak! Dikkat edin; yüklenip taşıdıkları şeyler, ne kötüdür!

32. Dünya hayatı bir oyun ve bir eğlenceden başka bir şey değildir. Ama ahiret yurdu, korunup sakınan kimseler için daha iyi/daha kalıcıdır. Hala aklınızı kullanmıyor musunuz?

33. Pekala biliyoruz ki, elbette onların dedikleri seni üzüyor. Onlar, gerçekte seni yalanlamıyorlar, aksine o zalimler bilerek Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlar.

34. Senden önce de elçiler yalanlanmıştı. Yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine sabrettiler. Nihayet, onlara yardımımız yetişti. Allah’ın kelimelerini değiştirecek kimse yoktur. Ant olsun, elçilerin haberlerinden bir parça sana da geldi.

35. Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldi ise, yapabilirsen haydi yerin dibine bir tünel kaz veya göğe çıkabileceğin bir merdiven ara/bul ki; bir mucize getiresin (ki bunu asla yapamazsın). Allah dileseydi (özgürlüklerini ellerinden alarak), elbette onları hidayet (doğru yol) üzerinde toplardı. Öyleyse cahillerden olma (insanların özgür olduğunu unutma)!

36. Ancak işiten kimseler çağrıya gelirler, ölülere gelince; Allah onları diriltir sonra O’nun huzuruna döndürülürler.

37. Dediler ki "Ona Rabbinden (öncekilere verilen mucizelerden bir mucize) bir ayet indirilmeli değil mi?" De ki "Şüphesiz Allah ayet/mucize indirmeye kadirdir." Fakat onların birçoğu bilmiyorlar.

38. Yeryüzünde yürüyen hiçbir canlı ve kanatlarıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki; sizin gibi bir topluluk olmasınlar. Kitaba her varlık, her olay yazılıyor. Sonra onlar, Rablerinin huzuruna toplanacaklardır.

39. Bizim ayetlerimizi yalanlayanlar; sağır (işitmek istemiyorlar) ve dilsizdirler (gerçeği söylemiyorlar), karanlıklar içinde kalmışlar olarak!.. Allah, dileyen kimseyi (düzelmek istemediği için) sapıklığında bırakır. Dileyen kimseyi de (düzelmek istediği için), dosdoğru bir yola yöneltir.

40. De ki "(Söyleyin bana) hiç düşündünüz mü? Size Allah’ın azabı gelse veya saat size gelip çatıverse, Allah’tan başkasına mı yalvarırsınız? Eğer doğru sözlüler iseniz!"

41. Bilakis, yalnızca O’na yalvarırsınız. O da eğer dilerse, yalvardığınız konularda duanızı kabul eder. O anda ortak koştuklarınızı unutursunuz!

42. Senden önce DE toplumlara elçiler gönderdik. Onları çeşitli darlıklarla ve sıkıntılarla yakalayıverdik. Umulur ki, boyunlarını büker/tevazu gösterir yalvarırlar diye.

43. Hani hiç olmazsa; baskınımız/darlık ve sıkıntılarımız kendilerine geldiğinde, tevazu gösterip yalvarsalardı! Fakat kalpleri katılaştı. Şeytan da onlara yapıyor oldukları şeyleri süslü gösterdi.

44. Kendileriyle uyarıldıkları şeyleri unutunca, Biz de herşeyin kapılarını üzerlerine açıverdik. Nihayet, kendilerine verilen şeyle sevince daldıkları zaman, onları ansızın yakaladık. O zaman bütün umutları suya düşenler oldular!

45. Böylece, zulmeden toplumun ardı kesildi. Hamd’a lâyık olan/yaptığı herşeyi yerli yerince güzel yapan, Âlemlerin (uzayların/evrenin) Rabbi/Sahibi Allah’tır!

46. De ki "Söyleyin bakalım (hiç düşündünüz mü?) Allah işitmenizi ve görmenizi alsa ve kalplerinizi katılaştırsa/durdursa, Allah’tan başka onları size getirecek ilâh kimdir?" Bak, Biz ayetleri nasıl uzun uzun açıklıyoruz. Sonra yine de yüz çeviriyorlar!

47. De ki "Söyleyin, hiç düşündünüz mü? Allah’ın azabı ansızın veya açıkça görülerek gelse; o zaman zalim toplumdan başkası imha edilir mi?"

48. Biz elçileri ancak müjdeleyici ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim inanırsa ve düzelirse onlara korku yoktur. Onlar (ahirette) üzülmeyeceklerdir.

49. Ayetlerimizi yalanlayan kimselere gelince; azap onlara dokunacaktır, yaptıkları kötülükler yüzünden...

50. De ki "Size Allah’ın hazineleri benim yanımdadır demiyorum ve ben gaybı da bilmem! Ben size, bir meleğim de demiyorum. Ben ancak, bana vahyolunana uyuyorum." De ki "Kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmüyor musunuz?"

51. Onunla (kur’an ile) uyar; Rablerinin huzuruna toplanacaklarından korkan kimseleri ki onların, O’ndan başka dostları ve (ne melek, ne peygamber, ne de evliyadan) şefaatçileri yoktur. Belki korunup sakınırlar.

52. Sabah ve akşam, O’nun rızasını isteyerek, Rablerine yalvaran kimseleri kovma! Onların hesabından sana bir sorumluluk yok, senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur. Onları kovarsan o zaman zalimlerden olursun!

53. Işte böylece onların kimini kimisi ile açığa çıkardık, "Allah aramızdan şunlara mı iyilikte bulundu?" diyorlar. Allah şükredenleri en iyi bilen değil mi?

54. Ayetlerimize inanan kimseler sana geldikleri zaman, de ki "Size selâm olsun! Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı! Gerçek şu ki Sizden kim cehaletle bir kötülük yapar da sonra; ardından tövbe eder ve halini düzeltirse, şüphesiz O bağışlayandır, esirgeyendir."

55. Işte böylece ayetleri açıklıyoruz ki; günahkar suçluların yolu ortaya çıksın!

56. (gerçeği inkâr edenlere) de ki "Ben Allah’tan başka yalvardıklarınıza kulluk etmekten men edildim." De ki "Ben sizin ihtiraslarınıza/arzularınıza uymam, çünkü o taktirde sapıtmış olurum ve doğru yolda gidenlerden olmamış olurum."

57. De ki "Ben, Rabbimden açık bir delil üzerindeyim. Siz ise onu yalanladınız. Kendisini acele istediğiniz şey benim yanımda değildir. Hüküm vermek yalnızca Allah’a aittir. O, gerçeği anlatır ve ayırdedenlerin/davayı çözüme kavuşturanların en iyisidir."

58. De ki "Kendisini acele istediğiniz şey benim yanımda olsaydı, benimle sizin aranızda iş elbette çoktan bitirilmiş olurdu!" Allah zalimleri en iyi bilendir.

59. Gaybın anahtarları O’nun yanındadır. Onları, O’ndan başkası bilmez. Karada ve denizde olanı bilir. Düşen hiçbir yaprak yoktur ki, onu bilmesin. Yerin karanlıkları içine gömülen hiçbir tohum, hiçbir yaş ve hiçbir kuru yoktur ki, apaçık bir kitaba yazılıyor olmasın.

60. Geceleyin sizi ölü (gibi) yapan/uyutan ve gündüzün ne işlediğinizi bilen O’dur. Sonra, bir süre tamamlansın diye sizi diriltir. Sonra, dönüşünüz O’nadır. Sonra, yapmış olduğunuz şeyleri size haber verecektir.

61. O, kullarının üstünde tam hakimdir/egemendir! Üzerinize koruyucu/gözetleyici melekler gönderir. Nihayet sizden biriniz öleceği zaman, elçilerimiz onun ruhunu alırlar. Ve onlar görevlerinde hiçbir kusur yapmazlar.

62. Sonra, gerçek sahipleri olan Allah katına döndürülüp götürülürler. İyi bilin ki; hüküm yalnız O’nundur ve O, hesap görenlerin en hızlısıdır!

63. De ki "Karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarıyor?" Boyun bükerek ve gizlice O’na yalvarırsınız "Şayet bizi bu durumdan kurtarırsa; elbette şükredenlerden olacağız" diye.

64. De ki "Allah sizi ondan ve bütün sıkıntılardan kurtarıyor! Sonra yine de ortak koşuyorsunuz!"

65. De ki "O size üstünüzden veya ayaklarınızın altından bir azap göndermeye kadirdir. Ya da grup grup birbirinize düşersiniz, kiminizin hıncını kiminiz tadar." Bak, ayetleri nasıl da uzun uzun açıklıyoruz! Onlar iyice anlasınlar diye?

66. O gerçek iken kavmin onu yalanladı. De ki "Ben üzerinize bir vekil/gözetleyici değilim!"

67. Her haberin gerçekleşeceği bir zamanı vardır! Siz yakında bileceksiniz!

68. (bundan böyle) ayetlerimiz hakkında, lüzumsuzluğa dalan kimseleri gördüğün zaman, başka bir söze geçinceye kadar onlardan yüz çevir! Eğer şeytan sana unutturursa; hatırladıktan sonra artık zalimler topluluğuyla beraber oturma!

69. Onların sorumluluğunu yüklenmek sakınanlara düşmez. Fakat belki korunup sakınırlar diye, hatırlatmak gerekir.

70. Dinlerini bir oyun ve eğlence edinen; dünya hayatında aldanan kimseleri kendi haline bırak! Sen bununla şöyle hatırlat Bir kişi kazandığı şeylerin eline teslim edilmeye görsün, onun Allah’tan başka ne bir dostu, ne de bir şefaatçisi vardır. Her türlü fidyeyi verse de ondan kabul edilmez! İşte onlar kazandıkları şeylere teslim edilmiş kimselerdir! Onlar için kaynar sudan bir içki ve inkâr etmiş olmaları yüzünden can yakıcı bir azap vardır!

71. De ki "Allah’ı bırakıp da bize bir yarar ve bir zarar veremeyen şeylere mi yalvaralım?! Allah bizi doğru yola ilettikten sonra, ökçelerimiz üzerinde döndürülüp de, tıpkı şeytanların kendisini ayartarak, yeryüzünde şaşkın bir halde bıraktığı kimse gibi mi olalım? ‘Bizimle hidayet yoluna/doğru yola gel!’ diye çağıran arkadaşları olmasına rağmen." DE Kİ "Allah’ın rehberliği tek rehberliktir! Bize âlemlerin Rabbine teslim olmamız emredildi."

72. Ayrıca "namazı ikame edin ve O’ndan sakının! Huzurunda toplanacağınız O’dur."

73. "gökleri ve yeryüzünü bir hesap ile yaratan O’dur. "Ol" dediği gün hemen oluşmaya başlar. Sözü gerçektir! Sûr’a üfürüleceği gün de hükümranlık O’nundur. Gizliyi ve görüneni bilir. O, doğru hüküm/karar verendir, herşeyin haberini alandır."

74. Ve bir ZAMAN İbrahim babası Âzer’e "Sen birtakım putları ilâhlar mı ediniyorsun? Ben seni ve kavmini apaçık bir dalâlet içinde görüyorum" demişti.

75. Bir zamanlar Biz İbrahim’e göklerin ve yeryüzünün melekûtunu/yönetimini gösteriyorduk ki, gerçeği görüp bilerek inananlardan olsun.

76. Gece karanlığı bürüyünce bir yıldız gördü "Rabbim buymuş ha!" dedi. Yıldız batıp kaybolunca "Ben batanları sevmem" dedi.

77. Ardından ay’ı doğarken görünce "Rabbim buymuş ha!" dedi. Ay batıp kaybolunca "Eğer Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapmış topluluktan olurdum" dedi.

78. Güneş’i doğarken görünce dedi ki "Rabbim buymuş ha, bu daha büyükmüş!" O da batınca "Ey kavmim!" dedi. "Şüphesiz ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden uzağım."

79. "şüphesiz ben yüzümü, gökleri ve yeryüzünü yaratana/var edene çevirdim. İçtenlikle tek Allah’a inanan/Hanif (dürüst, doğru) birisi olarak! Ben müşriklerden değilim."

80. Kavmi onunla tartışmaya girişti. Dedi ki "Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz? Bana doğru yolu göstermiş iken! Ben ortak koştuğunuz şeylerden korkmuyorum. Rabbim izin vermedikçe bir şey yapamazlar! Rabbim bilgi yönünden herşeyi kuşatmıştır. Hâlâ öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?

81. Ben nasıl olur da ortak koştuğunuz şeylerden korkarım? Siz Allah’a, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri ortak koşmaktan korkmuyorken. Öyleyse, bu iki topluluktan hangisi güvende olmaya daha lâyıktır? Eğer gerçeği biliyor iseniz!"

82. Iman eden ve imanlarına zulüm (şirk) karıştırmayanlar var ya; işte onlar, güven onların(hakkı)dır. Doğru yolu bulanlar da onlardır.

83. Işte bunlar, kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz kanıtlarımızdır. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz Rabbin; bilir ve doğru hüküm/karar verendir.

84. Ona ishak’ı ve Yakub’u bağışladık. Hepsine doğru yolu gösterdik. Daha önce Nuh’a da doğru yolu göstermiştik. Yine onun soyundan Davud’a, Süleyman’a, Eyyub’a, Yusuf’a, Musa’ya ve Harun’a da... İşte iyi davranışlarda bulunanları böylece ödüllendiririz.

85. Zekeriya, Yahya, İsa ve İlyas’a da... Hepsi de iyilerdendi.

86. Ismail, Elyesa, Yunus ve Lût’a da... Bunların hepsini âlemlere üstün kıldık.

87. Babalarından, nesillerinden/çocuklarından ve kardeşlerinden kimini de... Onları da seçtik ve sıratı mustakim’e/dosdoğru bir yola ilettik.

88. Işte bu yol, Allah’ın rehberlik/hidayet yoludur. O bununla, kullarından dilediğini (seçtiği elçisini) hidayete iletir. Ama, eğer onlar ortak koşsalardı; yapmış oldukları şeyler bir hiç olup boşa giderdi.

89. Işte onlar (rasûller/nebiler); kendilerine kitap (doğru bilgi) ve hüküm (akıl + bilim + vahyi çelişkisiz düşünerek, doğru kararlar alma yetisi/özelliği) ve nübüvvet/peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Şimdi şunlar, bunları inkâr ederlerse; inkâr etmeyen bir toplumu vekil bırakır/yerlerine getiririz!

90. Işte bunlar, Allah’ın hidayet (vahy)ettiği kimselerdir. Sen onların doğru yoluna uy. De ki "Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Bu, yalnızca âlemler için bir öğüttür."

91. Onlar, Allah’ı gereği gibi takdir edemediler; "Allah hiçbir beşere, herhangi bir şey indirmedi" demekle! De ki "Musa’nın bir ışık ve insanlara yol gösterici olarak getirdiği o kitab’ı kim indirdi? Siz, onu sayfalar haline getirip bir kısmını gösteriyor ve birçoğunu da gizliyorsunuz. Halbuki onunla sizin ve babalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki "Allah!" (indirdi). Sonra onları bırak, daldıkları bataklıkları içinde oyalanıp dursunlar!

92. Bu (Kur’an), kendinden önceki, ilahi kitapları doğrulayan ve şehirlerin anası durumunda olan (Mekke) halkını ve çevresindeki bütün insanları uyarman için indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ahirete inananlar ona (Kur’an’a) da inanırlar ve onlar namazlarına da devam ederler.

93. Allah’a karşı yalan uyduran/iftira eden ya da kendisine hiçbir şey vahyedilmemiş iken, ‘bana da vahyolundu’ diyenden ve ‘Allah’ın indirdiği şeyler gibi ben de indireceğim’ diyen kimseden daha zalim kimdir? Hani o zalimleri, ölüm dalgaları içinde iken bir görsen! Melekler onlara ellerini uzatmış "Canlarınızı çıkarın. Bugün alçaklık azabıyla cezalandırılacaksınız; Allah’a karşı gerçek dışı şeyleri söylemiş olmanızdan ve O’nun ayetlerine karşı, büyüklük taslamış kimseler olmanızdan dolayı."

94. Ant olsun ki/(denilecek ki); sizi ilk kez yarattığımız gibi, yapayalnız/teker teker Bize geldiniz! Size izin verdiğimiz şeyleri arkanızda bırakıp terkettiniz! Aracılarınızı/edindiğiniz şefaatçilerinizi sizinle beraber görmüyoruz; içinizden, (Allah ile) ortaklar olduğunu zannettiğiniz/ileri sürdüğünüz ortaklarınızı?! Ant olsun, aranızdaki bağlar kesilmiştir. (Aracılar ve ortaklar) sandığınız şeyler, sizden kaybolup gitmiştir!

95. Hiç şüphesiz, tohumu ve çekirdeği yarıp çıkaran Allah’tır. Cansızdan canlıyı, canlıdan da cansızı oluşturur. İşte Allah budur! O halde nasıl çevriliyorsunuz?

96. O, karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkarandır. Geceyi bir dinlenme zamanı kılmıştır. Güneş’i ve Ay’ı bir zaman ölçüsü kıldı. İşte bu; üstün olan, bilen Allah’ın ölçüsüdür/takdiridir.

97. Sizin için yıldızları, karada ve denizde geceleri onlarla yolu bulmanız için var etmiştir. Gerçekten Biz ayetleri, bilen bir toplum için geniş geniş açıkladık.

98. O ki, sizi bir tek nefisten/döllenmiş yumurtadan inşa etti. Sizin için bir kalış yeri ve bir de emanet olarak konuluş yeri vardır. Gerçekten Biz ayetleri; anlayan bir toplum için geniş geniş açıkladık.

99. Ve o, gökyüzünden su indirdi. Onunla herşeyin bitkisini bitirdik. Ondan da bir yeşillik çıkardık. Ondan da birbiri üzerine binmiş taneler türetiyoruz. Ve hurma ağacının tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar bahçeleri çıkardık. Kimi birbirine benzer, kimi de benzer değildir. Mahsul verdiği ve olgunlaştığı zaman onların meyvesine bir bakın! Şüphesiz, bu size gösterilenlerde; inanan bir toplum için işâretler vardır.

100. Cinleri Allah’a ortak koştular. Halbuki O, onları yaratmıştır. Bilgisizce O’na oğullar ve kızlar yakıştırdılar! O; hiçbir kusuru, eksiği olmayandır; onların nitelendirdiği şeylerden münezzehtir/yücedir!

101. Gökleri ve yeryüzünü, bir örnek olmaksızın yoktan var edendir! O’nun nasıl çocuğu olabilir ki? O’nun bir eşi de yoktur. Herşeyi O yaratmıştır. O, herşeyi bilendir.

102. Işte rabbiniz Allah budur! O’ndan başka İlâh yoktur. Herşeyin yaratıcısıdır. Öyleyse O’na kulluk edin. Ve O, herşeyin üzerine vekildir.

103. Gözler o’nu idrak edemez; halbuki O, gözleri idrak eder/görür. O latiftir, herşeyi haber alandır.

104. Doğrusu size, Rabbinizden basiretler (anlama ve kavrama araçları) gelmiştir! Artık kim görürse, yararı kendisinedir. Kim de (gerçeği görmekten kaçınırsa) körelirse kendi aleyhinedir. Ve "Ben sizin bekçiniz/koruyucunuz değilim" (de).

105. Işte böylece; ayetleri çevire çevire açıklıyoruz. Sana (onlara ayetleri okurken) "Sen bunların dersini almışsın" diyorlar. Oysa Biz öğrenmek isteyen bir toplum için, herkesin anlayacağı şekilde ayrıntılı olarak açıklıyoruz!

106. Rabbinden sana vahyedilene uy (gereğini yerine getir!) O’ndan başka İlâh yoktur. Ortak koşanlardan yüz çevir!

107. Eğer Allah dileseydi; onlar(a seçme özgürlüğü vermeseydi) ortak koşamazlardı. Biz seni onların üzerine muhafız/bekçi kılmadık. Ve sen onlar üzerine bir vekil/gözetleyici de değilsin.

108. Siz onların, Allah’tan başka yalvardıklarına kötü söz söylemeyin ki; onlar da bilmeden, saldırganlıkla Allah’a kötü söz söylemiş olmasınlar! İşte öylece her topluma yaptıkları işler süslü görünüyor. Sonra, dönüşleri Rablerinin huzurunadır. O da onlara yapmış oldukları şeyleri bir bir haber verir.

109. Yeminlerinin olanca gücü ile; ‘eğer kendilerine bir mucize gelirse, ona mutlaka inanacaklarına’ dair Allah’a yemin ettiler. De ki "Mucizeler yalnız Allah katındandır." Hem siz, farkında değil misiniz? Onlara (mucize) gelse, yine de ona inanmıyorlar.

110. Onlar gönüllerini (işletmiyorlar) ve gözlerini açmıyorlar (düşünerek bakmıyorlar); önyargılı, dogmatik oluyarlar. Tıpkı ilk defa ona (Kur’an’a) inanmadıkları gibi; onları bırakırız azgınlıkları içinde bocalayıp duruyorlar.

111. Gerçek şu Kİ; Biz onlara melekler indirseydik, ölüler de kendileriyle konuşsaydı ve herşeyi toplayıp onların karşılarına getirseydik, yine de fanatik oluyorlar/inanmak istemiyorlar. Allah’ın dilemesi bu (onlara özgürlük tanıdı!) Fakat onların çoğu cahillik ediyorlar.

112. Işte böylece; her nebiye/peygambere, insan ve cin şeytanlar düşmanlık yaptılar. Aldatmak için sözün yaldızlısını birbirlerine fısıldarlar. Eğer Rabbin özgür irade vermeseydi bunu yapamazlardı! Artık onları uydurup iftira ettikleri şeylerle baş başa bırak!

113. Ahirete inanmayan kimselerin gönülleri ona (yalanlara/iftiralara) kanar/meyledip yönelir, ondan razı olup hoşlanırlar ve onlar, yüklendikleri kötülükleri yüklenmeye devam ederler!

114. De ki "Allah’tan başka bir hakem mi arayayım? O size kitabı, detaylı/ayrıntılı olarak açıklayıp indirmiş iken!" Kendilerine kitap (Zebur, Tevrat, İncil) verdiğimiz kimseler; şüphesiz onun (Kur’an’ın), gerçekten Rabbinden indirilmiş olduğunu bilirler. O halde, kuşkulananlardan olma!

115. Rabbinin sözü/kelimeleri doğruluk ve adaletçe tamamlanmıştır. O’nun kelimelerini(n aslını) değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O işitendir, bilendir.

116. Eğer yeryüzündeki kimselerin çoğunluğunun reyini/oyunu, gerçeğin tek ölçüsü sayarsan seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna/ispatı olmayan teorilerine uyuyorlar. Ve sadece yalan uydurup saçmalıyorlar!

117. Şüphesiz senin Rabbin kendi yolundan sapan kimseleri de doğru yolda olanları da en iyi bilendir.

118. Öyleyse, Allah’ın helal kıldığı şeylerden yiyin, eğer O’nun ayetlerine inananlar iseniz!

119. Size ne oluyor; Allah’ın helal kıldığı şeylerden niçin yemiyorsunuz? O, size haram kıldığı şeyleri açıklamıştır. Çaresiz kalarak kendisini yemek zorunda kaldıklarınız hariç! Şüphesiz, birçokları bilgisizce arzularına uyarak sapıyorlar. Şüphesiz Rabbin, sınırı aşanları en iyi bilendir.

120. Günahın açığını da gizlisini de bırakın! Günah kazanan kimseler, yüklenmiş oldukları günahlarıyla cezalandırılacaklardır.

121. Allah’ın haram kıldığı şeylerden yemeyiniz; çünkü o, yoldan sapmaktır. Doğrusu şeytanlar kendi dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için fısıldarlar! Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de müşriklerden olursunuz!

122. Kalbi durmuşken dirilmesine izin verdiğimiz ve hareket edebilmesi için kendisine; insanlar içinde güç kuvvet verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklar (morg) içinde kalıp, oradan hiç çıkamayan kimsenin durumu gibi olur mu? Fakat kâfirlere yapmış oldukları şeyler güzel görünüyor.

123. Böylece (helak edilen) her kentin ileri gelenleri, oranın suçluları oldular, orada hile yaptılar! Oysa onlar, kendilerinden başkasına hile yapamadılar, ama farkında değiller!

124. Onlara bir ayet geldiği zaman, dediler ki "Kesinlikle inanmayacağız; Allah’ın elçilerine verilen şeyin benzeri, bize de verilmedikçe!" Allah risaletini/elçiliğini kime vereceğini daha iyi bilir! Allah katında, suç işleyen kişilere bir alçalma ve hile yapmış olmaları yüzünden, şiddetli bir azap isabet edecektir.

125. Allah kim doğru yola gitmek/gelmek isterse; onun gönlünü Müslümanlığa/İslam’a/teslimiyete açar. Kim de sapıklığı dilerse/isterse/tercih ederse, onun gönlünü tıkanık, dar kılar; sanki gökyüzüne yükseliyormuş gibi!.. Allah işte böylece, gerçeklere inanmayan kimselerin üzerine pisliği çökertir!

126. Rabbinin dosdoğru yolu, işte budur! Biz ayetleri öğüt alan bir toplum için, geniş geniş, ayrıntılı olarak açıkladık.

127. Rableri katında esenlik yurdu onlarındır. Yapmış olduklarından dolayı onların dostu O’dur.

128. (Allah) onların hepsini bir araya topladığı gün "Ey cin topluluğu! Muhakkak siz insanlarla çok uğraştınız" diyecek. İnsanlardan onları dostlar/evliya edinenler, derler ki "Rabbimiz! Birbirimizden yararlandık ve Senin bize verdiğin sürenin sonuna ulaştık." Allah buyurur ki "Son durağınız ateştir, orada sonsuz kalıcısınız; Allah’ın dileyip (ufak tefek günahlarını) affettikleri hariç!" Şüphesiz Rabbin bilir ve doğru hüküm/karar verendir.

129. Işte böylece zalimlerin bir kısmı bir kısmına yönetici olur, kazanmış olduklarından dolayı!

130. "ey cin ve insan topluluğu! Size içinizden ayetlerimi anlatan ve bugünle karşılaşacağınıza dair, sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" "Kendi aleyhimize şahidiz" dediler. Dünya hayatında aldandılar. Ve kendilerinin inkârcılar olduklarına, kendileri aleyhinde şahitlik ettiler.

131. Bu böyledir. Çünkü Rabbin, halk gerçeklerden habersiz iken, ülkeleri zulmederek helak edici değildir.

132. Her birinin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Rabbin, onların yaptıklarından habersiz değildir!

133. Rabbin zengindir, rahmet sahibidir. Dilerse sizi götürür, sizden sonra yerinize dilediği kimseleri getirir; sizi de başka bir halkın soyundan var ettiği gibi!

134. Size söz verilen muhakkak gelecektir. Siz kesinlikle (Allah’ı) güçsüz bırakamazsınız!

135. De ki "Ey halkım! Bütün imkanlarınızla yapacağınızı yapın, şüphesiz ben de yapıyorum; yakında bileceksiniz dünya yurdunun sonu kime aitmiş! Gerçekten zalimler huzur bulamazlar."

136. Onlar, Allah’ın yarattığı ekinden ve hayvanlardan, Allah’a bir pay ayırdılar ve zanlarınca "Bu Allah’a, bu da ortaklarımıza!.." dediler. Ortakları için ayrılan Allah’a ulaşmıyor. Fakat Allah için denilenlerle ortaklarının malını çoğaltıyorlar. Ne kötü hüküm veriyorlar!..

137. Yine bunun gibi onların ortakları müşriklerden birçoğuna, çocuklarını öldürmeyi süslü gösterdi. Kendilerini mahvetmeye ve inançlarını karmakarışık etmeye yol açtı. Allah dileseydi/onları hür bırakmasaydı, bunu yapamazlardı. Öyleyse onları uydurduklarıyla baş başa bırak!

138. Zanlarınca dediler ki "Bunlar dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bizim dilediğimizden başkası onları yiyemez. Şunların da, sırtları(na binilmesi, yük vurulması) haram kılınmıştır." Bir kısım hayvanları putları adına keserlerdi, O’na (Allah’a) iftira ederek (bunu yaparlardı). O, onları iftira ettikleri şeylerle cezalandıracaktır.

139. Dediler ki "Bu hayvanların karınlarında olanlar, yalnızca erkeklerimize aittir, kadınlarımıza haramdır! Eğer (yavru) ölü doğarsa, o zaman hepsi onda ortaktırlar." Bu nitelendirmelerinden Allah onları cezalandıracaktır. Şüphesiz O; bilir ve doğru hüküm/karar verendir.

140. Bilgisizlik yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği şeyleri, Allah’a iftira ederek haram kılanlar zarar etmişlerdir. Gerçekten şaşırıp sapmışlardır. Ve onlar, hidayet yolunu/doğru yolu bulamamışlardır.

141. Çardakli ve çardaksız bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmayı ve ekini, zeytini ve narı birbirine benzer ve benzemez şekilde var eden O’dur. Her biri meyvesini verdiği zaman meyvesinden yiyin, hasat günü de (ihtiyaç sahiplerine yedirerek) hakkını verin. Savurganlık etmeyin. Çünkü O, savurganları sevmez.

142. Hayvanlardan da yük taşıyanı ve sırtından/yününden istifade edileni, Allah’ın size verdiği rızıktan yiyin, şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o, size karşı apaçık saldırgan bir düşmandır.

143. Sekiz çift (hayvan) Koyundan iki ve keçiden iki... De ki "(Allah) iki erkeği mi yoksa, iki dişiyi mi haram etti? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunanları mı? Bana bir ilim ile haber verin. Eğer doğrular iseniz!.."

144. Deveden iki, sığırdan iki... De ki "İki erkeği mi haram kıldı yoksa iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunanları mı? Yoksa siz, Allah size böyle nasihat ettiğinde şahitler mi oldunuz?" Allah’a karşı yalan uyduran kimseden daha hain kimdir? Bir bilgiye dayanmaksızın insanları saptırmak için!.. Şüphesiz Allah; hainler topluluğuna hidayeti/doğru yolu/huzuru vermez.

145. De ki "Bana vahyolunanın içinde, yiyen bir kimseye haram edilmiş bir şey bulamıyorum; ancak ölü (leş), akıtılmış kan, domuz eti; ki o, gerçekten (insanlar için sayısız zararları olan) bir pisliktirveya Allah’tan başkası adına/şerefine/onuruna, günahkârca kesilmiş olan kurban dışında." Ancak kim çaresiz kalıp da aç gözlüce saldırmamak ve sınırı aşmamak üzere yemek zorunda kalırsa, şüphesiz Rabbin; çok bağışlayandır, esirgeyendir.

146. Yahudilere de tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunun sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan ya da kemiğe karışanlar müstesna iç yağlarını da onlara haram kıldık. Taşkınlık ettikleri için onları işte bununla cezalandırdık. Muhakkak biz sadık olanlarız.

147. Eğer seni yalanladılarsa, de ki "Rabbiniz geniş rahmet sahibidir ve O’nun baskını, suçlu günahkar toplumdan geri çevrilmez!"

148. İlâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında Allah’a ortak koşan putperestler’Allah’ın sünneti, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olsaydı ne biz, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında Allah’a ortak koşardık, ne de atalarımız. Hiçbir şeyi de haram kılmazdık.’ diyecekler. Onlardan öncekiler de, aynı şekilde peygamberleri yalanladılar. Sonunda azâbımızı tattılar.’Elinizde bize açıklayacağınız bir bilginiz mi var? Siz kesinlikle ilme, delile dayanmayan zanlarınıza uyuyorsunuz. Ve siz kesinkes yalanyanlış saçmalıyorsunuz’ de.

149. De ki "Üstün ve kesin kanıt Allah’ındır. O dileseydi (size özgür irade vermeseydi), hepinizi zorunlu olarak doğru yola iletirdi."

150. De ki "Bunu Allah haram etti diye, şahitlik edecek şahitleriniz var mı!" Eğer şahitlik ederlerse, sen onlarla birlikte şahitlik etme! Ayetlerimizi yalanlayan ve ahirete inanmayan kimselerin hatalı görüşlerine uyma! Onlar Rablerine eş tutuyorlar!

151. De ki "Gelin, Rabbinizin yapmanızı istemediği şeyleri size okuyayım Hiçbir şeyi O’na ortak koşmayın; anababaya iyilikten ayrılmayın/saygısızca davranmayın! Geçim sıkıntısından dolayı da çocuklarınızı öldürmeyin." Sizin de onların da rızıklarını (besinlerini) Biz yaratıyoruz. Fuhşun/utanç verici kötülüklerin; açığına da gizlisine de yaklaşmayın! Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın! O, size işte bunu vasiyet etti/emretti! Belki akledersiniz?

152. Yetimin malına yaklaşmayın, ergenlik çağına erişinceye kadar!.. Yetimin lehine olan iyi bir tutumla olması hariç! Ölçü ve tartıyı tam bir adalet ile tutun. Biz, hiç kimseye gücünün yettiğinden başkasını teklif etmeyiz! Söylediğiniz zaman adaleti gözetin; velev ki, akrabanız dahi olsa! Allah’a verdiğiniz sözü yerine getirin! İşte size, bunları tavsiye etti. Olur ki, hatırlayıp öğüt alırsınız!..

153. Şüphesiz bu, Benim dosdoğru yolumdur. Öyleyse ona uyun, (başka) yollara uymayın! Ki sizi, O’nun yolundan saptırmasınlar. Böylece O, size bunları emretti/tavsiye etti. Belki korunup sakınırsınız!

154. Musa’ya kitab’ı verdik; iyilik edenlere (nimetlerimizi) tamamlamak için, herşeyi açıklayıcı, doğru yola iletici ve rahmet olarak! Umulur ki onlar, Rableriyle karşılaşacaklarına inanırlar.

155. Işte bu; Bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Haydi, ona uyun ve korunup sakının ki, size rahmet edilsin!

156. "kitap yalnızca bizden önce iki taifeye indirildi. Biz ise onların okumasından habersizdik" demeyesiniz.

157. Veya "bize de bir kitap indirilseydi, biz onlardan daha doğru yolda olurduk" demeyesiniz. Ant olsun, size Rabbinizden açık belge, bir hidayet/bir kılavuz ve bir rahmet geldi. Allah’ın ayetlerini yalanlayan ve onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim kim olabilir? Ayetlerimizden yüz çeviren kimseleri, azabın en kötüsüyle cezalandıracağız. Yüz çevirmiş olmalarından ötürü!

158. Onlar, ille de kendilerine meleklerin veya Rabbinin veyahut da Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi gözlüyorlar? Ama, Rabbinin bazı ayetleri geldiği gün; daha önce inanmamış kişiye veya imanından bir hayır kazanmamış olan kişiye, imanı fayda vermez. De ki "Gözetip bekleyin! Kuşkusuz biz de gözetip bekleyenleriz!"

159. Gerçek şu ki; dinlerini parça parça edip, grup grup cemaatlere/topluluklara ayrılanlar var ya; senin onlarla (ve yaptıklarıyla) hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi yalnızca Allah’a kalmıştır! Sonra O, yapmış olduklarını kendilerine haber verecektir.

160. Her kim bir iyilik ile gelirse; kendisine onun on misli iyilik (sevap) vardır! Fakat kim bir kötülük ile gelirse; denginden/mislinden başkasıyla cezalandırılmaz! Ve onlara haksızlık edilmez.

161. De ki "Şüphesiz Rabbim beni, dosdoğru bir yola, dimdik ayakta duran dine; Allah’ı birleyen İbrahim’in dinine iletti! O, asla ortak koşanlardan değildi."

162. De ki "Şüphesiz benim duam ve ibadetlerim; hayatım ve ölümüm Âlemlerin Rabbi olan Allah içindir!

163. O’nun hiçbir ortağı yoktur! Bana böyle emrolundu. Ve ben (O’na) teslim olanların önde olanıyım/ilkiyim."

164. De ki "Ben Allah’tan başka bir Rab mi arayayım; O, herşeyin Rabbi iken? Her nefsin kazandığı ancak kendisine aittir! Hiç kimse başkasının vebalini/yükünü yüklenmez! Sonra, sizin dönüşünüz Rabbinizin huzurunadır! O size, ayrılığa düştüğünüz herşeyi haber verecektir."

165. O ki sizi yeryüzünde halifeler olarak/birbiri ardınca yarattı. (Yeryüzünü geçici varisler olarak kullanma özgürlüğü verdi.) Kiminizi kiminizden farklı yeteneklerde yarattı. Size verdikleriyle (ve yaptıklarınızla) sizi açığa çıkarıyor! Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır. Ve gerçekten O; çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.