Ahmet Varol | |
---|---|
كهيعص Kef ha ya ayn sad |
|
ذِكْرُ رَحْمَتِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّا Zikru rahmeti rabbike abdehu zekeriyya |
|
إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُ نِدَاءً خَفِيًّا İz nada rabbehu nidaen hafiyya |
|
قَالَ رَبِّ إِنِّي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنِّي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْبًا وَلَمْ أَكُنْ بِدُعَائِكَ رَبِّ شَقِيًّا Kale rabbi innı vehenel azmü minnı veştealer ra’sü şeybev ve lem eküm bi düaike rabbi şekıyya |
|
وَإِنِّي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَائِي وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا فَهَبْ لِي مِنْ لَدُنْكَ وَلِيًّا Ve innı hıftül mevaliye miv veraı ve kanetimraetı akıran feheb lı mil ledünke veliyya |
|
6. Bana da Yakuboğullarına da mirasçı olsun. Rabbim! Onu hoşnutluğunu kazanan biri eyle!’ |
يَرِثُنِي وَيَرِثُ مِنْ آلِ يَعْقُوبَ ۖ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِيًّا Yerisüni ve yerisü min ali ya’kube vec’alhü rabbi radıyya |
يَا زَكَرِيَّا إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ اسْمُهُ يَحْيَىٰ لَمْ نَجْعَلْ لَهُ مِنْ قَبْلُ سَمِيًّا Ya zekeriyya inna nübeşşiruke bi ğulaminismühu yahya lem nec’al lehu min kablü semiyya |
|
8. ’Ey Rabbim! Benim nasıl oğlum olur ki? Karım kısırdır, bense yaşlılığın son sınırına vardım.’ |
قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِيًّا Kale rabbi enna yekunü lı ğulamüv ve kanetimraeti akırav ve kad belağtü minel kiberi ıtiyya |
9. ’Bu bana kolaydır. Daha önce sen hiçbir şey değilken seni yarattım’ dedi.’ |
قَالَ كَذَٰلِكَ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْئًا Kale kezalik kale rabbüke hüve aleyye heyyinüv ve kad halaktüke min kablü ve lem tekü şey’a |
10. ’Senin işaretin sapasağlam olduğun halde üç gece insanlarla konuşamamandır.’ |
قَالَ رَبِّ اجْعَلْ لِي آيَةً ۚ قَالَ آيَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلَاثَ لَيَالٍ سَوِيًّا Kale rabbic’al lı ayeh kale ayetüke ella tükellimen nase selase leyalin seviyya |
فَخَرَجَ عَلَىٰ قَوْمِهِ مِنَ الْمِحْرَابِ فَأَوْحَىٰ إِلَيْهِمْ أَنْ سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِيًّا Fe harace ala kavmihı minel mıhrabi fe evha ileyhim en sebbihu bükratev ve aşiyya |
|
12. ’Ey Yahya! Kitab’ı kuvvetle tut.’ Biz ona daha çocukken hikmeti verdik. |
يَا يَحْيَىٰ خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ ۖ وَآتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّا Ya yahya huzil kitabe bi kuvveh ve ateynahül hukme abiyya |
13. Tarafımızdan ona bir gönül yumuşaklığı ve temizlik de (verdik). O sakınan biriydi. |
وَحَنَانًا مِنْ لَدُنَّا وَزَكَاةً ۖ وَكَانَ تَقِيًّا Ve hananem mil ledünna ve zekah ve kane tekıyya |
14. Anne babasına iyi davranırdı. İsyankâr bir zorba değildi. |
وَبَرًّا بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّارًا عَصِيًّا Ve berram bi valideyhi ve lem yekün cebbaran asıyya |
15. Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kaldırılacağı gün ona selâm olsun! |
وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّا Ve selamün aleyhi yevme vülide ve yevme yemutü ve yevme yüb’asü hayya |
16. Kitap’ta Meryem’i de an. Hani o ailesinden ayrılıp doğu tarafında bir yere çekilmişti. |
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا Vezkür fil kitabi meryem izintebezet min ehliha mekanen şerkıyya |
فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا Fettehazet min dunihim hıcaben fe erselna ileyha ruhana fe temessele leha beşaren seviyya |
|
18. ’Ben senden Rahman’a sığınırım. Eğer (fenalıktan) sakınan biriysen.’ |
قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَٰنِ مِنْكَ إِنْ كُنْتَ تَقِيًّا Kalet innı euzü bir rahmani minke in künte tekıyya |
قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا Kale innema ene rasulü rabbiki li ehebe leki ğulamen zekiyya |
|
قَالَتْ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا Kalet enna yekunü li ğulamüv ve lem yemsesnı beşeruv ve lem ekü beğıyya |
|
قَالَ كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ ۖ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّا ۚ وَكَانَ أَمْرًا مَقْضِيًّا Kale kezalik kale rabbüki hüve aleyye heyyin ve li nec’alehu ayetel linnasi ve rahmetem minna ve kane emram makdıyya |
|
22. Böylelikle ona hamile kaldı ve onunla uzak bir yere çekildi. |
فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا Fe hamelethü fentebezet bihı mekanen kasıyya |
فَأَجَاءَهَا الْمَخَاضُ إِلَىٰ جِذْعِ النَّخْلَةِ قَالَتْ يَا لَيْتَنِي مِتُّ قَبْلَ هَٰذَا وَكُنْتُ نَسْيًا مَنْسِيًّا Fe ecaehel mehadu ila ciz’ın nahleh kaletya leytenı mittü kable haza ve küntü nesyem mensiyya |
|
فَنَادَاهَا مِنْ تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا Fe nadaha min tahtiha ella tahzenı kad ceale rabbüki tahteki seriyya |
|
25. Hurma dalını kendine doğru salla üzerine yeni olmuş taze hurmalar dökülsün. |
وَهُزِّي إِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا Ve hüzzı ileyki bi ciz’ın nahleti tüsakıt aleyki rutaben ceniyya |
26. ’Ben Rahman’a oruç adadım; bugün hiçbir insanla konuşmayacağım’ de. |
فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا ۖ فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَٰنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنْسِيًّا Fe külı veşrabı ve karrı ayna fe imma terayinne minel beşeri ehaden fe kulı innı nezertü lir rahmani savmen fe len ükellimel yevme insiyya |
فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ ۖ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا Fe etet bihı kavmeha tahmilüh kalu ya meryemü le kad ci’ti şey’en feryya |
|
28. Ey Harun’un kızkardeşi! Senin baban kötü biri değildi, annen de iffetsiz değildi.’ |
يَا أُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا Ya uhte harune ma kane ebukimrae sev’iv ve ma kanet ümmüki beğıyya |
29. Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. ’Beşikte bulunan bir bebekle nasıl konuşuruz?’ dediler. |
فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ ۖ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَنْ كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا Fe eşarat ileyhi kalu keyfe nükelimü men kane fil mehdi sabiyya |
30. ’Ben Allah’ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni peygamber kıldı.’ |
قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا Kale innı abdüllahi ataniyel kitabe ve cealenı nebiyya |
وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنْتُ وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا Ve cealenı mübaraken eyne ma küntü ve evsanı bis salati vez zekati ma dümtü hayya |
|
32. Anneme iyilik eden biri (kıldı). Beni azgın bir zorba yapmadı. |
وَبَرًّا بِوَالِدَتِي وَلَمْ يَجْعَلْنِي جَبَّارًا شَقِيًّا Ve berram bi validetı ve lem yec’alnı cebbaran şekıyya |
33. Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kaldırılacağım gün selâm (esenlik) benim üzerimedir.’ |
وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا Vesselamü aleyye yevme vülidtü ve yevme emutü ve yevme üb’asü hayya |
34. İşte hakkında şüpheye düştükleri Meryem oğlu İsa hak söze göre budur. |
ذَٰلِكَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ ۚ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذِي فِيهِ يَمْتَرُونَ Zalike ıysebnü meryem kavlel hakkıllezı fıhi yemterun |
مَا كَانَ لِلَّهِ أَنْ يَتَّخِذَ مِنْ وَلَدٍ ۖ سُبْحَانَهُ ۚ إِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ Ma kane lillahi ey yettehıze miv veledin sübhaneh iza kada emran fe innema yekulü lehu küm fe yekun |
|
36. ’Şüphesiz Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; O’na kulluk edin. İşte doğru yol budur.’ |
وَإِنَّ اللَّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ Ve innellahe rabbı ve rabbüküm fa’büduh haza sıratum müstekıym |
فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْ ۖ فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ مَشْهَدِ يَوْمٍ عَظِيمٍ Fahtelefel ahzabü mim beynihim fe veylül lillezıne keferu mim meşhedi yevmin azıym |
|
أَسْمِعْ بِهِمْ وَأَبْصِرْ يَوْمَ يَأْتُونَنَا ۖ لَٰكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ Esmı’bihim ve ebsır yevme ye’tunena lakiniz zalimunel yevme fı dalalim mübın |
|
وَأَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ إِذْ قُضِيَ الْأَمْرُ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ Ve enzirhüm yevmel hasrati iz kudıyel emr ve hüm fı ğafletiv ve hüm la yü’minun |
|
إِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْأَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ İnna nahnü nerisül erda ve men aleyha ve ileyna yürceun |
|
41. Kitap’ta İbrahim’i de an. Şüphesiz o çok doğru bir peygamberdi. |
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ ۚ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَبِيًّا Vezkür fil kitabi ibrahım innehu kane sıddıkan nebiyya |
42. ’Ey babacığım! Duymayan, görmeyen ve senden bir şeyi gidermeyen şeylere niçin tapıyorsun? |
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ يَا أَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْنِي عَنْكَ شَيْئًا İz kale li ebıhi ya ebeti lime ta’büdü ma la yesmeu ve la yübsıru ve la yuğnı anke şey’a |
يَا أَبَتِ إِنِّي قَدْ جَاءَنِي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْنِي أَهْدِكَ صِرَاطًا سَوِيًّا Ya ebeti innı kad caenı minel ılmi ma lem ye’tike fettebı’nı ehdike sıratan seviyya |
|
44. Ey babacığım! Şeytana tapma. Şüphesiz şeytan Rahman’a baş kaldırmıştır. |
يَا أَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَ ۖ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمَٰنِ عَصِيًّا Ya ebeti la ta’büdiş şeytan inneş şeytane kane lir rahmani asıyya |
يَا أَبَتِ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمَٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِيًّا Ya ebeti ninı ehafü ey yemesseke azabüm miner rahmani fe tekune liş şeytani veliyya |
|
قَالَ أَرَاغِبٌ أَنْتَ عَنْ آلِهَتِي يَا إِبْرَاهِيمُ ۖ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ لَأَرْجُمَنَّكَ ۖ وَاهْجُرْنِي مَلِيًّا Kale erağıbün ente an alihetı ya ibrahım leil lem tentehi le ercümenneke vehcürnı meliyya |
|
قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَ ۖ سَأَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبِّي ۖ إِنَّهُ كَانَ بِي حَفِيًّا Kale selamün aleyk se estağfiru leke rabbı innehu kane bı hafiyya |
|
وَأَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَأَدْعُو رَبِّي عَسَىٰ أَلَّا أَكُونَ بِدُعَاءِ رَبِّي شَقِيًّا Ve a’tezilüküm ve ma ted’une min dunillahi ve ed’u rabbı asa ella ekune bi düai rabbı şekıyya |
|
فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ ۖ وَكُلًّا جَعَلْنَا نَبِيًّا Felemma’tezelehüm ve ma ya’büdune min dunillahi vehebna lehu ishaka ve ya’kub ve küllen cealna nebiyya |
|
50. Onlara rahmetimizden lütufta bulunduk ve onlar için yüce bir doğruluk dili verdik. |
وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِيًّا Ve vehebna lehüm mir rahmetina ve cealna lehüm lisane sıdkın aliyya |
51. Kitap’ta Musa’yı da an. Şüphesiz o ihlasa erdirilmiş biriydi ve gönderilmiş bir peygamberdi. |
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسَىٰ ۚ إِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا Vezkür fil kitabi musa innehu kane muhlesav ve kane rasulen nebiyya |
52. Biz ona Tur’un sağ yanından seslendik ve onu özel konuşma için yaklaştırdık. |
وَنَادَيْنَاهُ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ الْأَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا Ve nadeynahü min canibit turil eymeni ve karrabnahü neciyya |
53. Ona rahmetimizden dolayı kardeşi Harun’u peygamber olarak bahşettik. |
وَوَهَبْنَا لَهُ مِنْ رَحْمَتِنَا أَخَاهُ هَارُونَ نَبِيًّا Ve vehebna lehu mir rahmetina ehahü harune nebiyya |
54. Kitap’ta İsmail’i de an. Şüphesiz o sözünde duran biriydi ve gönderilmiş bir peygamberdi. |
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ ۚ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا Vezkür fil kitabi ismaıyle innehu kane sadikal va’di ve kane rasulen nebiyya |
55. Halkına namazı ve zekâtı emrederdi. Rabbinin katında da kendinden razı olunmuş biriydi. |
وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِنْدَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا Ve kane ye’müru ehlehu bis salati vez zekati ve kane ınde rabbihı merdıyya |
56. Kitap’ta İdris’i de an. Şüphesiz o çok doğru bir peygamberdi. |
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَ ۚ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَبِيًّا Vezkür fil kitabi idrıse innehu kane sıddıkan nebiyya |
وَرَفَعْنَاهُ مَكَانًا عَلِيًّا Ve rafa’nahü mekanen aliyya |
|
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيِّينَ مِنْ ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِنْ ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا ۚ إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَٰنِ خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا ۩ Ülaikellezıne en’amellahü aleyhim minen nebiyyıne min zürriyyeti ademe ve mimmen hamelna mea nuhıv ve min zürriyyeti ibrahıme ve israıle ve mimmen hedeyna vectebeyna iza tütla aleyhim ayatür rahmani harru süccedev ve bükiyya |
|
فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ ۖ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا Fe halefe mim ba’dihim halfün edaus salate yettebeuş şehevati fe sevfe yelkavne ğayya |
|
إِلَّا مَنْ تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُولَٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْئًا İlla men tabe ve amene ve amile salihan fe ülaike yedhulunel cennete ve la yuzlemune şey’a |
|
جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدَ الرَّحْمَٰنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِ ۚ إِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيًّا Cennati adninilletı veader rahmanü ıbadehu bil ğayb innehu kane va’dühu me’tiyya |
|
62. Orada boş söz işitmezler. Ancak selâm (işitirler). Orada sabah ve akşam rızıkları hazırdır. |
لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا إِلَّا سَلَامًا ۖ وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ فِيهَا بُكْرَةً وَعَشِيًّا Lâ yesmeûne fîhâ lagven illâ selâmâ(selâmen), ve lehum rızkuhum fîhâ bukraten ve aşiyyâ(aşiyyen) |
63. İşte, kullarımızdan takva sahibi olanları varis kılacağımız cennet budur. |
تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَنْ كَانَ تَقِيًّا Tilkel cennetülletı nurisü min ıbadina men kane tekıyya |
وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ ۖ لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَٰلِكَ ۚ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا Ve ma netezzelü illa bi emri rabbik lehu ma beyne eydına ve ma halfena ve ma beyne zalik ve ma kane rabbüke nesiyya (58. Ayet secde ayetidir.) |
|
رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ ۚ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا Rabbüs semavati vel erdı ve ma beynehüma fa’büdhü vastabir li ıbadetih hel ta’lemü lehu semiyya |
|
وَيَقُولُ الْإِنْسَانُ أَإِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ أُخْرَجُ حَيًّا Ve yekulül insanü e iza ma mittü le sevfe uhracü hayya |
|
67. İnsan, daha önce hiçbir şey değilken, bizim onu yarattığımızı düşünmüyor mu? |
أَوَلَا يَذْكُرُ الْإِنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْئًا E ve la yezkürul insanü enna halaknahü min kablü ve lem yekü şey’a |
فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاطِينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا Fe ve rabbike le nahşürannehüm veş şeyatıyne sümme le nuhdırannehüm havle cehenneme cisiyya |
|
69. Sonra her kitleden Rahman’a karşı azgınlık göstermede en şiddetli olanı ayıracağız. |
ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ مِنْ كُلِّ شِيعَةٍ أَيُّهُمْ أَشَدُّ عَلَى الرَّحْمَٰنِ عِتِيًّا Sümme lenenzianne min külli şıatin eyyühüm eşeddü aler rahmani ıtiyya |
70. Sonra elbette biz, oraya girmeye kimlerin daha çok lâyık olduklarını daha iyi biliriz. |
ثُمَّ لَنَحْنُ أَعْلَمُ بِالَّذِينَ هُمْ أَوْلَىٰ بِهَا صِلِيًّا Sümme le nahnü a’lemü billezıne hüm evla biha sıliyya |
71. Sizden oraya uğramayacak yoktur. Bu, Rabbinin üzerine aldığı kesinleşmiş bir hükümdür. |
وَإِنْ مِنْكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا ۚ كَانَ عَلَىٰ رَبِّكَ حَتْمًا مَقْضِيًّا Ve im minküm illa varidüha kane ala kabbike hatmem makdıyya |
72. Sonra takva sahiplerini kurtarır; zalimleri ise orada dizüstü çökmüş halde bırakırız. |
ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا Sümme nüneccillezınet tekav ve nezeruz zalimıne fıha cisiyya |
73. ’İki gruptan hangisi makam bakımından daha iyi ve topluluk bakımından daha güzeldir?.’ |
وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَيُّ الْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌ مَقَامًا وَأَحْسَنُ نَدِيًّا Ve iza tütla aleyhim ayatüna beyyinatin kalellezıne keferu lillizıne amenu eyyül ferıkayni hayrum mekamev ve ahsenü nediyya |
74. Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik ki, onlar eşya ve gösterişce daha güzeldiler! |
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ أَحْسَنُ أَثَاثًا وَرِئْيًا Ve kem ehlekna kablehüm min karnin hüm ahsenü esasev ve ri’ya |
قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَٰنُ مَدًّا ۚ حَتَّىٰ إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضْعَفُ جُنْدًا Kul men kane fid dalaleti felyemdüd lehür rahmanü medda hatta iza raev ma yuadune immel azabe ve immes saah fe seya’lemune men hüve şerrum mekanev ve ad’afü cünda |
|
وَيَزِيدُ اللَّهُ الَّذِينَ اهْتَدَوْا هُدًى ۗ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ مَرَدًّا Ve yezıdüllahüllezınehtedev hüda vel bakıyatüs salihatü hayrun ınde rabbike sevabev ve hayrum meradda |
|
77. ’Bana elbette mal ve çocuklar verilecek’ diyeni gördün mü? |
أَفَرَأَيْتَ الَّذِي كَفَرَ بِآيَاتِنَا وَقَالَ لَأُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًا E fe raeytellezı kefera bi ayatina ve kale leuteyenne malev ve veleda |
78. Gaybden haberdar mı oldu yoksa Rahman’ın katından bir ahid mi aldı? |
أَطَّلَعَ الْغَيْبَ أَمِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمَٰنِ عَهْدًا Ettaleal ğaybe emittehaze ınder rahmani ahda |
79. Asla! Biz onun dediğini yazacak ve onun için azabı uzattıkça uzatacağız. |
كَلَّا ۚ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّا Kella senektübü ma yekulü ve nemüddü lehu minel azabi medda |
80. Söylediklerine biz varis oluruz ve o bize tek başına gelir. |
وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْتِينَا فَرْدًا Ve nerisühu ma yekulü ve ye’tına ferda |
81. Kendileri için destek sağlasınlar diye Allah’tan başka ilâhlar edindiler. |
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّا Vettehazu min dunillahi alihetel li yekunu lehüm ızza |
كَلَّا ۚ سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا Kella seyekfürune bi ıbadetihim ve yekunune aleyhim dıdda |
|
83. Bizim kâfirlere kendilerini kışkırtıp duran şeytanlar gönderdiğimizi görmedin mi? |
أَلَمْ تَرَ أَنَّا أَرْسَلْنَا الشَّيَاطِينَ عَلَى الْكَافِرِينَ تَؤُزُّهُمْ أَزًّا E lem tera enna erselneş şeyatıyne alel kafirıne teüzzühüm ezza |
84. Onlar hakkında acele etme. Biz onların (günlerini) sayıyoruz. |
فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْ ۖ إِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَدًّا Fe la ta’cel aleyhim innema neuddülehüm adda |
85. Takva sahiplerini heyet halinde Rahman’ın huzuruna topladığımız gün, |
يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّقِينَ إِلَى الرَّحْمَٰنِ وَفْدًا Yevme nahşürul müttekıyne iler rahmani vefda |
86. Günâhkârları da susuz topluluk halinde cehenneme sürdüğümüz (gün), |
وَنَسُوقُ الْمُجْرِمِينَ إِلَىٰ جَهَنَّمَ وِرْدًا Ve nesukul mücrimıne ila cehenneme virda |
87. Rahman’ın katında bir ahid almış olanların dışındakiler şefaat hakkına sahip olamazlar. |
لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمَٰنِ عَهْدًا La yemlikuneş şefaate illa menttehaze ınder rahmani ahda |
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَٰنُ وَلَدًا Ve kalittehazer rahmanü veleda |
|
لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْئًا إِدًّا Le kad ci’tüm şey’en idda |
|
90. Bundan dolayı neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp çökecek. |
تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْأَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا Tekadüs semavatü yetefettarne minhü ve tenşekkul erdu ve tehırrul cibalü hedda |
أَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمَٰنِ وَلَدًا En deav lirrahmani veleda |
|
وَمَا يَنْبَغِي لِلرَّحْمَٰنِ أَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا Ve ma yembeğıy lir rahmani ey yettehıze veleda |
|
93. Göklerde ve yerde bulunanların hiçbiri müstesna olmaksızın hepsi Rahman’a kul olarak gelir. |
إِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَٰنِ عَبْدًا İn küllü men fis semavate vel erdı illa atir rahmani abda |
94. Andolsun O, onların tümünü kuşatmış ve sayı olarak da saymıştır. |
لَقَدْ أَحْصَاهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّا Le kad ahsahüm ve addehüm adda |
95. Onların hepsi kıyamet günü O’na tek başlarına geleceklerdir. |
وَكُلُّهُمْ آتِيهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَرْدًا Ve küllühüm atıhi yevmel kıyameti ferda |
96. İman edip de salih ameller işleyenlere Rahman bir sevgi verecektir. |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَٰنُ وُدًّا İnnellezıne amenu ve amilus salihati se yec’alü lehümür rahmanu vüdda |
فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنْذِرَ بِهِ قَوْمًا لُدًّا Fe innema yessernahü bi lisanike li tübeşşira bihil müttekıyne ve tünzira bihı kavmel lüdda |
|
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُمْ مِنْ أَحَدٍ أَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزًا Ve kem ehlekna kablehüm min karn hel tühussü minhüm min ehadin ev temeu lehüm rikza |