Edip Yüksel | |
---|---|
كهيعص Kef ha ya ayn sad |
|
ذِكْرُ رَحْمَتِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّا Zikru rahmeti rabbike abdehu zekeriyya |
|
إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُ نِدَاءً خَفِيًّا İz nada rabbehu nidaen hafiyya |
|
قَالَ رَبِّ إِنِّي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنِّي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْبًا وَلَمْ أَكُنْ بِدُعَائِكَ رَبِّ شَقِيًّا Kale rabbi innı vehenel azmü minnı veştealer ra’sü şeybev ve lem eküm bi düaike rabbi şekıyya |
|
وَإِنِّي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَائِي وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا فَهَبْ لِي مِنْ لَدُنْكَ وَلِيًّا Ve innı hıftül mevaliye miv veraı ve kanetimraetı akıran feheb lı mil ledünke veliyya |
|
6. "Bana ve Yakup boyuna varis olsun. Efendim, onu beğendiğin biri yap." |
يَرِثُنِي وَيَرِثُ مِنْ آلِ يَعْقُوبَ ۖ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِيًّا Yerisüni ve yerisü min ali ya’kube vec’alhü rabbi radıyya |
7. "Zekeriyya, sana bir oğul müjdeleriz. İsmi Yahya’dır. Onun gibisini daha önce yaratmadık." |
يَا زَكَرِيَّا إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ اسْمُهُ يَحْيَىٰ لَمْ نَجْعَلْ لَهُ مِنْ قَبْلُ سَمِيًّا Ya zekeriyya inna nübeşşiruke bi ğulaminismühu yahya lem nec’al lehu min kablü semiyya |
8. "Efendim, benim nasıl bir oğlum olabilir? Karım kısır, bense alabildiğine yaşlıyım" dedi. |
قَالَ رَبِّ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَأَتِي عَاقِرًا وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِيًّا Kale rabbi enna yekunü lı ğulamüv ve kanetimraeti akırav ve kad belağtü minel kiberi ıtiyya |
قَالَ كَذَٰلِكَ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْئًا Kale kezalik kale rabbüke hüve aleyye heyyinüv ve kad halaktüke min kablü ve lem tekü şey’a |
|
قَالَ رَبِّ اجْعَلْ لِي آيَةً ۚ قَالَ آيَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلَاثَ لَيَالٍ سَوِيًّا Kale rabbic’al lı ayeh kale ayetüke ella tükellimen nase selase leyalin seviyya |
|
فَخَرَجَ عَلَىٰ قَوْمِهِ مِنَ الْمِحْرَابِ فَأَوْحَىٰ إِلَيْهِمْ أَنْ سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِيًّا Fe harace ala kavmihı minel mıhrabi fe evha ileyhim en sebbihu bükratev ve aşiyya |
|
12. "Yahya, kitaba iyice sarıl." Çocuk yaşta kendisine bilgelik vermiştik. |
يَا يَحْيَىٰ خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍ ۖ وَآتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِيًّا Ya yahya huzil kitabe bi kuvveh ve ateynahül hukme abiyya |
13. Ek olarak katımızdan bir şefkat ve dürüstlük… Erdemli birisiydi. |
وَحَنَانًا مِنْ لَدُنَّا وَزَكَاةً ۖ وَكَانَ تَقِيًّا Ve hananem mil ledünna ve zekah ve kane tekıyya |
14. Ana babasına karşı iyi davranırdı, asla bir zorba ve isyankâr olmadı. |
وَبَرًّا بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّارًا عَصِيًّا Ve berram bi valideyhi ve lem yekün cebbaran asıyya |
15. Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kaldırılacağı gün ona selam olsun! |
وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَيًّا Ve selamün aleyhi yevme vülide ve yevme yemutü ve yevme yüb’asü hayya |
16. Kitapta Meryem’i de an. Ailesinden ayrılıp doğu tarafında bir yere çekilmişti. |
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا Vezkür fil kitabi meryem izintebezet min ehliha mekanen şerkıyya |
فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا Fettehazet min dunihim hıcaben fe erselna ileyha ruhana fe temessele leha beşaren seviyya |
|
قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَٰنِ مِنْكَ إِنْ كُنْتَ تَقِيًّا Kalet innı euzü bir rahmani minke in künte tekıyya |
|
قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا Kale innema ene rasulü rabbiki li ehebe leki ğulamen zekiyya |
|
قَالَتْ أَنَّىٰ يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا Kalet enna yekunü li ğulamüv ve lem yemsesnı beşeruv ve lem ekü beğıyya |
|
قَالَ كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ ۖ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّا ۚ وَكَانَ أَمْرًا مَقْضِيًّا Kale kezalik kale rabbüki hüve aleyye heyyin ve li nec’alehu ayetel linnasi ve rahmetem minna ve kane emram makdıyya |
|
فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا Fe hamelethü fentebezet bihı mekanen kasıyya |
|
فَأَجَاءَهَا الْمَخَاضُ إِلَىٰ جِذْعِ النَّخْلَةِ قَالَتْ يَا لَيْتَنِي مِتُّ قَبْلَ هَٰذَا وَكُنْتُ نَسْيًا مَنْسِيًّا Fe ecaehel mehadu ila ciz’ın nahleh kaletya leytenı mittü kable haza ve küntü nesyem mensiyya |
|
فَنَادَاهَا مِنْ تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا Fe nadaha min tahtiha ella tahzenı kad ceale rabbüki tahteki seriyya |
|
25. "Hurmanın dalını kendine doğru silkele, üzerine olgun hurmalar dökülsün." |
وَهُزِّي إِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا Ve hüzzı ileyki bi ciz’ın nahleti tüsakıt aleyki rutaben ceniyya |
فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا ۖ فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَٰنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنْسِيًّا Fe külı veşrabı ve karrı ayna fe imma terayinne minel beşeri ehaden fe kulı innı nezertü lir rahmani savmen fe len ükellimel yevme insiyya |
|
27. Onu alıp halkına getirdi. "Meryem, sen şaşılacak bir şey işledin!" dediler. |
فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ ۖ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا Fe etet bihı kavmeha tahmilüh kalu ya meryemü le kad ci’ti şey’en feryya |
28. "Ey Harun’un kız kardeşi, baban kötü bir adam değildi. Annen de iffetsiz değildi." |
يَا أُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا Ya uhte harune ma kane ebukimrae sev’iv ve ma kanet ümmüki beğıyya |
29. (Tanıklık için) Onu gösterdi. "Nasıl olur da beşikteki bir çocukla konuşuruz?" dediler. |
فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ ۖ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَنْ كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا Fe eşarat ileyhi kalu keyfe nükelimü men kane fil mehdi sabiyya |
30. (Çocuk) "Ben ALLAH’ın bir kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber kıldı" dedi. |
قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا Kale innı abdüllahi ataniyel kitabe ve cealenı nebiyya |
31. "Nerede bulunursam bulunayım beni kutlu kıldı. Yaşadığım sürece bana namazı ve zekatı ve " |
وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنْتُ وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا Ve cealenı mübaraken eyne ma küntü ve evsanı bis salati vez zekati ma dümtü hayya |
32. "anneme karşı iyi huylu olmamı emretti. Beni baş kaldıran bir zorba yapmadı." |
وَبَرًّا بِوَالِدَتِي وَلَمْ يَجْعَلْنِي جَبَّارًا شَقِيًّا Ve berram bi validetı ve lem yec’alnı cebbaran şekıyya |
33. "Doğduğum gün, öldüğüm gün ve diri olarak kaldırılacağım gün bana selam olsun." |
وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا Vesselamü aleyye yevme vülidtü ve yevme emutü ve yevme üb’asü hayya |
34. İşte, Meryem oğlu İsa böyleydi. Hakkında kuşkuya düştükleri konunun gerçeği budur. |
ذَٰلِكَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ ۚ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذِي فِيهِ يَمْتَرُونَ Zalike ıysebnü meryem kavlel hakkıllezı fıhi yemterun |
مَا كَانَ لِلَّهِ أَنْ يَتَّخِذَ مِنْ وَلَدٍ ۖ سُبْحَانَهُ ۚ إِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ Ma kane lillahi ey yettehıze miv veledin sübhaneh iza kada emran fe innema yekulü lehu küm fe yekun |
|
36. "ALLAH benim de Efendim, sizin de Efendinizdir; O’na hizmet ediniz. Doğru yol budur." |
وَإِنَّ اللَّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ ۚ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ Ve innellahe rabbı ve rabbüküm fa’büduh haza sıratum müstekıym |
فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْ ۖ فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ مَشْهَدِ يَوْمٍ عَظِيمٍ Fahtelefel ahzabü mim beynihim fe veylül lillezıne keferu mim meşhedi yevmin azıym |
|
38. Bize geldikleri gün onları dinle ve seyret! Zalimler, o gün apaçık bir sapıklık içindedirler. |
أَسْمِعْ بِهِمْ وَأَبْصِرْ يَوْمَ يَأْتُونَنَا ۖ لَٰكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ Esmı’bihim ve ebsır yevme ye’tunena lakiniz zalimunel yevme fı dalalim mübın |
وَأَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ إِذْ قُضِيَ الْأَمْرُ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ Ve enzirhüm yevmel hasrati iz kudıyel emr ve hüm fı ğafletiv ve hüm la yü’minun |
|
40. Yer ve üzerindekiler bize kalacak; onlar bize döndürülecekler. |
إِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْأَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ İnna nahnü nerisül erda ve men aleyha ve ileyna yürceun |
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ ۚ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَبِيًّا Vezkür fil kitabi ibrahım innehu kane sıddıkan nebiyya |
|
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ يَا أَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْنِي عَنْكَ شَيْئًا İz kale li ebıhi ya ebeti lime ta’büdü ma la yesmeu ve la yübsıru ve la yuğnı anke şey’a |
|
43. "Babacığım, bana, sana gelmeyen bir bilgi geldi. Beni izle de seni düzgün yola ileteyim." |
يَا أَبَتِ إِنِّي قَدْ جَاءَنِي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْنِي أَهْدِكَ صِرَاطًا سَوِيًّا Ya ebeti innı kad caenı minel ılmi ma lem ye’tike fettebı’nı ehdike sıratan seviyya |
44. "Babacığım, sapkına hizmet etme. Sapkın, Rahman’a karşı çıkmıştır." |
يَا أَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَ ۖ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمَٰنِ عَصِيًّا Ya ebeti la ta’büdiş şeytan inneş şeytane kane lir rahmani asıyya |
45. "Babacığım, Rahman tarafından bir cezaya çarpılman ve sapkına dost olmandan korkuyorum." |
يَا أَبَتِ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمَٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِيًّا Ya ebeti ninı ehafü ey yemesseke azabüm miner rahmani fe tekune liş şeytani veliyya |
قَالَ أَرَاغِبٌ أَنْتَ عَنْ آلِهَتِي يَا إِبْرَاهِيمُ ۖ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ لَأَرْجُمَنَّكَ ۖ وَاهْجُرْنِي مَلِيًّا Kale erağıbün ente an alihetı ya ibrahım leil lem tentehi le ercümenneke vehcürnı meliyya |
|
قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَ ۖ سَأَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبِّي ۖ إِنَّهُ كَانَ بِي حَفِيًّا Kale selamün aleyk se estağfiru leke rabbı innehu kane bı hafiyya |
|
وَأَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَأَدْعُو رَبِّي عَسَىٰ أَلَّا أَكُونَ بِدُعَاءِ رَبِّي شَقِيًّا Ve a’tezilüküm ve ma ted’une min dunillahi ve ed’u rabbı asa ella ekune bi düai rabbı şekıyya |
|
فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ ۖ وَكُلًّا جَعَلْنَا نَبِيًّا Felemma’tezelehüm ve ma ya’büdune min dunillahi vehebna lehu ishaka ve ya’kub ve küllen cealna nebiyya |
|
50. Onlara rahmetimizden verdik. Onlara, doğru ve onurlu bir dil bağışladık. |
وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِيًّا Ve vehebna lehüm mir rahmetina ve cealna lehüm lisane sıdkın aliyya |
51. Kitapta Musa’yı an. O kendini tümüyle adayan biriydi. Peygamber olan bir elçiydi. |
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسَىٰ ۚ إِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا Vezkür fil kitabi musa innehu kane muhlesav ve kane rasulen nebiyya |
52. Ona Tur dağının sağ tarafından seslendik. Konuşmak için onu yaklaştırdık. |
وَنَادَيْنَاهُ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ الْأَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا Ve nadeynahü min canibit turil eymeni ve karrabnahü neciyya |
53. Katımızdan bir rahmet olarak kardeşi Harun’u kendisine peygamber olarak armağan ettik. |
وَوَهَبْنَا لَهُ مِنْ رَحْمَتِنَا أَخَاهُ هَارُونَ نَبِيًّا Ve vehebna lehu mir rahmetina ehahü harune nebiyya |
54. Kitapta İsmail’i an. O sözünde duran biriydi. Aynı zamanda peygamber olan bir elçiydi. |
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ ۚ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا Vezkür fil kitabi ismaıyle innehu kane sadikal va’di ve kane rasulen nebiyya |
55. Ailesine namazı gözetmeyi ve zekatı vermeyi emrederdi. Rabbi tarafından beğenilmişti. |
وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِنْدَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا Ve kane ye’müru ehlehu bis salati vez zekati ve kane ınde rabbihı merdıyya |
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَ ۚ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَبِيًّا Vezkür fil kitabi idrıse innehu kane sıddıkan nebiyya |
|
وَرَفَعْنَاهُ مَكَانًا عَلِيًّا Ve rafa’nahü mekanen aliyya |
|
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيِّينَ مِنْ ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِنْ ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا ۚ إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُ الرَّحْمَٰنِ خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا ۩ Ülaikellezıne en’amellahü aleyhim minen nebiyyıne min zürriyyeti ademe ve mimmen hamelna mea nuhıv ve min zürriyyeti ibrahıme ve israıle ve mimmen hedeyna vectebeyna iza tütla aleyhim ayatür rahmani harru süccedev ve bükiyya |
|
فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ ۖ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا Fe halefe mim ba’dihim halfün edaus salate yettebeuş şehevati fe sevfe yelkavne ğayya |
|
إِلَّا مَنْ تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُولَٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْئًا İlla men tabe ve amene ve amile salihan fe ülaike yedhulunel cennete ve la yuzlemune şey’a |
|
جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدَ الرَّحْمَٰنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِ ۚ إِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيًّا Cennati adninilletı veader rahmanü ıbadehu bil ğayb innehu kane va’dühu me’tiyya |
|
62. Orada boş söz işitmezler; sadece barış… Rızıklarını da sabah akşam alırlar. |
لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا إِلَّا سَلَامًا ۖ وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ فِيهَا بُكْرَةً وَعَشِيًّا Lâ yesmeûne fîhâ lagven illâ selâmâ(selâmen), ve lehum rızkuhum fîhâ bukraten ve aşiyyâ(aşiyyen) |
تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَنْ كَانَ تَقِيًّا Tilkel cennetülletı nurisü min ıbadina men kane tekıyya |
|
وَمَا نَتَنَزَّلُ إِلَّا بِأَمْرِ رَبِّكَ ۖ لَهُ مَا بَيْنَ أَيْدِينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذَٰلِكَ ۚ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّا Ve ma netezzelü illa bi emri rabbik lehu ma beyne eydına ve ma halfena ve ma beyne zalik ve ma kane rabbüke nesiyya (58. Ayet secde ayetidir.) |
|
رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ ۚ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا Rabbüs semavati vel erdı ve ma beynehüma fa’büdhü vastabir li ıbadetih hel ta’lemü lehu semiyya |
|
66. "Öldüğüm zaman diri olarak çıkarılacak mıyım?" diye soruyor insan. |
وَيَقُولُ الْإِنْسَانُ أَإِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ أُخْرَجُ حَيًّا Ve yekulül insanü e iza ma mittü le sevfe uhracü hayya |
67. İnsan, önceden hiçbir şey değilken kendisini nasıl yarattığımızı düşünmez mi? |
أَوَلَا يَذْكُرُ الْإِنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْئًا E ve la yezkürul insanü enna halaknahü min kablü ve lem yekü şey’a |
فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاطِينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِيًّا Fe ve rabbike le nahşürannehüm veş şeyatıyne sümme le nuhdırannehüm havle cehenneme cisiyya |
|
69. Sonra her gruptan, Rahman’a karşı azgınlıkta ileri gidenleri ayıklayacağız. |
ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ مِنْ كُلِّ شِيعَةٍ أَيُّهُمْ أَشَدُّ عَلَى الرَّحْمَٰنِ عِتِيًّا Sümme lenenzianne min külli şıatin eyyühüm eşeddü aler rahmani ıtiyya |
70. Orada yanmayı en çok kimin hakettiğini elbette biz gayet iyi biliriz. |
ثُمَّ لَنَحْنُ أَعْلَمُ بِالَّذِينَ هُمْ أَوْلَىٰ بِهَا صِلِيًّا Sümme le nahnü a’lemü billezıne hüm evla biha sıliyya |
71. İçinizden oraya gelmeyecek yoktur; bu, Efendinin gerçekleştireceği kesin bir karardır. |
وَإِنْ مِنْكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا ۚ كَانَ عَلَىٰ رَبِّكَ حَتْمًا مَقْضِيًّا Ve im minküm illa varidüha kane ala kabbike hatmem makdıyya |
72. Sonra, erdemlileri kurtaracağız. Zalimleri ise orada diz üstü bırakacağız. |
ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا Sümme nüneccillezınet tekav ve nezeruz zalimıne fıha cisiyya |
وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَيُّ الْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌ مَقَامًا وَأَحْسَنُ نَدِيًّا Ve iza tütla aleyhim ayatüna beyyinatin kalellezıne keferu lillizıne amenu eyyül ferıkayni hayrum mekamev ve ahsenü nediyya |
|
74. Onlardan önce, daha varlıklı ve daha gösterişli nice nesilleri yok ettik. |
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ أَحْسَنُ أَثَاثًا وَرِئْيًا Ve kem ehlekna kablehüm min karnin hüm ahsenü esasev ve ri’ya |
قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَٰنُ مَدًّا ۚ حَتَّىٰ إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضْعَفُ جُنْدًا Kul men kane fid dalaleti felyemdüd lehür rahmanü medda hatta iza raev ma yuadune immel azabe ve immes saah fe seya’lemune men hüve şerrum mekanev ve ad’afü cünda |
|
وَيَزِيدُ اللَّهُ الَّذِينَ اهْتَدَوْا هُدًى ۗ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ مَرَدًّا Ve yezıdüllahüllezınehtedev hüda vel bakıyatüs salihatü hayrun ınde rabbike sevabev ve hayrum meradda |
|
77. Ayetlerimizi reddeden ve, "Bana mal ve çocuk verilecek!" diyeni gördün mü? |
أَفَرَأَيْتَ الَّذِي كَفَرَ بِآيَاتِنَا وَقَالَ لَأُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًا E fe raeytellezı kefera bi ayatina ve kale leuteyenne malev ve veleda |
78. Geleceğin bilgisine mi sahip oldu? Yoksa Rahman’dan bir söz mü aldı? |
أَطَّلَعَ الْغَيْبَ أَمِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمَٰنِ عَهْدًا Ettaleal ğaybe emittehaze ınder rahmani ahda |
79. Hayır. Söylediklerini kaydedeceğiz ve cezasını arttıracağız. |
كَلَّا ۚ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّا Kella senektübü ma yekulü ve nemüddü lehu minel azabi medda |
80. Sözünü ettikleri bize kalacak ve bize yalnız gelecektir. |
وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْتِينَا فَرْدًا Ve nerisühu ma yekulü ve ye’tına ferda |
81. Kendilerine destek olsunlar diye ALLAH’ın yanında tanrılar edindiler. |
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّا Vettehazu min dunillahi alihetel li yekunu lehüm ızza |
82. Tam tersine! Bu hizmet etmeyi reddedeceklerdir ve onlara karşıt olacaklardır. |
كَلَّا ۚ سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا Kella seyekfürune bi ıbadetihim ve yekunune aleyhim dıdda |
83. İnkarcıların üzerlerine sapkınları yolladığımızı görmez misin? Onları kışkırtıp duruyorlar. |
أَلَمْ تَرَ أَنَّا أَرْسَلْنَا الشَّيَاطِينَ عَلَى الْكَافِرِينَ تَؤُزُّهُمْ أَزًّا E lem tera enna erselneş şeyatıyne alel kafirıne teüzzühüm ezza |
فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْ ۖ إِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَدًّا Fe la ta’cel aleyhim innema neuddülehüm adda |
|
85. Erdemlileri, Rahman’ın huzurunda konuk grupları halinde toplayacağımız, |
يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّقِينَ إِلَى الرَّحْمَٰنِ وَفْدًا Yevme nahşürul müttekıyne iler rahmani vefda |
وَنَسُوقُ الْمُجْرِمِينَ إِلَىٰ جَهَنَّمَ وِرْدًا Ve nesukul mücrimıne ila cehenneme virda |
|
87. Rahman’ın yanında söz almış olanlardan başkası şefaat (aracılık) edemez. |
لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمَٰنِ عَهْدًا La yemlikuneş şefaate illa menttehaze ınder rahmani ahda |
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَٰنُ وَلَدًا Ve kalittehazer rahmanü veleda |
|
لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْئًا إِدًّا Le kad ci’tüm şey’en idda |
|
90. Bu küstahlıktan ötürü neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak ve dağlar göçecektir. |
تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْأَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا Tekadüs semavatü yetefettarne minhü ve tenşekkul erdu ve tehırrul cibalü hedda |
أَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمَٰنِ وَلَدًا En deav lirrahmani veleda |
|
وَمَا يَنْبَغِي لِلرَّحْمَٰنِ أَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا Ve ma yembeğıy lir rahmani ey yettehıze veleda |
|
93. Göklerde ve yerde kim varsa, Rahman’a kul olarak gelecektir. |
إِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَٰنِ عَبْدًا İn küllü men fis semavate vel erdı illa atir rahmani abda |
لَقَدْ أَحْصَاهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّا Le kad ahsahüm ve addehüm adda |
|
وَكُلُّهُمْ آتِيهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَرْدًا Ve küllühüm atıhi yevmel kıyameti ferda |
|
96. Gerçeği onaylayıp erdemli davrananlara Rahman sevgi bağışlar. |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَٰنُ وُدًّا İnnellezıne amenu ve amilus salihati se yec’alü lehümür rahmanu vüdda |
فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنْذِرَ بِهِ قَوْمًا لُدًّا Fe innema yessernahü bi lisanike li tübeşşira bihil müttekıyne ve tünzira bihı kavmel lüdda |
|
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُمْ مِنْ أَحَدٍ أَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزًا Ve kem ehlekna kablehüm min karn hel tühussü minhüm min ehadin ev temeu lehüm rikza |