Sadık Türkmen 

1. Elif, lâm, Mim.

2. Işte bu KİTAP içinde şüphelenecek/çelişkili hiçbir şey yoktur. Takva sahipleri (Allah’a karşı gelmekten sakınanlar) için, bir yol göstericidir.

3. Onlar gayba inanırlar, namazı kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler.

4. Ve o kimseler ki; sana indirilen gerçeklere inanırlar ve senden önce indirilen gerçeklere de!.. Ve onlar, sonsuz gelecek konusunda da kesin inanç sahibidirler.

5. Işte onlar Rablerinden (gelen) doğru bir yol üzeredirler ve kurtuluşa erenler de işte onlardır.

6. Şüphesiz ki o kâfirler (gerçekleri anladıkları halde gizleyenler), onları uyarsan da uyarmasan da kabul etmiyorlar.

7. Allah onların kalplerine (davranışlarından dolayı), mutsuzluk vermiştir. Ve (onlar), kulaklarını gerçeklere karşı kapatıyorlar. Ve gözleri ile de gerçekleri görmek istemiyorlar. Onlar için büyük bir azap vardır.

8. Insanlardan o kimseler "Biz Allah’a ve ahiret gününe inandık" der. Oysa onlar inanmıyorlar.

9. Bunlar Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Oysa yalnızca kendilerini aldatırlar ama farkında değiller.

10. Kalplerinde hastalık vardır, Allah da onların hastalıklarını artırdı. Ve onlar için, çok acıklı bir azap vardır, söyledikleri yalan şeylerden dolayı!..

11. Onlara "Yeryüzünde fesat/terör çıkarmayın" denildiği zaman; "Bizler ancak ıslah edicileriz/düzelticileriz" derler.

12. Iyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değiller.

13. Ve onlara denildiği zaman; "İnsanların inandıkları gibi siz de inanın." "Biz de mi o zavallıların inandığı gibi inanalım?" derler. Dikkatli olun; asıl zavallı kendileridir, fakat zavallı olduklarını bilmiyorlar.

14. (onlar) iman eden kimselerle karşılaştıkları zaman "Biz de iman ettik" derler. Fakat şeytanlarıyla, (münafık dostlarıyla) başbaşa kaldıkları zaman "Şüphesiz, biz sizinle beraberiz. Biz ancak (onlarla) alay ediyoruz" derler.

15. Allah da onlarla alay eder. Ve onlara mühlet verir. Onları azgınlıkları içinde bocalar hâlde bırakır.

16. İşte onlar, hidâyete karşı sapıklığı satın almış kimselerdir. Alışverişleri kâr getirmemiş ve doğru yolu da bulanlardan olmamışlardır.

17. Onlarin durumu, (geceleyin) ateş yakan kimsenin durumuna benzer. (Ateş) tam çevresini aydınlatınca; Allah da onların nurlarını/ışıklarını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır. Çünkü onlar gerçekleri görmek istemediler.

18. Sağırdırlar (gerçekleri işitmek istemiyorlar), dilsizdirler (doğruları söylemek istemiyorlar), (üstüne üstlük gerçeklere karşı da) kördürler. Artık onlar (doğru yola) dönmüyorlar.

19. Yahut (onların durumu), gökten boşalan yağmur gibidir; o içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek (bulunan!) Onlar parmaklarını kulaklarına tıkarlar, yıldırım seslerinden/çarpmasından ölmek korkusuyla!.. Oysa Allah kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır.

20. Şimşek neredeyse onların gözlerini alıverecek. Her ne zaman kendilerini/önlerini aydınlatsa, onunla/ışığında yürürler ve üzerlerine karanlık çökünce (öylece) dikilip kalırlar. Allah dileseydi elbette onların işitme ve görme duyularını giderirdi. Şüphesiz Allah herşeye gücü yetendir.

21. Ey insanlar! Yalnız Rabbinize kul olun. O ki sizi yaratandır ve sizden öncekileri de!.. Olur ki, sizler korunursunuz.

22. O ki, yeri sizin için döşek yaptı. Ve semayı/göğü de bina!.. Ve gökten/semadan su indirdi de; onunla sizin için tüm ürünlerden bir rızık çıkartmıştır. Öyleyse sizler de bile bile, Allah’a benzer varlıklar iddia etmeyin/ortaklar koşmayın!

23. Eğer kulumuza/Muhammed’e indirmiş olduğumuzdan ve içindekilerden de şüphe ediyorsanız, hemen onun benzeri bir Sure getirin. Allah’tan başka şahitlerinizi/uzmanlarınızı da çağırın. Eğer doğru söyleyenler iseniz!

24. Eğer (bunu) yapamazsanız ki hiçbir zaman yapamayacaksınızartık öyle bir ateşten sakının ki, onun yakıtı insanlar ve taşlardır. Kâfirler/inkârcılar için hazırlanmıştır.

25. Inanan kimseleri müjdele ve salih amel/faydalı işleri en iyi şekilde yapanları da!.. Onlar için kesinlikle, altlarından ırmaklar akan cennetler olduğunu! Ne zaman oradaki bir meyveden rızıklandırılsalar "Bu (tıpkı) daha önce, (dünyada iken) rızıklandığımız şeylerdir" derler. Halbuki bu rızık (meyveler), onlara (dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Ve onlar, orada sonsuz kalacaklardır.

26. Şüphesiz Allah çekinmez, bir sivri sineği misal/örnek olarak vermekten; onun daha üstündeki/ötesindeki bir varlığı, misal olarak vermekten de!.. Böylece iman edenler (bunu) bilirler, şüphesiz onun Rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu! Ama kâfirlere gelince "Allah bu misalle/örnekle neyi kastetmiştir?" derler. Bununla birçoklarının sapıklığını ortaya/açığa çıkarır. Birçokları da doğru yola girer. Ama bununla (bu misalle), ancak fasıklar (zaten yoldan çıkmış olanlar) sapar.

27. Onlar Allah’a verdikleri ahdi/sözü bozarlar; O’na sağlam/kesin söz verdikten sonra! Allah ile olan bağlarını koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte bunlar, hüsrana uğrayan(sapıtmış)ların ta kendileridir.

28. Siz, Allah’ı nasıl inkâr edersiniz? (Sizler henüz dünyaya gelmemiş) ölüler (dünyada yok) idiniz, (O) size/sizi, (dünyada dirilterek) hayat verdi. Sonra sizi (dünyada iken) öldürecek, sonra sizi (kıyamet günü yeniden) diriltecek, en sonunda (hesap için) O’nun huzuruna döndürüleceksiniz.

29. O ki, sizin için yarattı, yeryüzünde olanların hepsini! Sonra semaya/göğe istiva etti/yöneldi. Sonra onları, yedi kat sema/gök halinde tanzim etti/düzenledi. O herşeyi hakkıyla bilendir.

30. Işte o ZAMAN Rabbin meleklere demişti "Şüphesiz Ben yeryüzünde halifelik[] oluşturacağım. (Meleklerin içinden Allah’a muhalefet ederek öne çıkan İblis),[] dedi ki "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi oluşturuyorsun? Oysa biz Seni, hamd ile (yaptığı herşeyi yerli yerince güzel yapan olarak), tesbih edip yüceltiyoruz ve Seni gereği gibi övüyoruz/seviyoruz." (Allah da) "Şüphesiz Ben, sizin bilmediğinizi bilirim" dedi.

31. Ve adem’e, bütün varlıklara isim verme kabiliyeti lütfettik. Sonra onları meleklere arzederek "Eğer biliyorsanız, haydi Bana bunların isimlerini bildirin" dedik.

32. (iblis’in bu itirazına karşılık Meleklerin hepsi) "Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz Sen, herşeyin hikmetini (gerçeğini) bilensin" dediler. [] Halife Önceki nesillerin yerine geçen ve yeryüzünü kullanan ölümlü bir insan demektir. Bilindiği üzere birinin kullandığı toprakları, o ölünce başka birisi kullanır. Nitekim her yüzyılda bir nesil mezarlığa taşınır. Ve şehri, yeni gelen insanlar (halifeler) kullanır. Halife; Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi değil, sadece bir kuludur. Melekler Allah’a itaatkâr varlıklardır. Hiçbir şekilde karşı gelmezler. İblis "İblis hariç/bundan kaçındı!" şeklinde /’te ortaya çıkar. Şeytan /’da "Şeytan (İblis) ikisini(n de ayağını) oradan kaydırdı" ifadesiyle karşımıza çıkar. Adı ‘İblis’ iken birden ‘Şeytan’ olur.

33. (Allah şöyle) dedi "Ey Adem! Onlara, bunların isimlerini haber ver/bildir." (Adem de) meleklere, onlara (varlıklara) isim vererek (meleklere) bildirdi. (Allah) buyurdu; "Size göklerin ve yerin gaybını (gizliliklerini) şüphesiz ki Ben bilirim; açığa vurduklarınızı da gizlediğiniz şeyleri de Ben bilirim, dememiş miydim?"

34. O zaman/bundan sonra meleklere "Adem’i selâmlayın/önünde saygı ile eğilin"[] demiştik. Derhal saygı ile eğildiler/selâmladılar, (Ancak kibirlenip muhalefet eden) İblis hariç/bundan kaçındı! Direndi, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.

35. Ve (sonra) dedik ki "Ey Adem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi/istediğiniz yerden serbestçe yiyin. Ancak şu ağaca (haramlara/size yasaklanmış şeylere) yaklaşmayın! Yoksa zalimlerden olursunuz…

36. Şeytan (iblis) ikisini(n de ayağını) oradan kaydırdı, böylece; (her) ikisini(n) de bulundukları yerden çıkar(ılmasını sağla)dı. Biz de dedik "(Konakladığınız yerden) birinizin, diğerinize yapabileceği düşmanlığa dikkat ederek inin." Arzda/yeryüzünde sizin için bir süre yerleşim ve bir süreye kadar da geçim vardır.

37. Adem rabbinden birtakım kelimeler öğrendi ve yalvardı. Rabbinin (vahiy ile kalbine bıraktığı) kelimeleri aldı. O da tövbesini kabul etti. Şüphesiz Allah tövbeleri kabul eden merhamet sahibidir.

38. "hepiniz oradan ininiz" dedik. Eğer Benden size hidâyet/bir yol gösterici gelirse, kim de yol göstericime/hidayetime tabi olur/uyarsa artık onlar için korku yoktur. Ve (onlar) üzülmeyeceklerdir de!..

39. Küfredip bizim ayetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar ateş halkıdır. Onlar orada ebedi olarak kalacaklar.

40. Ey israiloğullari! Size verdiğim nimetimi hatırlayın, size bağışladığım o nimetleri! Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, Ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Ve yalnız Benden korkun!..

41. Sizin yanınızdakini (Tevrat’ı) tasdik edici olarak indirdiğimize (Kur’an’a) iman edin. Ve onu inkâr eden(ler)in ilki olmayın. Benim ayetlerimi dünyalık karşılığında değiştirmeyin. Ve yalnız Benden korkun!..

42. Ve hak ile batılı (birbirine) karıştırmayın. Ve siz hakkı bile bile gizlemeyin.

43. Hem namazı gereği gibi kılın ve Zekâtı (çalışıp üreterek) verin ve Rüku edenlerle/gönülden boyun eğenlerle birlikte, siz de gönülden boyun eğin/rüku edin…

44. Insanlara iyiliği emredip de kendinizi unutuyor musunuz? Sizler Kitabı (Tevrat’ı) da okuyup duruyorsunuz! Halâ anlamayacak mısınız?

45. (Allah’tan) yardım isteyiniz; sabrederek ve namazı gereği gibi kılarak!.. Şüphesiz bu, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir.

46. O kimseler ki; Rablerine kavuşacaklarını ve gerçekten O’nun huzuruna döneceklerini çok iyi bilirler.

47. Ey israiloğullari! Size verdiğim nimetlerimi hatırlayın; sizin üzerinizdeki nimetlerimi ve (bir zamanlar) sizi alemlere üstün kıldığımı da!..

48. Öyle bir günden sakının ki; (hiçbir) kimse başka bir kimse adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden, herhangi bir şefaat/aracılık/kayırma da kabul edilmez; o kimseden bir fidye/bir bedel de alınmaz ve onlara yardım da edilmez.

49. Ve (hatırlayın), sizi Firavun kavminden kurtarmıştık. Size azabın en kötüsünü uygun görmüşlerdi. Sizin oğullarınızı boğazlıyorlar/öldürüyorlar ve kızlarınızı da hayatta bırakıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden (gelen), büyük bir belâ/açığa çıkar(ıl)ma vardı.

50. Hani, sizin için denizi yarmış, sizi kurtarmış, gözlerinizin önünde Firavun ailesini (de) suda boğmuştuk.

51. Hani, biz Musa ile kırk gece için sözleşmiştik. Sizler ise onun ardından (kendinize) zulmederek, bir buzağıyı ilah/tanrı edinmiştiniz (buzağıya sığınmıştınız). Ve sizler (böylece) zalimlerden olmuştunuz.

52. Sonra bunların ardından sizi affettik. Umulur ki, sizler şükredersiniz.

53. Hani belki hidâyete erersiniz diye Musa’ya kitabı ve Furkanı vermiştik.

54. Hani, musa kavmine dedi "Ey kavmim! Gerçekten siz kendinize zulmettiniz/kötülük yaptınız, siz buzağıyı (ilah) edinmekle/buzağıya bağlanmakla! O halde tövbe ederek (tekrar) Yaratıcınıza yönelin ve nefislerinizi ıslah edin (nefislerinizin aşırılığından kurtulun). İşte bu, Yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır. Sonra sizin tövbenizi kabul etmiştir. Şüphesiz O, tövbeleri kabul eden merhamet sahibidir."

55. Hani siz, demiştiniz ki "Ey Musa! Allah’ı açıkça görmedikçe sana katiyen inanmayız". Bunun üzerine hemen sizi yıldırım sesi yakalayıverdi ve sizler (buna) bakıp duruyordunuz.

56. Sonra sizi Biz dirilttik, sizler öldükten sonra. Umulur ki sizler şükredersiniz.

57. Ve üzerinize buluttan bir gölge yaptık; üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Güzel ve temiz olandan yiyin, size rızık olarak verdiğimiz şeyden!.. Bize zulmetmediler/kötülük yapmadılar, fakat onlar, (sadece) kendi kendilerine kötülük/zulüm yapıyorlardı.

58. Hani, (şöyle) dedik "Bu memlekete girin. Oradan dilediğiniz yerden bol bol yiyin ve kapısından büyük bir tevazu ile eğilerek girin." Ve ‘hıtta’ (Ya Rabbi, bizi affet) deyin, Biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım… İyilik edenlere ise ileride daha da fazlasını vereceğiz."

59. Derken onların içindeki zalimler/kötülük yapanlar, sözü kendilerine söylenenden başka bir şekle soktular. Biz de fasık olmaları/yoldan çıkmaları sebebiyle, o zalimlere gökten bir azap indirdik.

60. Ve yine bir keresinde Musa, kavminin su ihtiyacı için yalvarmıştı. Biz de; "Asanla kayaya vur" demiştik. Bunun üzerine, kayadan on iki kaynak/pınar (birden) fışkırmıştı ki, halkın tümü kendi alacağı su pınarını/kaynağını bilsin. (Ve Musa) "Allah’ın rızkından yiyin için. Yeryüzünde, bozgunculuk yaparak fesat/terör çıkarmayın" (demişti).

61. Ve bir zamanlar yine siz "Ey Musa! Biz tek bir çeşit yemeğe asla katlanamayız. O halde, Rabbinden bizim için iste de O bize; yerden çıkan sebze, kabak, sarımsak, mercimek, soğan versin" demiştiniz. O da size; "İyi olanı düşük olana değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise inin şehre! İstedikleriniz orada var" demişti. Böylece zillet ve yoksulluk onları kapladı. Onlar, Allah’ın gazabına uğradılar. Bunun sebebi onların; Allah’ın ayetlerini inkâr ediyor, peygamberleri de haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmek ve aşırı gidiyor olmaları idi.

62. Şüphesiz (bu Kitab’a inanan) Müminler, Yahudi(yim diyen(ler, (kendilerini) Hristiyan(ız diye adlandıran)lar ve Sabiler(Peygamberlerle tanışmamış kimseler)den her kim; "Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve salih amel/faydalı işleri en iyi şekilde yaparsa, işte onlar için; Rableri katında ödül vardır, onlar gelecekten endişe etmeyecek, geçmişten dolayı da üzüntü duymayacaklardır!"

63. Bir başka ZAMAN (Tevrat ile hükmedeceğinize dair); sizden sağlam bir söz almış, Tur Dağını da tepenize dikmiş ve "Sakınasınız diye, size verdiğimizi (Kitabı) sımsıkı tutun, onun içindekileri düşünün" demiştik.

64. Ama siz bundan sonra yine yüz çevirdiniz. Eğer Allah’ın bol nimeti ve merhameti olmasaydı, herhalde ziyana uğrayanlardan olurdunuz.

65. Şüphesiz içinizden, Cumartesi/tatil günü yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Biz onlara; "Aşağılık maymunlar (gibi) oldunuz" demiştik.

66. Biz bunu hem onu görenlere, hem de sonra geleceklere bir ibret ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara da bir öğüt kıldık.

67. Hani, o zaman Musa, halkına "Allah size bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. Onlar da; "Sen bizimle eğleniyor musun?" demişlerdi. Musa; "Kendini bilmez cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım" demişti.

68. Onlar "(madem öyle) bizim için Rabbine dua et de, onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın" dediler. (Musa) şöyle dedi "Rabbim diyor ki, o; ne yaşlı, ne körpe, ikisi arası bir sığırdır. Haydi emrolunduğunuz işi yapın."

69. Onlar; "bizim için Rabbine dua et de, rengi neymiş açıklasın" dediler. (Musa) şöyle dedi "Rabbim diyor ki, o sapsarı; rengi bakanların içini açan bir sığırdır" dedi.

70. (onlar) dediler ki "Bizim için Rabbine dua et de, onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın. Çünkü sığırlar, bizce, birbirlerine benzemektedir. Ama Allah dilerse elbet doğru olanı buluruz" dediler.

71. (Musa’nın) cevabı şu oldu "Rabbim diyor ki, o; çift sürmek, ekin sulamak için boyunduruğa vurulmamış, kusursuz, hiç alacası olmayan ve serbest dolaşan bir sığırdır". Onlar; "İşte, şimdi tam doğrusunu bildirdin" dediler. Nihayet o sığırı kestiler. Neredeyse bunu (Allah’ın emrini) yapmayacaklardı.

72. Hani (ey İsrailoğulları), siz bir kimseyi öldürmüştünüz de, suçu birbirinizin üstüne atmıştınız. Halbuki Allah gizlemekte olduğunuzu ortaya çıkaracaktı.

73. Biz dedik ki "Sığırın bir parçası ile öldürülene vurun". (Denileni yaptılar ve ölü dirildi). İşte Allah ölüleri böyle diriltir. Düşünesiniz diye mucizelerini/ayetlerini size böyle gösterir.

74. Ama bütün bunlardan sonra kalpleriniz yine katılaştı, taş gibi hatta daha da katı oldu. Çünkü öylesi taş vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Yine öylesi taş vardır ki, yarılır da içinden sular çıkar. Taş ta vardır ki, Allah korkusuyla (yerinden kopup) düşer. Allah yaptıklarınızdan hiçbir zaman habersiz değildir.

75. Şimdi, bunların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa içlerinden birtakımı, Allah’ın kelamını dinler, iyice anladıktan sonra, onu bile bile tahrif ederlerdi/çarpıtırlardı.

76. Onlar/o münafıklar inananlarla karşılaşınca; "İnandık" derler ve birbirleriyle baş başa kaldıklarında da şöyle derler "Rabbinizin katında/huzurunda size karşı delil olarak kullanıp sizi sustursunlar diye mi, Allah’ın size bildirdiğini onlara söylüyorsunuz? Bunu aklınız almıyor mu?"

77. Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizli tuttuklarını da bilir, açığa vurduklarını da!..

78. Bunların bir de ümmi takımı vardır, kitabı bilmezler. Onların bütün bildikleri bir sürü kuruntulardır. Onlar sadece zan ile hareket ederler.

79. Yazıklar olsun o kimselere ki, kitabı elleriyle yazarlar, sonra da onu az bir değere/karşılığa değişmek için; "Bu, Allah’ın katındandır" derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü, onların haline! Vay kazandıklarından dolayı, onların haline!

80. Bir de dediler ki "Bize ateş sayılı birkaç günden başka asla dokunmayacaktır". Sen onlara de ki "Siz bunun için Allah’tan söz mü aldınız? Eğer böyle ise, Allah verdiği sözden dönmez. Yoksa siz, Allah’a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?"

81. Evet, kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış (ve böylece şirke düşmüş) olan kimseler var ya, işte onlar ateş halkıdırlar. Onlar orada ölmeden sürekli kalacaklardır.

82. Iman edip faydalı bir işi en iyi şekilde yapanlar ise, işte onlar cennet halkıdırlar. Onlar orada ölmeden sürekli kalacaklardır.

83. Ve bir ZAMAN, İsrailoğulları’ndan "Allah’tan başkasına kul olmayacaksınız; anne ve babaya ve en yakınlara (akrabalara) ve yetimlere ve yoksullara iyi davranacak/iyilik edeceksiniz, insanlara güzel sözler söyleyeceksiniz ve namazı gereği gibi kılacaksınız ve zekatı (çalışıp üreterek) vereceksiniz" diye söz almıştık. Bundan sonra pek azı hariç, yüz çevirerek sözlerinden döndüler.

84. Hani o zaman; "Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız" diye de, kesin söz almıştık. Sonra bunu böylece kabul etmişlerdi. Kendiniz de buna hâlâ şahitlik etmektesiniz.

85. Buna rağmen siz, birbirinizi öldüren ve içinizden bir kesime karşı kötülük ve zulümde yardımlaşarak birleşiyorsunuz. Haram olduğu halde insanları yurtlarından çıkarıp, esir düştüklerinde ise salıvermek için, onlardan fidye alıyorsunuz. Yoksa siz Kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden kim bunu yaparsa onun cezası, dünya hayatında rezillikten ibarettir. Kıyamet gününde de onlar azabın en şiddetlisine uğratılır. Çünkü Allah sizin yaptıklarınızdan habersiz değildir.

86. Işte onlar, ahireti verip dünya hayatını satın alan kimselerdir. Artık bunlardan azap hiç hafifletilmez. Onlara yardım da edilmez.

87. Andolsun, musa’ya Kitabı verdik. Ondan sonra birbiri ardınca peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya mucizeler verdik. Onu Ruhu’lKudüs (Cebrail) ile destekledik. Sizin atalarınıza her ne zaman bir peygamber, hoşlarına gitmeyen bir şey getirdiğinde, kibirlenip (onların) bir kısmını yalanlayıp, bir kısmını da öldürmediler mi?

88. Ama onlar (atalarınız) "Kalplerimiz muhafazalı" dediler. Hayır, öyle değil! Allah onları zulümleri sebebiyle lânetledi (azarladı, kovdu). Onlardan pek azı iman etti.

89. Ve ne zaman kendilerine, yanlarındakini tasdik eden bir kitap gelince onu inkâr ettiler. Oysa daha önce (bu kitabı getirecek peygamber ile) inkârcılara (Arap müşriklerine) karşı, fetih için yardım istiyorlardı. Nihayet, tanıyıp bildikleri (bu peygamber), kendilerine gelince onu inkâr ettiler. Allah’ın lâneti inkârcıların üzerine olsun!

90. Kendilerini ne kötü bir şey karşılığında sattılar! Allah’ın indirdiğini inkâr ederek… Allah’ın indirdiğini çekemediler/kıskandılar; O’nun lütfundan dilediği (rasûl seçtiği) kullarına!.. Bu yüzden gazap üstüne gazaba uğradılar. İnkâr edenlere alçaltıcı bir azap da vardır.

91. Onlara; "Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) iman edin" denilince; "Biz sadece bize (daha önce) indirilene inanırız" deyip, ondan sonra geleni (Kur’an’ı) inkâr ettiler. Halbuki o, ellerinde bulunanı tasdik eden hak bir kitaptır. (Onlara) de ki "Eğer (madem atalarınız) inanan kimselerdi; daha önce niçin Allah’ın peygamberlerini öldürüyorlardı?"

92. Andolsun, musa (peygamberlik belgeleri olan), açık deliller/mucizeler ile gelmişti de arkasından atalarınız, nefislerinize zulmederek buzağıyı ilah/tanrı edinmişlerdi.

93. Biz o zaman, Tur Dağı’nı tepelerine dikerek onlardan kesin söz almıştık; "Size verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın ve ona kulak verin" demiştik. Onlar; "Dinledik ve karşı geliyoruz" demişlerdi. İnkârları yüzünden buzağı sevgisi onların kalplerine işlemişti. Onlara de ki "İmanınızın; size emrettiği şey ne kötüdür, eğer inanan kimselerseniz!"

94. De ki "Eğer (iddia ettiğiniz gibi), Allah katındaki ahiret yurdu (cennet), diğer insanlar için değil de yalnız sizin ise ve eğer doğru söyleyenler iseniz; haydi (o zaman) ölümü temenni edin/ölmeyi isteyin!"

95. Fakat, kendi elleriyle önceden yaptıkları işler yüzünden, ölümü hiçbir zaman temenni etmezler/ölmeyi istemezler. Allah zalimleri hakkıyla bilendir.

96. Andolsun, sen onların yaşamaya bütün insanlardan, hatta, Allah’a ortak koşanlardan bile düşkün olduklarını görürsün. Onların her biri, bin yıl yaşamak ister. Halbuki uzun yaşamak onları azaptan kurtaracak değildir. Allah onların bütün yaptıklarını görür.

97. (ey peygamber, onlara) de ki "Her kim Cebrail’e düşman ise bilsin ki o, Allah’ın izniyle Kur’an’ı; önceki kitapları tasdik edici/doğrulayıcı, müminler için de bir hidayet (doğru hayat) rehberi ve müjdeleyici olarak senin kalbine indirmiştir."

98. Her kim Allah’a; meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşmanlık yaparsa bilsin ki, Allah da inkâr edenlerin karşısındadır.

99. Andolsun, biz sana apaçık ayetler indirdik. Bunları ancak fasıklar (yoldan sapmışlar) inkâr eder.

100. Onlar ne zaman bir antlaşma yaptılarsa, içlerinden birtakımı o antlaşmayı bozmadı mı? Zaten onların birçoğu iman etmiyor.

101. Onlara Allah katından, yanlarındakini tasdik edici bir peygamber geldiği zaman; kendilerine kitap verilenlerden bir grup Allah’ın kitabını, hiçbir şey bilmiyorlar gibi kaldırıp arkalarına attılar.

102. seytanlarin Suleyman’in hukumdarligi hakkinda soylediklerine uydular. Oysa Suleyman kafir degildi, ama insanlara sihri ogreten seytanlar kafir olmuslardi. Babil’de, melek denilen Harut ve Marut’a bir sey indirilmemisti. Bu ikisi «Biz sadece imtihan ediyoruz, sakin inkar etme» demedikce kimseye bir sey ogretmezlerdi. Halbuki bu ikisinden, koca ile karisinin arasini ayiracak seyler ogreniyorlardi. Oysa Allah’in izni olmadikca onlar kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine zarar verecek, faydali olmayacak seyler ogreniyorlardi. And olsun ki, onu satin alanin ahiretten bir nasibi olmadigini biliyorlardi. Kendilerini karsiliginda sattiklari seyin ne kotu oludugunu keske bilselerdi!

103. Eğer onlar iman edip, Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınmış olsalardı, Allah katında kazanacakları sevap, kendileri için daha hayırlı olacaktı. Ne olurdu bilselerdi!..

104. Ey iman EDENLER! (Peygamber’e) "Ra’ina" (bizi dinle) demeyin; "Unzurna" (bize karşı tahammüllü ol) demeyi tercih edin ve (ona) kulak verin. Kâfirler için çok acıklı bir azap vardır.

105. (ey iman edenler!) Ne kitap ehlinden inkâr edenler ve ne de Allah’a ortak koşanlar, Rabbinizden size bir hayır/iyilik gelmesini isterler. Oysa Allah, rahmetini (vahyini) dilediğine (Rasûllerine) tahsis eder. Allah büyük lütuf sahibidir.

106. Biz yürürlükten kaldırdığımız veya unutturduğumuz, herhangi bir mesajı (hükmü, ayeti, geçmiş kitapları), mutlaka (öncekini daha detaylı, geniş geniş açıklayan), bir kısmını daha hayırlısı/iyisi ile veya bir kısmını misli ile/bir benzeri ile (örneği, kopyası olan Kur’an nüshasıyla) neshederiz/değiştiririz/yenileriz. Allah’ın gücünün herşeye hakkıyla yettiğini bilmez misin?

107. Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Sizin için Allah’tan başka ne bir veli/dost, ne de bir yardımcı vardır.

108. Yoksa, daha önce Musa’nın sorguya çekildiği gibi, siz de peygamberinizi sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Her kim imanı küfre değişirse, o artık doğru yoldan sapmış olur.

109. Kitap ehlinden birçoğu hak kendilerine belirdikten sonra dahi, içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi, imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler. Siz şimdilik, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedin/geçin, sinirlenmeyin. Şüphesiz Allah gücü herşeye hakkıyla yetendir.

110. Namazı gereği gibi kılın, Zekatı (çalışıp üreterek) verin. Kendiniz için her ne iyilik önceden gönderirseniz, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görür.

111. (onlar) bir de; "Yahudi ve Hristiyanlardan başkası Cennete girmeyecek" dediler. Bu onların kuruntuları! De ki "Eğer doğru söyleyenler iseniz (iddianızı ispat edecek) delilinizi getirin."

112. Evet, gerçekten her kim tüm benliğini Allah’a teslim eder ve iyilik yapanlardan olursa Rabbi katında ödülünü görecektir. Ve böyleleri ne korkacak, ne de üzüleceklerdir.

113. Yahudiler; "Hristiyanlar bir temel üzerinde değiller" dediler. Hristiyanlar da; "Yahudiler bir temel üzerinde değiller" dediler. Oysa hepsi Kitabı okuyorlar. (Kitabı) bilmeyenler de tıpkı bunların söyledikleri gibi demişti. Artık onların aralarında uyuşamadıkları davada, hükmü Allah verecektir.

114. Allah’ın mescitlerinde O’nun adının anılmasını yasak eden ve onların yıkılması için çalışan kimseden daha zalim kim olabilir? Onlar oralara, ancak korka korka saygı ile girmeliler. Onlar için dünyada rezillik vardır ve onlar için ahirette de büyük bir azap vardır.

115. Doğu da Batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nerede yönelirseniz yönelin, Allah’ın veçhi/rızası açısından farketmez. Şüphesiz Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.

116. "Allah çocuk edindi" dediler. O, bundan (böyle bir iddiadan) uzaktır! Doğrusu, göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Hepsi O’na boyun eğerler.

117. Gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi, ona sadece "ol" der, o da hemen oluşmaya başlar.

118. (yalniz) bilmeyen(o cahil)ler; "Allah bizimle konuşsa ya da bize (mucizevi) bir işâret gösterse ya!" derler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişti. Onların kalpleri (anlayışları) birbirine benziyor. Biz ayetleri/işâretleri, şüphesiz inanmak isteyen bir toplum için açıkladık.

119. (Ey Muhammed) şüphesiz Biz seni hak ile; müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemlik olanlardan sorumlu tutulacak değilsin.

120. Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudi(yim diyen)ler ve ne de Hristiyanlar (Hristiyanım diyenler), senden asla razı olmuyorlar. De ki "Allah’ın yolu, şüphesiz kesin doğru yoldur." Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki; Allah’tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.

121. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler var ya; ancak onlar onu gereği gibi/(Allah’ın öğrettiği şekilde) okurlar. Ve işte yine onlardır ona (Kitab’a) gerçekten inananlar! Onu inkâr edenlere (görmezlikten gelenlere) gelince; işte onlar, zararda olanların/kaybedenlerin ta kendileridir.

122. Ey israiloğullari! Size lütfettiğim o nimetleri hatırlayın ve (bir zamanlar) sizin diğer kavimlere üstün gelmenizi sağladığım o günleri de!..

123. Hiçbir kimsenin diğerine bir yararının olmayacağı, hiçbirinden fidye kabul edilmeyeceği, şefaatin fayda etmeyeceği ve hiç kimseye yardım edilmeyeceği bir günü(n gelip çatacağını) aklınızdan çıkarmayın.

124. Bir zaman Rabbi İbrahim’i(n gerçeğini), birtakım emirlerle açığa çıkarmış, İbrahim onların (emirlerin) hepsini yerine getirmiş de, Rabbi şöyle buyurmuştu "Ben seni insanlara önder/lider yapacağım". İbrahim de; "Soyumdan da (önderler yap ya Rabbi!) demişti. Bunun üzerine Rabbi; "Benim ahdim (verdiğim söz) zalimleri kapsamaz" demişti.

125. Hani, biz Kâbe’yi insanlar için toplanabilecekleri ve güvenli bir yer kılmıştık. Siz de Makamı İbrahim’den kendiniz için, bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik "Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rüku ve secde edenler için Evi (Kâbeyi) tertemiz tutun."

126. Hani ibrahim; "Rabbim! Bu şehri güvenli bir şehir kıl. Halkından Allah’a ve ahiret gününe iman edenleri, her türlü ürünle rızıklandır" demişti. Allah da; "Inkâr edeni bile az bir süre, (bu geçici kısa hayatta) rızıklandırır, sonra onu cehennem azabına girmek zorunda bırakırım. Ne kötü varılacak yerdir orası!" demişti.

127. Hani ibrahim, İsmail ile birlikte (Allah’a ibadet için yapılan) Ev’in (Kâbe’nin), temellerini yükseltiyor; "Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz Sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin" diyorlardı.

128. "rabbimiz! bizi Sana teslim olmuş kimseler kıl! Soyumuzdan da Sana teslim olmuş bir toplum kıl! Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster/öğret. Tövbemizi kabul et. Şüphesiz Sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın."

129. "rabbimiz! içlerinden onlara bir elçi gönder; onlara ayetlerini okusun, onları Kitap ve Hikmet/Bilim ile (eğitim öğretime tabi tutarak) onları geliştirsin ve onları(n başlarına gelebilecek) her türlü kötülüğe karşı uyarsın. Şüphesiz Sen, mutlak güç sahibisin, doğru hüküm/karar verensin."

130. Kendini bilmeyenden başka, İbrahim’in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, Biz İbrahim’i bu dünyada seçkin kıldık. Şüphesiz o, ahirette de iyilerdendir.

131. Rabbi ona "Teslim ol" dediğinde; "Alemlerin Rabbine teslim oldum" demişti.

132. Ibrahim bunu kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakup ta öyle "Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçti. Siz de ancak müslümanlar olarak ölün" dedi.

133. Yoksa siz Yakub’un ölüm döşeğinde iken çocuklarına; "Benden sonra kime kul olacaksınız?" dediği, onların da; "Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahı olan Tek Bir İlah’a kul oluruz; bizler O’na boyun eğmiş müslümanlarız" dedikleri zaman, orada hazır mı bulunuyordunuz?

134. Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.

135. (yahudiler) "yahudi olun" ve (Hristiyanlar da) "Hristiyan olun ki doğru yolu bulasınız" dediler. De ki "Hayır, hakka yönelen İbrahim’in dinine uyarız. O, Allah’a; ortak koşanlardan/put oluşturanlardan değildi."

136. (onlara) deyin ki "Biz Allah’a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına indirilene; Musa ve İsa’ya verilen ile bütün diğer peygamberlere, Rablerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O’na teslim olmuş kimseleriz."

137. Eğer onlar böyle sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse, gerçekten doğru yolu (hayat tarzını) bulmuş olurlar; yüz çevirirlerse, onlar elbette derin bir ayrılığa düşmüş olurlar. Allah onlara karşı seni koruyacaktır. O hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

138. "işte budur Allah’ın boyası/sistemi! Boyası/sistemi, Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir? Biz yalnız O’na kul oluruz" (deyin).

139. De ki "Allah bizim de Rabbimiz sizin de Rabbiniz iken, O’nun hakkında bizimle tartışıyor musunuz? Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size âittir. Biz O’na gönülden bağlananlarız. "

140. Yoksa siz "İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakub ile Yakuboğulları da Yahudi, ya da Hristiyan idiler" mi diyorsunuz? De ki "Sizler mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?" Kendisine Allah tarafından ulaşan bir gerçeği gizleyenden daha zalim kimdir? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.

141. Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.

142. Birtakim bilgisiz insanlar "Onları yönelmekte oldukları kıbleden çeviren nedir?" diyecekler. De ki "Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Allah (yola gelmeyi) dileyen kimseyi doğru yola iletir."

143. Sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Rasûl de size bir şahit (ve örnek) olsun. Böylece siz, vasat (hayırlı, yararlı ve merkezde) bir toplum olun! Her ne kadar, Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerden (Rasûllerden) başkasına ağır gelse de Biz, yönelmekte olduğun yönü ancak; Rasûl’e uyanlarla uymayanları açığa çıkaralım diye, kıble yaptık. Allah imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.

144. (Ey Muhammed!) Biz senin çok defa/sık sık, yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz. (Merak etme) elbette seni hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. (Bundan böyle), yüzünü Mescidi Haram (Kâbe) yönüne çevir. Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü hep onun (Kâbe) yönüne çevirin. Şüphesiz kendilerine kitap verilenler, bunun Rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu elbette bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir.

145. Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü ayeti getirsen de, onlar yine senin kıblene uymuyorlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine/yönüne/yoluna da uymazlar. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve keyiflerine (boş hayâl ve hedeflerine) uyacak olursan, o takdirde sen de mutlaka zalimlerden olursun.

146. Şüphesiz kendilerine kitap verdiğimiz halkların bilginleri; onu (Peygamberi), oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyleyken içlerinden bazısı bile bile hakkı/gerçeği gizlerler.

147. Hak/gerçek (ancak) Rabbindendir. Artık sakın şüpheye düşenlerden olma!

148. Herkesin yöneldiği/hedeflediği bir yön/bir hedef vardır. Haydi hep hayırlara koşun, (hayırlarda) yarışın! Nerede olursanız olun, Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz Allah’ın gücü herşeye hakkıyla yeter.

149. Nereden yola çıkarsan çık, (namazda) Mescidi Haram’a (Kâbe’ye) doğru dur/dön. Bu elbette Rabbinden gelen bir gerçektir/haktır. Allah sizin yaptıklarınızdan asla habersiz değildir.

150. Ve yine nereden yola çıkarsan çık, (namazda) Mescidi Haram’a (Kâbe’ye) doğru dur/dön. Ve siz (ey müminler), nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa (Kâbe’ye) çevirin ki, insanların elinde (size karşı kullanacakları) bir delil olmasın. Onlardan zalimler yine de yapacaklarını yaparlar! Öyleyse zalimlerden korkmayın, Benden korkun! Ta ki size (olan) nimetlerimi tamamlayayım. Umulur ki, böylece doğru yolu bulursunuz.

151. Size kendi içinizden bir Rasûl gönderdi; size ayetlerini okuyor, sizi (başınıza gelebilecek) her türlü kötülüğe karşı uyarıyor, ve sizi; Kitap ve Hikmet ile (problem çözme bilimi ve bilimsel gerçeklerle), bilmediklerinizi öğreterek geliştiriyor.

152. Öyleyse yalnız Beni zikredin (ne emrettiğimi hatırlayın) ki, Ben de sizi (af ve bağışlama ile) zikredeyim/hatırlayayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin.

153. Ey iman EDENLER! Sabrederek ve salâtı ikâme ederek/namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki, Allah sabredenlerle/direnenlerle beraberdir.

154. Allah yolunda öldürülenlere; "Ölüler (nimetlerden istifade edemeyenler)" demeyin. Hayır, onlar diridirler (cennette nimetlerden istifâde ederler). Ancak siz bunu bilemezsiniz.

155. Sizi biraz korkudan, açlıktan, (biraz da) mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile kesinlikle açığa çıkarırız. Sabredenleri müjdele!

156. Onlar (o iman edenler) ki, kendilerine bir musibet geldiği zaman "Mutlaka biz, Allah’a aitiz/Allah’tan geldik ve şüphesiz biz, O’nun huzuruna döneceğiz" derler.

157. Işte onlara (o müminlere) Rablerinden bağışlanmalar ve rahmet vardır ve onlar, doğru yolu (doğru hayat tarzını) bulanların ta kendileridir.

158. Safa ile Merve, Allah’ın (dininin) sembollerindendir. Onun için her kim Beyt’i hacceder veyahut umre yaparsa, bu ikisini tavaf etmesinde ona günah yoktur. Kim kendiliğinden bir hayır işlerse, şüphesiz Allah; onu çok iyi bilir, karşılığını verir.

159. Biz insanlara kitapta açıkladıktan sonra, her şeyi açık açık anlatan ve en doğru yola ileten indirdiğimiz ayetleri gizleyenler varya, işte onlar Allah’ın lanet ettiği kimselerdir. Ayrıca lanet edebilenler de onlara lanet ederler.

160. Ancak tövbe edenler, durumlarını (kendilerini/kişiliklerini) düzeltenler ve (gerçeği) açıklayanlar müstesnâdır ki; işte Ben, onların tövbelerini kabul ederim. Ben tövbeleri çok kabul eden ve çok merhamet edenim.

161. Muhakkak kâfir olup da (tövbe etmeden) kâfir olarak ölenlere, işte onlara Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti vardır.

162. Orada ebedi kalacaklar; azapları hafifletilmeyecek ve onlara bakılmayacak da!

163. Ilahiniz bir TEK İLAH(Allah)’TIR! O’ndan başka İlah yoktur. Rahman’dır (iyiliği sonsuzdur), Rahim’dir (ikramı bol olandır).

164. Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında; gece ile gündüzün birbirini takip edişinde, insanlara menfaat veren şeyle akıp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de onunla ölü toprağı diriltip orada her türlü/her çeşit mahlukatı/canlıyı yaymasında, rüzgarları evirip çevirmesinde ve gökle yer arasında emre hazır bekleyen bulutta, akıllarını çalıştıran bir toplum için deliller vardır.

165. Insanlardan kimileri vardır ki, (Allah’a ulaşmak için Allah’tan başka aracılar edinerek) Allah’a ortaklar koşarlar ve onları, Allah’ı sever gibi (hatta daha çok) severler. İman edenler ise, en çok Allah’ı severler. Eğer zulmedenler azabı gördükleri zaman, bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu görmüş olsalardı! Şüphesiz ki, Allah’ın azabı çok şiddetlidir.

166. O zaman, kendilerine uyulanlar o gün azabı görünce, kendilerine uyanlardan uzaklaşacaklar, aralarındaki bütün bağlar kopacaktır.

167. Uyanlar şöyle derler "Bizim için, bir dönüş olsa da bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşsaydık!" Böylece Allah; onlara, bütün yaptıklarını pişmanlıklar olarak gösterir. Ve onlar cehennemden çıkacak da değillerdir.

168. Ey insanlar, yeryüzündeki şeylerin helâl ve temiz olanlarından yiyin. Şeytanın (ve ona uyanların) adımlarını izlemeyin. Çünkü o, sizin için apaçık saldırgan bir düşmandır.

169. O (şeytan) size ancak kötülüğü ve fahşayı/hayasızlığı ve bilmediğiniz şeyleri, Allah’a karşı söylemenizi/iftira etmenizi emreder (fısıldar).

170. Onlara "Allah’ın indirdiğine uyun" denildiği zaman; "Hayır biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız" derler. Peki ya ataları, akıllarını işletmeyen ve doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı, (onlara uyacaklar)?

171. Kâfirlerin hali, bağırıp çağırmadan başka bir şey duymayan, hayvanlara haykıran o kimsenin (çobanın) hali gibidir. Onlar (o kâfirler) sağırlar, dilsizler ve körler gibidirler. Artık onlar anlamak istemiyorlar.

172. Ey iman edenler, size rızık olarak verdiklerimin temizlerinden yiyin. Allah’a şükredin, eğer yalnız O’na kul iseniz!..

173. Allah size ancak ölüyü, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası (putları) adına kesileni haram etmişti. Ama kim mecbur olur da istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Şüphesiz Allah; çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

174. Allah’ın kitap’tan indirdiği şeyleri gizleyip de, onunla az bir değeri/dünyalığı satın alanlar var ya, işte onlar karınlarına ancak ateş dolduruyorlar. Allah kıyamet gününde onlarla konuşmaz ve onları temize çıkarmaz. Onlar için çok acıklı bir azap vardır.

175. Işte bunlar hidayeti verip sapıklığı, bağışlanmayı verip azabı satın alanlardır. Onlar ateşe karşı ne kadar da dayanıklıdırlar(!)

176. Bu da Allah’ın, Kitabı hak olarak indirmiş olması sebebiyledir. Kitap konusunda anlaşmazlığa düşenler ise derin bir ayrılık içindedirler.

177. Iyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik; "Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen onu yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyene ve (yönetimizinde olan ve özgürlükleri için) esirlere verenlerin; namazı gereği gibi kılan, zekatı (çalışıp üreterek) veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır (asıl iyilik)." İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.

178. Ey iman EDENLER! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hür, köle/esir ve kadın olması fark etmez!.. Ancak öldüren kimse, kardeşi (öldürülenin varisi, velisi) tarafından affedilirse, örfe uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra haddi aşana çok acıklı bir azap vardır.

179. Ey akıl sahipleri! Kısası uygulamada sizin için hayat vardır. Umurlur ki (suç işlemeyerek) korunursunuz.

180. Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa; anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda o vasiyette bulunması; Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir hak olaraksize farz kılındı.

181. Her kim işittikten sonra vasiyeti değiştirirse, günahı ancak onu değiştirenlerin boynunadır. Şüphesiz Allah; hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

182. Vasiyet edenin hataya meyletmesinden ve günaha girmesinden korkan bir kimse, (tarafların) aralarını düzeltirse ona hiçbir günah yoktur. Şüphesiz Allah; çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

183. Ey iman EDENLER! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.

184. Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksula yedirerek fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.

185. (o sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi; doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak, Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık istiyor, zorluk istemiyor. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık, Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.

186. Kullarim beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten Ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince (Benden isteyince), dua edenin duasına (isteğine) cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için Benim davetime uysunlar, Bana iman etsinler.

187. Oruç gecesinde eşlerinize yaklaşmak size helal kılındı. Onlar size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz. Allah kendinizi aldatmakta olabileceğinizi bildiği için tövbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için izin vereceği şeyi dileyin. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (yani tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun/tamamlayın. Bununla birlikte, siz mescitlerde itikafta iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşmayın. (Allah’ın sınırları/önerileri, insanların yararınadır). Allah’ın önerilerine karşı gelmekten sakınmanız için, ayetlerini insanlara böylece açıklar.

188. Aranizda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını, bile bile günaha girerek yemek için, onları hakimlere vermeyin.

189. Sana hilal(şekil)leri(nden) soruyorlar. De ki "Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir. İyilik, evlere arkalarından (pencerelerinden) girmeniz değildir. Ama iyi davranış takva sahibi (Allah’a karşı gelmekten sakınan) insanın davranışıdır. Evlere kapılarından girin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.

190. Sizinle savaşanlara karşı, siz de, Allah savaşmanıza izin verdiği için savaşabilirsiniz. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.

191. Onları (size karşı savaş açanları sizinle savaş halinde iken) nerede yakalarsanız/bulursanız etkisiz hale getirin. Sizi çıkardıkları yerden (Mekke’den) siz de onları çıkarın. Fitne (insan hakları ihlalleri), adamı öldürmekten daha çok eziyet verir. Yalnız Mescidi Haram yanında, onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa, (siz de savaşıp) onları etkisiz hale getirin. Kâfirlerin cezası böyledir.

192. Eğer onlar (savaştan ve küfürden) vazgeçerlerse, (şunu iyi bilin ki) Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

193. Fitne/zulüm/şirk (insan hakları ihlalleri) kalkıncaya ve din (insan hak ve özgürlükleri gereğince, saldırganlara ne yapılacağını ifade eden hukuk düzeni) Allah’ın önerdiği şekilde oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer (sizinle savaşa) son verirlerse, zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.

194. Haram ay haram aya karşılıktır. Hürmetler (saygı gösterilmesi gereken şeyler) karşılıklıdır. Kim size saldırırsa, size saldırmasına karşılık siz de ona karşı kendinizi savunun. Allah’tan korkun ve bilin ki, Allah takva sahipleri ile beraberdir.

195. Allah yolunda harcayın (harcayabilmek için üretimi artırın). Kendinizi, (kültürel, siyasi, iktisadi, askeri pasiflikle) tehlikeye atmayın. İyilik edin, şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.

196. Hacci ve Umreyi Allah için tamamlayın! Eğer (hac ve umre için) engellenirseniz, gücünüzün yeteceği bir kurban yollayın. Kurban yerine erişinceye kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden kim hasta veya başından rahatsız olursa, ona oruçtan yahut sadakadan veyahut kurbandan fidye vardır. (Hac ve umre için) bir engel kalmadığı zaman; hacdan önce umre yapacak kimse, gücünün yettiği cinsten bir kurban kessin! Kim de buna imkan bulamaz/güç yetiremezse; hacta üç, döndüğü zaman da yedi gün oruç tutar. Bunlar tam on gündür. Bu, ailesi Mescidi Haram’da ikâmet etmeyen içindir. Allah’tan korkun! Bilin ki Allah’ın azabı şiddetlidir.i Haram’da oturmayan kimseler içindir. Allah’tan sakının ve Allah’ın cezasının şiddetli olacağını bilin.

197. Hac (ayları) bilinen/belli aylardadır. Kim bunlarda/bu aylarda, hacca başlarsa/hac yapmayı kararlaştırırsa; hacda kadına yaklaşmak, günah işlemek ve tartışmak yoktur. Hayırdan ne yaparsanız, Allah onu bilir. Azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takvâdır. Ey akıl sahipleri, Benden korkun!

198. (hacda) rabbinizden bir lütuf istemenizde/ticaret yapmanızda size bir günah yoktur. Arafat’tan ayrılıp (Müzdelife’ye) akın ettiğinizde, Allah’ı Meş’arı Haram’ın yanında zikredin/bolca anın. Şüphesiz bundan önce sapıklardan idiniz.

199. Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin. Allah’tan mağfiret/bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah; çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

200. Hac ibadetlerinizi bitirdiğiniz zaman Allah’ı zikredin, tıpkı; atalarınızı zikrettiğiniz gibi hatta daha çok zikredin. İnsanlardan kimileri; "Rabbimiz, bize dünyada ver" der, onun ahirette nasibi yoktur.

201. Onlardan kimi de "Rabbimiz, bize dünyada da iyilik, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru" der.

202. Işte onların kazandıklarından nasibi vardır. Allah’ın hesabı çok hızlıdır.

203. Allah’ı sayılı günlerde zikredin. Kim iki günde acele ederse onda günah kalmaz. Kim de geri kalırsa, Allah’tan korkan için onda da günah kalmaz. Bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.

204. Insanlardan öyleleri vardır ki, (konuştuğu zaman) dünya hayatına dair sözü, senin hoşuna gider ve (Allah’a) en yaman düşman olduğu halde; kalbindekine (sözünün özüne uyduğuna) Allah’ı şahit tutar.

205. Iş başına geçtiği zaman orada fesat/terör (karışıklık) çıkarmak; ekini (ekonomiyi) ve nesli (her türlü canlıyı) helak etmek/yok etmek için yeryüzünde koşar durur. Allah ise bozgunculuğu/fesadı/terörü hiç sevmez...

206. Ona "Allah’tan kork" denildiği zaman, gururu onu daha da günaha sürükler. Artık böylesinin hakkından cehennem gelir. O ne kötü yataktır!

207. Insanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için çalışır. Allah kullarına çok şefkatlidir.

208. Ey iman EDENLER! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size saldırgan bir düşmandır.

209. Size apaçık deliller geldikten sonra, eğer yine de yan çizerseniz, bilin ki Allah; gerçekten mutlak güç sahibidir, doğru hüküm/karar verendir.

210. Onlar, bulut gölgeleri içinde Allah’ın (azabının) ve meleklerin kendilerine gelmesini ve işin bitirilmesini mi bekliyorlar?! Halbuki bütün işler sonunda Allah’a döndürülür.

211. Israiloğullarina sor, Biz onlara nice açık ayetler/mucizeler/nimetler verdik. Kendisine (ayetler/nimetler) geldikten sonra, kim Allah’ın nimetini/ayetini değiştirirse, (bilsin ki) şüphesiz Allah cezası pek çetin olandır.

212. Dünya hayatı inkâr edenlere süslü göründü. Onlar iman edenlerle alay etmektedirler. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar ise, kıyamet günü bunların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızık yaratır.

213. Insanlar tek bir toplumdu. Allah müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapların içinde, insan hak ve özgürlüklerini bildirdi. Kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra o konuda ancak; kitap verilenler, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah, (peygamberine) bildirdiklerine iman edenleri, kendi izniyle, onların tartışıp durduğu gerçeklere ulaştırdı. Allah yola gelmek isteyeni doğru yola ulaştırır.

214. Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber inananlar; "Allah’ın yardımı ne zaman?" diyecek kadar; darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır.

215. Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki "Hayır olarak ne harcarsanız o; ana baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız gerçekten Allah onu hakkıyla bilir."

216. Savaş hoşunuza gitmediği halde (saldırganlara karşı), size farz kılındı/izin verildi. Bazen Allah’ın bildirdiği bir şey, sizin için hayırlı iken siz onu hoş görmüyorsunuz. Bazen Allah’ın bildirdiği bir şey, sizin için kötü iken siz onu seviyorsunuz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

217. Sana haram ayda savaşmayı soruyorlar. De ki "O ayda savaş büyük bir günahtır/suçtur. Allah yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek, Mescidi Haram’ın ziyaretine engel olmak ve halkını oradan çıkarmak, Allah katında daha büyük suçtur/günahtır. Fitne (insan hakları ihlalleri), adamı öldürmekten daha ağırdır/eziyetlidir. Onlar güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. Sizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, işte onların bütün yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır.

218. Iman edenler, hicret edenler, Allah izin verdiği için (saldırganlara karşı) cihat edenler şüphesiz bunlar Allah’ın rahmetini umarlar. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

219. Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki "Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için, (sizin bilmediğiniz görünmeyen bazı) yararlar vardır. Ama kötülükleri yararlarından daha büyüktür." YİNE sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki "İhtiyaçtan fazlasını!" Allah size ayetleri böyle açıklıyor, umulur ki düşünürsünüz.

220. Dünya ve ahiret hakkında düşünesiniz, diye böyle yapıyor. BİR DE sana yetimleri soruyorlar. De ki "Onların durumlarını düzeltmek hayırlıdır. Eğer onlara karışır(birlikte yaşar)sanız (sakıncası yok). (Onlar da) sizin kardeşlerinizdir. Allah bozguncuyu yapıcı olandan ayırır. Allah dileseydi sizi zora sokardı. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, doğru hüküm/karar verendir.

221. Iman etmedikleri sürece, Allah’a ortak koşan kadınlarla evlenmeyin. Allah’a ortak koşan kadın hoşunuza gitse de; mümin bir yabancı kadın, Allah’a ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır. İman etmedikleri sürece Allah’a ortak koşan erkeklerle, kadınları evlendirmeyin. Allah’a ortak koşan hür erkek hoşunuza gitse de; iman eden bir köle (savaş esiri olduktan sonra iman etmiş adam), Allah’a ortak koşan bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar, Allah ise izniyle cennete ve bağışlanmaya çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar ki, öğüt alıp düşünsünler.

222. Sana, kadınların hayzından/aybaşı halinden sorarlar. De ki "O bir ezâdır/rahatsızlıktır. Onun için, hayızda/aybaşı halinde kadınlardan ayrı durun, temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın! İyice temizlendiklerinde, Allah’ın size helâl/serbest kıldığı yerden onlara yaklaşın. Gerçekten Allah çokça tövbe edenleri/günahtan dönenleri sever ve çokça temizlenenleri (kendini geliştirenleri) de sever.

223. Kadınlarınız sizin için çocuk ekilen bir tarla gibidir. O halde tarlanıza, istediğiniz şekilde (sevgiyle/merhametle) yaklaşın ve kendi(geleceği)niz için (iyilikler) takdim edin (gönderin). Allah’a karşı gelmekten sakının. Ve bilin ki, siz mutlaka O’nun huzuruna varacaksınız (ve O da size yaptıklarınızın karşılığını verecektir). Müminleri müjdele!

224. (akrabaya ve de hiçkimseye) iyilik etmemek, takvaya sarılmamak (Allah’ın sınırlarına saygı göstermemek), insanların arasını düzeltmemek yolundaki yeminlerinize Allah’ı engel yapmayın. Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

225. Allah sizi kasıtsız yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz, fakat sizi kalplerinizin kazandığı/onayından geçen, (bilinçli yaptığınız) yeminlerden sorumlu tutar. Allah çok bağışlayandır, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verendir).

226. Eşlerine yaklaşmayacağına dair yemin edenler için dört ay bekleme süresi vardır. Eğer (bu süre içinde) dönerlerse (sorun yok), şüphesiz Allah; çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

227. Eğer, (yemin edenler yeminlerinden dönmeyip kadınlarını) boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar). Biliniz ki; Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

228. Boşanmiş kadınlar kendi kendilerine üç ay hali (hayız veya temizlik müddeti) beklerler. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri, onlara helal olmaz. (Bu kadınlar) eşleri ile bu süre içinde barışmak isterlerse, bu durumda onları geri almaya (eşleri) öncelik sahibidir. Kadınların yükümlülükleri kadar meşrû hakları vardır. Yalnız erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece, sorumluluk farkı vardır. Allah mutlak güç sahibidir, doğru hüküm/karar verendir.

229. (dönüş yapılabilecek) boşama iki defadır. Sonrası ya iyilikle geçinmek ya da güzellikle bırakmaktır. (Evlilikte) tarafların, Allah’ın belirlediği ölçüleri koruyamama endişeleri dışında kadınlara verdiklerinizden, (boşanma esnasında) bir şeyi geri almanız, sizin için helâl olmaz. Eğer onlar, Allah’ın belirlediği ölçüleri gözetmeyecekler diye endişe ederseniz, o zaman kadının (boşanmak için) bedel vermesinde ikisine de günah yoktur/serbestlik vardır. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın bunları/bu sınırları aşmayın. Allah’ın koyduğu sınırları kim aşarsa, onlar zalimlerin ta kendileridir.

230. Eğer erkek karısını (üçüncü kez boşama davası açarak) bir daha boşarsa; bundan sonra artık, bir başka kocayla nikâhlanmadıkça, ona helâl/serbest olmaz. (Son nikâhlandığı kocasıyla da anlaşamayıp), boşandığı takdirde onlar (kadın ile önceki kocası), Allah’ın koyduğu ölçüleri gözetebileceklerine inanıyorlarsa tekrar birbirlerine dönüp evlenmelerinde bir günah yoktur. İşte bunlar, Allah’ın bilen/anlayan bir toplum için, açıkladığı ölçüleridir/sınırlarıdır.

231. Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman, ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın. Haklarına tecavüz edip zarar vermek için onları tutmayın. Bunu kim yaparsa kendine zulmetmiş olur. Sakın Allah’ın ayetlerini eğlenceye almayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini, size öğüt vermek için indirdiği Kitabı ve Hikmeti (Kitap’tan çıkarılan problem çözme bilimini) hatırlayın. Allah’a karşı gelmekten sakının ve unutmayın ki Allah herşeyi hakkıyla bilendir.

232. Kadinlari boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman kendi aralarında örfe uygun olarak güzellikle anlaştıkları takdirde, (eski) eşleriyle (yeniden) evlenmelerine engel çıkarmayın. Bununla içinizden Allah’a ve ahiret gününe iman edenlere öğüt verilmektedir. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

233. Emzirmeyi tamamlamak isteyenler içinanneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği giyeceği, örfe uygun olarak babaya aittir. Hiçbir kimseye gücünün üstünde bir yük ve sorumluluk teklif edilmez/yüklenilmez.hiçbir anne ve hiçbir baba çocuğu sebebiyle zarara uğratılmasın. (Baba ölmüşse) mirasçı da aynı şeyle sorumludur. Eğer (anne ve baba) kendi aralarında danışıp anlaşarak (iki yıl dolmadan) çocuğu sütten kesmek isterlerse, onlara bir günah/sorumluluk yoktur. Allah’a karşı gelmekten sakının ve bilin ki; Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görendir.

234. Içinizden ölenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi kendilerine dört ay on gün (iddet) beklerler. Sürelerini bitirince, artık kendileri için meşru olanı yapmalarında, size bir günah yoktur. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

235. (vefat iddeti beklemekte olan) kadınlara, kendileri ile evlenmek istediğinizi, üstü kapalı olarak anlatmanızda veya bu isteğinizi içinizde saklamanızda, sizin için bir günah yoktur. Allah biliyor ki, siz onlara (bunu er geç mutlaka) söyleyeceksiniz. Meşru sözler söylemeniz dışında, sakın onlarla gizliden gizliye buluşma yönünde sözleşmeyin. Bekleme müddeti bitinceye kadar da nikah yapmaya kalkışmayın. Şunu da bilin ki Allah içinizden geçeni hakkıyla bilir. Onun için Allah’a karşı gelmekten sakının ve yine şunu da bilin ki; Allah gerçekten çok bağışlayandır, halimdir.

236. Kendilerine el sürmeden ya da mehir belirlemeden kadınları boşarsanız, size bir günah yoktur. (Bu durumda) zengin olanlar gücüne göre, yoksul olanlar da durumuna göre örfe uygun olarak onları faydalandırsın. Bu, iyi davrananlar üzerinde bir borçtur.

237. Eğer onlara mehir tespit eder de kendilerine el sürmeden boşarsanız tespit ettiğiniz mehrin yarısı onlarındır. Ancak kadının ya da nikah bağı elinde bulunanın vazgeçmesi başka! Bununla birlikte sizin vazgeçmeniz, takvaya (Allah’a karşı gelmekten sakınmaya) daha uygundur. Aranızda iyilik yapmayı da unutmayın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir.

238. Namazlara özen gösteriniz ve Orta Namaza da dikkat ediniz. Allah’a gönülden boyun eğerek namaza durun.

239. Eğer (bir tehlikeden) korkarsanız; namazı yaya/yürüyüş halinde iken veya binek üzerinde iken kılabilirsiniz! Güvenliğiniz sağlandığında ise Allah’ı; daha önce bilmediğiniz ve O’nun size öğrettiği biçimde anın!

240. Içinizden ölüp geriye dul eşler bırakan erkekler, eşleri için evden çıkarılmaksızın, bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler. Ama onlar (kendiliklerinden) çıkarlarsa, artık onların meşru biçimde kendileri ile ilgili olarak işlediklerinden dolayı size bir günah yoktur. Allah mutlak güç sahibidir, doğru hüküm/karar verendir.

241. Boşanmış kadınların, örfe göre geçimlerinin sağlanması (nafakaları) onların hakkıdır. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir borçtur.

242. Düşünesiniz diye Allah size ayetlerini böyle açıklamaktadır.

243. Binlerce kişi oldukları halde, ölüm korkusuyla yurtlarını terk edenleri görmedin mi? Allah onlara "ölün" dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah insanlara karşı lütuf ve ikram sahibidir. Ama insanların birçoğu şükretmiyorlar.

244. Allah izin verdiği için, size savaş açanlarla savaşın ve bilin ki şüphesiz Allah hakkıyla işitendir ve hakkıyla bilendir.

245. Kimdir Allah’a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o borcu (verdiklerini) kendisine kat kat ödesin. Allah dilediği kimseler için genişletip yayar, kısıp daraltır da! Ancak O’nun katına döndürüleceksiniz.

246. Musa’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenleri, neler yaptılar? Hani peygamberlerinden birine; "Bize bir hükümdar gönder de, Allah’ın izin verdiği şekilde savaşalım" demişlerdi. O; "Ya üzerinize savaş farz kılındığı halde, savaşmayacak olursanız?" demişti. Onlar; "Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz halde Allah yolunda niye savaşmayalım" diye cevap vermişlerdi. Ama onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah zalimleri hakkıyla bilendir.

247. Peygamberleri onlara; "Allah size Talut’u hükümdar olarak gönderdi" dedi. Onlar; "O bizim üzerimize nasıl hükümdar olabilir? Biz hükümdarlığa ondan daha lâyığız. Ona zenginlik de verilmemiştir" dediler. Peygamberleri şöyle dedi "Şüphesiz Allah, onu sizin üzerinize (hükümdar) seçti, onun bilgisini ve gücünü arttırdı." Allah mülkünü (çalışmakla elde edilemeyen şeyleri, yani; Peygamberlik ve Peygamberlere verilen Mucizeleri) dilediğine (insanların içinden seçtiği Rasûllere) verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.

248. Peygamberleri onlara şöyle dedi "Onun (Talut’un) hükümdarlığının alâmeti, size o sandığın gelmesidir. Onda Rabbinizden bahşedilmiş bir güven duygusu ve Musa ailesi ile Harun ailesinin, geriye bıraktığı(Tevrat levhaları)ndan vardır. Onu melekler taşıyıp getirecektir. Eğer inanmış kimselerseniz, bunda şüphesiz sizin için kesin bir delil vardır."

249. Talut, ordu ile hareket edince; "Şüphesiz Allah sizi(n gerçeğinizi) bir ırmakla açığa çıkaracaktır. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka!" dedi. İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler. Talut ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, (geride kalanlar) "Bugün bizim Calut’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok" dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler "Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah sabredenlerle beraberdir."

250. (talut’un askerleri) Calut ve askerleriyle karşı karşıya gelince şöyle dediler "Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et."

251. Derken, Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Davud, Calut’u öldürdü. Allah ona (Davud’a) hükümdarlık ve Hikmet (problemleri çözüme kavuşturma bilimini) verdi ve ona dilediğini öğretti. Eğer Alah’ın, insanların bir kısmıyla diğerlerini savması olmasaydı, yeryüzünde yaşam bozulurdu. Ancak Allah bütün alemlere karşı lütuf sahibidir.

252. Işte bunlar Allah’ın ayetleridir. Biz onları sana hak olarak okuyoruz. Şüphesiz sen, Allah tarafından gönderilmiş peygamberlerdensin.

253. Işte peygamberler! Biz, onlardan birine diğerinden farklı imkanlar verdik. İçlerinden, Allah’ın konuştukları da vardır. Bir kısmını da farklı kabiliyette yarattık. Meryem oğlu İsa’ya ise açık deliller verdik ve onu Ruhu’lKudüs (Cebrail) ile destekledik. Eğer Allah dileseydi (hür irade vermeseydi), bunların arkasından gelen(millet)ler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ayrılığa düştüler. Onlardan inananlar da vardı, inkâr edenler de. Yine Allah dileseydi (hür, özgür bırakmasaydı), birbirlerini öldürmezlerdi. Lakin Allah dilediğini yapar.

254. Ey iman EDENLER! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden, Allah’ın tavsiye ettiği şekilde harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.

255. Allah kendisinden başka hiçbir İlah olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki herşey, yerdeki herşey O’nundur. İzni olmaksızın, O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri (gözlerinin önünde olanı) ve arkalarındakileri (arkalarında olanı da) bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O; göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na zor gelmez. O yücedir, büyüktür.

256. Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde, kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

257. Allah iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Gerçekleri bildikleri halde gizleyenlerin velileri (yöneticileri) ise, tağuttur (din adamlarıdır). (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada sonsuz kalıcıdırlar.

258. Allah kendisine hükümdarlık verdi diye, (şımarıp böbürlenerek), Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim; "Benim Rabbim diriltir, öldürür" demiş, o da; "Ben de diriltir, öldürürüm" demişti. (Bunun üzerine) İbrahim; "Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir" deyince, kâfir şaşırıp kalır. Zaten Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

259. Yahut altı üstüne gelmiş, (ıpıssız duran) bir şehre uğrayan kimseyi görmedin mi? O; "Allah burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek?" demişti. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüzyıl ölü bıraktı, sonra diriltti ve ona sordu "Ne kadar (ölü) kaldın?" O; "Bir gün veya bir günden daha az kaldım" diye cevap verdi. Allah şöyle dedi "Hayır, yüz sene kaldın. Böyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak! (Böyle yapmamız) seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir. (Eşeğin) kemikler(in)e de bak, nasıl onları bir araya getiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?" Kendisine bütün bunlar apaçık belli olunca, şöyle dedi "Şimdi biliyorum ki; şüphesiz Allah’ın gücü herşeye hakkıyla yeter."

260. Hani ibrahim; "Ey Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. (Allah ona) "İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır (inandım) ancak kalbimin tatmin olması için" demişti. "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp, her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Sana uçarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah; mutlak güç sahibidir, doğru hüküm/karar verendir."

261. Mallarini; Allah’ın tavsiye ettiği şekilde harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başağında yüz tane bulunan tek tanenin durumu gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.

262. Mallarını Allah’ın tavsiye ettiği şekilde harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin Rableri katında ödülleri vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir.

263. Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah her bakımdan sınırsız zengindir, halimdir.

264. Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde, insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu; üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun, kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.

265. Allah’ın rızasını kazanmak arzusuyla ve kalben mutmain olarak, mallarını Allah’ın tavsiye ettiği şekilde harcayanların durumu, yüksekçe bir yerdeki güzel bir bahçenin durumu gibidir ki, bol yağmur alınca iki kat ürün verir. Bol yağmur almasa bile ona çiseleme yeter. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir.

266. Herhangi biriniz ister mi ki, içerisinde her türlü meyveye sahip bulunduğu, içinden ırmaklar akan, hurma ve üzüm ağaçlarından oluşan bir bahçesi olsun; himayeye muhtaç çocukları var iken, ihtiyarlık gelip kendisine çatsın; derken bağı ateşli (yıldırımlı) bir kasırga vursun da orası yanıversin? Allah düşünesiniz diye size âyetlerini böyle açıklıyor.

267. Ey iman EDENLER! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan, Allah’ın tavsiye ettiği şekilde harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız, bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki Allah; her bakımdan zengindir, övülmeye lâyıktır.

268. Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size çirkinliği ve hayasızlığı emreder. Allah ise size kendi katından mağfiret ve bol nimet vadediyor. Şüphesiz Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.

269. Allah hikmet’i (problemleri çözüme kavuşturma bilimini), dileyene (o uğurda çalışana/gereğini yapana) verir. Kim Hikmet’e (bilimsel gerçeklere) ulaşmışsa, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar.

270. Allah yolunda her ne harcar veya her ne adarsanız, şüphesiz Allah onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.

271. Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel! Fakat onları gizleyerek fakirlere verirseniz; bu sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmına da kefaret olur. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

272. Onları hidayete erdirmek sana ait değildir. Fakat Allah dileyeni (gereklerini yerine getireni) hidayete erdirir. Hayır olarak ne harcarsanız kendiniz içindir. Zaten siz ancak Allah’ın rızasını kazanmak için harcarsınız. Hayır olarak her ne harcarsanız hiç hakkınız yenmeden size tam karşılığı ödenir.

273. (sadakalar) kendilerini Allah yoluna (ilim ve tebliğe) adadığı için, yeryüzünde ticarete vakit ayırmayanlar içindir. İffetleri sebebiyle (isteyemeyip dilenmedikleri için), bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler. Siz hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir.

274. Mallarini gece gündüz; gizli ve açık Allah’ın tavsiye ettiği şekilde harcayanlar var ya, onların Rableri katında ödülleri vardır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir

275. Riba[] yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu onların; "Alışveriş de riba gibidir" demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alışverişi helal, ribayı haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüde uyarak) riba’dan vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah’a kalmıştır (dilerse Allah onu affeder.) Kim tekrar (riba’ya) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi kalacaklardır.

276. Allah riba malını mahveder, sadakaları ise artırır (bereketlendirir). Allah hiçbir günahkar nankörü sevmez.

277. Şüphesiz iman edip faydalı bir işi en iyi şekilde yapan, namazı dosdoğru/gereği gibi kılan ve zekatı (çalışıp üreterek) verenlerin ödülleri Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır. [] Riba Kur’an’ın indiği dönemde kişinin herşeyini; malını, ailesini ve hatta eşini elinden alabilmeyi yasal gören borçlandırma tuzağıdır. Bugün de kredi ve faiz sistemiyle kişiler borçlandırılarak, bu borç kişi tarafından ödenmediği takdirde; o kişinin aile düzeni bozulabilir. Bankalar ise kâr/zarar ortaklığı ile çalışabilirler.

278. Ey iman EDENLER! Allah’a karşı gelmekten sakının ve eğer gerçekten iman etmiş kimselerseniz, riba’dan geriye kalanı bırakın.

279. Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Rasûlüyle savaşa girdiğinizi bilin! Eğer tövbe edecek olursanız, ana mallarınız sizindir. Böylece siz ne başkalarına haksızlık etmiş olursunuz, ne de başkaları size haksızlık etmiş olur.

280. Eğer borçlu darlık içindeyse, ona eli genişleyinceye kadar mühlet verin. Eğer bilirseniz, (borcu) sadaka olarak bağışlamanız, sizin için daha hayırlıdır.

281. Öyle bir günden sakının ki; o gün hepiniz Allah’ın huzuruna döndürülüp götürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı amellerin karşılığı verilecek ve onlara asla haksızlık yapılmayacaktır.

282. Ey iman EDENLER! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman (veya herhangi bir konuda birbirinize söz verdiğiniz zaman) bunu yazın (noter huzurunda bu sözünüzü imza altına alın.) Aranızda bir yazıcı (veya noter) adaletle yazsın. Yazıcı, Allah’ın bildirdiği şekilde yazmaktan kaçınmasın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan korkup sakınsın da, borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin. Eğer borçlu, aklı ermeyen veya zayıf bir kimse ise ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun, borcu süresine kadar yazmaktan çekinip üşenmeyin. Bu, Allah katında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir. Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur. Alışveriş yaptığınız zaman da şahit tutun. Yazana da şahide de bir zarar verilmesin. Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranış olur. Allah’a karşı gelmekten sakının. Allah size öğretiyor. Allah herşeyi bilir.

283. Eğer yolculukta olur da bir yazıcı (veya noter) bulamazsanız, o zaman alınmış rehinler yeterlidir. Eğer birbirinize güvenirseniz, kendisine güvenilen kimse emanetini (borcunu) ödesin ve Rabbi Allah’tan sakınsın. Bir de şahitliği gizlemeyin. Kim şahitliği gizlerse, şüphesiz onun kalbi günahkârdır. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilendir.

284. Göklerdeki herşey, yerdeki herşey Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi, onunla sorguya çeker de dilediğini (iyileri) bağışlar, dilediğine (kötülere) azap eder. Allah’ın gücü herşeye hakkıyla yeter.

285. Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler "O’nun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırdetmeyiz." Şöyle de dediler "İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlanma dileriz. Sonunda dönüş yalnız Senin katınadır."

286. Allah bir kimseyi, ancak gücünün yettiği şeyden sorumlu tutar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. (ŞÖYLE diyerek dua ediniz) "EY RABBİMİZ! Unutur ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! EY RABBİMİZ! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey RABBİMİZ! Bizi gücümüzün yetmediği şeylerden sorumlu tutma! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! SEN bizim Mevlâmızsın. Ayetlerini çarpıtan/örten insanlara karşı bize yardım et."