Ahmed Hulusi 

1. Sâd... Hakikatini hatırlatıcı Kur’ân!

2. Bak kendilerini şerefli sanan o hakikat bilgisini inkâr edenler, hakikatlerinden kopuk bir yaşam içindedirler!

3. Onlardan önce, nice nesilleri feryat figan içinde helâk ettik! Artık kurtulmaları mümkün değildi!

4. O hakikat bilgisini inkâr edenler, kendi aralarından bir uyarıcının kendilerine gelmesine şaştılar da "Bu yalancı bir büyücüdür" dediler.

5. "Tanrıları, tek bir tanrıya mı indirgedi (diye anladılar)? Muhakkak ki bu çok acayip bir şeydir!"

6. Onların ileri gelenleri "Hadi yolunuza devam edin ve tanrılarınıza bağlı kalın! Muhakkak ki olması gereken budur!" diyerek yürüdü.

7. "Bunu önceki milletlerden işitmedik! Bu (TEKLİK anlayışı) ancak bir uydurmadır!"

8. "Hem Zikir (hakikati hatırlatma), aramızdan O’na mı inzâl olundu?"... Hayır! Onlar Zikrimden (hakikati hatırlatmamdan) kuşku içindeler! Hayır, onlar benim (gerçeği fark ettiren) azabımı (ölümü) henüz tatmadılar!

9. Yoksa Aziyz, Vehhâb olan Rabbinin rahmet hazineleri (nimetleri) onların indînde mi?

10. Yoksa semâların, arzın ve ikisi arasındakilerin mülkü onların mı? Eğer öyle düşünüyorlarsa, sebepler oluşturup yükselsinler (bakalım ne geçecek ellerine)!

11. Onlar, inkâr fikrinde birleşenlerden arta kalmış, hezimete uğratılmış bir ordudur.

12. Bunlardan önce Nuh’un halkı, Ad (Hud’un halkı) ve sütunlar (üzerine kurulu saraylar) sahibi Firavun yalanladı.

13. Semud (Sâlih’in toplumu), Lût’un toplumu (bedensellik şehveti ile helâk olanlar) ve Ashab-ı eyke (orman halkı, Şuayb’ın toplumu) de... İşte onlar inkâr fikrinde birleşenlerdi!

14. Hepsi de sadece Rasûlleri yalanladılar... Bu yüzden de yaptıklarının kötü sonucunu yaşamayı hak ettiler!

15. Bunlar sadece gecikmesi olmayan bir tek sayhayı (sesi - ölümü) beklemektedir.

16. (Alayla) dediler ki "Rabbimiz! Hak ettiğimizi, yapılanların sonuçlarının açıkça görüleceği süreçten önce, hemen ver!"

17. Onların dediklerine sabret ve kuvvet sahibi Davud’u zikret (hatırla)... Muhakkak ki O, evvab (hakikatine dönen) idi.

18. Doğrusu biz, akşam ve Güneş doğduğu vakit tespih eder (işlevlerini yerine getirir) hâlde, dağları (benlik sahiplerini) Ona boyun eğdirdik.

19. Toplanmış kuşları da (kendisine iman etmiş kimseler)... Hepsi Ona evvab (hakikatini yaşayan) idi.

20. Onun mülkünü (hükümranlığını) kuvvetlendirdik ve Ona Hikmet (sebepler ilmi) ve Fasl-ul Hitab (doğruyla yanlışı en mantıklı şekilde hemen ayıran muhakeme kuvvesi) verdik.

21. Sana o tartışmanın haberi geldi mi? Hani duvarı tırmanıp mabede ulaştılar.

22. Hani ansızın Davud’un yanına girmişlerdi de bu yüzden onlardan ürkmüştü... Dediler ki "Korkma, biz iki davacıyız Bazımız bazımıza (çoğul kapsamlı ifade) zulmetti... O hâlde aramızda HAKK olarak hükmet, haksızlık etme ve bizi yolun tam ortasına yönlendir."

23. "Muhakkak ki şu benim kardeşimdir... Onun doksan dokuz koyunu var, benim ise bir tek koyunum var... Böyle iken ‘Onu bana ver’ dedi ve dediğini yaptırdı!"

24. (Davud) dedi ki "Yemin olsun ki senin bir tek koyununu kendi koyunlarına katmakla sana zulmetmiş... Muhakkak ki çok yakın olanların birçoğu, birbirlerinin benzeri davranışlarda bulunurlar... Ancak iman edip imanın gereğini uygulayanlar böyle değildir... Fakat onlar da ne kadar azdır!" Davud kendisini imtihan ettiğimizi zannetti; bundan dolayı Rabbinden mağfiret diledi ve boyun eğerek yere kapandı ve O’na yöneldi! (24. âyet secde âyetidir.)

25. Bunun üzerine onu, Onun için mağfiret ettik... İndîmizde Onun için yakınlık ve dönüşün güzeli var.

26. Ey Davud! Doğrusu biz seni arzda bir halife kıldık! Bu yüzdendir ki insanlar arasında Hak olarak hükmet ve hevâya (Hakkanî olmayan duygu ve düşüncelere) uyma! Zira bu seni Allâh yolundan saptırır... Allâh yolundan sapanlara gelince; yaptıklarının sonucunu yaşama sürecini unutmalarından dolayı, yaşayacakları şiddetli bir azap vardır.

27. Semâyı, arzı ve ikisi arasındakileri işlevsiz olarak yaratmadık! O (işlevsiz düşünmek), hakikat bilgisini inkâr edenlerin zannıdır! Bu yüzden yazıklar olsun o hakikat bilgisini inkâr edenlere, yakan (dünyalarında)!

28. Yoksa (hakikatlerine) iman edip imanın gereğini uygulayanları, arzda (bedensel yaşamda) bozuk inançları doğrultusunda yaşayanlar gibi mi kılarız? Yahut Allâh için korunanları, füccar (yaratılış fıtratına uymayan şekilde yaşayanlar) gibi mi kılarız?

29. Sana inzâl ettiğimiz bu mübarek Bilgi, O’nun işaretlerini derinliğine tefekkür etmeleri; öze ermiş akıl sahiplerinin de (hakikati) hatırlamaları içindir!

30. Davud’a Süleyman’ı hibe ettik; ne güzel kuldu! Gerçekten O, evvab (hakikatini sıkça yaşayan) idi.

31. Hani Ona akşam olurken üç ayağı üzere durup bir ayağını tırnak üzere diken (görkemli), iyi cins koşu atları arzolunmuştu.

32. (Onları seyrederken Süleyman kendi kendine düşündü) dedi ki "Rabbimin zikrinden (müşahedesinden) atların sevgisine yönelip meşgûl oldum"... Nihayet (atlar gidip) gözden kayboldu!

33. "Onları bana geri getirin" (dedi Süleyman)... (Atların) bacaklarını ve boyunlarını (bu defa müşahede ile) mesh etmeye başladı.

34. Andolsun ki Süleyman’ı imtihan ettik ve Onun tahtına ölü bir beden bıraktık (tahtına vâris olacak olan imansız kişiyi. A.H.)... Sonra tövbe edip yöneldi.

35. "Rabbim beni mağfiret et (birimselliğimi ört) ve bana, benden sonra kimseye gerekmeyecek (bana has) bir özellik hibe et... Muhakkak ki sen Vehhâb’sın" (diye dua etti).

36. Bunun üzerine rüzgârı (gibi akıp gideni) Onun hizmetine verdik; Onun emriyle, dilediği yere, hiçbir şeyi sarsmadan - yıkmadan akıp giderdi.

37. Şeytanları da onun hizmetine verdik; binaları kuran ve dalgıç olanlar!

38. Zincirlerle birbirlerine bağlı diğerlerini de...

39. "İşte bu (sana özel tasarruf edeceğin mülk) bizim hibemizdir; öyleyse ister ver ister verme, sınırsızca kullan!"

40. Gerçektir ki, indîmizde Onun için yakınlık ve dönüşün güzeli var.

41. Kulumuz Eyyub’u da zikret (hatırla)... Hani Rabbine "Muhakkak ki şeytan (kendimi beden olarak hissediş) bana bitkinlik ve azap yaşattı" diye nida etti.

42. "Ayağını (hakikatinden kaynaklanan kuvveyle) yere vur! İşte yıkanıp, içeceğin serinletici su (hakikatin ilmi)!" (dedik).

43. Ona, bizden bir rahmet ve derin düşünebilen akıl sahipleri için hatırlatma olarak, ehlini ve onlarla birlikte onların mislini hibe ettik.

44. "Eline bir demet al da onunla vur ki sözün yerine gelsin!" Biz Onu sabırlı bulduk... Ne güzel kuldu! Muhakkak ki O, evvab (hakikatini sıkça yaşayan) idi.

45. Kudretli ve basîretli kullarımız İbrahim, İshak ve Yakup’u da zikret (an, hatırla)!

46. Doğrusu biz onlarda, gerçek vatanlarını (hakikat boyutunu) hatırda tutarak yaşama sâfiyetini açığa çıkardık.

47. Kesinlikle Onlar bizim indîmizde seçilmiş Mustafalar’dı (süzülüp arındırılmış - saflaştırılmış - sâfiye).

48. İsmail’i, Elyesa’yı ve ZülKifl’i de hatırla! Hepsi de hayırlılardandı.

49. Bu hatırlatmadır! Muhakkak ki korunmuş olanlar için dönüş yerinin güzeli vardır.

50. Kapıları kendilerine açılmış hâlde Adn cennetleridir.

51. Zevkle kurularak, o hâl içinde birçok meyve ve keyiflendirecek içki isterler.

52. Onların (Esmâ kuvveleriyle kendini - Rabbini tanımış şuurların) indlerinde gözlerini kendilerinden (açığa çıkacaklara) çevirmiş aynı yaşıtlar (bedenler) vardır.

53. İşte budur, yaptıklarınızın sonucunu yaşama süreci için size vadolunan!

54. Muhakkak ki işte bu bizim yaşam gıdamızdır... Hiç tükenmeyen!

55. İşte bu! Muhakkak ki, taşkınlık yapanlar için de dönüş yerinin şerrlisi vardır.

56. Cehennemdir ki ona yaslanırlar! Ne kötü bir yaşam ortamıdır o!

57. İşte bu! Tatsınlar onu! Kaynar su (yakıcı benlik fikirleri) ve irindir (bedensellik kabulünün getirisi fiillerin yaşatacağı olaylar)!

58. Aynı şekilde diğerleri, eşleriyle (hem bilinç - benlik hem de uygun beden) !

59. İşte bu sizinle beraber (cehenneme) katlanan bir grup... (Suça yönlendirenleri der ki) "Onlara ‘Merhaba = rahat olma temennisi’ geçersizdir... Muhakkak ki onlar yanmaya maruz kalanlardır."

60. (O önderlere uyanlar ise) "Hayır, asıl size ‘Merhaba = rahat olmak’ yoktur... Onu (cehennemi) bize siz önerdiniz! Ne kötü bir karargâhtır bu!" dediler.

61. Dediler ki "Rabbimiz! Bunu bize kim önermişse, onun yanma azabını bir kat daha arttır."

62. Dediler ki "Biz niye, kendilerini şerrliler kabul ettiğimiz ricali (burada) görmüyoruz?"

63. "Biz onları alaya alırdık... Yoksa gözlerimiz onları göremiyor mu ortalarda?"

64. Muhakkak ki o gerçekleşecektir... Yanacakların karşılıklı tartışması!

65. De ki "Kesinlikle ben bir uyarıcıyım! Tanrı yoktur tanrılık kavramı geçersizdir; sadece Vâhid, Kahhâr Allâh..."

66. "Semâların, arzın ve ikisi arasında olanların Aziyz (gücüne - hükmüne karşı konulmaz), Ğaffar olan Rabbidir."

67. De ki "HÛ (gerçeği), Aziym bir haberdir!" (Bu haberin mânâsını ve değerini kavrayabilseniz!)

68. "Siz ise ondan (o büyük haberin bildirdiği fevkalâde önemli hakikatin size kazandıracağından) yüz çeviriyorsunuz!"

69. "Mele-i Âlâ’daki tartışma hakkında ilme sahip değilim."

70. "Bana vahyolan yalnızca apaçık bir uyarıcı olduğum!"

71. Hani Rabbin Meleklere "Kesinlikle ben balçıktan (su + mineral) bir beşer yaratacağım" demişti.

72. "Onu tesviye edip (beynini oluşturup), o yapının içinden Ruhum’dan (Esmâ mânâlarımdan) nefhettiğimde (açığa çıkardığımda {nefh yani üflemek, içten dışa şeklinde olur daima. A.H.}) Ona secdeye kapanın (hükümranlığını - tasarrufunu kabul edin)!"

73. O Meleklerin hepsi, toptan secde ettiler.

74. İblis müstesna; (bilincine dayanarak) benlik tasladı ve hakikat bilgisini inkâr edenlerden (karşısındakinin hakikatini göremeyenlerden) oldu.

75. Buyurdu "Ey İblis (ikileme düşen)! İki Elim (ilim ve kudret) ile yarattığıma secde etmene ne mâni oldu? Benliğin mi engel oldu, yoksa Alûn’dan (Âdem’e secdesi söz konusu olmayan yüce kuvvelerden {meleklerden}) mi olduğunu sandın?"

76. (İblis) dedi ki "Ben daha hayırlıyım ondan; beni ateşten (radyasyon - yakan dalgalar {aynı nâr = ateş kelimesi cehennemde yakan olarak da kullanılmakta. A.H.}) halkettin, onu tıynden (hücresel bedenli - maddeden) halkettin" dedi.

77. (Allâh) buyurdu "Çık oradan; çünkü sen racîmsin (hakikatinden uzak düşmüşsün)!"

78. "Muhakkak ki, hüküm sürecine kadar lânetim (benden uzaklık) senin üstündedir!"

79. (İblis) dedi ki "Rabbim! (İnsanların ölümle) bâ’s olacakları zamana kadar bana mühlet ver (kuvvelerimi kullanabileyim onlara karşı)."

80. (Allâh) buyurdu "Muhakkak ki sen süre tanınanlardansın!"

81. "Bilinen sürece kadar!"

82. (İblis) dedi ki "İzzetine (karşı konulmaz gücüne) yemin ederim ki, onların hepsini şaşırtıp (kendilerini beden kabul ettirerek, bedenin zevkleri peşinde koşturarak; hakikatlerini oluşturan ruhun konusundan) saptıracağım."

83. "Ancak onlardan ihlâsa erdirilmiş (hakikatlerini yaşattığın) kulların müstesna."

84. (Allâh) buyurdu "Hakk’ı söyledin (ihlâslı kullarım konusunda); ben de gerçeği bildireyim"

85. "Andolsun ki cehennemi senden (olanlarla) ve onlardan sana tâbi olanlarla toptan dolduracağım."

86. De ki "Bildirdiklerim için sizden karşılık istemiyorum ve ben size asılsız iddialarla da gelmedim."

87. "O, âlemler (insanlar) için bir hatırlatmadan başka değildir."

88. "Onun ne olduğunu bir süre sonra (ölüm anında) elbette anlayacaksınız!"